17 Aralık 2012 Pazartesi

SA126/SD19: Siyaset'in Alacakaranlığında Suflî Kesişmeler ve Çekişmelerle Açığa Çıkan Entelektüel Rezâlet

"Artık sırlar, sahipleriyle mezara gidemeyecek kadar kısa yaşıyorlar." 




Kişideki bilgisel birikim, zekâ, akıl, ahlâk, cesâret ve yüksek bir hedef gibi vazgeçilmez şartlar olmadan entelektüel birikime dönüşmez. Entelektüel birikime sahip olmanın getirdiği en önemli özelliklerden biri de her türlü iç/dış sarsıntıya ve kişinin suflî istek ve beklentilerine karşı edindiği standartların dayanıklılık düzeyidir.

Entelektüel sıfatını hâiz olabilmek, her türlü baskı ve çıkar gruplarına karşı tepki verebilmek demektir. Ancak, bu önermenin karşıtı doğru değildir; tepki verebilmek her zaman entelektüel olmak demek değildir. Tepkilerin çeşitliliği nedensel farklılıklara bağlıdır. Bu sebeple kişisel ve kurumsal tepkiler meydanı olarak siyâset tepkisel çeşitliliklerle ortaya çıkan kesişmeler ve çekişmelerle doludur. Bu da siyâsetin doğası için olağan ve sağlıklı bir formdur. Siyâsetin var oluş gerekçeleri de bu istekler ve beklentilerin olası gerçekleşmelerini sağlamak amacına matuf eylemlere dayanır.

Tarihsel realite bize erdemli bir siyasetin miras bırakıldığına çok fazla şahitlik etmez. Bundan daha başka şeylerden söz eder, mesela; çıkarların korunması adına savaşlar, entrikâlar, ölümler, ihânetler, köleler; çıkarlar etrafında çözülen din adamları, bilim adamları, şairler, yazarlar, gazeteciler, yargı mensupları; yargının ellerinde daha başka entrikalara mağlup olan dürüst ve entrikacı bürokratlar, siyasetçiler. Tarihin söz etmediği en büyük siyaset mağduru grup, kimi dillere göre proleterya, kimilerine göre militanlar/gerillalar, kimi felsefeye göre tetikçiler olan gönüllü alt katmanlardır.

Siyaset'in üst katmanlarına uğrar gibi olan erdem, kurbanların bol olduğu alt katmanlara uğramaz; zaten alt katmanlardan beklenen erdem değil, üzerinde yürünecek yolları cesetlerle düzeltebilme becerisidir. Alt katmanlardan beklenen gönüllülük esâsı ile insanlığın en üst sıfatı olan erdem ironik bir şekilde birbirine karıştırılmaktadır. Siyasetin üst katmanları bu ironi ile farklı kombinasyonlar üretir ve bu kombinasyonlarla beslenirler. Yani; üst katmanlar alt katmanların kanlarıyla, masum fedâkarlık hisleriyle beslenirler. Bu teatral oyunda gerçek kavgalar alt katmanlarda ortaya çıkar. Çünkü gerçek bedelleri ödeyenler çoğunlukla üst katmanlarda olanlar değildir.

Gerçek kavgalar gerçek bedeller ödemeyi gerektirir. Tarih, gerçek bedel ödeyen gerçek kavgacılar arasında ünlü düşünür ve insanlık önderlerini de sayar; fakat bunların sayısı çok azdır. Siyâsetin alacakaranlığından beslenen suflî istek sahipleri alt katmanlardan yeni kurbanlar devşirebilmek için tarihin kaydettiği gerçek kahramanları, düşünürleri, insanlık önderlerini ve onların fikirlerini kullanırlar. Birkaç maddî-mânevî enstrümanla kolaylıkla ikna edilen alt katman mensubu gönüllüler, geçişken ama görece sağlam kaynaklı beyin yıkama törenleriyle tarihin o ünlü önderlerine benzeyebilecekleri umudu ve hayaliyle suflî kesişmelerle beslenir ve bu kesişmelerden kaynaklanan çekişmelerin içine itilirler. Çekişmelerle ortaya çıkan kaos, siyasetin üst katmanları için üzerinde çalışılacak ve yararları devşirilecek olan bir tepkimeler bileşimidir. Sanılanın aksine, mümkün olan her türlü ayrıntının inceden inceye hesaplandığı bu tür kaoslar, siyasetin alacakaranlığı için mükemmel puslu ortamlardır. Puslu ortamlar olmadan siyasetin üst katmanları beslenemezler ve açlıktan ölürler.

İnsanlığı kan ve çirkef bataklığından kurtaracak olan erdemdir, entelektüel kapasitedir. Yirmi birinci yüzyılda toplumların 'bilgi toplumu' olabilme değeri, yükselen değerlerin tümünü içermektedir. Ne yazık ki; siyâset'in alacakaranlığı bu değeri de manipüle etmekte gecikmemiş, yetersiz ve donanımsız bilgi yüklemesinin bilgi toplumu olabilmeye yeteceğini öne sürerek kurbanlarını devşirebileceği,'şaşkın bilge müsveddeleri' nin yetişebileceği tarlaları düzenlemiş ve gerekli tohumları ekmiştir. Yeni tarlalar, yeni özelliklere sahip yeni gönüllü kurbanlar yetiştirmekte gecikmeyecektir.

Her yeni dönemde de siyasetin üst katmanları kendi geleceklerini ebedîleştirmek adına her türlü tedbiri almaktan başka bir şey düşünmediler; düşünmemeleri de beklenmemelidir. Erdem puslu havaları sevmez, ama erdemli olduklarını sanan kurbanlar havanın puslu olup olmamasına aldırmadıkları (İsteseler de aldıramazlar, Seçkin Deniz) gibi, puslu olan hava ile puslu olmayan havayı ayırt edebilecek özelliklere sahip değildirler.

Yeni kurbanların karşı karşıya kaldıkları tehlike tarihin kaydettiği tehlikelerin tümünden daha büyüktür. Bildiklerini sandıkları şeylerin çokluğundan bilmedikleri şeylerin farkında olmayan erdem yolcusu masum gönüllüler ile bildiklerinin farkında olmayan erdem hayranı âtıllar, yeni dönemin yeni militanları olarak tarihin adları anılmayan alt katmanlarını oluşturuyorlar. Onlar peşinden koştukları veya yerlerinde durarak hayranı oldukları 'Erdem'in zekâ, akıl, ahlâk, cesâret ve yüksek bir hedefle' işlenen bilgiden üreyen bir bütünlük özelliği olduğunu bilmiyorlar.

Bilmedikleri bu şey, onların bildiklerini sandıkları şeylerin kendilerine vehmettirdiği kibrin bedeli olarak onlardan uzaklaşacak; Siyasetin alacakaranlığında üretilen çekişmelerle kendilerinde var olduklarına hükmettikleri entelektüel özellik yanılgısı ile giriştikleri kavgaların tam ortasında bir rezâlet olarak yerini bulacaktır. Onlar, indikleri o yerin en dip, en alt olduğunu ayırt edemedikleri için de kimler tarafından ve neden kullanıldıklarını anlayamayacak kadar 'sofistik ahmâk' olarak tarihteki yerlerini alacaklardır. Bu kez geçmişin aksine tarih onları kaydedecektir. Çünkü; verecekleri zararlar kendilerini aşacak, iplerini ellerinde tutanları da aşağıya sürükleyeceklerdir. Tarih o ipleri ellerinde tutanları anacağı için, onları aşağı çekenleri de anmak zorunda kalacaktır.

Bugün her şey geçmişteki kadar karanlıkta ve sessizlikte kalamayacak kadar güçlü ışıklar altındadır. Alacakaranlıklar daha az karanlık içeriyorlar; insanları karanlığa çeken iplerin kimlerin ellerinde olduğu daha net görülüyor. Bilgi toplumu olmaya giden yolda belki de insanların tümünün en büyük avantajı budur. İplerin kimin ellerinde olduğunu çok fazla zaman geçmeden öğrenebiliyorlar. Sırlar mezara gidemeyecek kadar kısa yaşıyorlar; kurbanların uyanma süreçleri ölümden önceye kadar ki zaman aralığında sonuçlanabiliyor.

Yerküre'nin öne çıkarılan değerlerinin dinler ve felsefelerle sürekli beslendiği dikkate alınırsa, insana 'fayda' sağladığı düşünülen psişik araçların kullanım sıklıklarının arttığı da görülecektir. İnsan, genetik kodları gereğince erdemi aramak zorundadır; insanın içine yerleştirilen yüksek hedef erdemle elde edilen huzurdur. Her insan için bu arayış her seferinde yeniden başladığına göre, insan var oldukça erdem arayışı sürecek demektir.

Erdem arayışı sürdükçe de erdem pazarlayan bezirgânlar insanlığın hâlinden ve gelecek zamanından eksilmeyeceklerdir. Erdem arayışında olanların, izlemek ve uyarıcı olmak dışında siyâset sahnelerinde yer almamaları gerektiğini söyleyecek erdem sahipleri de olmalıdır. Ki; o erdem sahipleri, kendi içlerinde ulaştıkları huzurun kendilerine yüklediği mükellefiyeti idrak ettikleri ve ulaştıkları erdemi, insanların hizmetine sunmayı başardıkları vakit erdem sahibi olduklarını kanıtlamış olurlar.

Hiçbir suflî isteği ve beklentiyi öne çıkarmadıkları ve Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmadıkları için, erdem onların bilgisini gölgelerden, alacakaranlıklardan ve karanlıklardan çıkarmış; yaşanır kılmıştır. Hiçbir siyâsî mülahâzâ onları eğriltemez; çıkar kesişmeleriyle ortaya çıkan çekişmelere sürükleyemez; çekişmelerden ortaya çıkan Suflî sebepler onlarındoğruyu ilan etmelerine asla mâni olamaz. Aksi halde meydana çıkan ne erdemdir ne fazilettir; ancak ve yalnızca başlı başına entelektüel bir rezâlettir.


Seçkin Deniz, 28.02.2009, Sistematik Analizler 83

Seçkin Deniz Twitter Akışı