20 Aralık 2015 Pazar

SA2222/KY1-CÇ175: Pazar Yazıları 4

"Sevgili karîlerimin (okuyucularımın) inanılmaz baskıları karşısında yelkenleri indirip yazmam isteklerine boyun eğdiğimi itirafla:)"


PAZAR YAZILARI -4-

Not 1: Açıklama ayrı açınlama ayrı bir sözcüktür, matbu hata yoktur
Not 2: Başlığın uzunluğu sorunu bu makalede de bizlerin karşısına çıkmaktadır ve fakat bu yine de bizi ürkütmemelidir, zira yazının kendisi kadar uzun değil. Demek ki elimizde bir ölçüt var.
Not 3:  Alışıldık olan notların sayfa sonu veya tümce sonu, tümce arası yazılmasıdır. Ve fakat alışkanlıklarımız hep olması gereken olmalı mıdır? Bizce değil. Notlar bu bakımdan değerlendirilmelidir.
Not 4: Yazı okunduktan sonra herhangi bir organımıza, herhangi bir yönümüze üflenmesine gerek yoktur.
Not 5: Özgün çalışmamızda beşinci bir not daha vardı diye anımsıyorum ve fakat notu anımsayamadım.

NELİKLERİN SIRADANLIĞI ÜZERİNE KURGULANMIŞ SÖYLENCELERİN NAİFLİĞİ ÜZERİNE PRATİK AÇINLAMALAR 
 - ya da negatif teolojik-sosyolojik-siyasal argümanların öznelliğine yönelik argümanlar-  

Kadim zamanlarda gözden kaçırılan hususlara ilişkin yargıların kadük zamanların tipik bir karakteri olduğuna ilişkin gözlemlere yönelik karşı çıkışların primitif bir yaklaşımdan kaynaklandığını söylemek ya da böyle bir yargıda bulunana karşı ileri sürülecek karşıt argümanların mantıksal bir temeli olmadığı, tersine duygusal bir düşünsel algıya sahip olduğu savını savunmanın kılgısal bir uzamda faydalarını gözlemek olasıdır. 

Burada dikkat edilmesi gereken nen erken faydacılığın ya da daha da gelişmiş elcil yaklaşımların ortaya koyacağı kimi açmazlara karşın hazırlıklı olunup olunamayacağı problemidir ki, bu bizi çözmeye kalkıştığımız problemden daha güç problemlerle karşı bırakıp bırakmayacağıdır. Kaldı ki negatif teolojik paradigma böylesi bir açmazla kendiliğinden maluldür ve bizim bu maluliyetin daha da kesifleşmesine yönelik bir çıkarımımız olamaz. Tersine biz bu kesafetin izalesini yaparak letafetini sağlama gayretini gütmekteyiz.

Bu aşamada kesif bir karanlığın latif bir aydınlığa dönüşümü için yapılacak uslamlamaların neliği gerçekte bir önem kazanmakta mıdır? Yoksa böylesi bir yargı kimi kaygılarımızın ya da alışkanlıklarımızın bizi getirdiği bir nokta mıdır? 

Kaygılarımızın kökeni de burada sorgulanabilir elbet. Ancak alışkanlıklarımızın sevk-i tabisi ile varılacak herhangi bir nokta bizi istendik aşamalara getirmekten uzak kılmayacak mıdır? Hem sevk-i tabilerimizin alışkanlıklarımızdan azade olması için bir şeyler yapmak gerekli midir? Hem niçin böyle olmalıdır? 

Kanımca böyle değildir, çünkü sevk-i tabilerimizin alışkanlıklardan azade olması gerektiği yargısı da bir alışkanlık değil midir? Eğer bir alışkanlık ise o vakit bundan da uzak durulması gerektiği savımızın sıhhati açısından zorunludur. Oysa biz bunun böyle olmadığına inanmaktayız. Ve hatta bilmekteyiz. Bu biliş sağın bir biliştir. Somut bir biçimde zihinsel atraksiyonlarla gözler önüne serilebilir. Kaldı ki böylesi bir serimlemenin ne gibi faydası olacaktır? Acaba faydacılığın geçer akçe oluşundan mı böyle bir soru kendini duyumsatmıştır? 

Kuşkusuz günümüz dünyasında geçerli egemen anlayış faydacılık temeli üzerine inşa edilmiştir. Faydacılığın bizi getirip bıraktığı yer de sevk-i tabilerimize boyun eğmektir. Bu boyun eğiş bireyin ve hatta insanlığın yeryüzünde anlamsızlık buhranıyla boğulmasına neden olmaktadır. Bu boğuntudan çıkış için sevk-i tabilerimize karşı irademizin güçlendirilmesi gerekmektedir. Gerekirlerin biriktirildiği bir nene dönüşmemek için de dikkatli olunması zorunludur. Öylesine verilmiş kararların boyunduruğuna girmemek için de bu zorunludur. 

Öyle ki, öylesine verilmiş kararlar kişiyi tavuk gibi gıdaklatırken göğermiş peynir karşısında duyulan haz kadar sarhoş etmesi de olasıdır. Bütün bunlar naifliğin bir göstergesi kuşkusuz. Ve yine kuşkusuz bütün bu göstergelerin bize işaret ettiği şey sanal bir gerçeklik üzerine kurgulanmış bir yaşamın sürdürüldüğüdür. 

Oysa sahici yaşam içinde soluk almanın nasılını becermeyi öylesine düşlemek yerine belki bir parça bu nasılın peşinden koşmak gerektiği açıktır. Yoksa öylesine bir var oluşun kıymet-i harbiyesi olmadığına kimsenin itiraz edeceğini sanmıyoruz. Burada usa kimi itirazların önünü kesmek için bir girişimde bulunduğumuz düşüncesinin doğmasına neden olabileceğimiz gelebilir. Ki bu usun doğasından kaynaklanan bir durumdur. Ve kısmen de olsa istendik olandır. Zira almaşık ya da karşıt görüşlerin insanlığın ufkunu genişlettiği kolayca gözetlenebilir. Ve fakat bu her durumda öyle olan değildir. 

Ölçütlerini oluşturmuş bir usun almaşık ya da karşıt bir görüş belirtmesi ufkumuzun genişlemesine yol açması, her karşı çıkışın, her almaşığın böyle olduğuna yeter kanıt değildir. Bunu özellikle ölçüt oluşturamamış, ölçütü olmanın sağın vargılara ulaşmak için gereğini bellememiş usta gözlemlemek daha olasıdır. 

Ölçütsüzlüğü kendisine ölçüt kılmanın kendisine kazandırdığı başıboşlukla adeta esrimiş bir halde olan usun bize yeni bir şey vermeyeceği, öznelliğin karanlığında ya da havasızlığında boğulduğunu söyleyebiliriz. Ölçütsüzlüğün tuzağına düşen us insanın bir adım dahi öteye gitmesine engeldir. Ölçütsüzlük neyin neye göre karşılaştırılmasına engel olduğu için bu böyledir. 

Okuyucu bu konuda “Bu böyledir!” yargısının nesnesiyle örtüştüğüne ilişkin derinlikli bir analizi Mahmut Karaman hocamızın “Nil'de Saçlarını Tarayan Kleopatra'nın Değişen Ruh Hallerinin Nitel Analizi” adlı yapıtının özellikle dördüncü bölümü –özellikle 446 ve 530. Sayfa arası- bize yeter kanıtlar sunmaktadır. Kaldı ki, Mahmut Karaman’ın “Kimi vargıların anlaşılır kılınmasındaki engel vargıların dickhotmyik görünüşlerinden kaynaklansa da kökeninde alışılmışın kolaycılığını gözlemliyoruz.” İfadesi bizim başından beri serimlemeye çalıştığımız, -belki okuyucuyu yoran uzunlukta bir çalışma ile- çözümü adeta özetler niteliktedir.
        

Cemal Çalık, 20.11.2015,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Pazar Yazıları

Pazar Yazıları
Cemal Çalık Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı