10 Ocak 2018 Çarşamba

SA5459/KY34-EE18: Allah'ım İslam’ı ve Müslümanları Aziz et. Allah'ım Şirki ve Müşrikleri Zelil Et

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم



Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

Âlemlerin Rabbi, Mevlâmız olan Allah’a hamd, örnek kulu, son Resûlü Hz. Muhammed Mustafa’ya salat ü selâm ile sözlerime başlarım.

Muaazzam bir imtihandan geçiyoruz. Müslümanlar olarak devasa meselelerimiz var. Birkaç yüzyıllık hayal kırıklıklarımız, yenilgilerimiz, bozgunlarımız ve sinmişliğimiz var.

Yaşadığımız onca yenilgi ve bu yenilgilerin ve bozgunların asıl sebeplerini yani asıl hastalıklarımızı ise ötelemek, yok saymak ya da çözmüş gibi yapmak gibi marazi durumlarımız var.

Bu marazi durum, kaos ve fitnenin oluşumunda bizim, kendimize verdiğimiz zarar düşmanınki ile mukayese edilmeyecek kadar büyük ve dehşet verici.

Kur’an’da Rabbimizin bize haber verdiği Yahudi ve Hıristiyanların izlerini adım adım takip edip; onların helâk ve lanetlenmelerine sebep olan sapma, ihanet ve yanlışlarının benzerlerini farkında olarak ya da olmayarak işliyor Müslümanlar. “Tevhidin berraklığı ve saflığı” şirk, küfür, nifak ve fısk’ın pisliğinden korunamıyor. Müslüman bazen müzedeki, içi doldurulmuş, güzel görünümlü tavus kuşuna benziyor bazen de hiçbir şeye benzetilemiyor.

Tevhîd, vahdet, merhamet ve adaletin yanında Müslüman kimliğimizi, Mümin farkımız ve kalitemizi de koruyamadık, insanlığa tanıma fırsatı verilen en güzel değerleri yani İslam’a layık olmadık.

Bizim kendimize yaptığımız bu zulmün yanında yine bizim verdiğimiz boşluk ve fırstlardan faydalanan bâtıl cephesi ilmek ilmek bizi, kimliğimizi, değerlerimizi, azim ve izzetimizi değiştirmeye ve dönüştürmeye devam etti. "Sömürgecilikle kol kola faaliyet halindeki oryantalizm, fiziken bir ‘hiç’ haline getirilmek için uğraşılan Müslüman dünyaya “siz zaten her halinizle hiçtiniz” mesajını taşımaktadır. Kutsal kitap, nebevi öğretiler, hukuk, bilim, siyaset ve kurumlar üzerinde oluşturulan sistematik şüphelerle özgüvenlerini kaybetmek üzere olan insanların üzerine misyoner teşkilatlarıyla saldırılmakta, Müslümanları devşirmek, bu mümkün olmaz ise zihinlerini köleleştirmek için her türlü plan hayata geçirilmektedir."[1]

İslam ve Müslüman düşmanı sömürgeci, oryantalistlerin Müslüman dünyaya “siz zaten her halinizle hiçtiniz” mesajının yanında, zaten epey bir nesil “bizden adam olmaz” diyerek öldü gitti. “Köle ruhlu devşirmeler” ve “kullanışlı ahmak ya da hainler” de gerçekten bir HİÇ olan ve adam/Müslüman olamayacak tiplerdi. Hakikate kör, sağır ve dilsiz hiçte azımsanmayacak bir çoğunluk var.

Osmanlıyı el birliği ile içeriden ve dışarıdan yıktığımız o günlerden beri neredeyse aynı meseleleri konuşuyoruz. İşgaller, yıkımlar, kayıplar askeri, siyasi, fikir ve ideolojiler, eğitim, siyaset, kültür ve daha bir çok alanda yaşanmaya devam ediyor.

En az iki yüzyıldır olup bitenlere karşı koymak, gidişatı durdurmak ve tersine çevirmenin lüzûmundan bahsediyoruz ama henüz bunu başaramadık. İslam âleminin neredeyse her tarafında eş zamanlı olarak böyle bir gaye ve hedefle ortaya çıkan şahsiyet ve kurumlar, koyuldukları işin icabı ihya, ıslah, tecdid gibi kavramlarla birlikte anıldılar.

Yaklaşık yüzyıl öncede bozgunu, yıkımı, yenilgiyi yaşamış bizden öncekilerin yıkımı durdurabilmek için teklif ettikleri “İslamcılık, Batıcılık, Milliyetçilik” gibi yol ve yöntemlerden daha ileri boyuta ulaşmış değiliz, bugün de bunların modern versiyonları ile karşı karşıyayız. Ne yazık ki bunların çözüm olamadıklarını gördük, dün çözüm olamayan bugün nasıl çözüm olacaktır Müslümanlara?

 Adaletsizlik, dini sömürü, cehalet, yabancılaşma, son derece sinsi ve ölümcül olan, din sosu verilmiş bâtini, mistik vahye ve nebevî olana paralel olan din algılarının devam ettiği bir ahvâlden bahsediyoruz. Güçsüz, caydırıcı olmayan, düşmanını korkutmayan, yer yer düşmanın maskarası haline gelmiş hatta birbirine düşman bir Müslüman topluluk.

Bugün Müslüman dünya da ne her türlü alçaklığı yapmaktan zerre endişe duymayan katil ve zalim Suud Vahhabi anlayışının, ne katil ve zalim Pers İran’ın ne kadar zorlansa da İslam ile bağdaştırılması zor olan Şii anlayışın ne de övünerek bahsedilen Türkiye Müslümanlığı ve din anlayışının tek başına insanlığa hakkı ulaştırması mümkün görünmemektedir, ki Müslümanların hâli de yaşayışları da din anlayışları da ortadadır. Ne kendimizi ne de bir başkasını kandırmanın da âlemi yoktur.

Kendimize Gelme Vaktidir!

Düştüğümüz yerden kalkmak, tekrar Rabbimizin rızasını kazanmak için rahmân ve rahim olan mevlâmız olan Allah’ın razı olduğu; gönderdiği vahye sımsıkı sarılmaktan, Yüce Rabbimizin emir ve yasaklarının her alanda nasıl uygulanacağını gösterme görevini, Kur’an-ı Kerim’i hayatıyla örneklendirmek suretiyle yerine getirmiş olan en güzel örneğimiz olan Muhammed Mustafa (sav)’in nebevî rehberliğini de tâbî olmaktan başka çaremiz yoktur. Kur’ân-ı Kerîm'in esaslarını anlama ve uygulama noktasında, bütün âlemlere rahmet olmak üzere, Kur’ân'ın kendisine vahyedildiği zattan yani Hz. Peygamber’den daha üstün bir hakem ve örnek yoktur.

Câhiliye denilen İslâm öncesi dönemde müminlerin yaşadıkları hayat, ayet-i celilede belirtildiği gibi “apaçık bir sapkınlık içinde bulunmak”tan ibaretti. Bu apaçık sapkınlıktan onları, Yüce Rabbimiz, “kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan/tebliğ eden (mübelliğ), kötülüklerden, bâtıl inançlardan ve inançsızlıktan onları arındıran (Müzekki-mürebbi), kendilerine kitap ve hikmeti öğreten (muallim), içlerinden bir peygamber göndermekle” (Âli İmrân,3/164.) kurtarmıştı.

Din Allah’tan ve Allah’ındır, dini tamamladığını haber vermiştir bize (Mâide,5/3.) yani gönderdiği din yani İslam’da bir eksiklik yoktur, bize düşen de “işittik ve itaat ettik” (Nûr,24/51.) demek sureti ile mutlak manada Allah’a teslim olmak ve kulluk yapabilmektir. Öncelikle Allah için (!) kendi hevâ ve heveslerimizin dayattığı “element uydurmayı” yani dine yamalar ya da kendi anlayışlarımızı din yerine koymayı bırakmak zorundayız. Nitekim, "Bir ümmetin başı ne ile salâh ve kemâl buldu ise, sonu da ancak onunla düzelecektir."[2]

Bir Yahudi gencin fitnesi ile  Medine dışındaki Harre denilen mevkide toplanan Evs ve Hazreçliler, çarpışmaya başlamak üzere iken, durumdan haberdar edilen Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Muhacir ve Ensâr’dan karma bir grup Müslüman ile birlikte olay yerine yetişip oradakilere şöyle hitap etmişlerdi:

“Ey Müslümanlar! Allah’tan korkun, Allah’tan!.. Ben sizin aranızda bulunuyorken, Allah sizi İslâmiyet ile şereflendirmiş, size İslâm ile ikramda bulunmuş ve İslâm ile sizden Câhiliye anlayışını söküp atmış, sizi küfür uçurumundan kurtarmış ve kalplerinizi birleştirmişken siz hâlâ Câhiliye davası mı güdüyorsunuz?”[3]

Kaynaklarımızda Allah’ın kendilerine emrettiği ve razı olduğu dini yeterli bulmayıp kendilerine göre bir din anlayışı icat edenlerin hali haber verilmektedir: Hz. Peygamber'in bizzat kendisi, kıyamet gününde kendisinin yeryüzündeki hayatı boyunca kendi taraftarı olarak bildiği bazı kimselerin beraatını talep ederek, "Onlar muhakkak bendendirler." dediğinde; Allah tarafından ona, "Sen onların senden sonra hangi bid'atı başlattığını bilmiyorsun." diye cevap verileceğini ve onun da, "Benden sonra (dinde) değiştirme yapanlar, benden uzak olsunlar! Benden uzak olsunlar!" diye haykıracağını haber vermektedir."[4]

Allah bizlere iman edip Müslüman olma şerefini nasip ettikten sonra evet bugünün Müslümanları olarak bizler de eskinin devamı olan modern câhiliye davaları gütmekten vazgeçmeliyiz.

“Ey iman edenler! Allah’ın emir ve yasaklarına gereği gibi saygılı olun ve ancak Müslüman olarak can verin” (Âli İmrân,3/102.) Hem Müslüman olarak yaşayıp, Müslüman olarak ölebilmek için hem de;

“O gün, zalim kişi ellerini ısırıp, keşke peygamberle birlikte yol tutsaydım, vay başıma gelene! Keşke falancayı dost edinmeseydim. Ant olsun ki beni, bana gelen Kur’an’dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor” (el-Furkân, 25/27-29) dememek için bir an önce kendimize çeki düzen vermeliyiz ve artık ne yapacağımıza karar vermeliyiz.

Bazıları için durum şöyle de anlatılabilir: “Düşman isot tarlasına girdi…”



Emin Emre, 10.01.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, İlahiyat, Din ve Tefekkür
Emin Emre Yazıları





[1] Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara, “Meydan Okumalar ve Cevaplar”.
https://www.academia.edu/35546620/Meydan_Okumalar_ve_Cevaplar

[2] Bk. Asım Abdullah el-Karyûbî, el-İ’tisâm bi’l-kitap ve’s-sünne ve eseruhu fî vahdeti’l-ümme, s. 18; M.A.Ebû'n-Nür, Şezerat min ulümi's-sünne, s.8; İsmail Lütfi Çakan, http://www.sonpeygamber.info/islam-toplumu-ve-sunnet

[3] İbn Hişam, Siyre I, 555: Efendimizin bu uyarısı üzerine Al-i imran Suresinin 98-103. ayetlerinin indiği bildirilmektedir. Bkz. Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan ile Hz. Peygamber ve Ümmeti Üzerine Bir Söyleşi:
https://www.altinoluk.com/yeni/prof-dr-ismail-lutfi-cakan-ile-hz-peygamber-ve-ummeti-uzerine-bir-soylesi/

[4] Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail el-Buhari, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Mütercim: Mehmed Sofuoğlu, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1989, C. XV, s. 6923-24; Krş. Prof. Dr. M. A. Draz, Kur'an Ahlakı, Çevirenler: Prof. Dr. Emrullah Yüksel, Prof. Dr. Ünver Günay, İz Yayıncılık, İstanbul 1993,s.85.



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı