30 Kasım 2015 Pazartesi

SA2120/ÇY4-DB52: Paranoyakların Kehanetleri ya da Rus-Türk Çatışması'nın Akibeti

Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıdaki analiz Türkiye Kamuoyu'nun pek de haberdar olmadığı Türkiye karşıtı bir histerik arka planı deşifre etmektedir. Azizlerin kehanetleri, efsaneler, hayaller, siyâsi hedeflerle bir çorba hâline getirilmiş, Rus Ortodoks Patriğinin kutsadığı Putin ve askerlerinin hedefindeki karmaşadan Türkiye düşmanlığı ve İstanbul'un yeniden ele geçirilip Ortodos Hristiyanlığın merkezi hâline getirilme hedefi çıkarılmıştır. Putin'in Kur'an'ı Kerim hediye ettiği İran lideri Hamaney ve Tahran Cuma İmamının Suriye'de İran'ın Şii Devrim Muhafızları ve Lübnanlı Şii Hizbullah milisleri ile birlikte sünni müslümanları öldüren Putin'in askerlerinin başarısı için dua etmesi konunun arkaplanda olgunlaştırıldığına işaret etmektedir. Ki; Putin'in ısrarla Türkiye Hava Sahası'nı ihlal eden savaş uçaklarına yönelik Türkiye'nin savunma refleksi göstermeyeceğini düşünmesi imkansız olduğuna göre, Dünya'yı değiştirme kararındaki Putin'e ve onun Ortodoks Hristiyan-Şii ortaklarına  karşı çok daha stratejik adımlar atmak zorundayız. Anlaşılan Irkçı Rus siyasetçi Jirinovski'nin "İstanbul'a atom bombası atalım" lafı öyle tesadüfen söylenmiş bir söz değil... (Lütfen 26 Şubat 2020 Çarşamba günü yayınladığımız 'SA8388/ÇY4-DB151: Moskova'nın Suriye Politikasında Rus Ortodoks Kilisesi'nin Rolü'  başlıklı yayını okuyunuz.) 
Seçkin Deniz, 30.11.2015

Eschatology of the Russian-Turkish conflict

Yeni Türk-Rus krizi ve savaş ihtimali Ortodoks Hıristiyanlar, Protestanlar ve Müslümanlara yeni eskatolojik (Eskatoloji: Dünyanın sonu, cennet-cehennem konularını ele alan, teolojinin bir dalı) beklentiler getiriyor. İki güç arasındaki olası çatışma Konstantinopolis'in (bugünkü İstanbul) kaderi ve önümüzdeki Kıyamet Savaşı hakkında soru işaretleri uyandırmakta.

Ortodoks dayanışması


Atina'nın merkezinde 26 Kasım 2015 tarihinde, protestocular Rus yanlısı bir mitingde ABD ve Türk bayraklarını yaktı. Benzer bir miting Bulgaristan'da gerçekleştirildi. Her iki ülke de, Türkiye'nin komşuları ve tarihi rakipleri, üstelik nüfuslarının çoğunluğunu Rusya’nın din kardeşleri oluşturuyor. 


Ortadoğu'daki son olaylar Bizans sonrası alan içinde Hıristiyan Ortodoks halklar arasında Türk karşıtı duyguları artırdı: Yunanlılar, Sırplar, Bulgarlar ve Romenler. Artan gerginlikler bölgedeki ve Rusya da dahil olmak üzere diğer Hristiyan Ortodoks ülkelerdeki insanları Ortodoks Azizlerinin Rusya ile Türkiye arasındaki savaş hakkındaki kehanetlerine başvurmaya yönlendiriyor.


Ortodoks kehanetleri


Athos Manastırı’nın Yaşlı Paisius’u ve Aetolia’nın Aziz Kosmas’ı da dahil olmak üzere diğer Ortodoks azizleri, modern İstanbul’un tekrar ve belki de sonsuza dek  Ortodoks olacağına dair kehanetlerde bulunmuşlardı. Kehanete göre, Türkiye Rusya'ya karşı bir savaş başlatacak, yenilecek ve parçalanacak.


Aziz Paisius’a göre, Rusya ve Türkiye arasındaki savaşta, Türkler önce kazandıklarına inanacak, ama bu onların yıkımına yol açacak. Sonuçta savaşı Ruslar kazanacak ve İstanbul’u devralacak. Daha sonra İstanbul Yunanistan’a teslim edilecek.


Azizlerin kehanetine göre Türklerin üçte biri geldikleri yere, Türkiye’nin içlerine geri dönecek. Diğer üçte bir kurtarılacak, çünkü Hristiyan olacaklar diğer üçte bir de bu savaşta öldürülecek.


İnanılan en önemli kehanet, şimdiye kadar açıkça görüldüğü gibi, Türkiye’nin üç ya da dört parçaya bölüneceği ve bu parçalardan birinin Bağımsız Kürdistan’a ait olacağı.


Radikal İslamcıların durumu


Sünni radikallerin bakış açısından bakıldığında, son olaylar Rusya’nın Deccal güç olarak Müslümanlarla savaşacağı Büyük Savaş’la sonuçlanacak. Onlar Rusya'ya karşı muhtemel bir savaşta Türk İslam Başkanı Erdoğan’ı destekliyor. İran’a şiddetle karşı çıkıyorlar ve Şii-Müslümanları sapkın olarak algılıyorlar. Yani onlar tarafından, Rus-Şii ittifakı bir Kıyamet tehdidi olarak algılanıyor.


Kıtasal İslam'ın görüşü


Tanınmış çağdaş İslam alimi Şeyh İmran Hüseyin (Bakınız Sonsuz Ark'ın Bilgi Notu: İmran Hüseyn Kimdir?) bu görüşü reddediyor ve Müslümanları İstanbul'a, Ortodoks Hıristiyanlar’a geri dönmek için teşvik ediyor. Gerçek İslam kuvvetlerinin Türkiye’ye karşı Ortodoks Hristiyanların yanında savaşacağı Büyük Savaş’tan sonra geri döneceğini söylüyor. 


Bu kehanet bir sonraki argümanlara dayanmakta:

  • Onun görüşüne göre Rusya, Kur’an’da Er-Rum suresinde bahsedilen Rūm ve Deccal’e karşı gerçek inananların (Müslümanların) müttefiki olacak. Onun yorumunda (Roma’dan türetilmiş) Rum, Üçüncü Roma’dır, İkinci Roma olan Bizans’ın varisleri batı değil, Rusya ve Hristiyan Ortodoks medeniyetidir.
  • Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye her zaman otantik İslam ve Ortodokslukla mücadelesinde Deccal’in ve Yahudi-Hıristiyan ya da Ateist Batı'nın bir enstrümanı olmuştur. Muhammed’e göre Konstantinopolis'in fethi son zamanlarda gerçekleşecek. 
  • Bu nedenle 1453’te Fatih  Sultan Mehmet tarafından Konstantinopolis'in fethedilmesinin  kehanet ile ilgisi yok.
  • Sahte-İslamcı aşırılıkçılıklar kadar Basra Körfezi'nin Vahhabi petro-devletleri  Müslüman dünyasının sapkınlarıdır ve Atlantik güçlerin yardımıyla oluşturulmuşlardır. Ve sapkınlar olarak önümüzdeki savaşta Deccal'in tarafında mücadele edecekler. 
İmran Hüseyin’e göre aşırı tutucu olmayan İslam devletlerinden (İran, Mısır, Suriye) oluşan dev bir ordu Türkiye’ye saldıracak ve yenecek. Bu, Peygamber Muhammed tarafından bildirilen İstanbul’un fethiyle sonuçlanacak Malhama (Büyük Savaş) olacak. Gerçek Müslümanların zaferinden sonra, şehir Ortodoks Hıristiyanlar’a iade edilecek. Bundan sonra, her iki ordu Suriye topraklarında modern batı ve İsrail tarafından desteklenen Deccal'e karşı savaşacak.

Amerikalı Kadercilerin görüşü


Amerikalı radikal Protestanlar Rusya’yı her zaman bir apokaliptik (Kıyamet) tehdit olarak algıladılar. Bu görüş Ezekiel 38-39 (Eski Ahit’te bir bölüm) yorumuna dayanmakta. Bu grup ABD ve Amerikan elitleri arasında çok güçlüdür. Onlar, Rusya’nın İncil’deki Mecüc olduğuna ve İran ile birlikte, Amerikalı Protestanların desteklediği İsrail’e saldırıp onu işgal edeceklerine inanıyorlar.


Ortadoğu’da Rus varlığının güçlenmesi onlar tarafından yakın bir tehdit olarak görülüyor ve olası bir savaşta Rusya’nın Şeytanın gücü olacağına inanıyorlar.


Tuhaf ittifaklar


Amerikan Protestan İsrail yanlısı köktendinciler ve Sünni radikallerin inançları arasındaki dini farklılıklara rağmen, Rusya'ya ilişkin görüşlerinin birbirine çok yakın olması tuhaf ama gerçek. İki taraf da Rusya ve İran’ın kendilerinin eskatolojik (nihai) düşmanı olarak görüyorlar. . 


İki taraf da Armageddon savaşında Rusya’ya karşı savaşacaklarına inanıyor. Bu sorun, modern Sünni radikalizmin Atlantikçi yapısını gözler önüne sermektedir. Bu görüşlerin etkisiyle, İslamcılar hep Atlantikçilerin elinde bir araç olacaktır.


Diğer tarafta gelenekçi İslam güçleri, batı yanlısı olmaktan çok Rus yanlısıdır. Jeopolitik eskataloji, Ortodoks olanla çakışmaktadır. Bu da başka bir ittifakın, bir Ortodoks Dünyası ve Geleneksel İslam ittifakı oluşması için alan yaratmaktadır.



Derya Beyaz, 30.11.2015, Sonsuz Ark, Çırak-Çevirmen Yazar, Çeviri


Orijinal Metin:


http://katehon.com/topic/netwars/1342-eschatology-of-the-russian-turkish-conflict.html


Sonsuz Ark'ın Bilgi Notu: Aşağıdaki alıntı, Sufizm'in donatılmış geleneksel hurafelerinden de beslenmektedir, ancak yukarıdaki safsatalara karşı 'heybesinde olanlarla' cevap vermeye çalışan alıntının yazarının zihnindeki hurafeleri ayıklamayı okuyucuya bırakıyoruz.


İmran Hüseyin kimdir?


Şeyh (!) İmran Hüseyin tam adıyla Imran Nazar Hosein. 1942 yılında Karayipler’de ki Trinidad adasında doğmuştur. Sözleşmeli işçi olarak bu adaya gelmiş Hindistan asıllı bir ailenin çocuğudur. Karaçi’de ki Aleemiyah İslam Etüdleri Enstitüsü'nden mezun olmuş sonrasında ileri düzey araştırma ve eğitimini aralarında Karaçi Üniversitesi, Batı Hint Adaları Üniversitesi, El-Ezher Üniversitesi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (İsviçre)'nün de bulunduğu pek çok kuruluşta gerçekleştirmiştir.


Trinidad & Tobago Dışişleri Bakanlığı'nda dış hizmetler memuru olarak çalışmış, 1985 yılında görevinden istifa ederek kendini tamamen İslami faaliyetlere vermiştir. Dünya siyaseti, ekonomi ve eskatoloji alanında uzmanlaşmış Hindistan asıllı İslam düşünürü, akademisyen ve yazar. [1]


İmran Hüseyin adlı şeyhin (!) biyografisi kısaca böyle. Ancak bizi ilgilendiren biyografisi veya kariyeri değil, söylemleridir. Şüphesiz İmran Hüseyin'in İstanbul'un fethi ve Fatih Sultan Mehmet han hazretleri hakkında söyledikleri, yenilir yutulur cinsten değildir. İmran Hüseyin'in 4 Temmuz 2012 yılında Malezya'da verdiği konferans serilerinden olan Konstantinopolis'in fethi ile ilgili konferansın videosunda söz ettiklerine bir bakalım.


Gerçekte bir âlim veya bir fakih olmayan, sadece bir yazar ve akademisyen unvanı taşıyan İmran Hüseyin, İstanbul'un fethini kendince yorumluyor.


İmran Hüseyin'in kendi ifadesiyle; İstanbul, yaklaşık 100 yıl önce Mustafa Kemal'le birlikte kâfirlerin yönetimi ve idaresi altına geçmiş, halife sürülmüştür. Ardından, laik Türkiye Cumhuriyeti'ni ilan etmiştir. Hepsi bu kadar da değil, başkenti de taşıdılar. Konstantinopolis olan şehrin adını Ermenice veya Yunancadan gelen İstanbul ile değiştirdiler diyerek, İmran Hüseyin görüşlerini aktarmaya devam ediyor.


Konstantiniyye'nin fethi ile ilgili açık hadisleri kabul ettiğini, ancak İstanbul'un fethi ile ilgili yorumlanması gereken sahih hadisleri almadığını ve kabul etmediğini aşağıdaki videonun 19. dakikasında kendisi beyan ediyor. Hadisleri kendi reyine göre yorumlamak, işine geleni almak veya almamak, işte bu kafa reformist bir zihniyetin ürünüdür. Sözde sünneti koruyorum diyerek, sünnetin emrettiği İcma-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha düsturlarını bir kenara atarak, kendi söylediğiyle çelişiyor. Bizde, böyle âlim müsveddelerini reddediyoruz.


Aşağıdaki videonun 20. dakikasında işi biraz daha ileri götürerek ve haddi aşarak, 29 Mayıs 1453'te Fatih Sultan Mehmet'in ordusuyla yaptığı fethi kabul etmeyerek Fatih Sultan Mehmet'in yaptığı fethi reddediyor. Videonun 1:02:00 ile 1:03:00 arasında Fatih Sultan Mehmet'e hakaret ediyor. 


Peki bu adam, bu fethi reddetmekle daha başka neleri reddediyor? Neleri reddettiğini hemen belirtelim;


Öncelikle İstanbul'un fethini Hacı Bayram Veli hazretlerine (k.s) soran 2. Murat'a Hacı Bayram Veli hazretlerinin, köse olan Ak Şemseddin’i ve o zaman henüz kundaktaki Fatih'i kastederek; "Fetih şu kundaktakiyle, şu bizim köseye nasip olacak." diye buyurduğu ve gösterdiği kerametini ve dolayısıyla Hacı Bayram Veli hazretlerini reddediyor. Yetmiyor Ak Şemseddin hazretlerini reddediyor. Hatta Fatih'e ve Ak Şemseddin gibi âlimlere, hadis-i şeriflere aykırı davrandılar diyerek, farkında olmadan, 90 küsur yaşında İstanbul surlarına fetih için gelen büyük sahabe Ebu Eyüp el Ensari hazretlerini de (Halid İbni Zeyd) reddediyor.


Videonun ilerleyen dakikalarında, Konstantinopolis'in henüz fethedilmediğinden bahsediyor. Giriş kısmında yaptığı mantıklı açıklamalar ve düzenin İslami olmaması dolayısıyla da önceden kendi tezini sağlamlaştırmış oluyor. Hadis-i şeriflerde, ikinci kez yapılacak fetihten bahsedilir. Ancak, ehlisünnet âlimlerine göre; iki farklı görüş vardır ve bu görüşlerden ikisi de Konstantinopolis'in 1453'teki fethini kabul eder.


Bu iki görüşe göre;


* İkinci fetihten kastın, Batı Roma İmparatorluğu'nun başkenti Roma'yı kastederler ve ikinci fethin Roma'yı fethetmek olduğundan bahseder.


* Diğer görüşe göre ise; İstanbul yani Konstantiniyye'nin silahsız, manevi bir fetih şeklinde ve tekbirlerle olacağı yönündedir.


Ancak dediğimiz gibi bu iki görüşteki âlimlerin cümlesi, 1453'teki fethi kabul eder. Bu nursuz herif, Türkiyeli Müslümanların yanlış yolda olduğunu videoda belirterek, Malezyalılara hitaben; 


"Türkiyeli Müslümanları uyarın ve mesaj atın" diyerek kendince yorum yapıyor. Mesele sadece bu da değil. Böyle açıklamalarıyla birlikte Türkiye'deki tüm halkı zan altında bırakarak, İstanbul'un, IŞİD gibi radikal gruplar tarafından hedef olarak alınmasına da vesile oluyor. İmran Hüseyin, Gelenler (The Arrivals) adlı belgeselde, dikkat çekici yorumlarda bulunmuş ve bu belgesel sayesinde Türkiye'de tanınmıştır. Ancak o belgesel de sağlam değildir.


Bu herif, cahilliğine bakmadan, kaynakları okumadan, Fatih Sultan Mehmet'e ve onun uygulamalarına karşı çıkarak, Fatih'in Ayasofya'yı Hristiyanlardan gasp ettiğini ve bunun İslam'a aykırı olduğunu savunuyor. Ancak bunun hiçbir tutar yanı yoktur ve bu büyük bir iftiradır. Buna tövbe etmeden ölürse, aldığı vebal çok büyüktür. Gelelim attığı bu iftiranın tutarsız olduğunu ispatlamaya...


İşin aslı şöyledir;


Ayasofya en başından beri bizimdi! Nasıl mı?


Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde; Ayasofya'nın Rasulullah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin doğum tarihi olan 571 miladi yılında geçirdiği bir depremden bahsedilirken, kubbesinin onarılışı ile ilgili şu ilginç rivayet göze çarpar:


"Peygamberimiz Aleyhissalatü Vesselam'ın doğduğu gece vuku bulan zelzeleden; Kisra sarayı, Kızılelma ve Ayasofya'nın kubbesi yıkılmış idi. Bir müddet zaman geçtikten sonra Hızır Aleyhisselam'ın hatırlatması ile Bursa'da ikamet eden üç yüz keşiş, Rahip Bahira'nın öncülüğünde Mekke'ye geldiler. O zaman küçük yaşta olan Hazreti Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam'ın ağzından bir miktar tükürük ile mübarek ellerinin suretini aldılar. Ebu Talib'in el yazısı ile ceylan derisi üzerine resmedilen bu suret, halen bir kutuda saklıdır. Velhasıl Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem’in) ağız suyundan ve Mekke'nin pak toprağından bir miktar alan papazlar İstanbul'a geldiler. Ayasofya'nın yıkık olan kısmını bununla tamir ettiler.


Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Tükürüğü ile yapılan yer, kubbenin kıble cihetinde, otuz iki nakışlı olarak halen bellidir. Bunu bilenler o yere nazar ettiklerinde: "Allâhümme salli ala Muhammed!" derler. Zira bu kısım, kubbenin diğer yerlerinden daha parlaktır. Fetihten sonra Fatih: "Bu kubbe Hazret-i Peygamberimizin (SallAllâhu aleyhi ve sellem) ağız suyu ile ayakta tutuldu!" diye, ta kubbenin ortasına zincir ile altın bir top asmıştır ki, bunun içi elli Rum kilesi buğday alır. Bu top altında Hızır'ın ara sıra salih Müslümanlar ile buluştuğunu söylerler." [2]


Ayasofya'nın Kubbesi


Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem dünyaya geldiğinde Medâyin'de Nuşirevan-ı Âdil'in tâk-i kisrası (köşkünün kubbesi) zelzeleden aşağıya göçtü. Acem vilayetinde ateşperestlerin ateşi söndü. Ayasofya'nın kubbesi çatladı. İmparator o kubbeyi tekrar yaptırdı ve her yaptırışında yıkıldı. Neticede âciz kaldılar ve rahipler ittifak edip imparatora gelerek durumu anlattılar: 'Arap diyarında bir Peygamber zuhur etmiştir, adı Muhammed'dir, onun dünyaya gelmesiyle bu kubbe yıkılmıştır, derman ancak ondan gelir' dediler.


İmparator Herakliyus hemen itibarlı bir elçiyi hediyelerle Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v.) gönderdi. Elçi mektupla varıp durumu bildirdi. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ağız suyunu alıp güzel bir taşa sürdü ve elçiye verdi: "BU TAŞI KUBBEYE KOYUNUZ" buyurdu. Elçi de taşı Herakliyus'a götürdü. Herakliyus taşı bina ustalarına verdi, onlar da kubbeyi yeni baştan inşa ederken bu taşı kubbeye yerleştirdiler. Kubbe bir daha yıkılmadı. [3]


Bakın! Ayasofya'nın yapılışından itibaren bizim yani Müslümanların, daha doğrusu Peygamber efendimizin payı vardır. Dolayısıyla Ayasofya, Rasulullah’dan (Sallallahu aleyhi ve sellem) bize kazanılması gereken bir mirastır. Tarih ve din bilgisi yok denecek kadar az olan dengesiz herifler şunu okusun ve daha sonra da Fatih Sultan Mehmed Han'ın kendi parasıyla Ayasofya'yı aldığını, gasp etmediğini ve bir de Ayasofya vakıfnamesi yayımladığını iyi araştırsın. Okumuş merkeplerden olmayın!


Ayasofya ile ilgili daha fazla detay için, bknz: http://goo.gl/1sd0Dm


Kaldığımız yerden devam edelim. Kendince akli olarak yorumladığı hadis-i şeriflerden yorum çıkartarak, fethedilen bir şehrin, tekrar nasıl fethedileceğini alaylı bir şekilde sorarak, aslında başta Ak Şemseddin olmak üzere diğer muteber büyük âlimlerin icmasıyla dalga geçmektedir. Fethin tekrarının nasıl olacağını yukarıda iki görüş olarak belirtmiştik. Ayrıca bu haddini bilmez ahmak herif, Fatih Sultan Mehmet'in yaptıklarına '' aptalca '' diyerek haddini aşma sınırlarını zorlamıştır. Fatih'e aptal dersen, bu hakaret sadece Fatih Sultan Mehmet'le kalmaz, Ak Şemseddin hazretlerine, Hacı Bayram Veli hazretlerine ve fetih ordusunda bulunan tüm salih zatlara yapılan hakarettir. Ayrıca eğer bu ahmağın, yanlışta olduğunu Ak Şemseddin hazretlerinin, Eyüp Sultan hazretlerinin asırlardır kayıp olan kabrini, kerametiyle bulması bile, kimin doğru, kimin sapık olduğunu anlamaya yeter...


Yukarıdaki videonun 01.02.00 ile 01.03.00 dakikaları arasında Fatih Sultan Mehmet'e aptal dediğini sizde kendiniz dinleyebilirsiniz. Bu kadar delil ve ispata rağmen, bu ahmak herifi savunan kişilerle aramızda kapanmayacak bir mesafe oluşmuş demektir.


* Salih Şamil Seyyidoğlu


Kaynak:

http://www.sadecegercek.net/2015/02/imran-huseyin-kimdir.html



Dipnotlar: 


1- http://www.imranhosein.org

2- Evliya Çelebi Seyahatnamesi: c.1 , s.89
3- Yusuf b. Abdullâh, Tevârih-i Âl-i Osman





Seçkin Deniz Twitter Akışı