5 Eylül 2013 Perşembe

SA393/KY1-CÇ49: Sigaya Çekmek Çekilmeyeni

Nasıl da yaltaklanıyorsun sünepe bir köpek gibi. Dur! Daha fazla yaklaşma!”


“Nedendir bu sessizlik”? diye sorarım dilime. Bilgeliğinden kuşkusu mu var gönlümün? Ona sırt çevirecek kadar muhteşem bilgiler mi saklıdır dağarcığında. Derinliklerinde sakladığı erişilmez gizler midir? Hem nerden almıştır o ihtişamı?

Ey dilim kimedir bu caka satışın? Bu efelenişinin kaynağını da bilirim.. eğer dilersen düşüreyim pazar meydanlarına kentlerin. O iğrenç o sefih pazarlarına iki yüzlü kentlerin. Var mı cesaretin? Ah seni gidi iki yüzlü! Korkak seni! Madem miniciktir, bir serçenin yüreği kadar bile değildir yüreğin gönle bukağı vurmaya nasıl yeltenirsin?


Seni korkak cüce. İşte böyle veririm sırrını ele. Ah! Bu bir muhbirlik değildir elbet! Silkinip kalkman içindir ayağa. Tozunu-pasını silmen içindir üzerine sinen. Kentlerden üzerine yağan kapkara kurumlardan temizlenmen içindir.

Sen ne de arsız olmuşsun bu uzun uykuda! Ne de yakışmış ama sana arsızlık! Hor görsem de böyledir bu. Arsızlığa sırnaşmanın bedeli ağırdır. Böyle bilmeliydin. Bilmelisin. Ve bir sıçan gibi kaçıp gitmek daha soysuzcadır. Sıvışmak daha da kötüdür arsızlıktan. İnkâr gelirse kolayına inkâr et bakalım.

Ah sen ne hokkabazmışsın, ey dil! Sen hep böyle miydin? Sanki sen hep böyleydin. Kendini boyayıp satmış gibisin. Satar gibiydin. Sen ne sinsiymişsin! Uzak dur! Evet uzak dur bulaşmasın sinsiliğinden bir zerre bile gönlüme! Görmekteyim pek erken olduğunu bozgunun. Bir bozgun denebilirse eğer.

Vakitsiz bir zaman.. hangi temizlikçi temizleyebilir sinsiliğinden ilişen lekeyi. Ben hiç lekeli dolaşmasını beceremedim. Hem heveslenmedim. Ve kimseye önermedim. Hele sana asla! Ama işte sinsiliğinle canını sıkıyorsun gönlümün. Ve benim. Ayaklarımı kurtardığımda bu kentin bataklığından hesabı en önce görülecek olan sensin.

Ah nasıl da sırnaşmayı bellemişsin, en usta aktörlerine taş çıkarırsın şu kentin. Nasıl da yaltaklanıyorsun sünepe bir köpek gibi. Dur! Daha fazla yaklaşma! Hatta git birkaç adım daha git benden öteye. Benden ve gönlümden öteye.

Kentin dehlizleri mekanın olmuş. Yolun lağım güzergahıymış her daim.. İşte böyle çıkarırım ipliğini pazara. Başkalarının ayakları altında kalır kendi ayakları altına almayan kendini. Sakın kendini, sakınmak olur iyiliğin bize!

Hem iyilik de istemiş değiliz ne ben ne gönlüm senden. Sakınmak kendine iyilik olur, kendini kendinden sakın! Ve çıkma iyice bir temizlenmeden karşıma. Karşımıza. Katılma şölenlerimize arınıp durulanmadan.

Bilirsin “merhamet”i kovmuştum evrenimden. Sakınman merhametin olur senin sana.

Seni, arınmadan yoldaş etmem gönlüme! Ne gönlüme ne kendime!

Bir bak ne sefih şeylerdir öykündüğün! Ne pespaye! Ne zavallı mezatlık şeylerdir! Demek, diyorum gönlüme, demek kulakları tıkalıymış dilin! Demek sağırmış! Hiçbir şey almamış coşkun söylevlerimizden.

Şölenlerimizden. Hiçbir şey ulaşmamış derinliklerine. Pek sahteymiş duruşu. Dinleyişi. Pek sığmış. Ne de ustaymış aldatmada. Nasıl da kulak ardı etmiş “aldatan kendini aldatmıştır!” düsturunu. Ve nasıl bir utanmazlıkla katılmış meclisimize. Nasıl da sezmemişiz! Yine de işte çıkardım ipliğini pazara. Hani kızarsa yüzü diyeceğim; hakkediyor bağışlanmayı. Bak nasıl da küstah gülüşleri. Nasıl ifritçe bakıyor.

Dağlanacak gözler edinmiş dil. Kör bir bıçakla çıkarılmayı hakkeden gözler bulmuş. Kim bilir hangi ifritin otağında sabahlamış; hangi büyücünün irinli çorbasından içmiş? Ne de kötü kokular salmakta çevresine.

Hak etmiyor bağışlanmayı dil. Kovuldu dil bilinsin gönlün sözcülüğünden. Ona yaraşır bir kılavuz değilmiş meğer. Öylesi bir yetkinlikte değilmiş.


Cemal Çalık, 05.09.2013, Konuk Yazarlar, Sonsuz Ark





Seçkin Deniz Twitter Akışı