14 Aralık 2015 Pazartesi

SA2192/KY1-CÇ173: Ockham'ın Usturası (*)

"Demek ki neymiş, dört tür bir okuma söz konusudur alemde olan biten. Bunlar felsefi okuma, empirik okuma, estetik okuma, teolojik okuma."


Evet, hem sesli hem sessiz sevgili karîlerim (okuyucularım:) ) sabahtan beri bir ibareyle boğuşup durdum. Durmaktayım. Kendisiyle boğuşup durduğum “ Umut tersinden boyun eğmektir, yaşamak ise boyun eğmemektir.” ibaresi. Biliyorum birçoğunuz için sıradan, basit, üzerinde durulmayı gerektirmeyecek serahatte bir ibaredir. Ve fakat işte benim için böyle değildi. Değil. 

Bu ibareyle boğuşup dururken sağda solda kimi kahvelere uğramadım da değil hani. Hele bir meyve satan çerçici kahvesine yolum düştü ki; ne siz sorun ne de ben anlatmaktan geri durayım. Şimdi efendim ben uzun yuvarlağımsı koyu yeşil nesneyi gösteriyorum –gösterdiğim nesne zerzevat, yani sebze sınıfından- “Bu ne?” Diyor, “Meyve” Sonra yine ona benzer morumsu bir nesneyi gösteriyorum “Ya bu?” Diyor, “Meyve” 


Ne göstersem, "Meyve" diyor. Yahu tamam, aha bu yeşil elma meyvedir, aha bu kırmızı elma meyvedir, aha bu sarı nesne armuttur, ona hem renk hem biçimsel olarak benzeyen ayva meyvedir, şu hafif yay gibi ve sarı olan nesne muzdur ve o dahi meyvedir, aha bu sorduğum ise patlıcandır, öteki kabaktır, öteki hıyardır onlar da sebze sınıfındandır. 

Sebze sınıfında olan hiçbir şey meyve değildir ve sebze sınıfında olan hiçbir sebze de diğerinin adıyla anılmaz. Onların ortak özelliklerinden hareketle onları bir sınıfa sokmuşuz adına da Sebze yahut Meyve demişiz. Onların hepsini kendilerinin birtakım ortak özelliklerinden hareketle de daha genel bir sınıf yapmışız, Nebatat demişiz. Nebatat gibi olmayanları da bir sınıfa sokmuşuz, ona da Hayvanat demişiz, ne nebata ne hayvanat gibi olmayanlara da Cemadat demişiz. Sonra hepsini daha genel bir sınıfa sokmuş ona da Varlık demişiz. Bu varlığın içinde daha nice sınıflandırdıklarımız var ki say say bitmez.


Meyve satan çerçici hala her gösterdiğime 'Meyve' der durur. Baktım olacak gibi değil, dedim bak sana kendi dilinden anlatayım, belki anlarsın. Başladım anlatmaya:


"Bütün bu sattıklarını unut. Bilim diye bir kavram düşün. Bilim evvela iki anlamda kullanılır. Birincisi bilgisizliğin karşısındaki bilgi haline Bilim deriz. Bu Bilim'in genel adlandırmasıdır. Bu anlamdaki bilimde aklan hayalen ne gelirse buna Bilim deriz. Mesela aktarın otları tanıması da bilimdir, kabzımalın zerzevat ve benzerlerini tanıması da bilimdir, güzel olan çirkin olan -ayıp-günah-iyi-kötü vb. her birisi bilimdir, hem akli hem nakli hem deney hem gözleme havidir. Ki; engilizlerin “Knowlodge” dediğidir bu hâl. Bir de bilimin özel anlamı vardır ki buna yine engilizler Science der. Bu ikinci olan bize çok genel olarak söyleyeyim, derinliğine gitmeyeyim, “Bilgilerimiz sadece ve sadece deney ve gözlem yolu ile olmalıdır. Deney ve gözleme dahil edemediğimiz hiçbir şey konumuz olmamalı.” Böylece iyi-kötü, gerekir-gerekmez, trajik olan komik olan deney ve gözleme tabi olmadığı için bilimsel değildir. Etiğin kendisi. Hatta daha ileri gidip “Matematik dahi totolojik olduğu için bilim değildir.” diyenler bile çıkmıştır. Hah işte bu özel anlam Zerzevat'taki Hıyar gibidir. Yani nasıl ki bilim “İyi'nin ve Kötü'nün Bilgisi"ni bize vermezse Hıyar da bize Patlıcan'ın kendisini Patlıcan demekle bize vermez. Hele sebze sınıfından bir nesne meyvelerden hiç birini vermez."


Ben böyle anlattım.. dinledi mi, dinleyip anladı mı? Bilemiyorum. Gerçi Bilgi nedir? Bilgi türleri var mıdır? Madem insanın çeşitli edimleri, etkinlikleri vardır öyle ise bunlarla ilgili bir şeyler elde ediyoruz bu elde ettiklerimiz bilgi sınıfına girer mi? bilgilerimizin kaynağı tekil midir? Böyle bir şey olası mıdır? Madem onca etkinliği var insanın, örneğin sanat denilen bir etkinlik, sanatçının objeye bakışı ile kimyagerin bakışı bir midir? 


Herhalde değildir. Öyle olsa her sanatçının yaptığı diğerinin aynı olurdu. Hani her kimyager nasıl bir deney ve gözlem yaparsa yapsın, bir başkası da aynı deneyi kurgulayıp aynı şeyi yapacak ve aynı sonuca ulaşacaktır. Ama hiçbir şairin yazdığı 'Leyla vü Mecnûn' diğerininkinin aynı değildir. Nizami’nin Leyla vü Mecnûn'u ile Emîr Hüsrev-i Dihlevî’ninkine yahut Edirneli Şâhidî’ninkine yahut Fuzulî’ninkine aynı demek, yahut Da Vinci’nin Mona Lisa'sı bir daha yapılmadı, yapılamadı. (Kopye edilemez, anlamında bir yargıda bulunmayın he mi?:))  


Öyle ise bu insanal etkinliğin de kendine özgü bir bilgi sunuşu vardır ve bu dahi nasıl özel anlamıyla Bilim (Science) değilse Hıyar da ne Patlıcan'dır ne Muz! Etik de yine bu anlamda bilimsel değildir ve teoloji de yine bu anlamda bilimsel değildir. 


Demek ki neymiş, dört tür bir okuma söz konusudur alemde olan biten. Bunlar felsefi okuma, empirik okuma, estetik okuma, teolojik okuma. İnsan okumalarıyla hem kendini hem evreni yeniden biçimlendirir, dönüştürür, değiştirir yepyeni bir anlam kazandırır. Belki Halife olmaktan murat da budur. Pazar Yazıları'mdan birinde bu konu işlenmiştir, yayınlandığında daha derinlikli olarak göreceksiniz.


Efendim işte bugünün macerası bu. :)




Cemal Çalık, 14.12.2015,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Deneme



Dipnot:

(*) Ockham'ın Usturası teorisi temel olarak "her şeyin birbirine eşit olduğu bir ortamda, en basit açıklama doğruya en yatkın olandır" felsefesi üzerinde şekillenir.

14. yüzyıl filozofu Ockham'lı William tarafından ortaya atılmıştır. Latince "Entia non sunt multiplicanda praeter necessitatem" olarak ifade edilen ilkeye göre zorunlu olmadıkça varlıkları çoğaltmamak gerekir. Bilimsel düşünüşte önemli bir yeri bulunmaktadır.

Başka bir deyişle şöyle özetlenebilir: Bir olayı, fenomeni açıklamak için kullanılacak olan iki açıklamadan daha basit olanı yani daha az varsayımda bulunanı tercih edilmelidir. Söz gelimi dünyanın uzaydaki hareketini açıklamak için daha önce geliştirilmiş olan genel cisim hareket yasalarını kullanmak bu duruma özgü yepyeni varsayımlar geliştirmeye kıyasla daha makbuldür.

Seçkin Deniz Twitter Akışı