21 Ocak 2016 Perşembe

SA2380/AŞ70: Erdoğan’ın Yolu

'Erdoğan’ın Yolu' ile 'Halkın Yolu' bir mi?


Tarih, anlaşılabilir uçlardan derinlere doğru gidildikçe, bilinmez ve görünmez anlaşmalarla kim(ler)in nerede, kimle(rle) hangi amaçla ne yaptığının anlaşılmazlaştığı bir karanlık dehliz gibidir. Bu dehlize dalan bir meraklının öncül duygusu artık güven değil şüphedir; doğal olarak toplumsal destek duyarlılıklarının diri kalabilmesi için, tarihin içeriğinin oluşmasından sorumlu kişilerin araştırıldıkça anlaşılmazlaşan ilişkilerinin mümkün olduğu kadar az, hatta hiç olmaması şarttır. Aksi halde, güven kaybolur, şüphe derinleşir ve toplumsal destek sona erer.

Bugünden geriye doğru merakla bakan sıradan bir vatandaşın, geçmişte topluma liderlik eden isimlere bakışı özellikle Türkiye için çok değerli tecrübelerle doludur. Bugün Erdoğan’a verilen ısrarlı desteğin temel gerekçelerinden biri de bu tecrübedir. Yine Erdoğan’ın bu tecrübenin olumsuz figürlerinden uzakta kalabildiği sürece güçlü desteği arkasında bulacağına kuşku yok, peki Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin geçmişine dair karanlık dehlizlerdeki sırlara vakıf olduktan sonra, geçmişin olumsuz figürlerinden yeterince uzakta kalabilecek midir? İşte bugün benim için önemli olan bu.

Erdoğan’ın Yolu, kendisini destekleyenlerin yolu olmaya devam mı edecek, yoksa başka bilinmez ve görünmez anlaşmalar yeni bir ‘Yol Haritası’ mı belirledi? Bu soruyu sorduran bir süreç mi var? Yani  bir şüphe, ardında yeni harabeler, yeni kötü tecrübeler bırakarak mı ilerleyecek, yoksa sonunda tekrar güvenin tesis edileceği bir sorgulama bilinci mi inşâ edecek?

Tek başına bir kişinin Türkiye gibi imparatorluk bakiyesi bir ülkenin stratejik yükünü çekmesini beklemek elbette haksızlık olur. Ancak hepimiz biliyoruz ki, Erdoğan bu yükü 2011’e kadar birlikte paylaştığı Fetullah Gülen ve Cemaati ile yollarını, Gülen ülkedeki tek otorite olmak istediği için ayırdı.

Erdoğan’ın birlikte yola çıktığı birçok kişi, grup, cemaat ya da eski ölü partilerden isimler 2011 sonrası dönemde Erdoğan’ın çevresinden uzaklaştırıldılar ve yeni döneme geçişte 2012 Mit Müsteşarına yönelik tutuklama girişimi, 2013 Gezi-17-25 Aralık Darbesi, 2014 Mit Tırları’na yönelik baskın gibi stratejik hamleler yapan eski stratejik ortaklar ayrıştıktan sonra Erdoğan’ın yeni yol arkadaşlarının kim olduğu hep merak konusu oldu.

Erdoğan’ın Yeni Yolu’nun birtakım eski Ergekoncularla kesişip kesişmediğini sormayacağım. Eski Maocularla, Ülkücülerle ya da Aydınlıkçılarla da. Çünkü bugün bürokraside ve medyada Gülen Cemaati üyesi ya da eski Beyaz Türk geni taşıyan isimler gibi bir destek kıtası yok Erdoğan’ın. Eski MSP ya da RP dönemindeki karmaşık derinliklere sahip bir medyası da yok. Doğal olarak bugün Erdoğan’ın, FETÖ olarak yargının çeşitli kurumlarında yargılanan ve kesinlikle hafife alınamayacak olan bir paralel yapıya karşı direnç merkezleri oluşturmak için geçici direniş cepheleri oluşturmak zorunda kaldığını da yargılamayacağım.

Erdoğan, geçmiş 14 yılda neredeyse 100 yılı bulacak olan CHP Algısı gibi bir Ak Parti algısı oluşturamadı; bunun için yeterince zamanı var mıydı, bu ayrı bir tartışma konusu, ancak Stratejik Ortak olarak birlikte yolculuk yaptığı Gülen’e ve müritlerine güvenerek, halkın coşkulu desteği ile Dünya Lideri’ne dönüşen bir lidere yakışmayacak derecede vahim hata yapmış olması, onun Ak Parti Algısı oluşturmasının önündeki en büyük engeldi. Ki; bu vahim hata Erdoğan’ın 2013 Aralık’tan 2015 ortalarına kadar devlete hükmedememesine neden oldu.

Gülen ve Cemaati sanattan edebiyata, sinema-tv’den, internete ve sosyal medyaya, eğitimden sağlığa, güvenlikten ulaşıma kadar her alanda Erdoğan’ın kullanımına verdiği bütün gücünü çekmiş ve ona karşı kullanmaya başlamıştı. Bu, yatak odasına kadar dinlenen Erdoğan’ın devlete aslında pek fazla hükmedemediğinin de kanıtı olmuştu. Gizli Başbakan, aslında Erdoğan’ı da devirecek kadar büyük güce sahip olan Gülen’di; fakat halk kendi seçimine sahip çıktı ve Erdoğan’ı lider olarak desteklemeye devam etti; onu Cumhurbaşkanı yaptı. Süreç sonunda ayakta kalan da Erdoğan oldu. Bugün Gülen aranan teröristler listesinde ve hakkında açılmış davaların sayısı arttıkça artıyor.

2013 Aralık ayındaki Erdoğan’ı devirme girişiminin halkın desteğiyle başarısız olması bir fırsattı, ancak darbenin ağırlığı ve neredeyse sonuç alacak kadar etkili olması Erdoğan’ı ciddi ve haklı bir paniğe sürükledi; çünkü Koruma Müdürü’nün bile güvenilir olmadığı açığa çıkmıştı. Partisi içindeki Gülen müritlerinin ne yapacağı belli değildi, herhangi bir anda onlarca vekil partiden istifa edebilir, Erdoğan başbakanlıktan indirilebilirdi.

Erdoğan hızlı kararlar aldı ve Gülen Cemaatinin zaman içerisinde tasfiye ettiği bürokratları tekrar etkili pozisyonlara getirmeye başladı. Bunların Maocu, Ergenekoncu, Aydınlıkçı, Ülkücü olup olmamasının bir önemi yoktu; devlet kendisini korumak için büyük bir refleks gösteriyordu ve Erdoğan’ın ifadesiyle bir Kurtuluş savaşı verdiği için kullanabileceği herkese sorumluluk veriyordu.

Şimdi, geldiğimiz noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etrafında görünenler ve görünmeyenler olarak kimler var? Erdoğan’ın 2023 yolculuğu 1923’teki yolculuğunu başlatan ruha sahip isimlerin desteği ile mi yürüyor? Benim merak ettiğim husus bu. Ve bu yolculuk, halkın dilediği bir yolculuk mu? Erdoğan’ın Yolu ile Halkın Yolu bir mi? Ya da bu halk hangi halk?

Erdoğan, 2013 sonrası dönemde ardı ardına gelen şoklarla olgunlaşan bir halk desteğine sahip şu anda, ancak bu destek ne zamana kadar sürecek, bu şüpheli. Çünkü; yeni yol arkadaşları ile birlikte Erdoğan’ın işi çok daha zor ve artık devlet bizzat kendi kurduğu, işlettiği bir devlet; yani bahane üretebileceği bir geçmiş 12 yıl daha yok ve Erdoğan ‘Aldanmışız’ deme lüksüne sahip değil. Hatta Gülen Cemaati için kullandığı ‘Ne istediler de vermedik?” diyebileceği bir çıkar grubuna ayrıcalık verme hakkı hiç yok. Bu nedenle daha titiz ve daha dikkatli bir söylem ve politika perspektifi geliştirmeye mecbur.

1 Kasım’da kerhen-devletin bekası adına Erdoğan’ı destekleyen büyük bir kitle var. Ki, bu kitle 7 Haziran sonrası küresel kirli ittifakların Türkiye’de ürettiği kan gölüne evladını kurban veren ve parçalanma riskini çok net bir şekilde gören bir kitle. Eğer Erdoğan bu kitlenin tümünün onaylayacağı bir asgari müşterek yol üretemezse, en yakın serinlikte bu kitleden aldığı destek rahatlıkla dağılabilir.

HDP ve PKK’nın kendi tabanına ihanet etmesi ve Türkiye’yi İran, İsrail, Rusya, Amerika, Almanya, İngiltere ve Esed’le birlikte çalışarak yeniden kan gölüne döndürmesi, Erdoğan’a ‘Artık kan akmasın’ mottosu ile yola çıktığı ve büyük bir özveri ile yürüttüğü Çözüm Süreci sonrası büyük bir haklılık payesi kazandırdı. Ki; şu anda Devletin bütün güçleriyle yürüttüğü terörle mücadelede aldığı Kürt-Zaza-Arap-Türk desteğinin de çok büyük destek olduğu çok açık. Erdoğan, tabanına ihanet eden PKK ve siyasî uzantısı HDP’yi tarihe gömerek yolculuğuna devam edecek gibi görünüyor.

Şu halde Erdoğan’ın son sorun alanı PKK bittikten sonrası için sorulacak sorulara hazır olması gerekiyor. Halkın bir kısmı TRT’de yayınlanan programlardaki Tasavvuf Dini’ne ait propagandayı açık bir şekilde görüyor ve eleştiriyor. İsmailağa Cemaati’nin, Gülen Cemaati gibi sert bir şekilde Devleti kendisiyle istişare etmemekle ve devlette bir takım kişilerin İran’ın çıkarlarını güttüğünü iddia ederek suçladığını görüyor ve eleştiriyor. Yine aynı şekilde, halkın bir kısmının Din Öğretimi’ndeki hurafelerin esasmış gibi tedris ettirilmesine itirazları var. Ve bütün bunlar halkın Erdoğan’ın Yolu’nu sorgulanmasına neden oluyor.

Oysa Erdoğan, kötü kasıtlı bir propagandanın eseri olarak IŞİD-Selefilik adı altında piyasaya sürülen ve Radikal İslam olarak pazarlanan kirli din algısına karşı Tasavvuf Dini’ni öne sürmek zorunda değil. İslam’ın Radikal ya da karşıtı olarak Tasavvuf gibi kaypak-riyâkar bir karakterinin olmadığını en iyi bilenlerden biri de Erdoğan. Bunun için seçilen yolun tasavvuf olması bir alternatif demek değil. Erdoğan’ın Tasavvuf dergâhlarının Osmanlı’yı nasıl helak ettiğini, İslam’ı nasıl umut olmaktan çıkardığını da görmesi gerekiyor.

Yine herkesin unuttuğu, ama bir yerlerde askıda duran demokratik birer hak olarak onlarca Müslüman talebi var; bununla birlikte Erdoğan’ı destekleyen birtakım etnik azınlıkların, örneğin Zazalar’ın Kürtlerle bir tutularak asimile edilmelerinden kaynaklanan rahatsızlıkları var.

Erdoğan’ın 14 yılda yaptıklarının çok fazla olduğunu, ancak yeterli olmadığını bilmesi gerekiyor büyük bir lider olarak; eğer  Erdoğan daha titiz, daha kucaklayıcı ve daha gerçeğe yakın bir çerçeve belirleyerek toplumsal desteğini diri tutmak istiyorsa, Başkanlık Sistemi’ne verdiği önemi bu yolculukta alacağı desteğin kalitesine de vermek zorunda.

Şahsen ben samimi uyarıları dikkate almayı bilen Erdoğan’ın, bu uyarıları da dikkate alacağından umutluyum. Bütün yüreğimle Erdoğan’ı dosdoğru yolda yürüyebilmesi için destekleyeceğim de açık; aksi olursa şüphelerim güçlenecek ve o karanlık dehlizlerde bilinmez ve görünmez anlaşmalarla kim(ler)in nerede, kimle(rle) hangi amaçla ne yaptığını sorgulayacağım.

Arif Şahin, 21.01.2016, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 70



Seçkin Deniz Twitter Akışı