"Renktaşının derisinin rengi yüzünden kırbaçlatıldığını bilmeyen, bilemeyen, görmeyen, göremeyen köleye belki çarpıklığını göstermek de şaşkınlığa düşmeyişimizden geçiyor."
Bir utancın gizlenmesi için yapılanlar, bir kabahati, bir suçu saklamak için yapılan canavarca şeyler karşısında yaşıyor değiliz bu olmazlık duygusunu. Utancın, kabahatin, suçun insanı nerelere sürükleyeceğini kestirmek çok zor da olsa, yapıp ettikleri karşısında şaşırmıyoruz. Bir acıma duygusu, çaresizlik gerçeği karşısında ‘Acaba ben olsam bundan farklı bir şey yapar mıydım?’ türünden bir şeyler de içimizde yankılanmıyor değil.
Boşuna denmiş değil ‘kediyi sıkıştırırsan, kaçacak yeri kalmazsa yüzünü tırmalar’ diye. Ya hırs çukuruna düşmüş kişi? Ya bir harisin, bir hainin –bilinçli bilinçsiz bir hainin- yapıp ettikleri karşısında ne haldeyiz?
Elbette hırsın gözleri kör ettiği, hırsın esir aldığı insanların, hârislerin yaptıkları karşısında nutkumuz kesiliyor. Onların yapıp ettikleri karşısında şaşıp kalıyoruz. Yahut bir hainin, bir kalleşin yaptıkları, söyledikleri karşısında nutkumuz kesiliyor. Bir acıma duygusu, bir acaba tavrı belirmiyor içimizde. Havsalamız almıyor. Kendimize yakıştıramıyoruz. İnsana yakıştıramıyoruz.
Bir utancın, bir suçun çaresizlik içine soktuğu kişide insanca bir şeyler duyarken, hırsının kurbanında, hâriste, hâinde en ufacık insanca bir şey görmüyoruz, göremiyoruz. Fıtrî bir hâl bu. İnsana yakışmayan, insanı insanlığından çıkaran bir edim olduğunu kaskatı anlıyoruz. Bu yüzden de nutkumuz kesiliyor şaşıp kalıyoruz bir harisin yapıp ettikleri, söyledikleri karşısında. Hakikati çarpıtan bir hainin yapıp ettikleri, söyledikleri karşısında donup kalıyoruz.
Yaşadığımız topraklarda son üç yüz yıldır yaşam savaşı veren genelde Doğu, özelde İslam toplumları içinde hârisler ve hâinler her gün nutkumuzu kesmekte, donup kalmamızı sağlamakta yapıp ettikleriyle. Çeşitli bahanelerle yaşadığımız coğrafyanın zenginliklerini ellerinde tutmak için canhıraş gayretler içinde olan sömürgeciler –batılı devletler- toplumlarımıza kan kustururken, bu kan kusturuşu aklamak, onların bu gayretlerine kâh bilerek kâh bilmeyerek o kan kusturanlara, yaşamı zehir edenlere sözleriyle, fiilleriyle yardımdan geri durmuyorlar.
Bunu ya bir makama gelmek, bir makamda kalmak yahut sömürgecilerin kendilerine sunduğu artıklardan büyük bir dilime sahip olmak için yapıyorlar. Bize de ‘Yok artık.. bu kadar da olmaz! Hayır! Böyle yapmış, böyle demiş olamaz!’ demek kalıyor. Ve fakat oluyor.
Gözlerindeki hırsı, hakikat karşısındaki çarpık algıyı fark etsek şaşırmayacağız. Donup kalmayacağız. Bir hainin, bir harisin yapıp ettiklerinde, yapıp edeceklerinde bir sınır olmadığını fark ederek şaşkınlıktan sıyrılacağız. Şaşkınlığın elimizi kolumuzu bağlamasından, yolumuzu şaşırtmasından kurtulacağız. Ona göre tedbirlerimizi alacağız. Bu hâinlerin, bu hârislerin önünü belki böyle alabiliriz. Böyle alacağız. Cinayetler, katliamlar karşısında insanca bir tavır yerine ‘ama’larla ‘fakat’larla çıkanların sesini böyle kesebileceğiz belki.
Çarpık bilinçlerin çarpıklığı karşısında şaşkınlığa düşmekten sıyrılmadıkça bir kurtuluş yolu gözükmemekte. Kırbaçlatan efendi kırbacı elinde tutan renktaşı. Renktaşının derisinin rengi yüzünden kırbaçlatıldığını bilmeyen, bilemeyen, görmeyen, göremeyen köleye belki çarpıklığını göstermek de şaşkınlığa düşmeyişimizden geçiyor.
Cemal Çalık, 18.03.2019, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Deneme, Sözcüklerin Düş Hâli
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.