8 Mayıs 2014 Perşembe

SA669/ KY11-TG19: Doğu Akdeniz Doğalgazı Bölgesel Bir Barış mı Dayatıyor?/ Çeviri

"2012 Şubat ayında MİT Müsteşarına yönelik kasıtlı hukukî süreçlerle başlayan, Gezi Parkı Terörü ile devam eden ve 17 Aralık Suikastı ile zirveye çıkan saldırılarla Başbakan Erdoğan başkanlığındaki hükümeti yıkarak daha uysal huylu bir hükümet kurmak isteyen neocon organizatörlerin, Doğu Akdeniz doğalgazını İsrail için en uygun koşullarda Avrupa ve Dünya enerji pazarlarına ulaştırmayı amaçladığını düşünüyoruz. Kıbrıs’ta birdenbire çözümün tartışmaya başlanması ve Rum tarafının neredeyse zorla görüşme masasına sürüklenmesi, tamamen İsrail’in çıkarlarına yönelik girişimleri hatırlatsa da, güçler dengesi muhtemel bir bölgesel barışı da gerekli kılabilir. Ancak neoconlar bütün pazarlıkları Recep Tayyip Erdoğan'la yapmak zorunda olduklarını artık çok iyi biliyorlar."
Sonsuz Ark


Açık Deniz Maceraları: Garanti mi, Yoksa Risk mi?

“Ben gerçekten şuna inanıyorum ki; Kıbrıs’ta kurulacak bir enerji tesisi ve Türkiye’ye çekilecek bir boru hattı düşünceleri, İsrail gazı için birbirine rakip değil birbirini tamamlayan seçeneklerdir. Bu durum, her biri diğerini güçlendiren bir model ortaya koymaktadır.” 
Michael Lotem, İsrail’in Bölgesel Gaz Meseleleri Özel Temsilcisi

Doğu Akdeniz, hidrokarbon zenginliği açısından büyük bir umut vaat ediyor, fakat bu zenginliğin elde edilmesi noktasında önemli sorunlar bulunmaktadır.

Öncelikle gaz açısından zengin olan bu bölgede gazın elde edilmesi petrole göre çok daha karmaşık bir işlemdir. Ayrıca gaz formunda bir birim enerjinin piyasaya ulaşım maliyeti petrole göre iki kat daha fazladır. Bunun ötesinde, Doğu Akdeniz’den elde edilen ürünün piyasaya erişiminde bölgenin farklı kalkınma aşamalarının körüklediği sınır ötesi problemler de bulunmaktadır.

İsrail çoktan büyük miktarda ticari gazı keşfetmiş bulunmaktadır, yeni bir gaz dönemi olma ümidinin başında olan Kıbrıs ise milli belki de bölgesel bir sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) tesisi kurma maliyetini güvence altına alacak kadar yeterli olmayan az miktarda gaz bulmuştur.

Doğu Akdeniz hidrokarbonunun pratik gelişimi ile ilgili 3 önemli faktör bulunmaktadır: Kaynak tabanı, bu kaynakların geliştirilmesi için muhtemel zamanlama ve kaynakların gönderileceği hedefler.

Son faktör, hangi piyasaya hizmet verileceğinin belirlenmesi ile birlikte bu piyasalara ulaşım için gerekli olan nakliye sistemlerini de içeren karmaşık bir meseledir.

Ticari açıdan açık deniz rezervuarlarının sahibi olarak İsrail, Kıbrıs ve belki Lübnan’ın daha fazla hidrokarbon bulma umudunu taşıdığı kaynak tabanının, genel anlamda oldukça iyi kurulduğu söylenebilir.

İsrail’in Tamar’da üretime yönelik büyük bir alanı ve Leviathan’da bundan daha büyük bir saha geliştirme alanı bulunurken, Kıbrıs’ın şu ana kadar tek keşfi olan Aphrodite, ihracat merkezli büyük bir projeyi karşılayacak yeterlikte değildir.

Son faktöre geldiğimizde esas sorun yaygın olarak, İsrail gazının Türkiye’ye iletiminde, Kıbrıs üzerinden mi yoksa etrafından dolaşılarak mı bir denizaltı boru hattı kullanılacağı yoksa Kıbrıs’ın bir LNG tesisi vazifesi mi göreceği noktasında ortaya çıkmaktadır. Eğer LNG seçeneği seçilirse o zaman da bu tür bir tesisin İsrail kıyısında mı, Kıbrıs kıyısında mı kurulacağı ya da Akdeniz’de yüzer bir tesis mi olacağı meselesi ortaya çıkmaktadır.

Bunların haricinde başka seçenekler de var. Yunanistan’a yönelik bir boru hattı ve radikal yeni bir yöntemle doğalgazı sıkıştırmak suretiyle nakledilmesi önerileri de bulunuyor. Sonuç olarak bu yeni hidrokarbon kaynağın geliştirilmesi noktasında belirsizlik sürüyor ama kesin olan şey, ticari zorunlulukların Doğu Akdeniz’in bu enerji zenginliğini geliştirmeyi kaçınılmaz kılmasıdır.

Şu anda hem aktüel saha gelişimine dâhil olmuş şirketler hem de milli enerji stratejileri gelişimini hedefleyen hükümetler için bir fırsat var, bu fırsatın elde edilmesi tarafların bölge kaynaklarının elde edilmesi noktasında yapacakları işbirliğinde ne kadar ileri gideceklerine bağlıdır.

Ticari açıdan bakıldığında sözü edilen taraflar, İsrail’in açık deniz kaynaklarının gelişiminde ve Kıbrıs tarafından bulunan bölgenin keşfinde rol almış ileri gelen şirketler tarafından desteklenmektedir; politik anlamda ise ihracat yollarının gelişiminde işbirliğine dayalı bir yaklaşım onyıllardır süren Kıbrıs meselesinin çözümüne katkı sağlayacaktır.

Kaynak Tabanı

2013’ün sonuna gelindiğinde Doğu Akdeniz kaynak tabanı aşağıdaki ana sahaları kapsamaktadır:

İsrail:

• Tamar: Noble Enerji tarafından Delek ve Avner ile birlikte işletilmektedir. Kaynak: 275 milyar metreküp (bcm). Mart 2013’te başlayan saha üretiminde büyük bir açık deniz platformu devrededir. Temmuz 2013’te Tamar günlük üretimi 636 milyon feetküp (mcf/d), eşdeğeri günlük 18 milyon metreküp(mcm/d) ile İsrail gaz üretiminin %94’ünü oluşturuyordu.

• Leviathan: Noble Enerji tarafından Delek ve Avner ile birlikte işletilmektedir. Kaynak: 481-566 bcm. Sahadan en iyi verimi elde etmeye yönelik geliştirme çalışmaları sürmektedir. Geliştirmenin tipi ve maliyeti ihracat stratejisine göre şekillenecektir. Avustralyalı  Woodside şirketinin %30’luk hisse alma düşüncesinin hayata geçmesi, özellikle ihracat stratejisi üzerindeki anlaşmaya bağlıdır.

• Tanin, Mari-B, Noa, Dalit, Dolphin, Shimshon: Toplam kaynak: 114-127 bcm.  Tamar ve Leviathan’a ek olarak geliştirmesi planlanan küçük sahalar. Leviathan veya Tamar’ın kaynak tabanının bir parçası olarak Tanin’in Temmuz 2013 en iyi resmi iyileştirilebilir kaynak miktarı, 592 bcf (16.8bcm)olmuştur. Bu miktar onu, eğer Karish tarafından gölgelenmezse, İsrail’in üçüncü büyük gaz sahası haline getirmeye yetmiştir.

• Karish: Noble Enerji tarafından işletilmektedir. Mayıs 2013’te keşfedilmiştir. Tahmini kaynak: 50 bcm. Bu alan, Lübnan’ın Özel Ekonomik Bölgesine veya İsrail ve Lübnan arasında, kendi Özel Ekonomik Bölgeleri olduğu iddiası ile ihtilaf konusu olan suşeridine çok yakın olma özelliği taşıdığı için önemli bir konuma sahiptir.



Kıbrıs:

Aphrodite: Noble Enerji tarafından işletilmektedir. Kaynak: 102-170 bcm. Geliştirme planları yapılan bölge, Ekim 2013’te duyurulan kaynak revizyonları sebebiyle arka planda kalmıştır.

Filistin:

Gaza Marine: BG tarafından işletilmektedir. Kaynak: 28 bcm. 2000 senesinde keşfedilen bölgede İntifada ve zayıf İsrail-Filistin ilişkileri sebebi ile herhangi bir geliştirme gerçekleşmemiştir. BG yetkilileri Eylül 2013’te saha geliştirme konusuna yönelik olarak İsrail’e bir ziyaret gerçekleştirmiştir.

Doğu Akdeniz:

Kasım 2013 itibarı ile toplam kaynak: 1000-1206 bcm. Bununla birlikte ilave kaynakların bulunması bekleniyor. 2010 Martında ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS), Levant Havzasında (çoğu İsrail ve Kıbrıs milli ya da özel ekonomik bölge sularında olmak üzere) tahminen 3,4 trilyon metreküp gaz varlığı bulunduğunu bildirdi. Daha fazla kaynak bulma çalışmaları bölgede devam ediyor. Bu çalışmaların içeriği aşağıda ifade edilmiştir:

Kıbrıs: Kıbrıs otoriteleri tarafından ada boyunca uzanan veya güney sahilleri yakınında bulunan ve böylece Kıbrıs Cumhuriyeti’nin açık bir şekilde kontrolünde olan 13 adet araştırma bloğu tanımlanmıştır. Kıbrıs tarafında bulunan bu deniz sınır hatları üzerinde Mısır, İsrail ve Lübnan mutabıktır. Sahada Total, Eni ve Güney Kore’nin Kogas’ı gibi büyük şirketler bulunmaktadır. Mart 2013’te Kıbrıs Milli Hidrokarbon Şirketi (KRETYK) icra kurulu başkanı Charles Ellinas, ihalesi tamamlanmış altı açık deniz bloğundan elde edilen 40 tcf (1.13 tcm)’lik miktarın gelecekte yıllık 30 milyon tonluk LNG üretimi için yeterli bir miktar olduğunu ifade etmiştir.

İsrail: Araştırmalar sürmektedir. Anahtar mesele Leviathan’ın geliştirilmesidir.

Lübnan: Mayıs 2013’te aralarında Shell, Total, ExxonMobil ve Chevron gibi devlerin yer aldığı 52 şirketle ilk lisanslama çalışmaları başlatılmıştır. Fakat 2013 yılının büyük bölümünde Beyrut’ta parlamento çoğunluğunu güvenli bir şekilde sağlayacak bir hükümetin eksikliği, lisansların iptal edilmesine sebep olmuştur. Lisans verilebilecek on blok olmasına rağmen iki kez ertelenen ihalelerin, Ocak 2014’te gerçekleşmesi beklenmektedir. Lübnan Mineral Kaynakları Bakanı Gebran Bassil, yapılan ön çalışmaların, Lübnan sularında 30 tcf’lik bir rezervin bulunduğunu gösterdiğini ifade etmiştir. Fakat bu bilgi Norweçli Spectrum Şirketinin sismik çalışmalarına dayanmaktadır ve gerçek bir sondajlama çalışması yapılmadan güvenilir bir rezerv tahmini yapmak mümkün değildir. (1)

Filistin: 2001 senesinde Filistin Bölgesi sahilinden 30 km uzakta BG tarafından rezervi bir tcf (yaklaşık 28 bcm) olan Gaza Marine sahası bulundu. Başlangıçtaki geliştirme planları, Filistin Otoritesinin ihtiyaç fazlası gazına İsrail tarafından ödenecek miktar üzerinde anlaşılamayınca başarısızlıkla sonuçlandı. Şu anda konu hakkında yeni görüşmeler planlansa da gerçekte İsrail artık İsrailli olmayan kaynaklardan ihtiyaç fazlası gaza istekli gözükmüyor.

Türkiye (ve KKTC): Nisan 2012’de devlete ait Türkiye Petrolleri, Kıbrıs’ın kuzey sahilinde sondaj çalışmalarına başladı. 2011 yılında yapılan anlaşmayla Ankara ve KKTC kıta sahanlığı sınırları üzerinde bir anlaşmaya vardı ve KKTC, Kıbrıs(Rum) Cumhuriyeti’nin kontrolü altındaki güney sahili de dâhil olmak üzere adanın bütün sahillerinde Türkiye’ye sondaj çalışması izni verdi.



Türk şirketleri bu sularda herhangi bir sondaj teşebbüsünde bulunmamakla beraber, Piri Reis araştırma gemisi, Ankara tarafından çeşitli sebeplerle Kıbrıs(Rum)Cumhuriyeti tarafından kontrol edilen sulara gönderildi.

Yunanistan: Temmuz 2013 itibari ile Yunan özel ekonomik bölgesi açık deniz sınırları içinde bulunan, Girit’in güneyinden İyonya Denizi’ne uzanan yay içinde sismik çalışmalar başlamıştır. Şu ana kadar olası rezervler hakkında bir işaret gözükmemektedir ve birkaç ay önce gerçekleştirilen değerlendirmeler belirsiz öngörülere sebep olabilir. Girit’ten başlayarak, Kıbrıs özel ekonomik bölgesine uzanan saha içinde herhangi bir sismik aktiviteye rastlanılmamıştır.

Suriye: Şam yönetimi resmi olarak iki adet açık deniz lisans ihalesi düzenlemiştir. Bunlardan ilki 2007’de gerçekleşmiş fakat sonuçsuz kalmıştır. İkincisi ise Mart 2011’de 9,038 kilometre karelik bölge için gerçekleşmiş, başvuru tarihi sonu olarak belirlenen Eylül 2011’e kadar ülkedeki iç savaş nedeni ile herhangi bir sonuç elde edilememiştir.

Geliştirmeye Yönelik Tahmini Zaman Çizelgesi…

Noble, 2011 sonlarında Aphrodite sahasını keşfettiğinde bu sahanın, İsrail açık deniz alanları olan ve Noble tarafından geliştirilen Tamar ve Leviathan ile bağlantılı olarak ele alınması son derece makul görünüyordu. Ölçekte farklılık olmakla birlikte, Noble’ın ruhsatlı olduğu Kıbrıs çalışma bölgesi Blok 12’de daha fazla keşif umudu vardı ve bu umut hala sürmektedir. Bu durum, Kıbrıslı liderleri ve Noble’ı İsrail ve Kıbrıs sahalarına hizmet edecek bir LNG sıvılaştırma kompleksini, Kıbrıs’ın güney sahilindeki Vasilikos’ta kurma konusunda cesaretlendirmiştir. Bu maksatla 26 Haziran 2013 tarihinde Noble ve Delek firmaları arasında, Kıbrıs hükümeti ile Vasilikos’ta bir LNG tesisi kurulması konusunda anlaşmaya varılarak, bir memorandum imzalanmıştır.

Fakat Kıbrıs ve İsrail kaynaklarının geliştirilmesi yönünde yapılan çalışmaların eşzamanlı olmadığı görülmektedir. Tamar şu anda geliştirme aşamasındadır ve İsrail tarafı doğal olarak Leviathan’ın da mümkün olduğunca çabuk geliştirilmesini istemektedir. Bununla birlikte 3 Ekim 2013 tarihinde Kıbrıs hükümeti çok kötü bir haber aldı: Noble, Aphrodite rezerv tabanı için Aralık 2011’de öngördüğü miktarı, 198 bcm’den 141.5 bcm’ye indirerek revize etmişti.(2)

…ve LNG Üzerine Etkileri

Bu durum Vasilikos’ta gerçekleşecek sıvılaştırma projelerinin zamanlamasını yoğun bir şekilde etkiledi. Üst düzey Kıbrıslı yetkililer pratikte tesisin geliştirilmesinde iki yıllık bir gecikme yaşanabileceğini belirtti. Rezerv revizyonundan önce Kıbrıs hükümeti, 2013 sonlarında Vasilikos LNG tesisi için bir çerçeve anlaşma müzakeresi yapabileceğini; 2014 sonunda partilerle anlaşma başlıklarını tamamlayabileceğini; 2015’in üçüncü çeyreğinde son yatırım kararını güvenceye alabileceğini; 2016’da inşa faaliyetine başlayabileceğini; gazı Kıbrıs’ta 2018’in üçüncü çeyreğinde toplayabileceğini; 2019’un üçüncü çeyreğinde de operasyonel bir LNG ihracat tesisi gerçekleştirebileceğini umuyordu.

Fakat LNG projesi karmaşık bir iştir. Site satın alınması, hazırlanma, yükleme tesislerinin de içinde bulunduğu altyapı geliştirme için karşılaşılan ön maliyetler, bir başlangıç LNG tesisinin maliyetinin daha sonraki tesislerin maliyetine göre yaklaşık olarak iki kat olması demektir. 5mt (milyonton)’lik gaz üretimi için 7 bcm’lik bir gaz girişi gerektiği için Kıbrıslı yetkililer, Aphrodite’in sahip olduğu 198 bcm’lik kaynağın, proje finansmanını garanti edecek 30 yıllık standart döngüye yönelik 2019 sonunda faaliyete geçecek ilk tesis için başlangıçta yeterli olduğunu düşündüler. ( Pratikte şüphesiz LNG tesisleri bundan çok daha uzun süre faaliyet gösterebilir.) Daha sonra çok önemli olan ikinci tesise yönelik olarak, Kıbrıs sularında yapacakları diğer keşifleri ve/veya İsrail sahalarından gaz tedarikine güveniyorlardı.



Kıbrıs’taki başlangıç kaynak tabanının 140 bcm civarına indirilmekle (muhtemel yatırımcıların Noble’in Aphrodite verileri ile ilgili düzenlemelerini çok daha dikkatli bir şekilde takip edeceği yönündeki bir yaklaşım doğru olacaktır) Aphrodite işletmecileri, Kıbrıs Hükümetinin yapmak istedikleri ile hayali gerçeğe dönüştürecek elverişli yerel kaynaklar arasındaki büyük çelişkiyi ortaya koydu.

Dahası İsraillilerin-açık deniz geliştiricisi veya hükümet anlamında- Lefkoşa’nın öngördüğü zaman çizelgesine uygun olarak Vasilikos’un gelişimi için yeterli gazı sağlama hazırlığında olup olmadığı kesin değildir. İsrail-Kıbrıs Özel Ekonomik Bölgeleri sınırlarının her iki tarafında yer alan büyük sahaların geliştirme işleminin, aynı gruba ait şirketler tarafından gerçekleştirilmesi kilit nokta olarak önemini korumaktadır. Şu da bir gerçektir ki; dış kaynağa bağlı olarak henüz hiçbir LNG tesisi geliştirilmemiştir ve daha önemlisi şu ana kadar hiçbir gaz sağlayıcısı LNG dönüşümünü yabancı bir ülkede gerçekleştirme taleplisi olmamıştır.

Şu anda hem İsrail hükümetinin hem de saha geliştiricilerinin sıcak baktığı çift yönlü bir yaklaşım mevcuttur; yıllık 8-13 bcm gazı boru hattı ile Türkiye’ye ihraç etme ve yıllık 5 bcm gazı LNG olarak Vasilikos’ta işleme düşüncesi. Eylül ayının başlarında Paphos’ta bu düşünce özel olarak Doğu Akdeniz enerjisi üzerine bir konferansta tartışılmış fakat bu aşamada kesin uygulanabilir bir proje ortaya koyulmamıştır.

İsrail’in İhracata Uygun Hacmi

Kısa vadede genel ihracata yönelik İsrail gazı miktarı, Haziran 2013’te alınan İsrail hükümeti kararına bağlı olarak gelecek 25 yıllık ülke içi tüketim için elde tutulmasına karar verilen 540 bcm gaz sebebi ile sınırlandırılmış durumdadır. Bu kararın sebebi, 2012 senesinde güç kaynağının %40’ını gaz-yakıttan karşılamayı düşünürken, Mısır’dan gelen gazda sürekli kesintiler olması sebebiyle bunun ancak %14’ünün karşılanabilmiş olmasıdır. İsrail’in elektrik üretiminin %70’inin (çoğu Tamar’dan gelen) gaza bağımlı olması, önce kendi ihtiyacını düşünmesini anlaşılabilir kılmaktadır.

Buna ilaveten bazı İsrail hükümeti çevrelerinde, yakın komşular ile ilişkileri güçlendirmek adına, İsrail rezervlerinin bir kısmını oluşturan yıllık 2.5-3 bcm gazın Filistin bölgesi ve Ürdün pazarına ayrılması kuvvetli bir görüştür.

Bununla birlikte şu da dikkate alınmalıdır ki; İsrailli kaynakların Doğu Akdeniz’de bulunan gazın yüzde 60’tan fazlasının ülke içi tüketime ayrıldığını rapor etmesine rağmen bu tür hesaplamalar tahmini varsayımlardan öteye geçmemektedir. Kıbrıs ve Karish’in tersine İsrail kaynakları genişlemeye yönelik umut vaat etse de, ihracat projesinin oluşumu ve yürütülmesi aşamasındaki ticari zorunluluklar, İsrailli yasa koyucuların ihraç edilecek yıllık gaz miktarını sınırlayan güvenli bir yasa çıkarmalarını zorlaştırmaktadır.

Aslında İsrail’in gelecek 25 yıla yönelik olarak, ülke içi kullanımı ve komşuları için ayıracağı 600 bcm miktarına bakarak, her yıl 24 bcm kullanılacağı düşünülmemelidir çünkü hali hazırda İsrail’de yıllık gaz talebi 7 bcm civarındadır. İsrail tarafından ihracat harici ayrılması düşünülen 540 bcm gaz ihtiyacı, yıllık ortalama talebin 21.6 bcm’ye yükselmesi halinde ortaya çıkacak, o zamana kadar da mevcut rezervler artırılmış olacaktır. Şu andaki ülke içi tüketim veya uzun vadeli enerji güvenliği göz önüne alındığında ihracata yönelik gaz potansiyeli fazlasıyla yeterlidir. 

İhracat Pazarı ve Ulaşım Yolları

Boru hatları ve LNG tesislerinin geliştirilmesi, büyük ölçekli gaz ihracatı için çağdaş sistemlerin temelini oluşturur. 2000 deniz mili uzaklıklara kadar boru hatları çok daha ekonomik görülürken daha uzun mesafeler için LNG tesisleri ekonomik olarak daha uygundur(3). Fakat farklı etkenlerin de göz önünde bulundurulması gerekir. Tek bir küresel gaz piyasası bulunmamaktadır. Rusya, Hazar Bölgesi, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Kuzey Amerikalı gaz üreticileri ile çevrilmiş durumda bulunan Avrupa, Kuzey Denizi-Norveç kıyılarında az miktarda üretime sahipken, rekabetin gittikçe arttığı büyük bir ithalat piyasasını oluşturmaktadır.

Buna karşılık Asya/Pasifik bölgesi ise kendi gaz üretiminin artması ve Avrupa gaz üretiminin azalması ile doğru orantılı olarak, hızlı ve kararlı bir şekilde büyüme gösteren daha büyük bir ithalat piyasası oluşturmaktadır.

Bunun ötesinde eğer Avrupa Doğu Akdeniz gazı için hedef olarak kabul edilirse, gaz talebinin kararlı bir şekilde arttığı ve bu talebin Türklerin Karadeniz’de kendi büyük keşfini yapmaması halinde karşılanamayacağı açık olan Avrupa ülkesi Türkiye, hiç şüphesiz başlangıç noktası olacaktır. Bölgede alternatif gaz sağlayıcısı olarak Azerbaycan ve Kuzey Irak bulunmasına rağmen, Doğu Akdeniz’de bulunan sahaların Türkiye’ye yakınlığı, gazın bölgede büyüyen piyasaya hızlı bir şekilde dağıtımını düşünen şirketler için Türkiye’yi ticari araştırma sahası haline getirmektedir.

Asya/Pasifik piyasasının gaz sağlayıcılarından çok uzakta olması, bu piyasaya dağıtımın genel olarak LNG yoluyla yapılmasına sebep olmaktadır. LNG ticaretinin doğası gereği LNG tesislerinin, uzun vadede müşterilere sağlanması vaat edilen gaz miktarına göre; gazın sıvılaştırılması, gemi ile taşınması ve yeniden gaz haline dönüştürülmesi sırasında oluşacak maliyetler ve daha sonra enerji fiyatlarında meydana gelebilecek artışlar dikkate alınarak, firma düzenlemeleri ile geliştirilmeleri gerekir.

Teorik Boru Hattı Seçenekleri

Doğu Akdeniz’deki geliştiriciler boru hattı ile Türkiye’ye erişim sırasında bir dizi siyasi ve sınırlarla ilgili problemi çözmek zorunda kalacaklardır. Kıbrıs sorunu üzerinden süre giden politik meseleler ve sınır problemleri göz önüne alındığında, İsrail tarafından kendi çıkarlarına yönelik olarak belirlenmiş, İsrail Özel Ekonomik Bölgesi’nden doğrudan Türkiye’ye giden bir boru hattı rotası bulunmamaktadır.



Teorik olarak Leviathan’dan Türkiye’ye gaz iletiminde kullanılabilecek dört muhtemel rota bulunmaktadır. 

Bunlar:
1. Lübnan ve Suriye kıyısı boyunca oluşturulacak hat. Suriye’de bir savaş olmasa dahi bu İsrail gazı için mantıklı bir seçenek olarak gözükmemektedir.

2. Lübnan ve Suriye kıyılarının açığından geçirilecek hat. Bir önceki seçenekte söz konusu olan politik ve güvenlikle ilgili kısıtlamalar bu seçenek için de söz konusudur. Gelecekte de bu durumda bir değişiklik olması beklenmemelidir.

3. Kıbrıs Özel Ekonomik Bölgesi’ni oluşturan sulardan geçirilecek hat. Kıbrıs konusunda uzlaşma sağlanırsa bu seçenek hayata geçirilebilir bir nitelik taşımaktadır. Bu noktadaki varyasyonlar; Kıbrıs özel ekonomik bölgesi, Kıbrıs karasuları ve sahili, adanın etrafı, Kuzey Kıbrıs-Türkiye açık deniz hattı kullanılarak gerçekleştirilecek hatlar olarak sayılabilir. Yeniden ifade etmek gerekirse bu seçenek için Kıbrıs probleminin çözülmesi gereklidir.

4. Kıbrıs’ın batı sularından geçirilecek hat. Burada şu sorun ortaya çıkıyor. Bu hattın geçeceği özel ekonomik bölgenin sahibi kim olacak? Türk tarafına göre kendi Özel Ekonomik Bölgesi Mısır’a ait olanla ortak bir sınırı paylaşmaktadır. Yunanistan’a göre ise kendi Özel Ekonomik Bölgesi Kıbrıs’a ait olanla ortak bir sınır paylaşmaktadır. Bu birbirine zıt iddialar Leviathan’dan Türkiye’ye çekilecek hat için kullanılabilecek bu seçeneği ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca bu durum, uzun vadede Aphrodite’ten ve Kıbrıs’ta keşfedilebilecek başka kaynaklardan elde edilen gazı Yunanistan’a iletmesi muhtemel boru hattı için de sorun oluşturmaktadır.

Boru Hattı Meselesi ve Kıbrıs Sorunu

Doğu Akdeniz devletlerinin Özel Ekonomik Bölgeleri’nden boru hattı geçişleri göz önüne alındığında, bu bölge sahiplerinin bu tür hatların geçişine izin vermeme gibi kanuni bir hakları olmamasına rağmen, hattın çevresel etkileri ve tam olarak nereden geçeceği noktasında sınırlandırmaları olabilir. Bu durum, teoride olmasa da pratikte söz konusu devletlerle işbirliği yapmayı gerekli kılmaktadır.


Dolayısıyla Leviathan’dan gelecek hat için Kıbrıs hükümeti ile işbirliği gerekmektedir ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki zayıf ilişkiler [Türkiye Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni tanımamaktadır] sürdüğü müddetçe bu tür bir işbirliği beklemek mantıklı değildir. Bununla birlikte şunu da belirtmek gerekir ki; Türk ve İsrail hükümet yetkilileri bir şekilde Kıbrıs meselesini hallederek Kıbrıs ile bir uzlaşma olmadan da boru hattının kurulabilineceğine inanıyor gözükmektedir. Bu durum Kıbrıs sorununun temelini oluşturan Kıbrıs Türk ve Rum kesimi halklarının tutumlarında uyumsuzluğa sebep olmaktadır.

Her şeye rağmen Doğu Akdeniz gaz sahalarını Türkiye’ye bağlayacak boru hattının Kıbrıs meselesinin çözümü bağlamında güvence altına alınabileceği düşünülebilir. Barışı tesis etmek için çift taraflı müzakereler devam etmektedir: Birincisi, Ankara ve uluslar arası anlamda tanınmış, Kıbrıs’ın güney kesiminde yer alan, adanın %62’sini oluşturan Rum kesimi yöneticileri arasında; ikincisi ise Atina ve kendi bağımsızlığını ilan etmiş, adanın %38’ini oluşturan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kesimi yöneticileri arasındadır. 



2004 senesinde gerçekleşen ve başarısızlıkla sonuçlanan Kıbrıs barış görüşmelerinin ardından, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi ile ilgili görüşmelerin yeniden başlamasıyla, Kıbrıs sorununu da kapsamak üzere bölge ilişkilerinin iyileştirilmesi umudu hiç olmadığı kadar yükselmiştir.

Bu kapsamda üzerinde durulması gereken önemli iki husus bulunmaktadır. Birincisi Yunan- ve Türk-Rum kesimleri arasındaki çift taraflı müzakere sürecine enerji hattı meselesinin dahil edilip edilmeyeceği; ikincisi ise bu tür bir boru hattını mümkün kılacak Kıbrıs uzlaşması bağlamında vakit kazandıracak bir potansiyel boru hattı rotaları ön araştırmasına ABD ve/veya AB tarafından mali kaynak sağlanıp sağlanmayacağıdır.

Şu ana kadar kimse tarafından herhangi bir tam kapsamlı boru hattı fizibilite çalışması (aslında tam kapsamlı bir LNG fizibilite çalışması) yapılmamış olmasına rağmen, en azından bir Türk grubu, Turcas tarafından boru hattı projesi maliyet çalışması noktasında bir girişim gerçekleştirilmiştir. Eylül 2013’te  Turcas, Leviathan’dan Türkiye’nin güneyinde bulunan Çekisan depolarına veya Mersin’e çekilecek   16 bcm hacimli 470-km’lik ikili-boru hattına yönelik proje için 2.55 Milyar Dolarlık bir maliyet öngörmüştür. Ayrıca 2013’te İsrailli Delek Grubu da Türkiye’ye bir boru hattı proje düşüncesi olduğunu ifade etmiştir.

İsrail LNG Projeleri

Vasilikos’un geliştirilmesinde yaşanacak muhtemel bir gecikmeye bağlı olarak şüphesiz İsrail’in kendi LNG tesislerini geliştirme ihtimali bulunmaktadır. İsrail’in üzerinde çalıştığı çeşitli seçenekler vardır. Bununla birlikte bu seçenekler kendi içinde çeşitli sorunları da barındırmaktadır.

Seçenekleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

Akdeniz Sahili Kıyısı: İlk bakışta bir İsrail LNG tesisi için bu mevki en mantıklı çözüm gibi gözükmektedir fakat pratikte bu konumda işe yarayacak birkaç yer vardır. Bu durumda ülkenin eğlence amaçlı kullanılmamış az miktarda kalan sahil şeridini doğal olarak korumak isteyecek çevrecilerin, kayda değer muhalefeti ile karşılaşılacaktır.

Akabe Körfez Kıyısı: İsrail’in erişmek istediği piyasa Asya/Pasifik bölgesinde olduğu için Kızıldeniz’de yapılacak bir tesis mantıklı bir seçenektir. Kızıldeniz’deki bir terminal, tankerleri hedeflerine giderken Süveyş Kanalı’ndan geçme veya kanalın herhangi bir sebeple kapanması durumunda, tüm Afrika’nın etrafından dolaşma zorunluluğundan kurtaracaktır. Fakat İsrail’in Kızıldeniz kıyısında ancak birkaç kilometrelik bir sahili bulunmaktadır ve bu sahilin tümü Eilat’taki insanlar ve liman tarafından kullanılmaktadır.

Bir diğer seçenek ise Ürdün’ün Akabe limanına komşu endüstriyel bölgesinde bir tesis inşa etmektir. Fakat bu seçenek için Ürdün’le barış anlaşması konusunda belirsizlik sürerken İsrail’in ülke dışında böyle bir yatırım riskini göze alması gerekecektir.

Bununla birlikte Kızıldeniz kapsamında ilgi çekici bir seçenek daha bulunuyor; Negev Çölü’nde Eilat’tan 15-20 km kadar içeride bir sıvılaştırma tesisinin geliştirilmesi ve sıvılaştırılan gazın hem sahil üzerinden hem de kriyojenik boru hatları aracılığıyla deniz altından LNG tankerlerine aktarılması.

Akdeniz Kıyısı Açıkları: Yüzen doğalgaz sıvılaştırma tesislerine yönelik olarak şu anda üç adet uluslar arası proje bulunmaktadır. Bu tesisler, üzerinde tam sıvılaştırma birimleri bulunan, amaca yönelik olarak inşa edilmiş, devasa süper tankerlerdir. Bu seçenek, İsrail karşıtı güçler, özellikle de Lübnan Hizbullah’ı tarafından açık potansiyel hedef olarak görüleceği için güvenlik problemleri içermektedir.

CNG (Sıkıştırılmış Doğalgaz): Hâlihazırdaki uluslar arası gaz dağıtım sistemlerinin belkemiğini boru hatları ve LNG oluşturmasına rağmen bunların yerini üçüncü bir seçeneğe bırakma ihtimali bulunmaktadır. Bu üçüncü seçenek, sıkıştırılmış doğalgaz (CNG) formunda deniz yoluyla taşımadır.

Bu henüz denenmemiş bir teknoloji olsa da Kanada-Calgary Şehri merkezli Sea NG isimli şirket 66-600 milyon kübik fit (1.87-17 milyon metreküp) miktarları arasındaki gazı taşıyabilecek kapasitede olan tankerler için Amerikan Denizcilik Bürosu’ndan sertifika almıştır.

Sea NG yetkilileri tarafından yapılan sunumlarda bu seçeneğin, kısa mesafeler için boru hatları ile ve 2000 km’ye kadar uzun mesafeler için LNG ile rekabet edebileceği görülmektedir. 



Leviathan’dan %30’luk hisse almayı planlayan Avustralya merkezli Woodside Şirketi, Leviathan’daki üretim platformunun tasarım sürecinin bir parçasını oluşturacak bir sıkıştırma ünitesi tanıtmıştır. Eğer CNG belirtildiği gibi diğer seçeneklerle rekabet edebilecek seviyede ise bu yöntemle İsrail, doğrudan bir boru hattı kurulması sırasında ortaya çıkacak sınır ötesi sorunlar olmaksızın, gazını Türkiye gibi bölge piyasalarına dağıtabilecektir. Bunun yanında, yeni bir sistemin ilk geliştiricisi olmanın getirdiği bazı belirsizlikler vardır. Şu ana kadar bu sistemin pratikte tam olarak işlerliği noktasında bir tecrübe bulunmamaktadır ve ticari anlamda daha makul olup olmadığı konusunda mantıksal tartışmalar devam etmektedir.  

Opsiyon Seçiminin Belirleyicisi Kimdir?

Bütün sınır ötesi enerji projeleri (bağımsız devletlerin kendi içindeki projelerin çoğunda olduğu gibi) hem ticari hem de politik yeşil ışığa ihtiyaç duyar. Ticari anlamda, kısa vadede gazın Türkiye’ye aktarılması ve daha sonra orta vadeden uzun vadeye, Türkiye’nin bir bağlantı noktası olmasının gittikçe artan avantajını kullanarak, gazın Türkiye üzerinden Avrupa piyasasına dağıtımı son derece makuldür. Uzun vadede Asya/Pasifik bölgesinde oluşacak büyük bir pazarın cazibesi oldukça fazladır ve LNG tesislerinin başlangıç maliyetlerini karşılayacak kaynak tabanının var olması durumunda doğal olarak yatırımcılar bu pazara girmek isteyecektir. 



Bu noktada zamanlama son derece önemlidir. Türk pazarı, Doğu Akdeniz’in eşiğindedir ve bu öyle bir pazardır ki, Doğu Akdeniz gazını hazır olur olmaz-diğer bir deyişle iki üç sene içerisinde -alabilecek potansiyele sahiptir.

Diğer yandan Asya/Pasifik pazarı, 2020 civarlarında, Avustralya’da ve Avustralya, Endonezya ve Doğu Timor arasındaki sularda hayata geçirilecek, ihracat odaklı yeni LNG projelerine ev sahipliği yapacaktır. Şüphesiz bu durumun Çin, Japonya ve Güney Kore’de bulunan müşterilerine gaz dağıtımı için anlaşma yapmak isteyen diğer sağlayıcıların planları üzerinde derin bir etkisi olacaktır.

Bu durum, Kıbrıs’ın Vasilikos’ta mümkün olduğu kadar hızlı şekilde bir LNG tesisinin kurulmasında bu kadar hevesli olmasının gerçek sebeplerinden birisidir; Uzak Doğu’daki müşterilerle anlaşma yapma isteğinin yanında bunu Avustralya LNG’sinden önce gerçekleştirmeye çalışmaktadır. 

Bu yüzden Aphrodite’te başlangıçta belirlenen rezerv miktarının aşağıya çekilmesi, Kıbrıslı yetkililer için hiç de iyi bir haber değildir; çünkü bu durumda yeni kaynaklar keşfedilmeden ve bunlar kanıtlanmış kaynaklara dönüştürülmeden, yeni bir LNG tesisinin güvenli bir şekilde finanse edilmesi imkânsız hale gelmektedir.

Pratikte bunun anlamı, Eni ve Total gibi şirketlerin araştırmalarında başarılı olana kadar beklenmesi gerektiğidir. Bu öngörülebilir durum karşısında zaman varken, sondaj çalışmaları ile desteklenen yeni keşifler yapılmalıdır. Eni ve Total, Kıbrıs rezervlerinde iki yıla kadar yükselme yönünde bir düzenleme beklemedikleri için 2014’e kadar sondaj çalışmalarını askıya almıştır.

Bu durumda gözler, İsrail’in LNG planlarına veya Leviathan’dan Vasilikos’a hammadde olarak gaz sağlama yönünde bir isteği olup olmadığına çevrilmektedir.

Noble ve Delek şirketlerinin, İsrail ve Kıbrıs arasındaki Özel Ekonomik Bölge sınır hattının her iki tarafında da etkin halde olması ve bizzat İsrail’de bir LNG tesisi kurmanın ortaya çıkardığı zorluklar, eninde sonunda Vasilikos’un hem İsrail hem de Kıbrıs gaz sahalarına hizmet edecek şekilde geliştirilmesi ihtimalini güçlü bir şekilde ortaya koymaktadır. Fakat kısa vadede Kıbrıs’ta yapılacak olan araştırma çalışmalarından elde edilecek sonuç belli oluncaya kadar- ki bu da 2014 sonları veya 2015 yılı içerisinde gerçekleşebilir-İsrail, tesisin işler vaziyette tutulabilmesi için Kıbrıs’a göre iki kat daha fazla gaz vaadinde bulunmalıdır. İsrail, Vasilikos seçeneğini canlı tutmak isterken açık bir şekilde bir noktadan çok kanallı bir ihracat seçeneğini amaçlamaktadır.

Eğer Kıbrıs sahalarındaki kısıtlı kaynaklar öncelikli olarak İsrail gaz ihracatına hizmet etmeye yönelik olarak düşünülseydi, İsrail Vasilikos’ta bu şekilde bir LNG tesisinin geliştirilmesine destek vermezdi. Çünkü özellikle İsrail menfaatlerine hizmet edecek olan bir tesis, bölgede bulunan radikal İsrail karşıtı güçler tarafından İsrail yerleşim bölgesi olarak algılanacak ve sabotaj ya da doğrudan saldırıların hedefi haline gelecektir.

Bununla birlikte, hem Vasilikos’taki LNG terminalinde kullanılması hem de boru hattı aracılığıyla Türkiye’ye gönderilmesi düşünülen İsrail gazı fikri, Eylül ayı başlarında Paphos’ta gerçekleşen Doğu Akdeniz enerjisi ile ilgili bir konferansta, İsrail’in bölgesel gaz meseleleri özel temsilcisi Michael Lotem’in katılımıyla tartışılmıştır. Lotem konferansta şöyle demiştir: “Ben gerçekten şuna inanıyorum ki; Kıbrıs’ta kurulacak bir enerji tesisi ve Türkiye’ye çekilecek bir boru hattı düşünceleri, İsrail gazı için birbirine rakip değil birbirini tamamlayan seçeneklerdir. Bu durum, her biri diğerini güçlendiren bir model ortaya koymaktadır.”(4)

Sonuç:

İsrail ve Kıbrıs gazlarının geliştirilmesine yönelik takvimlerin birbirinden farklı oluşu, Kıbrıs hükümeti tarafından dile getirilen bir an önce Kıbrıs LNG tesisine başlanması isteğinin gerçekleşmesini zorlaştırmaktadır. Bu noktada ise, İsrail hükümeti-ve daha önemlisi Leviathan’ı geliştiren şirketler-alternatif ihracat seçenekleri, özellikle Türkiye’ye çekilecek bir boru hattı veya CNG yönteminin geliştirilmesi yerine, nereye kadar ortak bir LNG projesinin geliştirilmesi yönünde çaba sarf edecek sorusu gündeme gelmektedir.

Vasilikos’ta çok hatlı bir LNG tesisinin geliştirilmesi için beklemek yerine, gerek Türkiye’ye çekilecek bir boru hattı gerekse deniz üzerinden CNG opsiyonu, İsrail için şirketlerin ve hükümetlerin Leviathan’daki kaynakları bir an önce paraya çevirmesini sağlayacak ihracat seçeneğini çok daha çabuk sağlayacaktır.

Türkiye’ye çekilecek bir boru hattı, İsrail gazının büyük ihracat pazarına erişimi için en hızlı yol gibi görünse de bunun için Kıbrıs hükümetinin açık desteği gerekmektedir ve onyıllardır süren Kıbrıs meselesi çözülmeden böyle bir destek pratik anlamda mümkün değildir.


Amerikan Noble Energy şirketi: 
"Doğu Akdeniz’deki 12. Parsel'de bulunan doğalgazın Türkiye üzerinden boru hattıyla Avrupa Birliği’ne taşınması en iyi seçenek"

Gelecek altı aydan bir seneye meydana gelecek gelişmeler, Birleşmiş Milletler ve ABD’nin şu anki Kıbrıs barış sürecini yeniden canlandırma çabalarının işe yarayıp yaramadığını gösterecektir. Ayrıca bu süre zarfında, Avrupa Komisyonu tarafından vaat edilen Türkiye’nin AB üyeliği müzakerelerini yeniden başlatma çalışmalarının, Kıbrıs ve Türk hükümetleri ve daha önemlisi Kıbrıs’ta bulunan iki toplum arasında uzlaşma olmasa da bir yumuşamaya sebep olup olmayacağı da görülecektir.

Yaşadığımız dönem, Doğu Akdeniz için jeopolitik anlamda dikkate değer bir dinamizm göstermektedir ve Doğu Akdeniz gazının ihracat rotalarının gelişimi ile şu ana kadar en büyük keşif olan Leviathan’ın geliştirilmesi çalışmaları, büyük ölçüde bölgenin jeopolitik özelliklerinin gelecek yıllardaki gelişimine bağlı olacaktır.

John Roberts*, 21 Ocak 2014


Tamer Güner, 08.05.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Çeviri




Sonsuz Ark'ın Notu:  Neocon- Spekülatör Soros'un ABD'li Noble şirketine yatırım yaptığı bilinmektedir. Soros'un Gezi Parkı Terörü'nün ve 17 Aralık suikastının da organizatörlerinden olduğu kanaatini taşıyoruz



(*) John Roberts, Me¬thinks Ltd şirketinin iş ortağıdır ve bu şirkette enerji, ekonomik gelişim ve politika konularında özel danışmanlık yapmaktadır.

Makalenin orijinali: "A Eurasien En¬ergy Primer: The Transat¬lantic Per¬spec¬tive/At¬lantic Coun¬cil" Aralık 2013,

(1) Gebran Bassil, Arab Economik Forumu, Beyrut, Mayıs 19, 2013
(2)  Aralık 2011 tarihinde Nobel Enerji Aphrodite kaynaklarını değerlendirdiğinde saha kapasitesini 5-8 trilyon feet küp (tcf), ortalama olarak da 7 tcf olarak belirlemişti. Fakat Ekim 2013 tarihinde bu miktarı 3.6-6 tcf, ortalama olarak da 5 tcf olarak öngördü. 7 tcf eşdeğeri 198 bcm ve 5 tcf eşdeğeri 141.5 bcm’dir. 
(3) Bu mutlak anlamda bir genelleme değildir. Bazen kısa taşıma mesafeleri için-Mısır gazının Avrupa’ya dağıtımında olduğu gibi-LNG daha uygun olurken, denizden oldukça içeride bulunan sahalardan binlerce mil öteye boru hattı yoluyla taşıma yapılabilmektedir.

(4) Michael Lotem, Doğu Akdeniz Gazı Konferansı, Paphos, Eylül 11, 2013

Seçkin Deniz Twitter Akışı