24 Mart 2014 Pazartesi

SA607/KY12-MNA1: Hoşgörü’den Kaçan Ölçü’ye Uzun İnce Bir Yol

[Tanrı’yla Girilen Yarış]
“Tanrı’yı hayatın dışına atmaya çalışmanın altında yatan gerçek, Tanrı’yla girilen yarış değil midir?”


“İnancına, değerlerine küfreden birini hoş görebilir mi insan? Hayır; sadece tahammül edebilir.”

Batının hümanizminden sonra İslam dinine yamanmaya çalışılan hoşgörü de çöktü. Her şeye bir ölçü koyan Allah, insanın denge halinde olmasını ister. Fıtratımıza kodladığı şifrelerle oynandığında ortaya çıkacak sapmaları bilen yaratıcı, Kur’an’da sürekli uyarır insanı: Ölçüyü kaçırma!

Ölçü kaçarsa ne olur? Allahın koyduğu sınırlara kanaat etmeyen türedi insanlar size merhamet adı altında merhametsizliği servis ederler. Bunun bariz örneklerinden biri kurban bayramlarında ‘Hayvan katliamı yapılıyor’ diye yaygara koparanlardır. Hayvanların katledildiğini düşünenlerin hiçbir canlıyı yememesi gerekir. Onlara “Bitkileri niçin katlediyorsunuz?”, diye sormaya hakkım var.

Bunun sonu yok, kendileriyle çelişmemek için beslenmemeliler. Denilebilir ki, abartılan her kavram insanı zıddına götürür. Gizli bir şirkle yüz yüze olduğumuzu söyleyebilirim. Allahın koyduğu helal sınırını yeterli görmeyenler, Allah’la merhamet yarışına girmiştir.

İnsanı merkeze aldığını iddia ederek yola çıkan hümanizmin çıkış noktasını irdelediğimizde karşımıza çıkan problem aynıdır: Allah’ın ölçüsünü yeterli görmemek.

Hayatına müdahil olan bir Tanrı istemeyen batılı akıl ‘Tanrı memnuniyeti değil insan memnuniyeti’ diyerek seküler bir hayat kurgular. “İlahi bir rehberliğe ihtiyaç duymadan insan doğruyu bulabilir” diyen hümanizmin sonuçlarını hepimiz gördük.

Sınır koyulmadığında insanın nasıl vahşileştiğini hatırlamak isteyenler batılı bir kalemden okumak isterlerse Joseph Conrad’ın ‘Karanlığın Yüreği’ romanına bir bakıversinler. Afrika’ya yaptığı bir seyahatinde gördüklerinden yola çıkarak kaleme aldığı kitabında, hümanist aklın kendinden olmayana nasıl baktığını bütün çıplaklığıyla gözler önüne serer.

Şiddeti biraz yumuşatarak yazdığını ifade etmiş söyleşilerinde, Joseph Conrad. Ne de olsa evlatlık olduğu İngiliz hükümetini fazla incitmek istemez. Kendi dışındakileri insan olarak bile görmeyen ve bu yüzden ezen, sömüren, çalan ve bunu kendine hak olarak gören vahşiler üretti hümanizm. Tanrıyı hayatın dışına atmaya çalışmanın altında yatan gerçek, Tanrı’yla girilen yarış değil midir?

Doksanlı yıllarda yeni bir akımla tanıştık. Dinler arası diyalog, hoşgörü, diye yola çıkan bu hareket önceleri kulağımıza sevimli gelen yeni şeyler söylüyordu. Ah, nasıl güzeldi, sevgi, hoşgörü, barış. Oysa açıp Kuran’ı okusak, üzerinde biraz tefekkür etsek yeryüzünde iyi ile kötünün savaşının her zaman var olacağını bilir, dinler arası diyalog denen bir aldatmacanın peşine takılıp barış ve sevgi dolu bir dünya inşa edileceği yalanına inanmazdık.

Bizim en büyük hatamız da duvara astığımız Kuran’ı indirip okumamak değil miydi zaten. Eğer okusaydık kimse aldatamazdı bizi Allah’la, peygamberle. Ölüme gerçekten iman etmiş olsaydık peygamberin türkü dinlemeye gelmeyeceğini, rüyada verilen twitleri ikiye katlayın emrini peygamberin değil de insanın ta kendisinin verdiğini bilirdik.

Bugüne kadar hoşgörü diye yola çıkan bir hareketin kendi çıkarları için Allah’ın koyduğu hiçbir sınırı tanımadığını hepimiz canlı canlı izledik. İnsanların mahremlerine girerken bunun haram olduğunu umursamayan bu insanların sorunu neydi?

Problem aynı: Allah’ın ölçüsüne kanaat etmemek.

Kur’an bize hoşgörüyü değil tahammül etmeyi öğütler. İnancına, değerlerine küfreden birini hoş görebilir mi insan? Hayır; sadece tahammül edebilir. Öfkelenme demez insana Allah, öfkeni kontrol et, diye emreder. 

Hoşgörüleriyle tanıdığımız abi ve ablalarımız keşke zaman zaman öfkelenselerdi. Belki o zaman böylesi bir öfke nöbetine tutulmazlar, ağızlarından çıkanı kulakları duyabilirdi. Çünkü öfkelenmekte fıtridir, modern ifadesiyle de söyleyelim bir kez daha: Öfke ontolojiktir.

Allah fıtratımıza böyle bir duygu koymuşsa bunu yok saymak sünnetullaha karşı gelmektir. Eğer yeri geldiğinde öfkelenmez, kendimizi kasarsak patlama yaşarız. Bunun sonucunda hoşgörü diye yola çıkanların hoşgörüsüzlüklerine şahit oluruz.
                                                              
               
Merve Nur Ay, 24.03.2014,  Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar                 

                                                                                       



Seçkin Deniz Twitter Akışı