7 Temmuz 2013 Pazar

SA277/IE14: ‘Öteki’ Olmak Zorundadır

“Ötekileştirmemek, ötekinin öteki olarak var olmak zorunluluğunu ortadan kaldırmaktadır; onu yok etmektedir ve bu eksiksiz olarak çağdaş vandallıktır.”


Öteki kurma, öteki kurgulama insan ömrünün en ufuk açıcı eylemidir. İnsan öteki algılara ilgili duyar, öteki algıların nasıl olduğuna dair hayâller kurar, öteki algıları etkilemek ister; öteki olmadan, ötekinin dışındakiler olamaz. Öteki var olduğu için, ötekini değiştirmek ya da kabullenmek diye bir hülya dolaşır dilinde insanların…

Şarkılar ötekiden derlenen özlemlere, hüzünlere ve diğer korlanmış duygulara dokunmak isterler. Ötekinin duyguları, beklentileri, kokusu, gözyaşları, öfkesi ve sevgisi ötekinin dışındaki varlıkların hayat kaynağıdır. Öteki, yaşıyor olmanın doğal bir sonucudur. Kadın ötekidir; erkek ötekidir. Zengin-fakir, uzun-kısa, güzel-çirkin daima ötekidir.

Ötekileştirmek, ötekinin kendi kanı ve ruhuyla edindiği kimliğini zihnin özgürlüğüne teslim ederek ona saygı duymak demek değilse, nedir? Ötekileştirmek, kendisinin dışında tutmamak demekse, aynılaştırmak, tıpatıp benzeştirmek, farklılıkları törpüleyerek kişileri ve kişilikleri yok etmek ne demektir? Ötekileştirmek, prototipleştirmemek, hükmetmemek; ‘Faşizm’in ve dik ikizi ‘Komünizm’in doğup yürümesine engel olmak demektir.

Ötekini anlamak için ötekinin kendisine benzemesi gerektiğini iddia edenlerin, kendilerini ötekilere benzetmemesi, benzetmeyi aklından geçirmemesi, öteki üzerindeki aşağılayıcı ve küçümseyici diğer duyguların tohumlarından üremiş bir hastalığın, kendini beğenmişliğin, yetkinliğin yansımasıdır, dışa vurumudur.

Empati prosesleri üzerinden pişirilen şiirlerin, medeniyet kurgularının, ötekiyi yok etmesini istediğini saklayan otoriter faşizmin, entelektüel sosyalizmin eserleri olduğunu söylemek gerek… söylemek gerek tasavvufun ‘ötekileştirmemek’  adlı  tencerede pişen yemekle beslenen ordugahın neferlerini yetiştirdiğini.

Sonra, çok daha sonra, ‘ötekileştirmemek’le kastedilenin ötekilere hükmetmek, ötekilerin hür boyunlarına birer ilmik geçirip itaate mahkum etmek istendiğini zahmetsizce düşünmek gerek. İnsan, öteki teki olmadan bütün olamaz.

Gözlerin bir nesneyi görmek için yeterince uzaklığa muhtaç olduğunu bilmek, ötekinin de aynı uzaklığa, kendi varlığını korumak için, muhtaç olduğunu bilmeyi gerektirir. Saf niyetlerin dibine dökülen ötekileştirmemek zehri,  parlak, hoş rayihalı baldan zarla örtülüdür. Ötekileştirmekle kastedilen, aşağılamak, yok saymak, itmek gibi zedeleyici duyguların ötekileştirmekle ilgisi olamaz. Ötekileştirerek anlayabilir insan, aynılaştırarak ya da içe çekilerek değil.

Bir yahudi, bir hıristiyan, bir budist ya da bir ateist bir müslümanın zihin dünyasına çekilerek anlaşılmaz. Aynı şekilde bir müslüman da diğer filozofik örgülerin tezgahına çekilerek anlaşılmaz.  Herhangi bir ırk da diğer başka ırkların lutfedilmiş duygularının gölgesinde boğularak anlaşılmaz. İnsan öteki algısını, ötekinin kendi özgün, özgül değerlerine göre inşa etmiştir; ancak o değerleri anlayarak ona saygı duyar ya da duymaz.

İnsan ötekine saygı duymak zorunda da değildir; ancak onun özgün/özgül değerleriyle yaşamasına saygı duymak zorundadır. İyi kötüyle, kötü iyiyle ötekileştirildiği için karşılaştırılabilir. Masum olan, bir katille ötekileşmek zorundadır; bir günahkâr da diğer başka bir günahkâr ya da masumla. ‘Din Günü’ bunun için vardır. Ötekileştirmemek 'Din Günü’nün, hakikatin inkârıdır. İnsan günahkâr olarak ötekileşmediği zaman tövbe edemez..

Faşizmi, Komunizmi ya da sufizmi üreterek ötekileştirmenin anlamını kaydıranların, kaydırdıkları anlamlara bakarak düşünemez bir müslüman.

Bir insan, kutsanmış kanunların medeniyetinde, kanunlara uyanlarla uymayanları da ötekileştirerek ayırdeder. Kanunların, yargıçlara verdiği yetki ötekileştirme yetkisidir. Ötekileştirme mümkün değilse, cezalandırma da mümkün olamaz.

Ahlakî normlar da ötekileştirmeyi, ayırıp seçmeyi öğütler. Yalanlarla var olmayı seçenlerin, doğrularla yaşamakta ısrar edenlerden başka ve ayrık olduklarını kimse inkâr edemez. Öteki yalancıdır ya da değildir.

Demokrasi ya da diktatörlük diyerek farklı ayrıntılarla aynı şeyi amaçlayan otoriteryen amaçlarla insanları güdüleyenlerin ötekileştirmemekten kastettikleri şey, insan için zorunlu olan değildir; insan için zorunlu olan ‘öteki’ olma hakkını koruyabilmektir.

Demokratik yapılar da bir otorite tesis ederler ve ötekilerin ürettiği bir otoritedir bu. Ötekilerin ürettikleri yasalarla ötekilere hükmettiği bir sistem olarak demokrasi de bu anlamda ötekinin kendisi kalma özelliğine müdahale eder. Çünkü diktatörlüklerdeki kanun koyucuların sayısı, demokrasilerdeki kanun koyucuların sayısından bir miktar daha azdır; ama sonuç aynıdır. Öteki, ötekilerin tasarladığı, teklif ve kabul ettiği/ettirdiği kanunlara uymak zorunda kalarak öteki olma hakkını kaybetmektedir.

İnsan, ayrık dünyaların varlığını ancak o ayrık dünyaların da kendilerine has değerleri olduğunu kabul ederek koruyabilir; ayrık dünyalardaki ötekiye saygı duyduğunu gösterebilir. Öteki, kendisini ifade ederken kendi dilini kullanır, ötekileştirmemeyi hedefleyenin dilini değil. Onu hedef dile zorlamak, onu yok saymaktır.

Pastoral, lirik, sufistik dillerde şiirleşen ‘Ötekileştirmemek’sorunsalı, ötekileştirmekten daha acımasız ve daha müdahalecidir. Ötekileştirmemek, ötekinin öteki olarak var olmak zorunluluğunu ortadan kaldırmaktadır; onu yok etmektedir ve bu eksiksiz olarak çağdaş vandallıktır. İnsanlar hak taleplerinden öteki oldukları için vazgeçmezler.



Irmak Elmas, Sonsuz Ark, 07.07.2013

Irmak Elmas Yazıları


Seçkin Deniz Twitter Akışı