14 Ekim 2016 Cuma

SA3537/TG209: Haaretz; Dönmeler, Sufizm-Kabala, Osmanlı, Atatürk, Seküler Cumhuriyet, Yeni Türkiye, 15 Temmuz ve Çarpıtmalar

Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıdaki Haaretz röportajını okurken, aslında 400 yıllık geçmişimizde olanların bir özetini gördüğünüzü hissedeceksiniz. Sahte mesih Sabetay Sevi'yi müslüman olmaya zorlayan Osmanlı hanedanından intikam almak için İTC, İTC öncesi ve sonrası oluşumların ideolojik önderlerinin sürekli Sabetaycı/Dönme olmalarının nedenini, Sufizm-Kabala ilişkisini, Cumhuriyet döneminde bakanlar, vekiller, diplomatlar, bürokratlar düzeyinde cumhuriyet yönetim kadrolarının ne tür bir zafer duygusu ile müslüman halka baskıcı ve otoriter bir devlet dayattıklarını anlayacaksınız. 2002 Ak Parti ve Erdoğan iktidarı sonrasında sabetaycıların, masonların devlet yönetimindeki etkilerinin neredeyse sıfırlanması onları rahatsız etmiştir. 15 Temmuz 2016 darbesine kadar tam 14 yıl aralıksız bir şekilde şimdi otoriter dedikleri, aslında Cumhuriyet döneminin en demokratik ve özgürlükçü dönemini, Erdoğan-Ak parti iktidar dönemini sona erdirmek için her türlü darbe girişiminde umut beslediler. 15 Temmuz darbesinin  halk tarafından durdurulması onların da umutlarını tüketmiş görünmektedir. Aşağıdaki röportaj aslında Türkiye'nin Zaferi (25.12.2009-05.01.2010) başlıklı analizimin temel tezini de kanıtlamaktadır.
Seçkin Deniz, 14.10.2016


Once a Jewish Sect, Turkey's Secretive Dönme Inspire Conspiracy and Persecution

İslamcı kökenlere sahip Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkçe kısaltmasıyla AKP, günümüzde sadece hükümeti kontrol etmiyor; yakın zamanda (15 Temmuz 2016) gerçekleşen askeri darbe girişimini engelledikten sonra parti liderleri kendilerini çok daha güçlü hissediyorlar. Sünni İslamı'nın Türkiye’deki toplumsal hayata dâhil edilme çabalarının artması, içlerinde Dönmelerin de bulunduğu dini azınlıkların kendilerini dışlanmış hissetmelerine sebep oluyor. 

Hâlâ Türkiye’de yaşamakta olan Dönme toplumu üyelerinden birinin deyişiyle: 

“Herkesi bir çeşit Sünni Müslüman tipine dönüşmeye zorluyorlar.”

1665 senesinde, Yahudi peygamber Gazzeli Nathan(*), “ağzında yedi başlı ejdarha bulunan bir aslanı sürerek” İsrail’in On Kayıp Kabilesi’ni Kutsal Topraklara götürecek olan bir Mesih’in geleceğini ilan ediyordu. Bahsedilen kişi, Osmanlı İzmir’inde yaşamakta olan 39 yaşındaki Kabalacı, Sefarad Yahudisi Sabetay Sevi idi. 

Sabetay Sevi, bir yıl içinde Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa’daki takipçileri arasında tarihteki mesiyanik hareketler içerisindeki en saygı duyulan kişisi haline gelmişti. Sevi, gittikçe artan nüfuzundan çekinen Osmanlı yetkililerin kendisini isyana teşvikle suçlaması üzerine 1666 senesinde hapse atıldı. Hapse girmesinden sonra bile taraftarlarının sayısı artmaya devam etti. Hapishanede birkaç ay geçiren Sevi, Edirne’deki Sultan’ın huzuruna getirilerek ya ölümü ya da Müslüman olmayı seçmeye zorlandı. 

Bunun üzerine Müslüman olmayı seçen Sevi, Sultan tarafından onurlandırılarak kendisine cömert bir maaş bağlandı. Takipçilerinin çoğu kendisini terk etmiş, ancak Sevi’nin davranışlarının kutsal emirler doğrultusunda gerçekleştiğine inanmakta olan 300 kadar aile onunla birlikte Müslüman olmuştu. 

Sevi, din değiştirmesinden sonra da eski inançlarının büyük bölümünü muhafaza ederek bunları vazetmeye devam etmiş ve sonuçta üç ayrı hizbe ayrılacak, kısmen Sufizm'den etkilenmiş yeni bir Kabalist kültür ortaya çıkmıştır.  

Houston-CL Üniversitesi tarih profesörü ve Dönmeler hakkındaki ‘Suskunluğun Yükü’ isimli kitabın yazarı Özgür Şişman şöyle diyor: 

“Kendilerini klasik Yahudi mistisizminden ve Sufizmden ayıran çok eşsiz bir felsefe geliştirmişlerdi. Onlar için Mesih daha önce gelmiş; memnun edici havadisler ve güzel haberler vererek onlara mesiyanik döneme hazırlanmaları için çok çalışmalarını öğütleyerek daha sonra yeniden geleceğini söylemişti. ”  
   
Bu topluluk kendilerine İbranice Ma’aminim (İnananlar) diyordu. Fakat Türkçe’de kendilerine kabaca ‘inancını değiştiren’ anlamına gelen ‘Dönme’ denmiştir. Ancak bu kelime, dönek kelimesine yakın olumsuz bir çağrışıma sahiptir.   

İspanya Engizisyonundan farklı olarak, Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki Sevi taraftarları çok iyi gelişip büyümüştü; Osmanlı yetkililer hâkimiyetleri altındaki insanların özel dini hayatlarına müdahale etmiyordu. Bu durum özellikle Dönmelerin merkezi haline gelmiş Selanik için geçerliydi. 20. yy başlarında Selanik’teki Dönme nüfusu yaklaşık olarak 15.000 civarındaydı.  

Dönmeler endogamik bir topluluktu, yani sadece kendi toplum üyeleri arasında evlilik gerçekleştirirlerdi. Dönmelerin kendilerine ait mahalle, okul, mahkeme, mezarlık ve ibadethaneleri vardı. Birçoğu, eğitim, mimari, kentsel reform, ticaret gibi alanlarda en son yeniliklere öncülük ederek çok zengin ve iyi eğitimli hale geldiler. 

Ancak, 1923 senesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından Müslüman olarak kabul edilen Dönmeler, Yunanistan ve Türkiye arasında gerçekleşen zoraki nüfus mübadelesine dâhil edilmişlerdir. Böylece İstanbul’a gelen Dönmeler servetlerinin neredeyse tamamını kaybettiler. 

Tutkulu bir şekilde milliyetçi bir yapıya sahip olan genç Cumhuriyet seküler olduğunu beyan etmiş olmasına rağmen; Dönmeler, aşikâr bir şekilde devletin hala devam etmekte olan din bileşeni ile Türk kimliğini beraber ele alış tarzına uyum sağlamıyordu. Türklük, resmi olarak ırksal saflık ve Sünni İslam çizgileri üzerinden tanımlanmaktaydı. Bu ikili yapının dışında kalanlara genellikle düşmanlık ve şüpheyle bakılıyor ve bunlar potansiyel anlamda hain olarak görülüyordu.   
    
2010 tarihli, “Dönmeler: Din Değiştiren Yahudiler, Devrimci Müslümanlar ve Seküler Türkler” adını taşıyan kitabın yazarı, London School of Economics’ten tarihçi Marc David Baer şöyle diyor: 

“Yunanistan’dan Müslüman oldukları için sürgün edilen Dönmeler Türkiye’de Yahudi’ymiş gibi karşılandılar. Servet biriktiren ve zenginliklerini ülke menfaatleri için kesinlikle kullanmayan asalaklar olarak görülüyorlardı.”

Bu tavra karşılık son derece düşük bir profil sergileyen Dönmeler, kendi aralarındaki kültürel etkileşimi neredeyse tamamen kaybetmişlerdir.   

Dönme mezarları hakkında bir kitabı bulunan Kösemen şöyle diyor: 

“Cumhuriyetin kurulmasından sonra her türlü azınlık şüpheyle karşılanmıştır, çünkü bunun öncesinde iki yüzyıllık bir savaş ve isyan geçmişleri bulunmaktadır.”

Yüzyıl geçmiş olmasına rağmen Türkiye günümüzde hala çoğunluğu Seferad Yahudi’si olan 17.000 kişiye ev sahipliği yapmaktadır. Bu insanlar, ılımlı bir profil çizerek topluma adapte olmuşlar ve böylece birçok nesil hayatta kalmayı başarabilmiştir. Topluluk, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca kendilerine resmi anlamda gösterilen hoşgörüyle birlikte ayrımcılık ve bazen de şiddete maruz kalmıştır. 


YeniKapı İstanbul, Türkiye, 7 Ağustos 2016,
 15 Temmuz  ABD-AB destekli FETÖ askeri darbesine karşı milyonlarca insanın toplandığı mitingi


Günümüzde Dönmeler, İslamcı kökenlere sahip AKP’nin yükselişi ve ancak yakın zamanda bir uzlaşma sağlanan İsrail ve Türkiye arasındaki çatışmaya bağlı olarak, gittikçe artan düşmanca bir tavırla karşılaştıklarını ifade etmektedir. 

Bu arada kendilerine “Kripto Yahudiler” denilen Dönmeler, gizemli hayatları ve yanlış anlamalar nedeniyle zan altında bulunmaktaydılar. Sıklıkla komplo teorilerine konu oluyorlardı. Haklarında yazılan Türkçe eserlerin çoğu Yahudi karşıtı sözde bilimsel yapıtlardı. Örneğin 2007 senesinin en çok satan kitabı, yalan bir şekilde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı Dönme olmakla itham ediyordu. Türklerin büyük kısmı Dönmelerin her yerde olduklarına, işbirlikçi ellerinin her türlü şeytani işin arkasında bulunduğuna inanmaktadır.  
  
Kösemen konu hakkında şöyle diyor: 

“İnsanların zihinlerinde bu gizli Yahudiler veya her ne iseler bir umacı gibiler.”

Birçok insan, cumhuriyetin içinde asimile olan Dönmelerin varlıklarının sona erdiğini düşünmesine rağmen, oldukça gizli bir topluluk hala mevcudiyetini devam ettirmektedir. 

İstanbul’un Asya yakasında sakin bir mahallede farklı mezheplerden iki orta yaşlı Dönme çaylarını yudumluyorlar. Çok hızlı ve akıcı bir Amerikan aksanı ile konuşmakta olan Cem çocukken Michigan’dan, Osman ise New York’tan gelmiş. Kendi aralarında evlenme izni bulunmayan farklı üç (Dönme) mezhebinin (Seçkin Deniz'in Notu: Üç sabetayist mezhep Kapaniler, Karakaşiler, Yakubiler) kompleks inanç sistemleri ve çoğunlukla da toplumlarına karşı uygulanmakta olan ayrımcılık hakkında konuşuyorlar. Ancak isimlerinin saklı kalması şartıyla konuşmayı kabul ediyorlar. Dönme toplumunun resmi temsilcileri değiller ve anlattıkları ancak kendi görüşlerini yansıtıyor.   

Osman, “On yıllar boyunca Dönmeler adaletsizliğe maruz kaldı” diyor. Örneğin 1942-1945 arasında Müslüman olmayanlara yönelik ağır bir “Varlık Vergisi” uygulaması gerçekleşmiş ve milliyetçi kesim Dönme evlerinin kapılarını Davut yıldızı ile işaretlemiş. 

İki arkadaş, kendilerine karşı tarihi önyargılara rağmen Dönme toplumunun Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ideallerine inanarak bu idealleri, örneğin laiklik ve aydınlanma gibi, birçok anlamda içselleştirdiklerini belirtiyor. Atatürk’ün memleketi aslında Selanik’tir ve bir Dönme okulunda okumuştur; bu durum birçok komplo teorisyenini hatalı bir şekilde Atatürk’ün de bizzat bir Dönme olduğu sonucuna götürmüştür.     

Cem,“Atatürk ve ailelerimiz arasında iyi bağlar bulunmaktaydı. Bize karşı olumlu bir tutum sergilemiştir” diyor. 

Ancak hem Osman hem de Cem, Dönmelerin hiçbir zaman ülkenin hâlihazırdaki durumunda olduğu kadar rahatsızlık duymadıklarını ifade ediyor. Otoriter AKP, aleni anlamda dindar bir Sünni Müslümanlık üzerinde temellenen sınırlayıcı bir ulusal ideal belirleyerek yeni bir Türk toplum modeli inşa etti: ‘Yeni Türkiye’ 

Erdoğan’ın mezhepçi zeminine işaret eden Osman,“Geçmişte yaşanan zulümlerin tamamı AKParti’nin seçimi kadar sıkıntı yaratamazdı” diyor. İslamcı kökenlere sahip AKP Sünni İslam’ı gün geçtikçe artan bir şekilde kamu hayatına dâhil etti. Politikacılar sürekli İslam’ı referans olarak aldılar ve dini azınlıkları karaladılar; Din işleri bakanlığının Sünni İslam’a yönelik bütçesi dört kattan daha fazla artırıldı ve Erdoğan’ın ifadesiyle “dindar bir nesil yetiştirebilmek” amacıyla İslami eğitim önemli ölçüde yaygınlaştırıldı. (Açık bir şekilde dönmelere hiçbir zaman eleştirel dahi olsa olumsuz bir dil kullanmamış olan Erdoğan ve Ak Parti politikalarına karşı kullanılan bu düşman dil, bir tek şeye işaret etmektedir; Dönmeler devlet erkinin sahibi olamadıkları 2002 sonrası dönemi kendileri için tehdit olarak tanımlamakta ve binbir emekle inşa edilen hoşgörü ortamına karşı yalan söylemektedirler; Erdoğan müslümanları din ve fikir özgürlüğü yasaklarından kurtaracak yasal değişiklikler yaparak demokrasisnin gereğini yerine getirmiştir. Bu dönmeleri, yani sabetayistleri tedirgin etmektedir, ki aslında yukarıda ve aşağıda anlattıkları, Türkiye'deki müslümanların yaşadıkları baskının asıl sorumlusunun da onlar olduğunun da bir şekilde itirafı anlamına gelmektedir. Seçkin Deniz, 14.10.2016)

Erdoğan bir keresinde, İslamcı bir yazar olan ve Dönmelerin sürgün edilerek mal varlıklarına el konulmasını savunan Necil Fazıl Kısakürek için düzenlenmiş bir ödül törenine katılmıştır.  

Cem, “Ayrımcılık sadece Dönmelere karşı değil. Yeni Türkiye’ye uyum sağlamayan her kim olursa istenmiyor.  Dönmeler Türkiye’nin en uçtaki yabancıları olmakla birlikte ülkenin yarısından fazlası AKP’nin Yeni Türkiye’sine uyum sağlamamaktadır. Onlar için […] biz insan değiliz. Bunun sebebi sadece benim bir D-Ö-N-M-E olmam değil. Çünkü ben sekülerim, ben düşmanım. Çünkü Batılı bir eğitim aldım, o yüzden düşmanım. Çünkü ben demokrasi istiyorum, insan hakları istiyorum, o yüzden düşmanım ” diyor.  

Cem ve Osman kültürel ve dini kimliklerini tamamen kaybetmemiş belki sadece 2000 Dönme kaldığını ifade ediyor. 

Cem, bir gün kültürlerinin tamamen ortadan kaybolmasından korkuyor. 

“Bütün bu kurtarılabilecek, korunabilecek şeyler tarihe karışıyor.”

Oldukça seküler bir mezhebe mensup olan Cem, Dönme kimliğini dini olmaktan çok kültürel bir özellik olarak görüyor. 

“Benim için Dönme olmak Sefarad kültürün bir parçasıdır” diyen Cem, atalarının on beşinci yüzyıl sonlarında İspanya ve Portekiz’deki zulümden, nispeten dini özgürlüklerin bulunduğu Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan Yahudiler olduklarını belirtiyor. 

“Dönme olmak Kabala ’ya ilgi duymak demektir, çünkü atalarımız Kabala üzerinde yoğun bir şekilde çalışmışlardır. Dönme olmak mistisizmle alakalıdır.”  

Daha spiritüel bir mezhebe mensup olan Osman, mistisizmden ne kastettiğini şu şekilde açıklıyor:

“Siyah mürekkep ile yazılmış bir kitap okuduğunuzu hayal edin. Siyah mürekkebin arkasındaki beyaz mürekkebi görmeniz gerekir. İşte bu mistisizm demektir.” 

Cem konuya biraz daha açıklık getiriyor: 

“Açık bir anlam var, bir de gizli bir anlam. Gizli anlamı çözmeye çalışmak mistisizmin konusudur. Tevrat’taki pasajların yeniden yorumlanması ve yeni sembolik anlamların çıkarılması gibi.” 

Dönmelerdeki gizlilik geleneği sadece ayrımcılıktan kaçma çabası değildir, bunun dini sebepleri de vardır. On Emre benzer şekilde, (Dönme inancında yer alan)  On Sekiz Hükme göre, cemaat üyelerinin gizlilik prensibine uymaları mecburidir. Bu gizlilik diğer yandan dinlerini çok daha özel ve seçkin hale getirmektedir. 

Osman, yanlış anlamaları ortadan kaldıracağı ümidiyle inancı hakkında konuşmak istediğini söylüyor: 

“Bazı şeyleri ne kadar çok saklar ve onları inkar ederseniz, insanlar sizin hakkınızda, toplumunuz ve inancınız hakkında o kadar çok saçma şeyler söylemeye başlıyor. Kimliğinizi tamamen gizlediğiniz zaman bu tür bozulmalara da kapı aralamış oluyorsunuz.”

Ancak yine de Osman, (bu röportaj sırasında) kendi kimliğinin gizli kalması konusunda ısrarcı. 

Şurası açık ki, insanların kendi kimliklerini rahatça ifade edebilmeleri için Türkiye’nin önünde kat etmesi gereken uzun bir yol bulunuyor.  

Nick Ashdown,  Haaretz, 8 Ağustos 2016

Tamer Güner, 14.10.2016, Sonsuz Ark, Stratejik Araştırma, Çeviri


(*) Gazzeli Nathan: Yalancı peygamber (Gazze 1644-Üsküp 1680). Gazzeli, Elisee Levi adlı bir Yahudi’nin oğlu. On yaşında, bir hahamın yanına verildi. İbranî dilini ve Yahudi inançlarını öğrendi. Yahudi sofuları arasında yaygın bir inanç olan Mesih’in tekrar dünyaya geleceği düşüncesinden yararlanarak, kendisinin beklenen Mesih olduğunu söyleyen, İzmirli Sabetay ile Gazze’de görüştü. Onun etkisinde kaldı. Sabetay’ın peygamber olduğunu ileri sürdü. Sabetay’ın İzmir’e dönüşünden sonra Suriye’de düşüncelerini yaymağa başladı. Onun yakalanarak, zorla Müslümanlığı kabul etmesi üzerine Nathan, Anadolu’ya geçti. Durumu izleyen müritlerine Sabatay’ın Tanrı’dan Müslüman kıyafeti altında mesihliğe devam etmesi emrini aldığını söyledi. Kendisi de onun peygamberi olduğunu söyleyerek Anadolu, İtalya, Sırbistan ve Amavutluk’u gezdi. (Kaynak: http://www.ansiklopedi.biz/biyografi/gazzeli-nathan)

Makalenin Orijinali ve Tamamı İçin: 
http://www.haaretz.com/jewish/features/1.735849?v=C240138E1BBC8ECA6A967EEF70142205


Seçkin Deniz Twitter Akışı