8 Kasım 2016 Salı

SA3621/SD560: Sonsuz Ark’ta Vicdanlı Bir Eleştirmen; Şahin Torun

"Şahin Torun'un beslendiği dil ve duygu müslüman bir kimliğe sahip; bu yüzden bakışının iyi niyetli oluşu açıkçası bizim soldan ya da sağdan yorulmuş ihtiyaçlarımız için çok önemli... gelecek adına önemli..."


Batı'nın eleştirel düşüncesinin gelişmeye başladığı 15-16. yüzyılı düşündüğümde, 11.-12. yüzyıl Endülüs Medeniyeti'nde son temsilcilerini gördüğümüz müslüman düşünürlerin şerhlerinin, en erken 300-400 yıl sonra, tercümelerle, Batılı başkentlerde gizli-kuytu köşelerde okunduğunu ve okutulduğunu hatırlarım. Felsefî tartışmaların bilimsel tartışmalara dönüşmesi epeyce bir zaman almıştır şerhçi Batı'da. Şerhler de genellikle ölmüş telifçilerin eserleri üzerinde yapılırdı, itirazlara karşı itirazlara cevap verecek olan asıl tez sahipleri ile teati ya da cedel mümkün olmazdı.

Batı bunu 16.-17 yüzyıllarda aşmaya başladı. Bu kez eşzamanlarda buluşan fikirler karşıt tezlerle denetlenebilir oldular ve Batı'nın eleştirel düşüncesi kendi çelişkilerini azalta azalta bugünkü durumuna geldi. Ve elbette bu süreç edebiyatı, şiiri, müziği, resmi-heykeli, tiyatroyu etkiledi. Ben bu sürecin kendiliğinden geliştiğini düşünmüyorum. Bu organize bir eylemdi ve bir stratejiye sahipti.

Ki; bu strateji 1789'da Fransa Krallığını devirerek ilk basamak hedefini gerçekleştirmiş ve oradan da yine karşılıklı eleştirinin yaşattığı isimlerle dünyaya yayılmıştır -Söz sanatında Voltaire'den, Montaigne'den ya da Victor Hugo'dan bahsedebileceğimiz gibi, düşünce eklemlemelerinde Kant'tan, Hegel'den, Marx'tan ya da Freud veya Nietzsche'den de bahsedebiliriz-


Bugün her ne kadar Batı'nın eleştirel düşüncesi insanî olandan uzaklaştığı ve insana vaat ettiği herhangi bir ideal kalmadığı için artık çöküş dönemine girmiş olsa da, fikir ve edebiyat-sanat işçilerini 'eleştiri ile yaşatma alışkanlığı' sürüyor.

Ve elbette tamamen Batı taklitçiliği üzerine konumlanmış Tanzimat dönemi eleştirisi de aynı işlevi görmüş, aynı köyün kavalcıları birbirlerini eleştirerek yaşatmışlardır. Bugün çoğumuzun adlarını bildiği Romantik eleştiri yazarları Şinasi, Namık Kemal, Abdülhak Hamid; Realist eleştiriciler Samipaşazade Sezai, Beşir Fuad, Nabizade Nazım, Mizancı Murat; Servet-i Fünun döneminde Cenap Şahabettin ve sonra Halit Ziya, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit dönemin eleştiricileridir.

Batı ile birlikte Taklitçi Osmanlı ve ardılı Cumhuriyet eleştiricileri ya da güncel kullanımı ile eleştirmenleri yavaş yavaş konfor kaybı yaşayarak çözülmüş ve günümüzde de temsilcilerini bırakmadan tarihe karışmışlardır. Ve ne yazık ki  bugün ne Batı'da ne de Türkiye'de ciddi anlamda nesnel bir eleştiri geleneği kalmamıştır. 21. yüzyıl, geride kalan 2500 yıllık birikimi geçmişten çıraksız ve umutsuz kalarak yok oluşa sürüklemiştir ve eski geleneksel eleştiri formu yok olmuş yerine sadece bilimde ve biraz da görsel sanatlarda henüz değer üretebilme kapasitesini kaybetmediği için sürmeye devam etmektedir.

Dünya'nın her yerinde, fakir, sahipsiz ve silahsız olana yönelen bombaların arkasında duran hiçbir aklın vicdanı olamayacağı gerçeği Batı'da eleştirel düşünceyi öldürmüş ve nihayetinde Doğu'da da tarih öncesinden gelen ve geleneksel dedikodu düzeyinde kalan, çoğunlukla nesnelliği sindirilmiş eleştirinin de sonucuna mahkum olduğu küllerle kaplanmış vicdanın aklını kaybettiğini görüyoruz.

Geldiğimiz bugünde artık net bir fotoğraf var; Batı, akıldaki vicdan'ı nesnel bir soğukkanlılıkla eleştirerek yok etmiş, Doğu, vicdan'daki aklı öznel bir korkaklıkla etkisizleştirerek mistik bir kaosa teslim olmuştur. Ama her türlü olumsuzluğa ve saldırıya karşılık Türkiye, yeni yüzyılda akıldaki vicdanı, vicdandaki akılla buluşturmayı umut eden bir yerde duruyor diye düşünüyorum. 

İnsanlık adına iyi bir şeyler söyleme hakkı, Batı birkaç bin mülteci almamak için sınırlarına tel ve duvar çekip, zorla girmeye kalkan mültecileri öldürürken ya da kayıp 10 bin çocuğun organlarını satarken ya da onları seks kölesi olarak kullanırken, Türkiye'nin 3 milyon Suriyeli ve Iraklı bomba mültecisine açtığı sıcak kucağında somut bir şekilde duruyor nihayetinde. Bu gerçeği teslim edemeyen herhangi bir Batılı ya da Doğulu düşünce artık ölmüştür, yok olmuştur demekten daha nesnel bir bakış olamaz demek istiyorum ben artık.


İşte tam da burada durup düşündüğüm zaman Şahin Torun'un, edebiyat eleştirmeni Şahin Torun'un Batı ve biraz da Doğu Medeniyeti'ne ve eserlerine yönelik bakışının zamanlamasının ne kadar da çok bugün Türkiye'nin durduğu yere yakın olduğunu görüyorum. Vicdanı olan bir akıl, aklı olan vicdana doğru yaklaşıyor olmalı diye düşünüyorum.

Şahin Torun'un kişisel hikayesinin 2009'dan sonraki kısmına şahidim. Kurucusu ve ilk Genel Yayın Yönetmeni olduğu Ayraç Dergisi-Ayraç Kitap Tahlili ve Eleştiri Dergisi- vesilesi ile tanışmış ve sonraki zamanda dostluğumuzu geliştirmiştik. Bin yıldan fazla bir zamandır, bir türlü gelenekselleşememiş müslüman mahallesinin eleştirel diline ve bu dilin oluşumuna dair iyi bir örnek üretme kaygısı vardı Şahin Bey'in.

Ben çok fazla ilgili olmasam da kitap eleştirileri ile, onun heyecanını ve azmini fark ettiğimde yeni bir oluşumun alt yapısı için bu girişimin önemli olduğunu düşünmüştüm. Sol düşüncenin tahakkümü altındaki eleştiri masası, kendi hâlinde bir çıkış arayan Şahin Torun'un gelişinden rahatsız olmayabilirdi; kim bilir belki de ölmekte üzere olduğunun da farkındaydı Sol eleştiri... Sağ'da çok da iddialı olmayan bir eleştiri-ses aralığı vardı; Müslüman mahallesi ise lazım olduğu vakit soldan ya da sağdan eleştiri tedarik etme alışkanlığı oluşturmuştu ve oldum olası kısır bin yıllık mistik bir konforla- İslamcılık denen masonik temelli formun akla vurgusunu hariç tutarsak- aklı şeyhlerin sarıklarının arasına gömmüştü.

Bütün bunları birlikte düşündüğümde, bir yazarı ya da sanat erbabını yaşatan ve tanıtan eleştiri yazılarının ne kadar önemli olduğunu görmemem mümkün değildi, ancak bir sıkıntımız daha vardı; Batı'nın ve Doğu'nun bütün klasikleri ya da her neyse yazılı, görsel ve işitsel nesneleri bize ne anlatıyordu, nasıl bir insan, toplum, iktisat ve inanç sistemi tasarlıyordu, bu adamlar hangi amaçla yol alan gemilerin güvertelerinde kokain, mariuhana, rakı veya viski eşliğinde, kollarında genç kadınlar ve erkeklerle kahkahalar atıyorlardı? 1789'da patlayan o bomba neleri değiştirmeyi hedeflemişti? Bugün dünyadaki o vicdansız akıl, akılsız vicdan bu sürecin sonucu muydu?

Şahin Torun'un ruhlarını okuduğu kitaplardan bize anlatmasını istediğim aslında bunlardı... O bu işin erbabı, kitapların ve yazarlarının amansız takipçisiydi, o anlatmasa kim anlatacaktı ki bugün bu yaşanan acıların sorumlularının kim olduğunu? Kur'an ve akıl, iki temel varoluş kanıtı değil miydi müslüman için? Ki; Kur'an bütün iyiliğin ne olduğunu anlatan bir hayat sistemiydi zaten, bin yıldır insanların gözlerinden uzağa fırlatılmış...

İnsana bugün lazım olan geçmişte de olduğu gibi yine Allah'ın tanımladığı ve sınırlarını belirlediği iyilik değil miydi? Bunu o kitaplar anlatmıyordu, o kitapların anlattığının da iyilik olup olmadığını bize anlatacak biri lazımdı.

Şahin Torun'un beslendiği dil ve duygu müslüman bir kimliğe sahip; bu yüzden bakışının iyi niyetli oluşu açıkçası bizim soldan ya da sağdan yorulmuş ihtiyaçlarımız için çok önemli... gelecek adına önemli...

Henüz oturup bir çay bile içmediğimiz Şahin Torun, 27. Konuk yazarımız olarak, 11 Mayıs 2015 Pazartesi günü  Kitapların Ruhu etiketiyle yayınladığım SA1317/ KY27-ŞT1: Şimdiki Zaman'ın İçinden Sanat Üzerine Yorumlar' başlıklı ilk yazısından bu yana, bir yazar, baba, eş, evlat,  insan ve vatandaş olarak gören, kimi zaman diyalektik çıkarımlarla kimi zaman da  geleneksel kabullerle güne daha müslüman bakma telaşı olan 67 yazısıyla Sonsuz Ark’a katkıda bulundu; kendisine müteşekkiriz, onu yetiştiren anne-babasına, onu öylece koruyan, destekleyen eşine ve çocuklarına bu babda teşekkür etmek de üstümüze borç.

Sonsuz Ark çıktığı sonsuza doğru yolculuğunda kişiliğine, kimliğine ve mesleğine olan saygısı net olan dostlarla yürümeye devam edecek.

Bu vesile ile Şahin Torun Beyefendi'ye ve ailesine sağlıklı, huzurlu ve başarılı bir hayat diliyoruz.



 Seçkin Deniz, 08.11.2016, Sonsuz Ark, Eleştiri, Teşekkür



Seçkin Deniz Twitter Akışı