13 Ekim 2016 Perşembe

SA3530/KY35-YTK125: 152 Trilyon Dolar'ın Yoksa…

"Bütün kıyıcılığı ve azametine rağmen bir tek yanında yöresinde dönen o tüccarlara dokunamayan ordunun o ilişkisi şimdikilerin 2008 başta olmak üzere bütün ekonomik gelişmelerden, şu kimin nasıl ödeyeceği belirsiz 152 trilyon dolardan ne kadar farklı olabilir ki?"


Anabasis/Onbinlerin Dönüşü, okumadıysanız tavsiye ederim, çok iyi kitaptır.

Dönemin en önemli güçlerinin kendi iç savaşında yenilmiş ve memleketine dönmeye çalışan bir büyük askerî birlikle beraber gezen tarihçinin gözünden kaleminden sıcağı sıcağına olayları izlemek az şey değil. 

Helen tarihçi Ksenophon'un hem de ta Milattan Önce 400'lerde kaleme aldığı ve hemen tamamı Anadolu'da geçen eserde ilginizi çekecek çok şey bulursunuz ama benim belki daha önce de bahsetmişimdir, asıl dikkatimi çeken tüccarların durumuydu.
İmparatorlukların birbirine meydan okuduğu koca orduların gücünün yetmediği tek meslek gurubu tüccarlardı. Ordularla beraber geziyor ve onlara kimse dokunamıyordu. Parası biten bir ordu o tüccarlardan bir şey alamıyordu. Mallarına el koyamıyordu. Çünkü tüccarlar her savaşın ordu kadar ve belli ki ordular perişan olup yok edilme tehdidiyle sık sık karşı karşıya kalsa bile daha değerli olan biricik parçasıydı.

Tüccar olmazsa ordu lojistik desteğini kaybediyordu.

Velhasıl savaş dediğimiz şey bundan 25 asır önce de para mal demekti.

Bugün değişti mi?

Hiç sanmıyorum…

Her savaş ve hele büyük savaş yapabileceğimiz bütün konjonktürel, stratejik, taktik açıklamalara rağmen nihayetinde gelip paraya, mala dayanıyor.

Tarihçiler ve ekonomistler savaş para ilişkisi için uzun dönemli incelemelerde bulunarak aralarındaki sıka bağlantılara dair çok sayıda örneğe, tarihe dikkatimizi çekiyor.

1. Dünya Savaşı öncesi küresel ekonominin durumu meselâ.

Veya savaş sonrası her şeyin mükemmel olacağına gönülden inanan galipler içindeki galip ABD'de doğan sermaye sarhoşluğu… Ünlü Şarlo'nun yani Charlie Chaplin'in de dahil olduğu kredili satışları, borsayı, hisse senetlerini yeniden keşfedip öven özendiren propaganda sonunda son gaz ilerleyen dünyayı büyük bir hızla duvara çarptırdı.

Dünyanın kendisine borçlu olduğu ABD kredilerin geri dönemeyeceğini kısa sürede anladığında iş işten geçmişti. Büyük Bunalım denilen bilinen en büyük ilk küresel kriz yıkıcı bir şekilde tüm yeryüzüne yayıldı.

ABD'de o balayı döneminde yükselen ücretlerle seri üretimine başlanmış otomobiller ve tabii ki her zaman olduğu gibi konut satışları patlamıştı.

2008'de dünya 1929'la kıyaslanabilecek bir başka derin küresel krizin içine yuvarlandı.

Orada da yine başrol çılgınlar gibi katlanan, ama karşılığı olmayan parasal işlemler ve tabii ki konut alanı başta olmak üzere üretime doğrudan katkıda bulunmayan sektörlerin şişmesiydi.

Yaşanan onca yıkıma, daralan bütçelere, büyük işsizliklere, üretim ve ticarete ve diğer bütün büyüme rakamlarındaki küçülmelere rağmen hâlâ krizden çıkılmış değil.

IMF'in son raporunda dünyadaki kamu ve özel toplam borç miktarının 152 trilyon dolara çıktığı yazılı.

Kim, nasıl, ne zaman ödeyecek bu borcu?

Bir şeyler kendiliğinden dönüşür, değişirken büyük ekonomik çalkantılara tesadüf ettiğini düşünmek mümkün değil. Tersine büyük ekonomik çalkantılar bir şeylerin sarsılmasına, değişmesine, çözüm bulunamazsa dönüşmesine neden oluyor.

En borçlu ülkeler listesindeki ABD, Çin, Fransa, Almanya, İngiltere'nin savaş bölgelerinde bu kadar yer alması tesadüf değil şüphesiz.

En çok borçlular sıralamasında yukarılarda yer alan Japonya'nın yarım asır sonra ordu kurmaya başlamasının rastlantı olmadığı gibi.

Daha kesin kanıtlar ararsanız ilk Cihan Harbi öncesindeki ekonomide sanayide büyük sıçramaların getirdiği bolluk ve birikim ardından bunun açgözlü kanlı bir rekabete yol açması;

Ya da iki savaş arasındaki önce büyük buhran ardından tekrar bolluk ve yine kapanmamış o hesabın defterlerinin aynı vahşi kan akıtmayla yazılmaya başlanması;

Veya Soğuk Savaş'ın sona ermesinden itibaren “tarihin sonu” sarhoşluğunun içinden hortlayan büyük Küresel Kriz'in tekrar bugün bulunduğumuz noktayla sıkı sıkıya ilintisi.

Ve her büyük sermaye sarsıntısı, hareketliği, dönüşümü mutlaka siyasete, savaşlara, sınırlara doğrudan etkide bulunuyor.

Minik feodal prensliklerden imparatorluklara oradan ulus devletlere şimdi neredeyse devletin anlamının hiç olmazsa belli bölgelerde kalmamasına çalışılan günlere…

Şimdi de bu yeni dayatmalarla yaptığımız mücadelelere özetle…

Bütün bunları insanlar, anladığımız haliyle saf ideolojiler, inançlar, dinler, mezhepler, ordular yönetmiyor, istemiyor, emretmiyor, sağlamıyor.

Hepsine sırasıyla ihtiyaç duyan, sonra talep eden, olmadı kanla dayatan bir tek şey var; para, sermaye.

İki bin beş yüz yıl önce vatanına dönmeye çalışan o Pers birliğiyle şimdi Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın kırmızı alarm veren bütün bölgelerindeki ordularının durumunu benzeştiren bir şey yok mu?

Bütün kıyıcılığı ve azametine rağmen bir tek yanında yöresinde dönen o tüccarlara dokunamayan ordunun o ilişkisi şimdikilerin 2008 başta olmak üzere bütün ekonomik gelişmelerden, şu kimin nasıl ödeyeceği belirsiz 152 trilyon dolardan ne kadar farklı olabilir ki?


Yaşar Taşkın Koç, 13.10.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Yaşar Taşkın Koç Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015


İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak, 

http://www.yenisafak.com/yazarlar/yasar_taskin_koc/152-trilyon-dolarin-yoksa-2033420

Seçkin Deniz Twitter Akışı