13 Mart 2023 Pazartesi

SA10079/SD2698: 1,5°C'den Vazgeçme Zamanı Geldi mi?

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Sonsuz Ark'ın Notu:
Çevirisini yayınladığımız analiz, 2006-10 yılları arasında küresel ekonomik büyüme fırsatlarını analiz eden uluslararası bir organ olan bağımsız Büyüme ve Kalkınma Komisyonu'nun başkanlığını yapan, Hoover Enstitüsü Kıdemli Üyesi, General Atlantic'in kıdemli danışmanı ve Küresel Büyüme Enstitüsü başkanı, Luohan Akademisi'nin Akademik Komitesi'nde bulunan ve Asya Küresel Enstitüsü'nün Danışma Kurulu'na başkanlık eden, The Next Convergence: The Future of Economic Growth in a Multispeed World- Bir Sonraki Yakınsama: Çok Hızlı Bir Dünyada Ekonomik Büyümenin Geleceği (Macmillan Publishers, 2012) adlı kitabın yazarı, Stanford Üniversitesi Emeritus Ekonomi Profesörü ve Graduate School of Business'ın eski dekanı, Nobel ekonomi ödüllü Michael Spence'a aittir ve bugüne dek küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırmak gibi bir hedefe ulaşılamadığı için bu hedefi motivasyon bozucu olarak görmekte ve gerçekçi olmadığına odaklanmaktadır. 
Seçkin Deniz, 13.03.2023, Sonsuz Ark 


Is It Time to Give Up on 1.5°C?

"Dünya ekonomisinin karbon yoğunluğu, küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırmak için gereken oranın yakınından bile geçmiyor. Ancak gerçekçi olmayan bir hedefi öne sürmeye devam etmek, insanların motivasyonunun düşmesi ya da çabayı inandırıcı bulmayı bırakması nedeniyle ilerlemeyi engelleyebilirken, daha uygulanabilir bir hedef belirlemek de kendi başına riskler doğuruyor."

Net-sıfır taahhütleri çok moda. Dünya çapında ülkeler, şirketler ve diğerleri net sera gazı emisyonlarını belirli bir tarihe kadar - bazıları için 2030 gibi erken bir tarihe kadar - ortadan kaldırmayı taahhüt ediyor. Ancak net sıfır hedefleri, küresel ısınmayı Paris İklim Anlaşması'nın 1.5° Celsius hedefiyle ya da herhangi bir ısınma seviyesiyle sınırlandırmak anlamına gelmiyor. Tüm farkı yaratan net sıfır emisyona giden yoldur.

Bu durum uzmanlar arasında iyi anlaşılmış durumda. Örneğin Uluslararası Enerji Ajansı'nın 2021 tarihli raporu, 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşmak ve dünyaya "küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlama şansı" vermek için beş yıllık aralıklara bölünmüş ayrıntılı bir yol çiziyor. Bu analizin en çarpıcı özelliği, en azından benim için, 2030 yılına kadar gerekli olan düşüşün büyüklüğüdür: kabaca sekiz milyar ton fosil yakıt bazlı emisyon, bizi bugün 34 gigaton karbondioksitten 26 Gt'a indirecektir.

Bunu başarmak için emisyonların yılda %5.8 oranında azalması gerekecektir. Küresel ekonominin bu süre zarfında ihtiyatlı bir tahminle yıllık %2 oranında büyümesi halinde, küresel ekonominin karbon yoğunluğunun (1.000 $ GSYİH başına CO2 emisyonları) yılda %7,8 oranında azalması gerekecektir. Karbon yoğunluğu son 40 yıldır azalıyor olsa da, eğilim bu orana yakın olmamıştır: 1980'den 2021'e kadar karbon yoğunluğu yılda ortalama sadece %1,3 azalmıştır.

Bu oran, CO2 emisyonlarının azalması bir yana, neredeyse sabit kalmasını sağlayacak kadar bile yüksek değildir. Aslında, küresel GSYH büyümesinin karbon yoğunluğundaki düşüş oranını yaklaşık iki yüzde puan aşmasıyla, emisyonlar bu dönemde kabaca iki katına çıktı. Bunun bir nedeni, bu sürenin çoğunda karbon yoğunluğunu azaltmak için çok az çaba gösterilmiş olmasıdır. Meydana gelen düşüş büyük ölçüde gelişmekte olan ekonomilerin daha zengin hale gelmesinin bir yan ürünüydü. (Daha gelişmiş ekonomilerin karbon yoğunlukları daha düşüktür).

Elbette, iklim değişikliği politika yapıcıların daha fazla dikkatini çektikçe, düşüş oranı hızlandı ve 2010'dan bu yana yılda ortalama %1,9 oldu. Arz tarafındaki kısıtlamaların küresel ekonomiyi zora sokmasıyla birlikte - yıllık büyüme önümüzdeki birkaç yıl içinde sadece %2'de kalabilir - karbon yoğunluğundaki mütevazı bir azalma, küresel ekonomiyi toplam CO2 emisyonlarının zirvesine ya da zirveye yakın bir noktaya getirmek için yeterli olabilir. Daha yüksek küresel büyüme, dijital teknolojilerin yaygınlaşmasıyla desteklenirse, ekonominin karbon yoğunluğunu azaltma çabalarını bile geriletmeyebilir.

Emisyonların zirveye ulaşması önemli bir dönüm noktası olacaktır. Ancak bunu hemen keskin bir düşüş takip etmediği sürece, atmosfere her yıl yaklaşık 34 Gt CO2 pompalamaya devam edeceğiz. IEA raporu, ilk iki ara hedefin (2025 ve 2030) önemli ölçüde gerisinde kalmamız halinde ne olacağına değinmese de, muhtemelen 1.5ºC eşiğini geçmekten kaçınmanın neredeyse imkansız olacağı varsayılabilir.

IEA'nın hedeflerine ulaşmak için gerekli araçlara sahibiz. Raporun da açıkça ortaya koyduğu gibi, ilk on yılda yeni teknolojik atılımlara gerek yok. Üstelik maliyetler de engelleyici görünmüyor. Örneğin rüzgar ve güneş enerjisi fiyatları son yıllarda önemli ölçüde düşmüştür. Ancak küresel ekonominin neredeyse her köşesinde büyük değişiklikler olması gerekecek ve bu değişiklikler IEA'nın zaman çizelgesinin gerektirdiği kadar hızlı gerçekleşecek gibi görünmüyor.

Acı gerçek şu ki, IEA raporunun 2030 yılına kadar 26 Gt CO2 hedefine ulaşılması mümkün değil, çünkü küresel ekonominin karbon yoğunluğu gerekli oranın ancak dörtte biri oranında azalıyor. Bu değişkende keskin bir süreksizlik mümkündür ve belki bazıları 26 Gt'nin yararlı bir hedef olduğunu savunabilir. Ancak bu hedef pek de gerçekçi görünmüyor.

İnsanlar ve gezegen için en iyi yolu temsil ettiği için ulaşılamaz bir hedefe tutunmak mı yoksa bu hedefi daha uygulanabilir bir şekilde revize etmek mi daha iyidir? İnsanlar motivasyonlarını kaybettikçe ya da çabayı inandırıcı bulmayı bıraktıkça, gerçekçi olmayan bir hedefi savunmaya devam etmek ilerlemeyi engelleyebilir mi? Yoksa geri dönüşü olmayan devrilme noktalarını aşma riski de dahil olmak üzere iddialı yoldan vazgeçmenin sonuçlarına razı olmak daha mı kötü?

Dünya hangi rotayı seçerse seçsin, zorluk aynı kalacaktır: CO2 emisyonlarını önemli ölçüde azaltmak - ve hızlı bir şekilde. Elbette bunu söylemek yapmaktan daha kolay. Dünya ekonomisi, farklı kültürlere ve siyasi sistemlere sahip ve ekonomik kalkınmanın farklı aşamalarında bulunan 195 ülkenin yanı sıra her büyüklükte ve türde sayısız işletmeyi ve sekiz milyar bireyi kapsamaktadır. Hem eylemin (hızlı enerji geçişleri) hem de eylemsizliğin (iklim değişikliği) yaygın dağılımsal etkilerinin, özellikle uluslararası müzakerelerde ele alınması zordur.

Ancak sorunu basitleştirmenin yolları var. Küresel sera gazı emisyonlarının yarısı sadece yedi ekonomiden kaynaklanmaktadır: Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Japonya, Hindistan, Kanada, Avustralya ve Rusya. G20 ekonomilerinin payı ise %70'tir. Bu büyük ekonomilerde uyumlu ve eşgüdümlü bir çaba, emisyon yörüngelerinde önemli bir fark yaratacak ve belki de daha önemlisi, net sıfır hedefine ulaşmak için ihtiyaç duyulacak teknolojileri ve yönetim yaklaşımlarını oluşturacaktır.

Michael Spence, Milano, 23 Aralık 2022, Project Syndicate

(Nobel ekonomi ödüllü Michael Spence, Stanford Üniversitesi'nde Emeritus Ekonomi Profesörü ve Graduate School of Business'ın eski dekanıdır. Hoover Enstitüsü Kıdemli Üyesi, General Atlantic Kıdemli Danışmanı ve firmanın Küresel Büyüme Enstitüsü Başkanıdır. Luohan Akademisi'nin Akademik Komitesi'nde görev yapmakta ve Asya Küresel Enstitüsü'nün Danışma Kurulu'na başkanlık etmektedir. 2006-10 yılları arasında küresel ekonomik büyüme fırsatlarını analiz eden uluslararası bir organ olan bağımsız Büyüme ve Kalkınma Komisyonu'nun başkanlığını yapmıştır ve The Next Convergence kitabının yazarıdır: The Future of Economic Growth in a Multispeed World (Macmillan Publishers, 2012) adlı kitabın yazarıdır.)


Seçkin Deniz, 13.03.2023, Sonsuz Ark, Çeviri, Çeviri ve Yansımalar


Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı