14 Temmuz 2016 Perşembe

SA3169/KY1-CÇ286: Düşlerin İsyanı/ Roman-Bölüm 7-III

"Yaşamım düş kurmakla geçti ya!"

"Bize hatırlatın bunu
İnsanlar kadar zalim olduğumuzu"
Aragon

Bölüm Yedi
-III-

Şehrazat’ın  İÜ Ofisi’ne uğradığımda kapıda beni sekreter kız karşıladı.. Şehrazat'ı sordum, "İçeride!" dedi. "Misafirleriyle birlikte!” Ofiste terleyen Zenci imgesi bir çakıp bir söndü belleğimin karanlık koridorluğunda.. 

Siyah odayı düşündüm.. yatak odasının siyah renkteki örtüsünü, Siyah Jaguarı, Siyah Kedi'yi düşündüm.. Yatak odasındaki aynaları düşündüm.. Yatakta biz dört kişiyizdir, sözlerini düşündüm, hayalin saçları uzadı, artık onsuz bir dünyayı düşünemiyordum. Bir köşeye ilişip oturdum, misafirlerinin gitmesini bekledim. Göz göze gelmemeye çabaladım onların yanında. Ne ise ki çabuk gittiler..

"Ne içersin?” 

"Nescafe!" dedim.

"Tamam!" dedi Şehrazat."Sekreter kıza söylerim şimdi!” 

O tarihlerde 99.. Ağustos'u olmalıydı... yazdığı senaryodan dolayı başını bile kaşımaya fırsat bulmadığı günlerde, başı dertte gibiydi, her şey bir anda hippi saçına dönmüş, ikisi de birbirinden kaçıyordu. 

Mersa Filmcilik’ten aldığı yeni senaryo teklifine sıcak bakmıyordu, soluğu dışarıda aldığında daracık merdivenleri birer ikişer atlayarak alt kata geldiğinde, daha doğru düzgün soluklanamadan senaryoyu başlatan ilk vurucu cümleyi bulmanın coşkusuyla Cağaloğlu Yokuşu’nu nasıl indiğini, karşıya geçerken Galata Köprüsü’nden bu sefer yaya olarak yürümeyi tercih edişindeki psikolojiyi iyi vermediğinden şikayetçi olmayı sürdüren Şehrazat.. yumuşamamakta, katiyen bundan ödün vermeyeceğini defalarca sözcüklerin üstüne bastırarak tekrarladığı günlerin birinde.. Ferzenizm’in nasıl okunacağını, safça bir niyet taşımasını hiç anlayamadığını kavga gürültü ortamında günün gelişen dikeyliğine yaymayı başarmıştı ki, Cendel, ona hak vermiş, bir köşede bunları düşünüyordu. 

Şehrazat haklıydı, düşüncelerinde. Korku Senaryosu deyince neden hemen Sadık Hidayet ve Kör Baykuş’u aklına getirdiğini yeterince açıklığa kavuşturamamasındandı tek kaygısı.

"Akrepler cezalandırılmalıydı!", derken bir aynanın içindelerdi sanki. Akrep yüzleriyle kaynaşan görüntü yağmuru birbirinin içine girerek içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Ne yaparsa yapsın burayı
düzeltemeyeceğini bildiği için belki de kendini rahat bırakmış, onlara bakıyordu. Kayalıkların arasına gireni sabırsızlıkla bekleyen koyu mavi renkteki akrep içlerinde hemen o göze geldiği için, buralara kadar geldiğine göre aradığı şey öyle kolay kolay göz ardı edilemeyecek bir şey olmalıydı. 

Kasabın mağaranın girişinde karşısına çıkması onu da etkilemiş, kayalıkların arasını uygun bulmuştu gizlenmek için Ş., Aynı rüya karesinde Cendel, Ferzenizm’in öyküsünü Mihri Mah’a anlatırken Ernüvaz ikisine bakmaktaydı. Cendel, uzak bir hayale açılan kapıdan yürüyerek çocukluğuna kadar gitmiş gibi görünüyordu. 

Rüyanın yine aynı karesinde Şehrazat.. -o aşka inanmış kadın kılığında- kapatıldığı yerden çıkıyor.. "Neden beni onların eline terk ettiniz?", der demez Cendel’i omuzlarından sarsmaya başlıyordu. 

Sayfiye gibi bir yerdeydiler. Çıplak bacakları kumlara batmıştı. Onu bu halde hiç görmemişti. Beyaz tüller içinde unutulmuş bir kadından konuşmuşlardı. Annesinin kurmaya çalıştığı bir masal dünyasında dilini yitirmiş bir kadın daha, ona öyle geliyordu ki, akreplerin bir karabasanıydı. Puslu aydınlığın içinde sahilden uzaklaşıp mağaraya kadar yaklaştığında, yarısı akrep, yarısı kadın vücutlu olan yaratıkla karşılaşmıştı. Katlanılması güç bir acı çekmekteydi. Palmiyelerin serinliğini aranır oldukları bir Ağustos sıcağında bunalmış, gövdelerini sere serpe sulara bırakmaktan bir an olsun çekinmemişlerdi. 

Ellerini çekiştirirken öfkesini almış bir kadın olarak, şimdi yine loş karanlığa karışıp gidince duygulanmıştı Cendel. Sonra yine rüyanın başka bir karesinde Akrep yüzleriyle kaynaşan görüntü yağmuru değişik bir renk alıyordu.

Pazartesi akşamı Düş Kahvehanesi’nden çıkarken, dışarısı oldukça sessiz ve sakin görünmekteydi. Cendel’in aslında gecenin bu güzelliğinden faydalanabilmek adına özgünlük arayışını sürdürdüğü o akşam, -canla başla Düşname üzerinde çalıştığı diğer akşamlarda da sürekli aynı kadını sayıklamasıyla- görüntü yağmurunun giderek nasıl lekeli beyazlıklara yol aldığını görmüştü sonunda. 

Ernüvaz, tedirgin ve kaygılı bir yüzle O’na bakıyordu. Korkularına yenilmiş miydi nedir? En sonunda. Onun korkusu neydi peki? Korku tarihiyle uğraşan bir insanın tedirginliği neden kaynaklanabilirdi? Onu üzen ve iki ayağını bir pabuca sokan şey yakında anlaşılacak mıydı? Eski evin yoluna saptığında yüzündeki kaygı hala daha okunabiliyordu.

"Sıkıntılı bir insan ne kadar itici görünürdü göze?”, dedi Şehrazat.

"Evet!", dedim. "Mihri Mah da senin gibi düşünmüştü aynen!”

"Hangisi?”, diye sordu Şehrazat. "Senaryodaki mi yoksa?”

"Hayır!", dedim, "Öteki!”

Sanki yanımdaydı, yine sayıklamak halime dönecektim, boşluk kapanacak gibi değildi. Şehrazat, masmavi gözlerinde kaybolup gittiğim, derin ve donuk bakışları olan kayıp sevgili, Şehrinaz, bana denizin derinliklerini gösteren bütün zamanların kadını, unutulmaz bir yüzü olan kadın, her şeyim, taptığım insan gelip karşımda duracak, artık ne yapmamı istiyorsun, diyecekti, kör müsün? 

Bir kadın siyah giyinikken ağlayacaktım, onu kırdığım için bana ne kadar kızsa azdı, akreplerin kayalıklarda yürüyüşüne bakan ve korkan kadını gözlerimin önüne getiren hayallememin nerede son bulacağı belli değildi sanki. 

"Her insan gibi senin de korkuların var!”, diyordu. "Korkağın birisin!” 

Yüzü karanlıkta kaldığı için ayırt etmekte zorluk çekiyordum. Sahil kenarında Akrep şamatasına kapılan Pürmaye’nin ıslığı geliyordu, bilmediğim bir şarkının hüzünlü melodileri dökülüyordu kulağıma. Bir kadın ağlıyordu, sonra bir el dokununca dalgınlığım gitti, Şehrazat bana bakıyordu.

Onlar da buradalar, diyemedim; Mihri  Mah’a bakıyordum, anlamlı bakışlarla beni süzmekteydi, sırf senin için demek istedim hayalimdeki kadınla konuşmaktansa Şehrazat'ı senin için buldum, onunla konuşuyorum şimdi. Aslında bunların hepsini sana anlatmak isterdim ey güzel İnsan?

"Kim?!”, diye sordu Şehrazat,

"Ne zaman, ne mekan, ne de çağ izin vermişti aşkımıza!”, dedim, Şehrinaz, Şehrazat bana bakmayı sürdürüyordu hala.

"Bilmiyordum!”, dedi,

"Boş ver!”, dedim bende. "Çok uzun bir hikaye anlaya¬cağın.. Senaryoya dönelim biz!”

Gülümsedi. Sonra..

"Peki öyle olsun!”, dedi. "Sen nasıl istersen!”

"Cendel artık her şeyi bilmenin rahatlığı içerisinde eksikli senaryoyu tamamlamaya karar verdiğinde", dedim. "Kişilerden ve mekanlardan sıkılmış bir yüzle, gecenin sessizliğini dolduran uzaktaki hayallerini bir dengede tutmaya çalışan insan hüviyetine bürünmüş, sabahın bir an önce olmasını beklerken görmüştü kendisini. Dahası Kendirev’ in, kitaplarla dolu odasını!" 

Akrep Resimlerini görmüştü.

Hayali Ayna'nın karşısına geçip, olanları, daha doğrusu olacakları düşünmeden yapamayan bir Kendirev'i düşlemiş; sonra aynadakileri, Mihri Mah’ı, onları çocukluğunda böyle nasıl gördüğünü ve nasıl canlandırdığını merak etmeye başlamıştı. Eski zaman rüyalarını yerle bir eden son uyanışta kalan görüntüleri seçebilmişti yine de. 

"Dön, bak!", diyordu kadın.. dönüp bakıyordu o da, kadına inanarak. Yine en çok bu aynayı sevdiğini söyleyen kadın onu bulmuşken hemen bırakmak istemediğini belli edince.. Cendel ister istemez boyun eğmek zorunda kaldığı, sonra çetin bir sınavdan geçtiği yanıltmacasını da o tarihlerde yaşayan Mihri Mah’ın biraz daha yaklaşacağını, aslında böyle bir fırsatı kaçırmaması gerektiğini düşündü. 

Halası bir tavus kuşu gibi pustuğu aynanın karanlığında, ona, daha çok sırrını ele verecek öykülerden birini anlatmak istiyordu. Boş bir kağıt bulup bunları yazsa ne kadar iyi olacaktı kim bilir? Daha sonra ışıksız, kıpırtısız aynanın karşısında daha fazla ileriye gitmemesi için Mihri Mah’ı uyardığı akşamı görmüştü. Uzun sessizliğini bozmaya karar verdiğinde ağzından sadece.. 

"Kör Baykuş.... KÖR BAYKUŞ!", sözlerinin döküldüğü o Perşembe Akşamı bu rüya karesinde yerini alınca , rüyaların arasındaki uzaklık böylece kapanmış oluyordu bir yerde. Suların karanlığındaydılar, sanki debelendikçe dibe, sonu gelmez dipsizliklere savrulacakları korkusuyla ikisi de birbirine kenetlenmiş, yarı çıplak bir halde duruyorlardı. 

"Beni hep rüyalarda görmek istedin!”,  diyordu Mihri Mah. "Gördüğün bendeki insan ben değilim!", karşılığını veriyordu o da, "Ben başka bir insanım, bunu belki de korktuğum için yaptım… Evet, ne tuhaf değil mi? Giderek yazmaya çalıştığım senaryonun kahramanına benzemeye başladım Şehrinaz. Ben sanki o insan değilim? Evet, evet... Giderek Kör Baykuş’taki gence benzedim!"

Aynanın karşısında derinliğe doğru çekilirken görüntüler.. akıntıyı durduramadığı bir çalkantıda, anafor önüne kattığı şeyleri savurmayı sürdürürken.. sahil kenarında baş başa vermiş titrek mum ışıkları altında, yine o şarkıyı dinledikleri uzak kış mevsimine özlemi dile getiren kadının hüzünlü ve derin bakışlarından kaçamadığı bir anda, o kadının sesi sanki kendi kulaklarında da yankılanmaya başlamıştı. "Beni hiç tanımıyorsun, gördüğün insan aslında ben değilim!”, diyerek boynuna sarılıp ağlayan Cemşid’di mutlaka.

Mihri Mah, her zamanki donuk bakışlı gözleriyle sürekli ileriye, hep İlerilere bakmakta olduğunu söylemekten çekinse de o sahne gözlerinin önünden hiç gitmiyordu. "Her şey bir rüyaydı, her şey bir
yalandı!", derdi, Kendirev olsa! Daha sonra rüya karesinden çıkıp yanlarına geldiğinde Ürkünç Sevgili Ferzen, rüya yatağının ağzını genişletip bahara süründüğünde, işte emzirilen denizin kenarında bir yara ağzı gibi açılarak büyüyen bir saatin içindelerken.

“İn, beynimin cidarlarından artık, ey Senaryo!!”,  diyordu kadın. Her insan gibi Yemenici de rüyaların işlediğini, sahile çekilen rüyaların, yıllar önce yaşanmış rüyaların, kendi üzerlerine kapanan rüyaların homurtusuna kulak tıkayıp, yüzleri eskiten rüyalarında, çocukların sahilde denizi kolaladıklarını anlatmaya başlamadan önce.. hayatının müziğini biriktiren rüyalarla mutluluk perisi güler yüzlü bir kadından daha söz ediyordu Ernüvaz. 

Nigar Hanım, "Akreplerin evimde işi ne?”, diyordu. "Hangi odanın kapısını açmaya kalkışsam ayaklarını görüyorum!”



<<Önceki                             Sonraki>>



Cemal Çalık, 14.07.2016,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Düşlerin İsyanı, Roman 




Seçkin Deniz Twitter Akışı