31 Aralık 2013 Salı

SA513/AH16: Vatikan’ın Utancı: Madonna Ağlıyor/ Mea Maxima Culpa: Silence in The House of God

Benim Büyük Hatam; Tanrı’nın Evinde Sessizlik


Belgesellerin kanıtlara dayalı kurgularını her zaman ilgi çekici buldum. Her belgesel kendi tezlerini dayatmasına rağmen, bu tezlerin alt şebekelerinde hep kendi tezlerimi ürettim ve bu tezlere uygun kanıtlar buldum.’ Mea Maxima Culpa’yı birkaç ay önce izledim. Yazmak istedim. İlgili araştırmaları yaptım, ancak yazmak için uygun motivasyon zamanları bulamadım. Şu anda yazıyor olmamın da bir tek gerekçesi var. Gelecek zamanın araştırmacıları bu konuya mutlaka ilgi duyacaklar ve maalesef elimizde olanları anlatan Türkçe bir metin yok, onlara hatıra bırakmak için bu metni yazmaya karar verdim. Doğal olarak, bu bir ‘Belgesel’ anlatımından ziyade, belgeselin dayandığı temeli anlamaya yönelik bir çalışma olacak.

Türkiye garip bir ülke. Katolik dünyasının altı üstünde, ama ülkemizden hiçbir teolog/ilahiyatçı bu konuyla ilgili herhangi bir makale yazma kaygısında değil. Din sosyologları da pek ilgilenmiyorlar bu tektonik sarsıntıyla. İslam, 16 ve 17. Yüzyıllarda Osmanlı’yla birlikte büyük sarsıntı geçirdiğinde Batı, İslam’la ilgili yeni projeksiyonlar geliştiriyordu. İslam’ı dilediği gibi dizayn etmek ve parçalarına ayırmakla meşguldü. Yeni mezhepler oluşturarak ana akım Sünniliği de paramparça etmişti.


Batı yeniden şekilleniyor, doğal olarak da Dünya’yı hâlen şekillendiren en büyük güç olduğu için de, Batı, kendisini şekillendirenlerin etkisiyle dünyayı da şekillendiriyor. İnsanlığın, diğer dinlerin bir karşı sözü, eleştirisi yok bu irrasyonel devinime.

İrrasyonel olan Katolikliğin dağılması değil, din algısının ortadan kalkması ve insan neslinin çok ciddî bir tehdit altında olması. İnsanlık din ve ahlak ölçütlerinden hızla uzaklaşırken, LGBT algısının yaygınlaştığı bir sona doğru sürükleniyor ve zavallı dünya aptallaşmış bir halde, afyonluymuşçasına izliyor.

Yorgun bir yüzyılı geride bıraktıktan hemen sonra insanlığın en büyük utancı yeniden hortlatıldı. Bunu yapanlar da Katolik kilisesini yok etmeyi hedefleyen masonik örgütlenme, masonik strateji ya da başka bir adla İlluminati. Bu yapının ürettiği son iki hamleden bahsedeceğim biraz, sonra çok önceye Paulus denen kişiye kadar sürükleyeceğim bu utanç, insanlık için en büyük tehdit, savaşlardan, katliamlardan daha büyük bir tehdit.

‘Mea Maxima Culpa’nın kahramanları dört tane sağır ve dilsiz erkek, rahiplerin tacizlerini ve tecavüzlerini anlatan dört sessiz insan. Belgeselde sessiz sevinç çığlıkları attıklarında parmaklarındaki zafer işareti, Bizde de bozkurtun simgesi olarak kullanılan masonik bir simge. Zihnimdeki zincir bu işareti, simgeyi gördükten sonra hızla gerçeğe uzandı.

Gerçek şuydu. Katı ahlakî temellere sahip olan ve bu gücüyle satanizmin önündeki batılı tek engel olan kilise, neredeyse iki bin yıl süren bir mücadele sonunda yıkıldı. Papa XVI. Benediktus Şubat 2013’te istifa edeceğini açıkladığında, Masonik güç büyük bir zafer kazanmıştı. XVI Benediktus adını alan Kardinal Ratzinger, Katolikliğin en iğrenç geçmişi yüzünden istifaya zorlandı. Taciz ve tecavüz. Evlenmesi yasak olan rahiplerin yaşadıkları cinsel travmalar, onları çocuk tacizcisi hâline getirmişti ve yüzlerce yıldır Katolik Kilisesi’nin en büyük sırrı olarak korunuyordu. Laik sistemlerin egemen olduğu Batı ve ürettiği yeni hukuk Kilise’ye dokunamıyordu bile, ama dokundu.

Aralık 2008’de, Vatikan’ın yönetim organı Curia’ya yaptığı konuşmada, eşcinselliği kınayarak evliliğin önemini vurgulayan 82 yaşındaki Papa XVI. Benediktus, bu süreç sonunda istifaya zorlandı.

“Kimin erkek ya da kadın olduğuna karar veren insanlar değil Tanrı’dır. Kilise sadece, herkese ait yaradılış armağanları olan dünyayı, havayı, suyu savunmamalı. Aynı zamanda insanlığı kendini imha etmekten de korumalı”  diyen, eşcinselliğe atıfta bulunarak, kadınlarla erkekler arasındaki birliğe saygı göstermemenin “insanoğlunun kendi kendini imhasına” yol açacağını belirten, İnsanlığın yaratılışın dilini dinlemesi gerektiğini, bundan gerçekleşecek her sapmanın Tanrı’nın eserinin yok edilmesi olacağını söyleyen, ayrıca kilisenin insan doğasından sadece kadın ve erkek diye bahsetmeye de hakkı olduğunu ve yaradılışın bu hükmüne saygı gösterilmesi gerektiğini savunan Papa Papa XVI. Benediktus, neredeyse ‘onursuzca’ tarihe gömüldü. Masonlar Kardinal Ratzingerle beraber de Katolikliği de gömdüler.

Çok kısa bir sürede seçilen 266. papa, Papa I. Franciscus adıyla anılmayı seçen , İtalyan kökenli, 17 Aralık 1936 Buenos Aires,Arjantin doğumlu Kardinal Jorge Mario Bergoglio oldu. Masonik stratejinin kurduğu Cizvit tarikatından gelen kardinal, 13 Mart 2013'te saat 18:09’da 115 kardinal arasından seçildikten yedi ay sonra Ekim 2013’te, Kilise’nin “eşcinsellik ve kürtaj gibi konularla ilgili takıntılı davranmaması gerektiğini” belirtti.

İtalya’da yayımlanan, Civilta Cattolica adlı, Cizvitlere ait bir dergiye konuşan Papa I.Franciscus, Katolik Kilisesi’nin “dogmayı savunmak ve insani şefkat arasında denge kurmak zorunda olduğunu” iddia etti:

"Ben de Tanrı’nın gözlerini üzerine diktiği bir günahkârım. Her zaman insanı önemsemek gerekir. Bu noktada insanın gizemine doğru yol alıyoruz. Tanrı, yaşam boyunca insanların yanındadır ve biz de düştükleri durumdan çıkmaları için onların yanında olmalıyız. Merhametle yanlarında olmalıyız. Herkesin evi olduğunu hissettirmemiz gereken bu Kilise, sadece seçilmiş, küçük bir gruba açık olan bir şapel değildir. Eşcinseller bana, kendilerini Kilise tarafından cezalandırılmış hissettiklerini söylüyorlardı. Ancak Kilise bunu yapmak istemedi. Bir keresinde, eşcinselliği kabul edip etmediğime yönelik provokatör bir soruyla karşı karşıya kaldım ve buna, "Söyle bana: Tanrı bir homoseksüele baktığında, onun varlığını sevgiyle kabul mü eder yoksa kınayarak ret mi eder?" cevabıyla karşılık verdim, "Her zaman, sadece insanı önemsemeliyiz" diyerek, insanlar arasında ayrım yapılmaması gerekir.”

I. Franciscus

I. Franciscus, Temmuz 2013’te de  Katolik Gençlik Günleri için bulunduğu Brezilya’dan dönüşünde uçaktaki gazetecilerle bir araya geldiği sırada, "Bir insan eşcinselse ve iyi niyetle Tanrı’yı arıyorsa ben kimim ki onu yargılayayım" açıklamasına da açıklık getiren Papa, "Ben bunu söylerken, dini öğretilerin bize söylediğini aktardım. Din, insanlar üzerinde, görüş bildirme hakkına sahiptir. Ancak yaratılışta Tanrı bizi özgür kıldı. Kilise’nin, sadece kürtaj, eşcinsel evlilik ve doğum kontrol yöntemleri gibi konulara takılmaması gerekir. Bu mümkün değil.Ben bu konular üzerinde çok konuşmadım, bu benim başıma kakıldı ama, konuşulacaksa da bir bütün olarak ele alınmalıdır. Anaç bir Kilise hayalim var. Kilise verimlidir, öyle olmalıdır. Kilise’ye kendini adamış din görevlilerinin olumsuz davranışlarını gördüğümde ilk aklıma gelen şey: ’işte müzmin bekar’ ya da ’işte kız kurusu’ oluyor. Onlar ne birer baba ne de birer anne. Onlar, hayat verme kapasitesine hiç sahip olamadılar. Ben şu an Kilise’yi, savaş sonrası bir sahra hastanesi olarak görüyorum. Ağır bir yaralıya, yüksek kolesterol ve şekeri var mı diye sormak nafiledir. Onlar, kendi yaralarını sarmalıdır. Ancak sonra geri kalanlar konuşulabilir."

‘Muhakeme’ yapmak, bulunduğum görevde bana çok yardımcı oldu. Çoğu kişi, değişim ve reformların kısa zaman içinde yapılabileceğini düşünüyor. Ancak ben, gerçek ve etkili bir değişimin temellerinin atılması için zamana ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu, muhakeme zamanıdır. Kilise bazen kendisini çok küçük şeylere ve küçük prensiplere hapsetmiştir. Kilise görevlileri, merhametin görevlileri olmalıdır. Yapısal ve kurumsal reformlar, ikinci plandadır. Davranış ise reformların başında gelir; inananlar, işlevsiz ya da devletin din adamını değil, onlara daha yakın gerçek birer papaz görmek istiyorlar. Kapılarını herkese açan olmasının yanı sıra, yeni yollar deneyen bir kilise de olmamız gerek.  Kilise’nin, kendisinden kopan ve farklı olanların peşinden koşması gerekir. Bazı nedenlerden dolayı Kilise’den kopanlar, böylece geri dönebilir. Yeni bir denge bulmak gerekiyor. Aksi halde, Kilise’nin ahlaki yapısı, kâğıttan bir kale gibi yıkılma, tazeliğini yitirme ve İncil’in kokusunu kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır. Kilise temsilcilerinin dini sorunları tartışıp, görüşmek ve kararlar almak üzere toplanan meclis olan Sinod’un metodolojisini değiştirme zamanı geldi çünkü şu anki bana çok statik geliyor. Diğer Kiliselerle, farklılıklarla birlik içinde yola devam etmeliyiz: birleşmemizin başka yolu yok. Bu, İsa’nın yoludur."

I.Franciscus, Katolikliği, Protestanlıktan daha liberal bir yapıya kavuşturacağını vaat ediyordu. Haklı nedenler ve ikna edici bir retorik, ‘mahkumların ayaklarını öpen Tanrısal Papa’ fotoğrafları, Cizvit tarikatının eşcinselliğe ve kürtaja onay veren stratejisinin gerçekleştiğini kanıtlıyordu.




Papa XVI. Benedictus, "Görevi bırakma kararını kendi özgür irademle aldım. Kilise'nin iyiliği için bırakıyorum. Tanrı huzurunda vicdanımı defaatle yokladıktan sonra, ilerleyen yaşım nedeniyle gücümün, görevi yeterlilikle icra etmeye artık uygun olmadığından emin oldum.” dese de gerçek bu değildi. Kardinal Ratzinger, Katolik kilisesinin yüz kızartıcı geçmişini saklamaktan yorulmuş ve köşeye sıkıştırılmıştı.

Ratzinger’in istifası Batı’da çok olumlu karşılanmıştı. İngiltere Başbakanı David Cameron, "milyonların ruhani lideri olan Papa XVI. Benediktus'un özleneceğini" söyledi. Almanya Başbakanı Angela Merkel de, Papa XVI. Benedictus’un bu kararını kilisesi ve bu kilisede olan insanlar için verdiğini belirtirken, ABD Başkanı Barack Obama, Papa XVI. Benediktus'a "takdir ve dualarını" iletti. BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, Papa XVI.. Benediktus'a dinler arası diyaloğa yaptığı katkılar dolayısıyla teşekkür etti.

Sert tepki veren yine Doğu’ydu. Lübnan Maruni Patrik Yardımcısı Piskopos Paul Sayyah, Katolik dünyasının ruhani lideri Papa 16. Benediktus'un görevi bırakma kararını, "Katolik Kilisesi'ni etkilemeyecek bir karar" olarak nitelendirdi.




Aralık ayının ilk haftasında, Papa ve sekiz danışmanının yaptığı toplantının ardından, Boston Başpiskoposu, Papa I. Franciscus’un Katolik Kilisesi'ndeki çocuk istismarıyla mücadele için Vatikan'da bir komite kuracağı ve mağdurlara yardım edeceğini açıkladı. Papa Francis, cinsel taciz iddialarını ele almanın Katolik Kilisesi'nin itibarı açısından çok mühim olduğunu söylemişti. Buna karşın Birleşmiş Milletler toplantıdan birkaç gün önce rahiplerin, rahibelerin ya da keşişlerin çocukları taciz ettiği iddialarıyla ilgili olarak bilgi talep etmiş, ancak Vatikan bu bilgileri vermeyi reddetmişti. İtalya'da kilisenin tacizine uğrayanlara destek veren bazı dernekler, Vatikan'ın açıklamasına şüpheyle yaklaşıyorlardı. Katolik Kilisesi dünya genelinde cinsel taciz iddialarıyla ve bu iddiaların ciddiyetle ele alınmadığı suçlamalarıyla karşılaşmıştı.

Papa XVI. Benediktus, bu soruna yeterince eğilmemekle suçlanmıştı. Papa Francis ise 2013 başlarında, çocuk tacizi konusundaki Vatikan kurallarını sıkılaştırmış, çocukların cinsel tacizini suç kapsamına almıştı. Boston Başpiskoposluğu 2002 yılında Katolik rahiplerin karıştığı bir cinsel taciz skandalının merkeziydi. Skandal sonucunda dönemin başpiskoposu görevinden ayrılmıştı. Vatikan yetkililerinin, çocuk tacizi iddialarıyla ilgili olarak Ocak ayında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi'ne ifade vermesi bekleniyordu.

XVI. Benediktus

Çok geçmedi. 2013 Aralık ayının ikinci haftasında Avrupa parlamentosu, bir rapor oyladı.  Raporda AB genelinde cinsel eğitimin şu anda olduğu gibi sadece orta dereceli değil, aynı zamanda ilkokullarda da –kız ve erkek çocukların beraber olduğu bir ortamda- zorunlu hale getirilmesi önerilmekteydi. Ancak rapora karşı çıkan muhafazakâr çevreleri esas rahatsız eden unsur, cinsel eğitim derslerinde sadece cinselliğin değil, aynı zamanda “duygusal ilişkinin”, cinsel ayrımcılık ve önyargılarla mücadelenin, LGBT (lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel) haklarının, kürtaj hakkı önündeki tüm engellerin kaldırılmasının ve kadınların cinsellikleriyle ilgili karar verme haklarının da öğretilmesine yönelik öneriler oldu. Hristiyan Demokrat grubun büyük çoğunluğu, İngiliz muhafazakarlar ve bu iki grubun arkasına takılan AB karşıtları ile aşırı sağcılar, cinsel eğitimle ilgili liberal kararların çıkmaması için son yıllarda Avrupa genelinde yoğun lobi faaliyeti yürüten Katolik kilisesinin de desteğiyle az bir farkla karar metninin genel kuruldan geçmesine engel oldu. Alman Piskoposlar Konferansı Başkanı Başpiskopos Robert Zollitsch, karar metnine karşı lobi yapmak için 15 gün önce şahsen Brüksel’e gitmiş ve birçok AB yetkilisiyle görüşmüştü. Zollitsch, oylamadan bir gün önce yaptığı yazılı açıklamada, karar tasarısını “sorunlu” olarak tanımlayıp, “insan onuru, yaşam hakkı ve vicdan özgürlüğü gibi temel hakları marjinalleştirdiğini” savunmuştu. Alman Başpiskopos, kürtajın “sözde bir hak olarak yayılması” fikrini de eleştirmişti.

Paulus’un insan ihtiyaçlarını tıkamayı ve insanı bu ihtiyaçlar için zorlamayı özellikle dikkate alarak tasarladığı Katolik Kilise, insan doğasının baskılarına dayanamayarak yıkılmıştı. Bunda artık bir kuşku yok bana göre. Ama bununla birlikte insanların önüne nesli ve ahlakı koruyacak yeni bir şey getirilmiyor, aksine özgürlük adı altında ‘hastalıklar, sapkınlıklar’ kilise tarafından onaylanır bir yapıya kavuşturularak Avrupa parlamentosunda yasal altyapıya kavuşturulmaya çalışılıyordu. Biraz iyi niyetle I. Franciscus’un reforme etmek istediği Katolik Kilisesi’ni korumaya çalıştığını düşünsem de, I. Franciscus’un Ratzinger’e karşıt yönde yaptığı açıklamalar, iyi niyetimi söküp atıyordu bir tarafa.



‘Mea Maxima Culpa: Silence In The House Of God’ Belgeseli, bir açıdan Papa XVI. Benedictus’u istifaya zorlayan bir yapıt. Madonna Ağlıyor adıyla Türkçe’ye çevrilen filmin yönetmeni ve oyuncularından biri Alex Gibney; Alex Gibney’e, Jamey Sheridan, Chris Cooper, Ethan Hawke, John Slattery eşlik ediyor. Müziklerini Ivor Guest, Robert Logan Editör, Sloane Klevin’in yaptığı 102 dakikalık, 2012 ABD yapımı bu belgeselin özeti şöyle:

“Gizemli kurullar, milyon dolarlık tazminatlar, gizli arşivler ve ağza alınmayacak kadar feci suçlar... Oscar ödüllü belgeselci Alex Gibney, iki yüzden fazla işitme engelli çocuğu taciz eden Milwaukee´li karizmatik rahip Lawrence Murphy´nin hikâyesinden yola çıkarak günümüzün en utanç verici skandallarından birini belgeliyor. ABD´de rahiplerin cinsel tacizine yönelik bilinen ilk halk protestosunu araştıran Gibney, Katolik Kilisesi´nin gücünü nasıl kötüye kullandığını ve Milwaukee´den başlayarak İrlanda ve İtalya’daki kilise korolarına, henüz Papalıktan istifa eden Kardinal Ratzinger´a uzanan örtbas zincirini ifşa ediyor. Seks istismarına uğrayan dört sağır adamın tanıklığı, belgeselin temelini oluşturuyor.

Belgeselle ilgili çarpıcı bir analizi olduğu gibi aktararak, sıkıcı ve utanç verici içeriği, Katolik dünyasına yabancı olan herkes için netleştirmeyi düşündüm. Fransa’da iki erkek ve bir kadının bulunduğu nikah masasında, kadının iki erkeğin ilk resmi nikahını kıydığı, Avrupa’nın İngiltere dahil birçok ülkesinde ve ABD’nin bazı eyaletlerinde yasallaşan eşcinsel evliliklerin yaygınlaştığı ve insanların Paris’te eşcinsel evliliklere karşı çıktıkları için polisten dayak yedikleri 2013 yılında fotoğraf bu.

The İndependent’den Johann Harl,’un ‘Papa, Katolikleri taciz ediyor!’ başlıklı yazısı:

“Ratzinger'in Britanya'ya ziyareti sırasında ülkedeki Katolikler iyi düşünmeli. Kilisenin başında, çocuklara tecavüz eden rahipleri koruyan, eşcinsellere 'şeytan' diyen ve Afrikalılara prezervatiften uzak durmayı öğütleyen bir adam oturuyor. Papa'yı kalabalıklar değil, polis karşılamalı. Joseph Ratzinger’in resmi ziyaretine sayılı günler kala Britanyalı Katoliklere seslenmek istiyorum. Son derece terbiyeli ve saygın insanlar olduğunuzu biliyorum. Çocuklara tecavüzün haberleştirilmesine karşısınız. Afrikalılara prezervatiflerin ‘AIDS sorununu arttırdığının’ söylenmesine karşısınız. Eşcinsellere ‘şeytan’ yaftası yapıştırılmasına karşısınız. Büyük çoğunluğunuz, bu eylemlere tanık olduğunuz takdirde iğrenir ve sesinizi yükseltirsiniz. Ancak birkaç gün sonra birçoğunuz ne yazık ki tüm bunları defalarca yapan Papa’ya tezahürat ediyor olacaksınız. Bu adamdan çok daha iyi insanlar olduğunuza inanıyorum. Katolik kardeşlerinize yaşattığı acılara dair kanıtlara tarafsızca bakmanız halinde, mağdurlarla dayanışacağınızdan ve protestocuların yanında yerinizi alacağınızdan eminim.

Vatikan arşivini polise açmıyor. Bazı insanlar Ratzinger’i eleştirenlerin onu, papa olmadan önce işlenmiş suçlardan, sırf o dönemde suçlara karışan kurumun başkanı olduğu için sorumlu tuttuğunu düşünüyor. Bu bir hata. 25 yılı aşkın bir süre boyunca Ratzinger Dinsel Öğretiler Kurulu’nun şahsen başındaydı; bu, Vatikan’ın Katolik kutsal yasalarını (buna cinsel tacizle ilgili olanlar da dahil) dünyanın dört bir köşesinde uygulatmaktan sorumlu olan birimi. Ratzinger titiz bir yönetici olmasıyla biliniyor ve söylenenlere göre, bütün önemli belgelerin masasından geçmesinde ısrar ediyordu. Ratzinger’in eski dostlarından Hans Küng, “Bütün Katolik Kilisesi’nde taciz olaylarıyla ilgili bu Papa’dan daha bilgili olan başka kimse yoktu” diyor.

Kilisenin bu dönemde yöntemlerinin ne olduğunu biliyoruz. Bir çocuğun bir rahibin tecavüzüne uğradığı öğrenildiğinde, kilise olayın içindeki herkesi gizliyor ve rahibi başka bir göreve gönderiyordu. Orada da çocuklara tecavüz ettiğinde, bu çocuklara sessiz kalmaları söyleniyor ve rahip bir başka göreve yollanıyordu. Ve bu böyle sürüp gidiyordu. 10 binden fazla insan bu iğrenç döngünün parçası olarak tecavüze uğradığını açıkladı. Kilise bütün vakaların polisten uzak tutulmasında ve kendi ‘kutsal’ yasalarına dayalı olarak ele alınmasında ısrar etti. Bu yasalar uyarınca, çocuk tecavüzcüleri sadece dua, nedamet getirme veya nadir durumlarda, rahiplikten atılmayla ‘cezalandırılabiliyordu’. Ratzinger işte tüm bu olan bitenlerin merkezindeydi. Bugün bile polislerin Vatikan arşivlerini görmesine izin vermiyor, fakat onurlu Katolikler bunlardan bazılarını her şeye rağmen sızdırıyor. Papa’nın ne yaptığını biliyoruz. Elimizde belgeler var. İşte size üç örnek.1980’lerin başında Almanya ’da Peder Peter Hullermann, Ratzinger’in yönettiği piskoposluk bölgesine atandı. Daha önce üç çocuğa tecavüz etmekle suçlanmıştı. Ratzinger polise gitmek yerine, Hullermann’ı ‘psikiyatrik yardım almaya’ yönlendirdi. Onu muayene eden psikiyatrist Werner Huth, kiliseye kuşkuya yer bırakmayacak biçimde, Hullermann’ın ‘tedavi edilemez olduğunu ve tekrar çocuklarla çalışmasına kesinlikle izin verilmemesi gerektiğini’ bildirdi. Fakat Hullermann, 1986’da hakkında başka cinsel suç gündeme geldikten sonra bile, o bölgeden o bölgeye atanmaya devam etti. Son olarak 1998’de cinsel tacizle suçlandı.

1985’te bir grup Amerikalı piskopos Ratzinger’e mektup göndererek, iki oğlan çocuğunu bağlayıp tecavüz eden Stephen Kiesle adlı bir rahibi görevden alması için adeta yalvardı. Ratzinger talebi yıllarca reddetti ve gerekçe olarak da, ‘evrensel kilisenin iyiliğini’ düşündüğünü bildirdi. Ratzinger’e göre, ‘olaya karışan rahibin genç yaşı göz önünde tutulduğunda, görevden alma kararı cemaat üzerinde zarar verici etkiler’e yol açabilirdi. Kiesle 38 yaşındaydı. Birçok çocuğa tecavüz etmeyi sürdürdü. Ratzinger’in açıklamasının ne anlama geldiğini bir düşünün. Ona göre, ‘evrensel kilisenin (yani sizin kilisenizin) iyiliği’, çocuklarınızı tecavüzden korumaktan değil, tecavüzcüleri cezadan korumaktan geçiyor.

1996’da Milwaukee Başpiskoposu Ratzinger’e başvurarak, bir Katolik yatılı okulunda 200’den fazla sağır dilsiz çocuğa tecavüz ve işkence eden Peder Lawrence C. Murphy’yi görevden almasını istedi. Tecavüzler genellikle günah çıkarma odasında başlıyordu. Ratzinger hiç cevap vermedi. Sekiz ay sonra kilisede gizli bir ‘mahkeme’ kuruldu, fakat Murphy Ratzinger’e hasta olduğunu yazınca mahkeme iptal edildi. Ratzinger ona ‘ruhani bir tedavi’ almasını tavsiye etti. Murphy yıllar sonra, cezalandırılmadan öldü.

Bunlar sadece dışarıya sızan vakalar. Gizli belgelerde daha neler var kim bilir. 2001’de Ratzinger dünyadaki tüm piskoposlara yazarak, taciz iddialarının ‘mutlak bir gizlilik içinde ele alınmasını... daimi sessizlikle tamamen bastırılmasını’ söyledi. O yıl Vatikan, Fransız polisine pedofil bir rahip hakkında bilgi vermeyi reddettiği için Piskopos Pierre Pican’ı resmen kutladı. Kutlamada şu ifade yer alıyordu: “Sizi bir rahibi sivil makamlara ihbar etmediğiniz için kutlarım.” Kutlamanın birer nüshası tüm piskoposlara gönderildi.

Tacizin üstünü örtme amaçlı uluslararası komplo ortaya çıkar çıkmaz, Ratzinger’i savunanlar ağız değiştirdi, Ratzinger’in kendisi de tutumunu değiştireceğini söyledi. Fakat haziranda Belçika polisi Katolik Kilisesi’ne artık Belçika’daki çocuk tecavüzünü kendi içinde ‘soruşturamayacağını’ bildirdi ve ilgili belgelerine el koydu. Ratzinger pişmanlık duysaydı, Belçika polisini kutlardı. Tam tersini yaptı. Bunu ‘müessif’ bir tutum olarak niteledi, sözcüsü de şöyle dedi: “Bunun, komünist rejimler altında bile bir örneği daha yoktur.” Yani Ratzinger hukukun kendi kurumu için geçerli olmadığını düşünüyor hâlâ.

Size Ratzinger’i eleştirmenin ‘Katolik karşıtlığı’ olduğunu söyleyenler olacaktır. Çocuklarınıza tecavüz edilmesini kolaylaştıran bir adama tezahürat etmekten daha Katolik karşıtı ne olabilir? Onu adalet önüne çıkarmaya çalışmaktan daha Katoliklik yanlısı ne olabilir? Bu, Ratzinger’in suçlarından sadece biri. Mart 2009’da Afrika ’yı ziyaret ettiğinde prezervatiflerin ‘AIDS sorununu artırdığını’ söyledi. Savunucuları sadece evlilik dışı ilişkiden uzak durulmasını söylemeye çalıştığını öne sürdü, yani insanlar onun tavsiyesine uyarsa HIV virüsü kapamazlardı.

Fakat Ratzinger mesajının ilk kısmını desteklemek için, prezervatiflerin işe yaramadığına dair apaçık yalanı yaymaya çalışıyor. Kongo’daki bir kilisede rahibin prezervatiflerde ‘küçük delikler’ olduğunu ve HIV virüsüne ‘yardım ettiğini’ anlattığını kendi kulaklarımla duydum. Bu hiç de müstakil bir olay değil. Ratzinger eşcinsel evliliğini de ‘şeytanlık’ diye niteliyor ve bilhassa Latin Amerika’da, eşcinsellere temel haklar tanıyan yasaların önlenmesi çabasında ön saflarda yer alıyor.

İnançlarının birçok Britanyalı Katoliği sıcak, iyi ve nazik şeyler düşünmeye sevk ettiğini biliyorum. Ratzinger’in savunduğu bunlar değil. Britanya’ya gelişini kutlamaya kalkarsanız, onun suçlarını ve gaddarlıklarını destekliyor gibi görüneceksiniz. İnancınız sizi kurbanları yerine Ratzinger’in yanında yer almaya sevk ediyorsa, inancınız üzerine düşünmeniz gerekmez mi? Bu, inandığınız şeyin aslında ahlaki ilkelerinizi bozduğunu göstermez mi?

Bunları kabul etmenin acı verici olabileceğini biliyorum. Fakat duyacağınız acı, Ratzinger’in rahibinin tecavüz ettiği bir çocuğun veya Ratzinger prezervatiflerin AIDS’i yaygınlaştırdığını söylediği için HIV kapan bir kadının ya da yasal güvencelerden mahrum bırakılan bir eşcinselin acısıyla asla kıyaslanamaz. Bu ziyarette önünüzde bir tercih var: Ratzinger’in safı ya da Katolik kurbanlarının safı. İnançlarınızın kaynağı olan ‘Nasıralı marangoz’ hangi safı seçerdi sizce? Bence Ratzinger’in kesif bir sessizlikle karşılanmasını, sessizliğin sadece adalet isteyen çığlıklarla ve bir polis sireninin yaklaşan sesiyle kesilmesini isterdi. (9 Eylül 2010)

Amerika'da 1950'lerden 1974 yılına kadar yaklaşık 200 kadar çocuğu taciz etmekle suçlanan Peder Lawrence Murphy, kilisenin bilinen ilk çocuk tacizi davasının sorumlusu olarak suçlanmıştır. Daha öncesinde kapalı kapılar ardından kalan olaylar bu davadan sonra gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Özellikle İrlanda başta olmak üzere başka ülkelerdeki kiliselerde de benzer taciz olayları yaşanmıştır.

Yazar-yönetmen Alex Gibney, son yılların en tartışılan skandallardan birini belgesel türünde işlediği yapıtla izleyicisine gösteriyor. Belgesel, geçmişten bugüne Katolik Kilisesi'nde yaşanan pedofil vakalarını ele alıyor.”

Uzun alıntılarla vermek zorunda kaldığım mesajın özü önemli diye düşünüyorum. Zaman ayırıp bu metni okuyan herkesin sahip çıkması gereken şeyleri sorgulayacağını umuyorum. Erkeklerin birbirleriyle çiftleştiği, kadınların eş cinsleriyle tatmin olduğu bir dünya doğurmayacak;  masum çocuklar, cinsel rol karmaşasıyla çok daha ağır bir travma zincirine doğru yuvarlanacaklar. Hiç kimsenin kendi ahlakî sorunlarını masum çocuklara dayatma hakkı yoktur. Bizim geleceğimize borcumuz, çocuklarımızın masumiyetine harcayacağımız emekle ödenebilir. İnsanlık katolik Kilisesi'nin utancına kurban edilmemelidir.

Unutmadan. Madonna, Allah'ın Elçilerinden biri olan İsa'nın annesi Meryem'e verilen bir isim.
.


Ahmet Haydar, Sonsuz Ark, 30.12.2013, Sinema Notları 15



Not: Papa I.Franciscus’un XVI. Benedictus'un çatışmacı söylemlerinin aksine özellikle pürhümanist çağrısını eklemeyi ihmal etmemek gerektiğini düşündüm. Bakalım eşcinsellik ve kürtaj ahlaka nasıl monte edilecek.


Papa I.Franciscus’un Apostolik Çağrısı/ Kasım 2013

Papa I.Franciscus’un, kendisinin ilk kez kaleme aldığı "Evangelii Gaudium (İncil'e inanmanın coşkusu) başlıklı piskoposlara yönelik apostolik çağrısı bugün yayımlandı. Apostolik çağrı Papa tarafından temsilen bir piskoposa veriliyor ardından da dünya genelindeki tüm Katolik kilisesi piskoposlarına gönderiliyor.

Köktendinci şiddetin kendilerini endişelendirdiğini ancak İslam'ın gerçek müminlerinin nefret dolu genellemelere mahkum edilemeyeceğini belirten Papa, "Çünkü gerçek İslam ve Kuran'ın uygun yorumu şiddetin her türüne karşıdır" dedi. Papa, piskoposlara yaptığı çağrıda İslam'a inananların da Hz. İbrahim'in inancını benimsediklerini, aynı Hristiyanlar gibi tek bir Allah'a ve kıyamet gününde ona hesap vermeye inandığını dile getirdi.

İslam ile diyaloğu geliştirmek için uygun bir eğitimin önemine dikkati çeken Papa, kendi dinlerini iyi öğrenmeleri gerektiğini böylece karşı tarafı daha iyi anlayıp, karşı tarafın bakış açılarını anlayabileceklerini, bunun da ortak bakış açısının ortaya çıkmasını sağlayabileceğini dile getirdi. Papa Franciscus göçmen konusunda, "Biz Hristiyanlar, bizim ülkelerimize gelen İslam'a inanan göçmenleri saygıyla karşılamalıyız ki böylelikle İslam geleneğine sahip ülkelerin saygısına nail olmayı umuyor ve dua ediyoruz" ifadelerini kullandı.

İslam ülkelerine de seslenen Papa, batıda İslam'a inananların yaşadığı ibadet özgürlüğünü örnek göstererek, bünyelerinde bulunan Hristiyanların, kendi dini gelenek ve göreneklerini yaşaması için naçizane bir şekilde ricada bulunduğunu belirtti. Ruhani lider, apostolik çağrısında ahlaki mali reform yapılması gerekliliğini ifade ederek, "Ahlakı göz ardı etmeyen bir mali reform lazım. Paranın hükmettiği değil, kullanıldığı bir sistem lazım" dedi. "Evangelii Gaudium" apostolic çağrısı, Papa'nın tek başına kaleme aldığı ilk apostolic çağrı olma özelliğini taşıyor. Papa Franciscus, temmuz başında, daha önce yazımına Emerit Papa 16. Benediktus'un başladığı "Lumen Fidei (İmanın ışığı)" isimli genelgeyi tamamlayıp, yayımlamıştı.





Mea Maxima Culpa: Silence in The House of God İzlekleri:


Alex Gibney İzlekleri:


Kardinal Ratzinger- XVI. Benedictus İzlekleri



Tacizci Rahip Lawrence C.Murphy İzlekleri:


Medya İzlekleri:





Seçkin Deniz Twitter Akışı