12 Kasım 2016 Cumartesi

SA3632/KY27-ŞT68: Kitap Günlüğü 2/ S. Zizek, İslam Arşivleri ve Tanrı Üzerine

Bu bağlamda Zizek okumak oldukça düşündürücü, ama bir o kadar da eğlendirici bir boşunalık duygusunu da yanında getiriyor sürekli. Çünkü en yıkıcı yorumundan sonra bile çaresizlik içinde şöyle söylüyor Zizek; ' Bastırılan yasak arzular veya hazlar değil, yasakların ta kendisidir...' 

Kitap Günlüğü(*)

17 Temmuz 2016 - 002

Yukarıda 'Tanrı Üzerine' diye yazmam benim tercihim, oysa Zizek' e göre bu ifadenin tamamı 'Acı Çeken Tanrı' üzerine olmalı. S. Zizek, Paralaks, ahlaktan yoksun etik ve perspektif derken aklıma gelen bir başka Zizek katkılı çalışma oldu 'Acı Çeken Tanrı'. 

Sel Yayıncılık'tan çıkan Arda Çiltepe çevirisi bu kitap Zizek'in Boris Gunyeviç'le birlikte hazırladığı bir kitap. 'God in Pain: Inversions of Apocalypse' adlı bu kitapta ise Zizek bu seferde Gunyeviç'le beraber bir bakıma kıyamet olgusuna kaydırılmış bir perspektiften bakarak kıyameti tersyüz etmenin ne demeye geldiğini açmaya çalışmış. 

'Acı Çeken Tanrı ile ilgili görsel sonucu

İlk elde söylemek gerekiyor; bütün ateist ciddiyet iddiasına rağmen Zizek ve Gunyeviç'in 'Acı Çeken Tanrı' yorumları aslında bir yönüyle sevimli bir içtenliği, saflığı ve buna bağlı bir çok katmanlı cehaleti de barındırıyor. 

Metni inanmış bir kişi olarak okumanın bizi götüreceği yer elbette onların kastettiği yer değil, lakin söz konusu metni okurken bir yandan da tıpkı bir dinin mümini olmaya benzer biçimde kendi ateizmlerine iman etmiş iki ateist düşünürün kendi iddialarına yaslanarak konuşmalarından kaynaklanan oldukça ölçülü ve sentimental salınımlarla yüklü saflıklarını gözlemleyebiliyoruz. 

Acı Çeken Tanrı derken saf ama çocuksu olmayan bir samimiyet gözleniyor Zizek ve Gunyeviç'in çabalarında. Sanki bunca geçen zaman onları haklı çıkarmış, Tanrı adına olagelen onca şeyden, savaştan, kıyımdan sonra yegane yolun tanrısızlık olduğu anlaşılmış ve bu yüzden de acı çeken bir tanrı gerçeği öncelikle tanrının karşısına çıkmış gibi bazen yan yana bazende karşı karşıya geçerek hem de çetrefilli bir dille konuşup durmuşlar bu acaip kitap boyunca.

Bildiğimiz gibi hemen her açılımında Lacan’a atıfta bulunan Zizek bu kitapta da ona yönelerek dolayımlı biçimde Dostoyevski’yi almış karşısına. Ve yine hep yapageldiği biçimde tam bir perspektif kaydırması ile Dostoyevski'nin  meşhur “Tanrı yoksa her şey mübahtır' sözüne kendi kaydırdığı perspektiften bakarak 'Tanrı varsa her şey yasaktır' argümanına ulaşmış. 

Güya Tanrı'nın yokluğuyla ortaya çıkacak olan pis 'mübah'ı Tanrı'nın varlığı ile aslında bir yasağın- yasaklamanın- ilahi siyaset'in- odağına yerleştirmeye çalışmış. İnsanın etik/ontik varlığına yönelerek giriştiği bu açıklamayı da sözgelimi; "Din veya tanrı adına, millet veya devlet adına işkence yapmak, savaş çıkarmak, öldürmek nasıl olabilir?" diye sorarak anlamlandırmaya çalışmış. 

Sözgelimi; herşeye tam bir ateist durumun odağında ve çokça da Lacancı bir okuma ve yorumla baktıkları kitapta,  sanki tüm dertlerini dökmek istedikleri bir girişten sonra ele aldıkları konular ve bölüm başlıkları bile bu ateist özgüvenle oluşmuş.  'Radikal Ortodoksluk’un Nefes Kesen Menkibesi' sözgelimi, ya da,  'Kutsala Karşı Hıristiyanlık', 'Sadece Izdırap Çeken Bir Tanrı Bizi Kurtarabilir', Babilli Erdemler',  İslam Arşivine Bir Bakış', 'Her Kitap Kale Gibidir' , 'Öteki’nin Hayvani Bakışı' -ki buna içten içe ötekine hayvani bakış ta diyebiliriz- vs.gibi taşıdığı içeriği ele veren cesur ve şaşırtıcı başlıklarda da bu ateist özgüveni görmek mümkün. 'Biz inanmadık ve sizin inandığınız 'suçlu tanrı' nın hiçbir suçuna da ortak değiliz...' diyecek kadar saf ve masum bir ateizm bu. 

Hangi İslamı'n arşivleri?... Ek: Spinoza ve Teolojik Politik

Özellikle Zizek'in İslam'a bakarken hep dile getirdiği 'İslam Arşivleri' ifadesiyle bir yandan teolojik diğer yandan politik bir yüklemle anlam kazanan 'İslam Arşivleri'ne yönelik benim 'teopolitik' diye adlandırmayı yeğlediğim bakışı ise oldukça dikkat çekici. 

Zira bu yorumlarında Zizek büyük ölçüde de İslam ülkelerinde şiddetin din aracılığıyla meşrutiyet kazanmasını ciddi biçimde endişe verici bir durum olarak ele alıyor ve İslam arşivi diye adlandırdığı kavramla çokta bağlantılanmasa da bu şiddetin teolojik temellerine ilişkin üzerinde durulası ve epeyce de Lacancı bir yorum koyuyor ortaya. 

Bu elbette düşünülmesi gereken bir konu, lakin Zizek'in meşruiyetini dinden aldığını öne sürdüğü 'islamcı şidddetin' emperyalist kurgulayıcılarını hemen hiç bir biçimde görmeden yapmış olduğu bu sarkmış yorumunu düzeltebilmesi için İslam'a bakarken açmış olduğu paralaksı da yeniden izlenmesi gereken bir başka paralaksla açmak ve aşmak gerekiyor. Zira, bunu yapmadan girişilecek bir yorum, tıpkı onun güncel etiğin yerine geçtiğini öne sürdüğü siyasal teoloji yorumu gibi tam da onun söylediği biçimde evrensel anlamda etik olanın yerini fundemantalist anlayışla dinsel biçimlerde askıya almak anlamına geliyor. Değil mi ki, böyle bir yorumla Zizek'in ahlaksız etiği de son tahlilde kutsanmadan kutsanmış bir etiği koyuyor ortaya.

Her şey bir yana Paralaks'tan, Acı Çeken Tanrı'ya ve Ahir Zamanlarda Yaşamak' a kadar öne sürmüş olduğu ahlaktan yoksun etik izleğindeki bir Zizek okuması yine de kendi getirisini kendi içinde taşıyor. O kadar ki, özellikle Spinoza bağlamlı  teolojik-politik okumadan yola çıkarak, her siyasi gerçeklik atfının son tahlilde dinsel bir bakış üzerinde temellendiği ve her dinsel içeriğinde doğası gereği siyasi olacağı yorumuyla Spinoza'ya da Lacancı bir bakış sunan Zizek giderek 'tanrısız bir evren' tasavvuruna - beyhude yere- ulaşmaya çalışırken bir yandan da batı kanonunun satır aralarına gizlenmiş haldeki dindar -ama derinde bir yerde ateist- yazarlarla modern anlamda ateist -ama derinde bir yerde tanrısız bir evreni tasavvur edemeyen- ve böylece gerçek anlamda bağımsız bir bilinç sahibi olamayan kanonik batı aydın algısına da ciddi bir çentik atabiliyor.  

Bu bağlamda Zizek okumak oldukça düşündürücü ama bir o kadar da eğlendirici bir boşunalık duygusunu da yanında getiriyor sürekli. Çünkü en yıkıcı yorumundan sonra bile çaresizlik içinde şöyle söylüyor Zizek; ' Bastırılan yasak arzular veya hazlar değil, yasakların ta kendisidir...' 

Muhtemeldir ki,  Zizek'in aklında yeşeren ve otoritesini yasakladıkları şeylerle ve koyduğu yasaklarla kazanan bir Tanrı'ya dayanıyor bütün bu varsayımlar -ki, tam da bu yüzden bencileyin hemen her aralıktan ve yarıktan bir yerlere bakmaktan imtina edenlerin- iman etmiş olduğumuz Rahman ve Rahim olan Allah, sözgelimi bu ‘ahlaksız etik’in kovaladığı tanrı ile hiç bir biçimde benzeşmiyor...


<<<Önceki                 Sonraki >>>


Şahin Torun, 12.11.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Şahin Torun Yazıları



(*) Kıymetli okur, aziz dost. Kimi eski ve uzun zamanlara dayalı, kimi yeni okumalardan yola çıkan bu satırlarla belki çokça söz tüketerek sizlere güzel kitaplardan -özellikle de bu kitaplardan bende kalanlardan- ve okurken dal budak sarmış biçimdeki öteki okumalarla yeniden öğrendiklerimden söz etmek üzere bu aydan itibaren Ayraç Kitap Tahlili ve Eleştiri Dergisi ile Sonsuz Ark’ın sayfalarında bu köşede olacağım. Kimi zaman uzun kimi zaman kısa yazılar olacak bu köşede. İster uzatarak söylemiş olayım isterse kısadan konuşayım, yazayım, inşallah hep bir kitabın içinde, bir kitapla beraber olacağım. Vesselam... (31 Ekim 2016)


Sonsuz Ark'ın Notu:  Şahin Torun Beyefendi'nin çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır.  Seçkin Deniz, 18.06.2016

İlk yayınlandığı yer:  
Ayraç Dergi

Seçkin Deniz Twitter Akışı