21 Eylül 2016 Çarşamba

SA3454/KY38-SevDur27: İslami STK’lar Gençliğin Ruhunu Yakalayamıyor

"Fiberoptik internet bağlantısıyla kankileriyle iletişim kuran, 4.5 G internet hızı ile tramvayda Yusufpaşa’dan Laleli’ye giderken sevdiği sanatçının Periscope’tan yaptığı canlı yayına emojilerle ifade bırakan bir nesil ile karşı karşıyayız."


"Büyüklerimiz, anne ve babalarımız ideallerine ulaşabilmek için iğne ile kuyu kazar gibi çalıştılar ve günümüz gençlerinden de benzer bir çalışma bekliyorlar."
Takdim

Dışarıdan etkilenmeye en çok müsait oldukları çağlarda gençleri kimin ellerine teslim ediyoruz? İslami STK’lar gençlerle yeterince ilgilenebiliyor mu?  Plan, program ve aktiviteler hazırlansa da, gençlere ne istedikleri soruluyor mu? Neden çocuklarımız belli bir yaşa kadar dini öğretilere açık oluyor da, gençlik çağına geldiklerinde uzaklaşıyor? Tam da yaz dönemine girmişken, çocuklarımıza din eğitimi için yaz kursları bakarken, bu soruları gençlerle etkileşim halinde olan ve onların ne istediklerini gözlemleyen uzmanlara sorduk. 

Liselerde yayılan bildiri furyasında, aynı kalemden çıkan bildirilerden de anladığımız gibi, ülkenin en gözde okullarının gencecik öğrencileri sol örgütlerin etkisi altında. Abileri ablaları otur deseler oturacak, kalk deseler kalkacak, dön deseler dönecekler. Öte yandan terör örgütleri de gençleri dağa çıkarmaya, militan yapmaya ve hatta kendini patlatmaya ikna etmeye devam ediyor. Kullanışlı hormonları olan gençlerin, hemen her gruba yatkınlıkları ve kolaylıkla ikna edilebilmeleri yine bulundukları dönemin özelliklerinden. Milletlerin gücü, enerjisi ve geleceği olan gençlere hangi amacı, hangi davayı yüklersen yükle, lokomotifliğini yapacağı, eylemselliğini yürüteceği de bir gerçek.  

Gençlik çağı, aileden kopma ve birey olarak kendisini sosyal çevrelere kabul ettirme çağı olduğu için, artık anne babaların da istekleri veya görüşleri gençler arasında kabul görmez. Gençler için etkili olan çevre, sosyal çevresi ve arkadaşlarıdır. Anne babaların bu dönemdeki tek dertleri, çocuklarının iyi bir çevreye takılıyor olmasıdır. Fakat yine de çocukların çevresini seçmek gibi bir şansları olamaz. Bilakis çocuk, anne babanın istediği çevreye değil, kendi edindiği çevreye ilgi duyar. 

Neyse ki yüzme okulu vardır 

İslami değerlere sahip olan aileler, bu değerleri çocuklarına aşılayabilmek, milli ve manevi değerlerine sahip genç yetiştirebilmek için, çocukluk çağından itibaren mücadele ederler. Okul seçimi, arkadaş seçimi bunların bir ayağıdır. Yetmediği yerde yaz okulları devreye girer. Yüzme, spor, aktivite derken, zaten kısa bir döneme sıkışmış olan etkinlikler, din eğitimini empoze etme şekline dönüşür. Neyse ki haftada bir yüzüyordur, okulda pinpon masası vardır. Belli yaşa kadar kah isteyerek, kah “gidince eğleniyor” diyerek idare eder. 

Biraz daha büyüyüp orta sonlar veya lise dönemine gelince, bu yüzme okulları, pinpon topları bir şey ifade etmez genç için. Din öğrenmek de o kadar cazip değildir. Evde kalıp, “en kötüsü” her sene model değiştirdikleri iphonelarıyla sosyal mecralarda sörf yapmanın dayanılmaz cazibesiyle, “bütün bir kış okuldayız zaten, yazın da dinlenelim” der. Şu aşamadan sonra yapılacak çok da bir şey kalmamıştır. 

Gençlerle hep okumalar yapılır 

Öte yandan gençler için etkinlikler İslami değerlere sahip Sivil Toplum Kuruluşlarında düzenlenmeye devam eder. Tefsir okumaları, hadis okumaları, kitap okumaları, film okumaları başlıkları altında hep okuma yapılır. Söyleşiler düzenlenir, konferanslar hazırlanır. Bu etkinliklere katılım belli bir sayıya ulaşılsa bile, devamlılığı sağlanmaz, etkileşim olmaz.  İmam hatip lisesi, ilahiyat fakültesi gibi nispeten korunaklı okullardaki gençlere ulaşmak, bir nebze daha kolaydır. Fakat gençler bu okullardan ibaret olmadığı gibi, diğer okullardaki gençler de elin çocuğu değildir. 

Gençlerimize milli ve manevi değerlerimizi veremezsek, onların başka mecralara akmalarını, istenmeyen çevreler ve kötü alışkanlıklar edinmelerine engel olamayacağımız ortada. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her seferinde sözünü ettiği “dindar nesil” kendi kendine veya devlet eliyle yetişmiyor. Peki, bizim İslami STK’lar gençlerimizle yeterince ilgilenebiliyor mu? Plan program yapıyor da, nüfus edebiliyor mu? Gençlere hitap etmenin yollarını araştırıp buluyor mu? Bu soruları gençlerle programlar yapan, iletişim halinde olan uzmanlara sorduk. 

Eski MGV başkanı Mustafa Şen, “STK yöneticileri eski çağın araçlarını kullanarak bilgiye ulaşmaya çalışırken, gençler her türlü bilgiyi parmak ucunda tutuyor” diyor. Hakim Türkmen ise "Sorunun STK’larda değil, Müslümanlarda olduğunu" savunuyor. Din adına haramlar icad ederek gençleri dinden soğuttuklarını vurgulayan Türkmen, her şeyin bir alışveriş olduğunu da sözlerine ekliyor. 

Genç ÖNDER’in başkanı Abdullah Ceylan, "Asıl sıkıntının gençlere ulaşmakta değil, ulaştıktan sonra gereken alanı açamamamızda olduğunu" savunuyor.  Yavuz Yiğit, "Gençlerin hayatlarının en isyankar döneminde, rahatça konuşmak ve eleştirmek istediğini, fakat İslami STK’ların çoğunda bu imkanı bulamadıklarını" söylüyor. Selim Çavuş, “Gençler değişmek istiyor, ama bir başkası tarafından değiştirilmek istemiyor” diyor. Halil İbrahim Uzun ise "Gençlerle kalp teması kuracak, onların dertleriyle dertlenecek, şiir okuyacak, türkü söyleyecek, eğlenecek büyüklere ihtiyaç olduğunu" söylüyor. 


STK yöneticileri eski çağda, gençler yeni çağda yaşıyor

90’lı yıllarda gençleri bünyesine toplayan ve onlara hem bir ideoloji hem de dini değerler veren en önemli Sivil Toplum Kuruluşumuz Milli Gençlik Vakfı’ydı. Refah Partisi’nin gençlik kolu olarak başlayıp, günümüze kadar etkinliklerini sürdüren MGV, o dönemlerde gençlere nüfus edebilen önemli bir yapıydı. 

Eski MGV İstanbul İl Başkanı olan, şimdilerde ise Başbakan Başdanışmanı olarak görev yapan Mustafa Şen, İslami STK’ların gençlerimize neden ulaşamadığıyla ilgili sorduğumuz soruya, temel sorun olarak STK yöneticilerinin eski çağda, gençlerin ise yeniçağda yaşıyor olmasını gösterdi:

“Bu durum gençlerle ortak bir dilde buluşmayı engellemektedir. Fakat, bu genel bir sorundur ve sadece İslami STK’ların sorunu değildir. Meseleyi biraz açacak olursak şöyle diyebiliriz:

Dünya tarihinde ilk kez gerçek anlamda bir çağ değişimi yaşanmaktadır. Bundan önce çağ dediğimiz olguların tamamı aslında tek bir çağdan ibaretti. Geçmiş çağın (ya da çağların) temel özelliği büyüklerin küçüklerden daha çok şey bilmesi ve bilgi akışının büyükten küçüğe doğru oluşuydu (burada bilgiyi hiyerarşik olarak malumat seviyesinde görüyorum; yoksa ilim, irfan ve hikmet mertebelerinden bahsetmiyorum). Şimdi ise tam tersi durum söz konusu. Büyükler eski çağın araçlarını kullanarak bilgiye ulaşmaya devam etme eğilimindeyken ve yeni çağın araçlarını etkin bir şekilde kullanamazken hatta çoğu buna karşı çıkarken; gençler her türlü bilgiyi hemen şuracıkta, parmak ucu mesafesinde tutmaktadırlar. Gençler bu çağın içine doğmuşken, büyükler yani STK’lar çağ değişiminin farkında bile değiller.”

İslami STK’ların çoğunun bu sorundan haberlerinin bile olmadığını söyleyen Şen, sahip oldukları dili değiştirmedikleri halde, gençleri suçlamakla meşguller diyor ve şunları ekliyor: 

“Bu mesele açıldığında, büyükler, ‘çağa ve dijital hegemonyaya teslim mi olacağız’ diyorlar. Senin yapman gereken şey dönüştürmek; kendinden başlayarak dönüştürmek. Bu, çağın ağına takılmak anlamına gelmiyor. Belki, bu yolla gençlerle aynı çağda ve aynı evrende yaşama imkanı bulunur ve konuşulabilir. Yoksa -tersinden söyleyecek olursak- STK’ların bu durumu gençlerin umurunda değil zaten.”

Yeni haramlar icat ediyoruz 

Beyinsiz Adam mahlasıyla yazılar yazan ve esprili dili sayesinde gençlerle iyi iletişim kuran Hakim Türkmen, Müslüman STK’ları oluşturanlar Müslümanlar olduğuna göre, sorunun STK kısmında değil, Müslümanlar kısmında olacağını söylüyor:

“Tarihsel sürece baktığımızda, benzer şeylerle karşılaşırız. 1980’lerde televizyonu da sert bir dille eleştirmişlerdi. Yıllar geçti o televizyon izlemeyen adamlar, televizyon kanalı sahibi oldular. Sosyal medyaya da benzer tepkiler gösterildi. Eğer bunlar dinle alakalı bir kural olsaydı, sonradan vazgeçilmezdi. Bu çok ciddi bir zaman kaybına, hayatı ıskalamaya ve dinin bir baskı aracı olarak insanların hayatlarını kısıtlamasına dönüşüyor. Oysa Allah cc ‘Biz sana bu Kur'an'ı sıkıntıya düşesin diye indirmedik’ buyuruyor. Böyle bir din tanımı varken, bizdeki din algısı kısıtlamaya yönelik, yeni haramlar icat etmeye yönelik devam ediyor. Müslüman STK’ların gençlere ulaşıp ulaşmaması meselesi değil bu, aynı zamanda gençlerin oluk oluk ateizme, sekülerizme yönelmesinin de en büyük sebebi.” 

Hayatın kuralı önce vermek sonra almak 

İnsanlar arasındaki ilişkilerin bir alışveriş üzerine kurulu olduğunu söyleyen Türkmen, İslamcıların hep isteme üzerine kurulu mantığını şu ifadelerle eleştiriyor: 

“İslamcıların vereceği hiçbir şey yokken, ‘Kuran oku, İslami hayat yaşa, kızlarla konuşma’ gibi bir sürü şey istiyor. Mesela Hollywood yönetmeni bana güzel bir film veriyor. Ben de karşılığında onun görüşlerine maruz kalarak beynimin bir kısmını ona ayırıyorum. Hayatın kuralı bu. Peygamber bile tebliğ ederken hiçbir şey vermeden tebliğ etmedi. Önce güler yüzünü, sevecenliğini, güvenilirliğini verdi. Karşılığında insanlar bunu gördükleri için inandı. Mesela Gülen cemaati çocuklara eğitim vererek çok doğru bir şey yaptı zamanında. Her kesimden çocuğun ihtiyacı olan bir şey. Bence bugünün STK’ları bunu örnek alabilir.” 

İslami STK’ların seküler projeler yapması gerektiğini savunan Türkmen, sözlerimizle değil, davranışlarımızla örnek olmamız gerektiğini söylüyor. “Gavura yaranmak için seküler taklidi yapmaktan söz etmiyorum. Sadece aktivitelerin içerisine din sokuşturma. Bu insanlara sıfır noktası ol. Bizim dindarlarımızda hemen herkesi Müslüman yapalım düşüncesi var. Gerek yok, Allah istese herkesi iman sahibi yapabilirdi.” 

Gençlere ulaşıyoruz, devamını getiremiyoruz 

Gençlere yönelik önemli faaliyetler gösteren, imam hatip liselerinde çeşitli projelere imza atan, yaz ve kış kamplarıyla gençlerle yakın temas kuran Genç ÖNDER’in başkanı Abdullah Ceylan, gençlerle STK’ların sorunlarını şu ifadelerle anlattı: 

“Sosyal medyada vakit geçirmek, kendi ifadeleriyle ‘takılmak’ gençlerimizin günlük olarak gerçekleştirdikleri bir faaliyet. Burada bizlere düşen en büyük görev –artık gençlerin hayatlarından çıkarmanın mümkün olmadığını düşündüğüm- sanal dünyaya muteber, katkı sağlayıcı içerikler ve gönderiler sunmak olmalıdır. Asıl sıkıntı gençlere ulaşmakta değil, ulaştıktan sonra onlara gereken alanı açamamamız, beklentilerine gereken ve esaslı cevabı sunamamamız, dolayısıyla da gençlerle STK’lar arasında uzun soluklu bir beraberliğin olmaması, olsa bile gençlerin vakitlerini nitelikli çalışmalarla geçirememesidir. Gündelik hayatı sürekli takip eden, farklı fikir ve reaksiyonları izleyen bir gence bizim de STK’lar olarak sunabileceğimiz ‘güncel ve taze’ içeriklerimiz olmalıdır.  Tarihin zaman tünelinin epeyce geçmişlerinden çıkardığımız tozlu örnekler ve müfredatlar yerine evvela gençler ne istiyor, ne bekliyor, gençler neye ihtiyaçları olduğunu söylüyor sorularından alacağımız cevaplarla gençlere ulaşmalı ve gençlerle beraber olmalıyız.”

Bu dönem Genç ÖNDER olarak imam hatip liselerinde ‘Aynı Sırayı Paylaşanlar  Buluşmaları’ isimli bir proje başlattıklarını söyleyen Ceylan, projenin yansımalarını şu şekilde anlattı: 

“Yaşları kendilerine yakın, erken yaşta bir şeyleri başarmış imam hatip mezunu genç ağabeyler-ablalar liseli gençlerle buluşarak onlara hikayelerini anlatsın istedik. Değerli hocalarımızı tenzih ederek söylüyorum, belki de yaşı daha ileride bir hocamızı gençlerle buluştursaydık gördüğümüz ilgi ve alakayı bulamayacaktık. Dolayısıyla bugün STK’lar olarak yaşadığımız bir diğer eksikliğimiz, yetişmiş ve alttan gelen gençlere sunabileceğimiz örnek gençleri muhafaza edememek, belki de yetiştirememek.” 

Gençler dilediği gibi konuşmak istiyor

Kulüplerde, STK’larda gençlerle münazara çalışmaları yapan ‘Organize Deliler Hareketi’ Kurucusu Yavuz Yiğit, kendisinin de Milli Gençlik Vakfı çıkışlı olduğunu söylüyor:

“Bizi oraya çekmek için pinpon masası koyup, basketbola götürmeleri yetiyordu. Evde bulamadığımız şeyleri orada buluyorduk çünkü. İslami STK’lar hala bu kafadalar. Oysa şimdinin gençleri her şeye ulaşıyor zaten. Gençler, hayatlarının en isyankar döneminde, istediği gibi konuşmak ve eleştirmek istiyor. Bu özgürlük verilmiyor onlara. Yapılan projeler de çok didaktik bir şekilde yapılıyor. Siyer dersini ‘peygamberimizi çok sevin, çünkü o bizim peygamberimiz’ şeklinde anlatan vakıflar biliyorum. Konferans üstüne konferans, söyleşi üstüne söyleşi. Çocuklar bu didaktik dilden çok sıkıldı.”

40 hadisi ezberleteceğinize yaptırın 

Bu yaştaki gençlerin eylemsellik istediğini, fakat İslami STK’ların bunu pek yapamadığını söyleyen Yiğit, bu jenerasyonun öğretmene ihtiyacı olmadığını söylüyor: 

“Şimdiki gençlerin öğretmene değil, yönlendirmeye ihtiyaçları var. Muhafazakar camia Mahsun Kırmızıgül filmleri gibi mesajı direkt verme derdinde. Sübliminal kullanmıyor. Eylem yaptırdığın sırada, birçok şey öğretebilirsin oysa. Derin bir gençlik stratejisine ihtiyaç var, ama o derin stratejiyi yapacak kimse yok. Kusura bakmasınlar ama abiler bu işi bilmiyor. Einstein’ın söylediği gibi aynı şeyleri yaparak farklı şeyleri bekleyemeyiz. Gençlerle ilgili mevzular pek çok dernekte ‘salonu doldurmak’ şeklinde görülüyor. Nicelik olarak bakıyoruz, nitelik olarak değil. Sünnet dediğimiz şey, 40 hadisi ezberlemek değil, uygulamaktır. Bunu yaptır. Münazara derslerinde çocuklarla sosyalizm, kapitalizm, kadın hakları, çocuk hakları, insan hakları gibi kavramları tartıştırıyoruz, ama bunu yaparken eğitimci olan kişinin arada ‘ben bi namaz kılayım, geleyim’ demesi, erdemli bir insan olması yetiyor. Şu anda gençlerin cool gördüğü, örnek alabileceği kişiler de çok az.”

Gençler değişmek istiyor değiştirilmek değil

Ali Samiyen stadında 18 bin 500 kişinin katıldığı Dünya’nın en yüksek katılımlı kitap okuma etkinliğini düzenleyen ve sürekli gençlerle etkinlik yapan Düşün Taşın Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Selim Çavuş da günümüz gençlerinin çok farklı boyutlarda olduğunu söylüyor: 

“Başkalarının düşünde  gördüklerini, düşlerinde gören bir nesil var şu an. Büyüklerimiz, anne ve babalarımız ideallerine ulaşabilmek için iğne ile kuyu kazar gibi çalıştılar ve günümüz gençlerinden de benzer bir çalışma bekliyorlar.

Fiberoptik internet bağlantısıyla kankileriyle iletişim kuran, 4.5 G internet hızı ile tramvayda Yusufpaşa’dan Laleli’ye giderken sevdiği sanatçının Periscope’tan yaptığı canlı yayına emojilerle ifade bırakan bir nesil ile karşı karşıyayız. A

yakkabıları eskimesin diye futbol oynatılmayan, seneye de giyebilsin diye bir beden büyük elbise alınan nesilden, Facebooktan kurduğu grup ile halı saha maçı organize eden, ABD’de beğendiği bir ayakkabıyı e-ticaret ile bir hafta içerisinde evine kargolatan nesiller arasında elbette ki farklılıklar olacak. Yeni nesile bu kadar nimet içerisinde yüzmesine rağmen kendi donanımının aslında ne kadar az olduğunu, çok yetenekli olduğunu düşünse bile aslında keşfedilmemiş daha fazla yeteneğinin olduğunu, tüketim çağında hiç üretmeden neden sürekli tükettiğini anlatmak zorundayız. Gençler değişmek istiyor, ama değiştirilmek istemiyor. Anne ve babası tarafından yönlendirilen bir kurs, kamp vb. yerlere ‘değiştirilmek’ için gönderildiğine inandığından çok sıcak bakmıyor.”

Gençlerle eğlenecek büyüklere ihtiyaç var   

Türkiye’nin birçok lisesine söyleşiye giderek gençlerle iletişimde bulunan akademisyen ve tv programcısı Halil İbrahim Uzun, “gençler üretmek ve muhatap alınmak istiyor” diyor:

“Sonuçta o yakalanması gereken dil kaçırılıyor. Onun dünyasından uzak, sadece genci dönüştürmeye yönelik yüklemeler karşılık bulamıyor. ‘Genci anlama’ sadece retorik olarak kalıyor. Diğer taraftan biraz daha problemin temel'ine inildiğinde, özellikle İslami Sivil Toplum Kuruluşlarının gençlere bir ideal veremediklerine şahit oluyoruz. Bu eksiklik gençlerin sivil toplum kuruluşunu bireysel idealini gerçekleştirme platformu olarak görmelerine neden oluyor. Necip Fazıl'ın gençlik tanımlaması çok önemlidir. Dava ve çok zaman çile olarak tanımladığı idealde gençlerin yeri köprünün gövdesi değil, köprünün başıdır. 

Bireysel olarak da gençlerin kalbine dokunmak meselesinin gündem dışı tutulduğunu görüyoruz. Cahit Zarifoğlu henüz yirmili yaşlarında "bir kalbiniz vardır, onu hatırlayınız" diyor. Hem kalbimiz hem gençlerin kalbinin olduğunu sürekli göz önünde bulundurmaya mecburuz. Kalp dönecektir, hata edecektir, aşık olacaktır, hatadan dönecektir. İlk önce gençlerle o kalp temasını kuracak büyüklere ihtiyaç var. Onların dertleri ile dertlenecek, onlarla şiir okuyacak, türkü söyleyecek, eğlenecek yani dost olacak. Genci madden ve manen donatacak, ona hamaset ile değil irfan ile özgüven aşılayacak, heyecanlarını bilince dönüştürecek, ona gerçek bir örnek olacak büyükler. Sivil toplum kuruluşlarında gençleri cezbedecek son model teknolojik aygıtlar yerine onlarla sokak oyunu oynayacak abiler ve ablalar. Dolayısı ile önce eğiticilerin eğitimi gerekli sonucuna ulaşıyoruz.” 


Sevda Dursun, 21.09.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Röportaj, Eleştiri

Sevda Dursun Yazıları





Sonsuz Ark'ın Notu: Sevda Dursun Hanımefendi'den çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 12.09.2015

İlk yayınlandığı yer: Gerçek Hayat:


Seçkin Deniz Twitter Akışı