5 Ağustos 2018 Pazar

SA6609/KY13-AO194: Demokrasi Gelişmezse..

"Yerel Demokrasiyi güçlendirecek, eğitim ve adaleti yerelden hakim kılmaya başlayacak modeller bu ülkenin geleceğini güvence altına alır, toplumu birbirine kaynaştırır, toplumun düşünsel potansiyelini öne çıkarır.."


Osmanlı’nın külleri üzerine inşa edilmiş olan Türkiye, Batı modeli demokrasiyi benimsemiş bir ülke. “Çağdaş Uygarlık seviyesine ulaşmak” olarak hedeflenen şey de, Batı ülkelerinin seviyesine gelmek, sosyal yapımızı, sistemimizi onlarınki gibi yapmak arzusuydu.

Yeni devletin kurucularına göre; 'Çağdaş ve Uygar' olmak için ille de hristiyan olmak gerekmiyordu. Pekala müslüman kalınarak çağdaş ülkeler seviyesine gelinebilirdi.

Böyle düşünüldü..

Devleti seküler hale getirip dini bu yapı içine yerleştirme düşüncesiyle Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu ve din hizmetlerinin devlet kontrolünde, seküler sisteme uygun şekilde yürütülmesi amaçlandı.

Bunun İçin de Hanefilik/Maturidilik en uygun inanç yolu olarak benimsendi.

Dinin, devletin/iktidarın tercihleri ölçüsünde toplum içerisinde yer alması düşüncesi kimilerince zamanla dine, bu yeni yapılanmayı benimsemeyenlere baskı uygulamaya dönüştü ve Atatürk Türkiye’sinin dinsiz bir ülke olarak hedeflendiği propagandası toplumun bir kesiminde taban buldu.

Sonrasında; çok partili dönemlerde dinsizleştirmenin kaynağı görülen zamanın tek Partisi CHP’nin karşısında olanlar dinin savunucuları pozisyonuna yerleştiler. Böylece çok partili dönemle CHP karşısında yer alan DP, eskiyi yaşatmaya çalışanların, yani muhafazakarların, yani sağın gövde partisi haline geldi..

Dönem itibarıyla dünya hegomanyalığına soyunan hıristiyan ABD, yeni devletin kurucularıyla başlattığı ilişkiyi bu kez muhafazakarlarla genişletti ve çok partili dönemin ortaya çıkardığı muhafazarlık üzerinden Türkiye üzerindeki etkisini artırmaya başladı..

ABD karşıtı süper güç olan Sovyetlerin sosyalist olması yani din karşıtı bir blok durumunda bulunması ABD’nin işini kolaylaştırdı..

Böylece muhafazakarlık, Sovyet düşmanlığı, hıristiyan ABD dostluğu çizgisinde büyüdü.

Muhafazakarlığın karşısındaki blok ise (CHP) din karşıtı olarak tescillendirildi ve zamanla bu kitle içerisindeki kimi grupların Sovyetler’le organik bağ kurması bu algının yerleşmesini kolaylaştırdı..

O günlere baktığımızda; ABD, Türkiye’yi muhafazakarlık üzerinden avucuna almaya çalışmış olsa da, aynı zamanda sistemini Batılı sistemlere benzetmekten geri kalmadı.

Muhafazakarlık ve Batıcılık aynı oranda toplum içinde yaygınlaştı ve toplumda yaygınlaşan seküler hayat ve algının üzerine oturan bir algıya dönüştü.

Bu süreç içerisinde ortaya çıkan Milli Görüş siyasetinin muhafazakarlığı, İslamcı bir çizgiye çekme mücadelesi ise toplum içinde ilgi görmedi. Toplum, sekülerizimle, Batı ile içli dışlı olan, ancak muhafazakarlığı da revize eden yeni anlayışlara yol verdi. 

ABD, bu grupları desteleyip, büyüterek emperyal hedefleri için kullanacağı bir Truva atına dönüştürdü...

Hikayenin bu bölümlerini hepimiz biliyoruz; yeni muhafazakar siyasi partilerin bu oluşumlarla ittifakı ve ardından kavgası zorunlu hale geldi ve yeni muhafazakarlığın temsilcisi durumundaki Ak Parti son raddede sistem değişikliğiyle yeni bir yola girdi..

Evet.. Bu yeni sistem Türkiye için bir yol ayrımı.. Türkiye bu yeni sistemle büyük bir fırsat yakalamış durumda.

Geldiğimiz nokta tıpkı Osmanlı’nın son dönemi ve sonrasında ortaya çıkan yeni devlet dönemini yani Atatürk dönemini andırıyor. Eğer bu dönem yöneticileri içinde bulunduğu şartları iyi okur, Türkiye’yi (o günlerdeki hedef olan) çağdaş uygarlık seviyesine çıkarmayı başarırsa Türkiye güçlü bir hale gelir..

Yok eğer, o günlerde yapılan hataları bu kez muhafazakarlık adına tekrarlayarak ülkeyi Cumhuriyet öncesindeki Osmanlı özlemine sokarsa, şimdiden söylemeli ki, bu yeni sistem bu ülkeyi daha da büyük çıkmazlara sokacaktır...

O halde bu tehlikeden uzak kalmak, değişim hedefi güderken bu tehlikeye maruz kalmamak İçin sosyolojik ölçümüz ne olmalı? 

Bunun tek bir cevabı vardır; daha çok demokrasi ve düşüncelerin birbiriyle sağlıklı iletişimini kurmak...

Bunun için adalet sisteminin, eğitim (dini eğitim dahil) sisteminin her kesimi memnun edecek şekilde, uluslararası alanda söz sahibi bir hale gelmesini sağlamak ilk şart olmalı..

Eğer yeni bir toplumsal modelle demokrasiyi yapıcı gelişmenin aracı kılamaz, her şeyi merkezi hiyerarşiyle yoluna koyabileceğimiz düşüncesini sisteme hakim kılarsak, klasik bir Ortadoğu ülkesine dönüşme tartışmalarının içinde yuvarlanıp dururuz..

Bu tehlikeden uzak kalmanın ise tek bir yolu vardır; revizyonu yerelden başlatmak..

Yerel Demokrasiyi güçlendirecek, eğitim ve adaleti yerelden hakim kılmaya başlayacak modeller bu ülkenin geleceğini güvence altına alır, toplumu birbirine kaynaştırır, toplumun düşünsel potansiyelini öne çıkarır..

Bunun için acilen yapılması gereken şey; işin yasal ayaklarını kuvvetlendirmek, partizanlıktan uzak, liyakat ve bireysel yetkiyi öne çıkaracak bir toplumsal/idari yapılanma içerisine girmek.

Bunun gerçekleştirilmesi ise son derece kolaydır. Bu doğrultuda üretilecek onlarca proje ve model söz konusudur.

Yeter ki bu yönde bir irade ortaya çıksın..


Adnan ONAY, 05.08.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem'in Düşündürdükleri






Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı