4 Haziran 2016 Cumartesi

SA2993/KY26-CA58: İslamcılık; Konjonktürel Bir Dalga

"Büyük anlatılara karşı güvensizliğin öne çıktığı postmodern kaos döneminde ideolojilerin ölümü ilan edilirken, İslâmcılığın tabiatına uygun gelgitlerini bir yenilgi hikâyesi olarak okumak daha da kolaylaşıyor."


Gannuşi’nin “Siyasal İslamcı değil, Müslüman demokratız” şeklindeki sözleri çeşitli anlamlarıyla kurcalandı medyamızda. Çeşitli kesimler, kendi İslamcılık eleştirilerini doğrulamak için NAHDA Hareketi Partisi liderinin sözlerini “laik bir hidayet” olarak yorumladılar. Kimi muhafazakârlar açıklamanın çarptıtıldığını veya Gannuşi’nin kafa karışıklığı içinde olduğunu öne sürdüler. 

İslamcılığın “konjonktürel bir dalga” olduğunu düşünenler, bu izahı da konjonktürel sebeplere yordular. Gannuşi’nin açıklamalarını bir stratejinin zorunlu merhalesi şeklinde değerlendirenler de oldu. Her halükarda, mecburen yeğlenilmesi gerektiği zorlu bir tecrübeyle anlaşılan merhale, toplumsal uzlaşı zemininde barışı aramayı öne çıkarıyor. Aksi halde Tunus’un kan kaybı, Müslümanların da kan kaybı olmayacak mıydı?

Gannuşi toplumsal ve siyasal eğilimlerin aşırı uçlarının müdahalesinin ülkesine verdiği zarardan söz ediyor. Bunu siyasal İslamın iflası olarak anlamak çok yüzeysel bir yargı olur. Tersine, siyasal veya her türlü niteliğiyle İslam anlayışlı, barışçıl ve çevik olmak için elinden geleni esirgememek zorunda. Evet, İslamcıların siyaseti Tunus’un karşı karşıya bulunduğu problemleri halihazırda çözmeye yetmedi. Bu da Arap Baharı”na hazırlıksız yakalanma sürecinden bağımsız düşünülemez.

Büyük anlatılara karşı güvensizliğin öne çıktığı postmodern kaos döneminde ideolojilerin ölümü ilan edilirken, İslâmcılığın tabiatına uygun gelgitlerini bir yenilgi hikâyesi olarak okumak daha da kolaylaşıyor.

Gelgelelim “yenilgi” üzerinden öne sürülen İslamcılık, zaten hep geri çekilmeye yazgılı bir dalga. 2013’de yayımlanan “İslamcılık/Eksik Olan Artık Başka Bir Şey” başlığını taşıyan kitabımda bu görüşümü açmaya çalışmıştım.

İslamcılık, her şeyden önce söylem tazeleyen bir dalgadır. Dönemsel bir refleks olarak bir gelir, bir gider ve muhafazakârlaşan, donuklaşan İslâm algılarını Kur’an ahkâmıyla sorgulamaya çalışır. İslâm’la ilgili her tezahürün, sorunun ve sorgulamanın adı olan İslâmcılık, değişen dünyada İslâmi bir hayat yaşama, bu hayata ilişkin sorular sorma ve bu bağlamda karşılaşılacak sorulara cevap verecek bir donanımı sürekli besleme endişesinin meydana getirdiği bir dalga veya hareket olarak tanımlanabilir.       
   
İslamcı ise bu anlamda yaşanılan dönemi İslami açılardan okumaya gayret eden Müslümandır, denilebilir. İslam elbette biriciktir bir öğreti olarak, İslamcılıklar ise muhtelif yorumlardır. Bu nedenle de, farklı hatta birbiri ile belli noktalarda çelişen, çekişme içinde olan İslâmcılıklar var; demokrat, erkek egemen, otoriter, feminist, seçkinci, halkçı, yerlici, evrenselci İslâmcılıklar; herkesin meşrebine, birikimine göre... 2001’de AK Parti’yi doğuran süreci belirleyen ana dalga, demokrat, halkçı, evrenselci, adalet arayışına vurguda bulunan, kadınla erkeği birbirinin velisi olarak gören, vatandaşların eşit katılımını savunan başlıklarıyla, Türkiye’nin tıkanmış problemlerini çözümleme gücünü haiz bir gündeme sahipti.

İslamcılık Müslümanların dünya görüşü ve hayat tarzında eksik olan ve “şimdi” gerekliliğini fark ettiren çeşitli ihtiyaçların yanı sıra üslup, yöntem ve söylemler bağlamında da sorumluluk alma duyarlığıyla tanımlanabilir. Türkiye’nin tecrübesi çok merkezi ve kendine has. İslamcılar, Meşrutiyet İslamcılığıyla aralarında yükselen perde yüzünden bir sürekliliğin güçlü desteğine sahip olmaksızın, yarım asrı bulan soru ve cevap arayışlarıyla, kendilerini benimsemedikleri bir kimlik için değişmeye zorlayan sistemi sorgulamaya başladı. Harf Devrimi’nin zorunlu kıldığı, bununla birlikte donanım ve arka plan yoksunluğuna yol açtığı için de zorlaşan bir arayış, sözünü ettiğim. Derrida “Harf Darbesi” diye tanımlıyor yaşanılanı.

İslamcılar bütün yoksunluklarına karşılık biriktirdikleri haklı sebeplerle ve masumiyetlerinin sağladığı avantajlarla ulusalcıların toplumsal bünyede kasıtlı olarak veya ister istemez açtığı yaraları onarmayı üstlendiler. Şu var ki devletle tanışmanın soru ve cevapları karşısındaki hazırsızlıkları nedeniyle geriye çekilmeye başlamaları kaçınılmazdı. İslâmcılık bugün güncel mevzular bağlamında kendi içinde bastıran muhafazakârlaşma eğilimi karşısında yeni bir kavşağa ulaşmış görünüyor. 

Faize dayalı ekonomik sistem karşısında çaresizlik yüzünden baş gösteren sessizlik en önemli problemlerden biri. Beri taraftan ülke ve dünya meselelerini kavrama konusunda siyasi platformda başvurulan sağcı jargon, İslamcılığa özgü Tevhidi bakış açısının kısıtlanması anlamına geliyor. Bir diğer önemli başlık, işçi meseleleri konusunda istismarlar ve genel olarak gelir/vergi uçurumları. Tabiatı gereği İslamcılık yeniden başlamak, biriktirmek, yeni sorular sorup cevaplar aramakla mükellef.

Çünkü İslamcılık, İslam’ın değer ve ilkelerinin döneminin belli başlı sorunlarına vereceği cevaplar üzerine yeterince çalıştığı ve bu çalışmaları çeşitli platformlarda ikna edici bir şekilde ifade edebildiği oranda yükselişe geçiyor.

İslamcıları, din ve siyaset arasında ortaya çıkan uyumsuzluklar üzerine düşünmeye çağıran bir tecrübe, Tunus’un yaşadığı. Söylem uçurumları başdöndürücü olabiliyor bazen. Türkiye İslamcıları da 1980’lerde partiye kısmen destek verirken bile “bu iş partiyle olmaz” derlerdi. Zaman geçti, bu bağlamda farklı tecrübeler yaşandı AK Parti’nin iktidar sürecinde. Çeşitli alanlarda gerçekleşen büyük başarılar gibi içine düşülen hayal kırıklıkları da soğukkanlı analiz yapmaktan kaçınma sebebi olamaz. 

Kaldı ki İslamcılık sürekli bir arayıştır; eksiği duyan, fark ederek kendini ve dünyayı sorgulayan bir arayışın dalgasıdır. 1970’lerden itibaren yükseliş gösteren İslamcılık geriye çekilmeye başladı. Dünya eski dünya değil. Sömürü yeni içerikler kazanıyor. Müslüman gençler baskıcı siyasal sistemlerin gösterdiği dar ufuklarla yetinmek istemiyorlar. Zaten konjonktürel olan bir hareket geriye çekilip yeniden beslenmek zorunda; çeşitli aktörler bilerek veya bilmeyerek bunu farklı şekillerde ifadeye çalışıyor. 

Bu yenilgi değil, bir zorunluluk. Çünkü İslamcılık sağcılaştıkça geri çekiliyor, geri çekilirken kafa karışıklığına gark oluyor. Bununla birlikte İslamcılığın yenilgi veya zafer tanımları ancak verili siyasetin tariflerinin ötesinde, dönemine kattıkları ve katamadıkları bağlamında samimi bir muhasebe ile bir ayrıcalık kazanabilir.

Hiçbir zaman tamamen ulaşamıyoruz hakikate, daima peşinde koşmamız gerekiyor. Eksik olan sürekli bambaşka bir şey.



Cihan Aktaş, 04.06.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar,  Perspektif Yazıları, 





Sonsuz Ark'ın Notu: Cihan Aktaş Hanımefendi'den yazıları için yayın onayı alınmıştır.  Seçkin Deniz, 09.05.2015


Yazının ilk yayınlandığı yer: Dünya Bülteni:
http://www.dunyabulteni.net/yazar/cihan-aktas/20677/islamcilik-konjonkturel-bir-dalga

Seçkin Deniz Twitter Akışı