12 Mayıs 2017 Cuma

SA4318/KY57-AHCZD3: İslâm'ın Kavramları: Kelime-i Tevhid

"Kitaplardaki değil, hayattaki hâliyle “Müslüman, kendini yitirmiş bir değerdir” denilse yeridir. Müslümanın kabul edip teslim olduğunu da red/inkâr ettiğini de iyi bilmesi ve delilli bilmesi/idrâki gerekmektedir. Küfür, şirk ve  nifâkın karanlık ve zulmünden, küfür- şirkin artık ve uzantılarından tevhîdin saflığına, aydınlığına ve kurtuluşa tekrar kavuşmamız gerekiyor."


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Allah’a hamd, Resûlüne salât u selâm olsun.

GİRİŞ:


“Çağdaş putperestliğin farkına varamazsak, kendimizi dindar bellemişken aslında küfr içinde olmamız mümkündür.”[1]


İnsan tabiatına ve kıyamete kadar tüm zaman ve mekânların problemlerine ilâhî irade istikametinde çözüm bulmayı mümkün kılan ve insanlığın yegâne kurtuluş reçetesi İslam dini, Allah’tan başka rabler edinmeden, dini yalnız Allah’a has kılarak kulluğu/ibadet etmeyi ve O’nun rızasına uygun olarak insanlığa hizmet etmeyi esas alır. 


Müslümanları hepten sessiz ve savunmasız kılma amacıyla çok uluslu çok çok iblisli 15 Temmuz alçak darbe/işgal girişiminden sonra daha da net ortaya çıkmıştır ki, milletin evlatlarının aile bağlarını yok ederek devşirmeye tevessül edip, ardından da onların dinî (ümmet) ve millî (millet) kimliklerine müdahale eden, dini istismâr eden, Peygamberi bile kendi ile denk görmeyen, kendini Rab konumuna koyup helal-haramlar koyan, Kur’ân’ın temel emirlerinden velâ ve berâ dahil bir çok emrini yok sayan ya da hilâfına iş yapan, işgal aparatı, Allah’tan çok gâvurdan medet uman, Müslümandan çok işgalci, katil, zâlim ve kefereleri seven, İslam ve Müslümanlara karşı –şeytan dahil- iş tutamayacağı kimse kalmayan, Müslüman dışında her şekle girebilen ve Müslüman dışında herkesle anlaşabilen, Allah’ın dininde istediği değişiklik ve tahrifleri de yine Allah için (!) yaptığını söyleyebilen, tevhîdi dilinden düşürmediği halde tevhîde en büyük zararı veren FETÖ-ÇETÖ vb. aslında durumun bambaşka olduğunu asıl tehlikenin farkında olmamız gerektiğini bize hatırlatır. 

İslâm’ın asıl ruhunu ve şeâirini hiçe saymalarına rağmen ne yazık ki insanların sorgulamasına/ uyanmasına da fırsat vermemektedirler.  Bu ele geçirilmiş yapıları kullanmakta pek mâhir olan, putperest Yunan, Grek ve Roma uygarlığı ile muharref Hıristiyanlığın ortak eseri hükmündeki Batı dünyası hayata, insana ve Allah'a (c.c.) karşı her zaman daha üstün ve daha güçlü olmanın hesabını yapan bir dünyadır!.. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de tüm dünya uluslarından daha akıllı olduklarına, dünyayı yönetme hakkının yalnızca kendilerinde olduğuna inanırlar.[2] 

En basitinden Batılı insan, İslâm'ı her zaman karmaşık önyargı penceresinden gözlediğinden, kendine ait en güçlü miraslardan birinin "İslâm'a duyulması gereken kin" olduğuna inanmaktadır. Nitekim, 11 Eylül'ün hemen akabinde Bush'un Haçlı Seferi (Crusade) deyimini kullanmış olması, Alman vatandaşı olan Suriye asıllı Bassam Tibi'nin, Avrupa'nın İslam tehdidi altında olduğunu sık sık dile getirmesi, Bernard Lewis'in Avrupa nüfusunun çoğunun gelecekte Müslüman olacağını iddia ederek Batılıları ajite etmeye çalışması ve Türkiye'nin üyeliği bağlamında Time dergisinin kısa bir müddet önce -provakasyon amaçlı da olsa- yayınlamış olduğu başörtülü Mona Lisa fotoğrafı, hemen bütün Batı toplumunun İslam'a karşı olan ön yargısını ve hasmane tutumunu gözler önüne sermeye yetmektedir. Yani düşman artık kendini saklama gereği duymuyor, netleşiyor ve çoğalıyor…

Bir Çin atasözü şöyle der: Putları ve timsalleri yapan hiçbir sanatkâr bunlara tapmaz, çünkü bunların kendi eliyle ve hangi maddeden yapıldığını bilir.[3] Bugün Batı kendi inaçsızlığını, kendini Tanrı yerine koyma anlayışını dünyaya pazarlamaya çalışıyor. Epeycedir “Yeni Dünya Dini-Ortak Din”  adı altında mühendislik icrâ edilmektedir. “Birilerinin saf tevhid ve vahiy anlayışını bozacak bir şekilde Yeni Dünya Düzeni'ni yeni pagan dini için Kabala'yı kullanmasına dikkat edilmelidir. Geçmişte Tapınak Şövalyeleri, günümüzde ise İlluminati ve Masonluk, Kabala'yı mistik Yahudi tarikatları dışında kullanan gizemli topluluklardır. Günümüzde oluşturulan Siyonizm de işe yeni bir boyut daha kazandırmıştır.”[4]  

Oluşturulan modern dünyanın saldırılarının yanında yaşanılan bir tehlike daha vardır. Alev Alatlı’ya göre Müslümanların yaşadığı ve çok ta farkında olmadığı korkunç kırılmalardan biri de “yabancılaşmadır”. “Yabancılaşma yani kişinin benliğinden uzaklaştığı, kendisinin kendisine “yabancı” hale geldiği, kendi benliğini “öteki” olarak algıladığı ölümcül süreç. Ölümcül çünkü eylemlerin sürgit “modern dünya”nın normlarına göre ayarlandığı durumda ortaya çıkan sonuçlar, Müslümanı benliğinden uzaklaştıracak, kendisiyle iletişimini yok edecek, kendisine duyduğu muhabbeti soğutacak ama buna rağmen eylemlerine boyun eğmeyi sürdürecek hatta tapacaktır.”[5] 

Bu yabancılaşma Rabbimize, Peygambere, kendimize, kardeşlerimize,  inancımıza, tevhide karşı gerçekleşiyor.

Madden ve manen çok hırpalanmış, Allah’ın gönderdiği Kur’ân-ı Kerime göre neredeyse tanınmaz halde bulunan Müslümanların dünyası ve Ümmetin durumundan da anlaşılacağı üzere hem akîde-inanç hem yaşantı/ahlâk hem de düşünce/idrâk düzeyinde çok ciddi problemlerimizin olduğu âşikardır. Kitâp ve sahih sünnetten uzak, kendinden menkûl mistik ve bâtınî anlayışların yüzyıllarca verdiği  tahribât gün geçtikçe artmaktadır. Allah için(!) ve Allah’a rağmen(!) kendi icat ettikleri anlayışı pervasızca sergilemeye devam etmektedirler. Kendinden menkul değerleri ile zaman içinde kazandıkları zırh ve nefse hoş gelen sunumları ile insanları cezb edip usulca zehirlemeye devam etmektedir. Bizden önceki dinlerini tahrif eden sefihlerin adım adım ayak izlerini takip etmektedirler. 

Ne acıdır ki kimse yoğurdum ekşi de dememektedir. En hakiki/öz Müslümanlık bizdedir demeye ve kendinden olmayanları sapıklık/küfürle itham etmeye de devam etmektedirler. Unutulmamalıdır ki dindarlık sanarak hurâfe ve bâtıl inanışlara sarılmak, halkımızın ifadesiyle, yanlış kapı çalmak ve aldanmaktır.

 Kurtarıcımız, hidayet kaynağımız ve hesaba çekileceğimiz Kur’ân-ı Kerimin anlaşılması hem de bu dini bize getiren “mürsel” ve “nezir” (uyarıcı), “beşir”(müjdeleyici), “hâdî” (yol gösterici), en büyük ahlaka sahip (Kalem, 68/4), üsve-i hasene/en güzel örnek (Ahzab, 33/45) olan Muhammed Mustafa (sav) anlaşılmasında  problem vardır. İslamsızlık en büyük ve en temelli derttir. Bu derdi İslâm’dan başka hiç bir şeyle tedavi etmek de mümkün değildir. Hiç bir gerekçe ve hiç bir iddia bu gerçeği asla değiştiremez. Topyekûn dünyalılar olarak hepimiz tek bir şeye, Allah’ın razı olduğu mükemmel din İSLÂM’a muhtacız.

Rabbimize sonsuz şükürler olsun ki düne göre daha ümit varız ve daha iyi durumdayız. Yaşanan bu kaos ve fitneler inşallah asla/tevhîde dönmeye; batılı ve pisliğini tanımaya imkan tanımaktadır. Sorgulama ve rahatsızlık gün geçtikçe artmaktadır. Her tarafından dökülen ve kokuşmuş bâtıl daha ne kadar kendisini saklayıp gizleyebilir ki?

Kelime-i Tevhid

İslam dini, tevhidî düşünceyi esas alan bir dindir. Dolayısıyla onun ilk gayesi insanların benliğine bu prensibi nakşetmek olmuştur. Bu itibarla İslam'ın yüce kitabı olan Kur'an'ın bu kelime üzerinde detaylı durması ve onu gayet etraflıca işlemesi doğaldır. Çünkü İslam'ın özünü tevhîd, tevhîdin özünü de Allah'ın birliğine, O'nun, tek ve en yüce bir Yaratıcı ve her şeyin sahibi ve yöneticisi olduğuna inanmanın oluşturduğunda şüphe yoktur. Kur'an'a baktığımızda, doğrudan veya dolaylı olarak kelime-i tevhide atıflar yapıldığını müşahede etmekteyiz. Ancak Kur'an'ın bir kısım ayetlerinde bu ifade, yani "lâ ilâhe illallâh" açıkça zikredilmiştir.

اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ

“Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır.”  (Benzer ayetler için bkz: Bakara, 2 /255; Al-i İmran,3 / 2; Nisâ,4 /87 Hûd, ı ı / 14; Taha, 20/ 8 Enbiya, 21/25; Neml, 27/26; Kasas, 28/88; Saffât, 37/35; Mü'min, 40/ 33; Duhân, 44/8; Teğabun, 64/ 13.)

Kur’an-ı Kerim’de 'Kelime-i Tevhid' olarak yorumlanan kelimeler ise şöyledir:  “Kelimetün Tayyibe ((İbrahim, 14/ 24.); el-Kavlu's-Sabit (İbrahim,l4 / 27); el-Urvetu'l- Vuskâ (Bakara, 2 /256); Kelimetu't-Takvâ (Fetih, 48 / 26); el- Kelimu't-Tayyib (Fatır, 35/10); Kelimetu'n-bâkiye (Zuhruf, 43 / 28).); Kelimetullâh (Tevbe, 9/40); el-istikâme (Fussilet, 4l/30); et-Tezkiye (A'Ia, 87/14); ez-Zekât (Fussılet,41/6,7); el-Hüsnâ (Leyl, 92/5,6, 7.); el-İhsân (Rahmân, 55/60.); el-Birru (Bakara, 2/1 77); en-Necât (Mü'min, 40/41); el-Adl (Nahl, 16/90); el-Hasane (Nemi, 27/89,90.); ed-Dîn (Zümer, 39/3).[6]

TEVHİD:

Tevhîd Kelimesi İslâmın giriş kapısıdır desek yanlış olmaz. Ancak bu kapıdan içeri girenler, içeride olan her bir ilkeyi, her bir îmân esasını, her bir kulluk şartını kabul etmiş ve pratik hayatta uygulamaya söz vermiş demektir. İbâdet/kulluk ise, hayatın her anını Allah’ın emirlerine uydurmaktır.[7]

Türkçede ‘birlemek’ şeklinde ifade edilen ‘tevhid’, Arapça ‘vahd’ kökünden türemiş bir mastardır. ‘Tevhid’ sözlükte, bir şeyin ‘bir’ olduğuna hükmetmek, onu ’bir’ olarak bilmek, bir şeyi diğerlerinden ayırarak onu tek kılmak, birlemek gibi anlamlara gelmektedir. Kavram olarak ‘tevhid’, mutlak anlamda Allah’ın bir olduğunu bilmeyi, O’ndan başka ilâh bulunmadığına, ortağı ve benzeri olmaktan uzak bulunduğuna inanmayı ifade eder.

‘Tevhid’ en geniş anlamıyla ‘bir’ Allah inancının, insanların düşündüğü bütün ilâh düşüncelerinden uzak bir dünya görüşünün, tek Yaratıcı, tek Rab tanımanın açıkça ortaya konulmasıdır. ‘Tevhid’ aynı zamanda âlemlerin Rabbi Allah (cc) tarafından insanlara gönderilen ilâhî dinin adıdır.

‘Tevhid’ hem inanç açısından Allah’ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde ‘bir’lemek, hem de ibadeti yalnızca Allah’a mahsus kılmaktır. Allah’ın birliğini ifade eden ‘tevhid’ kavramı Kur’an’da geçmemektedir. Allah’ın birliği Kur’an’da, ‘Vâhid’, ‘Ehad’ gibi sıfatlarla ve başka tarzla açıklanmaktadır. [8] 

Tevhid’in Amacı:

‘Tevhid’ten maksat, Allah’ı birlemek ve O’nu bir olarak kabul etmektir. Buradaki ‘bir’den amaç sayı yönünden bir olması değil, O’nun hiç bir şekilde ortağının, benzerinin ve eşinin olmaması, ezelî ve ebedî sıfatları yönünden hiç bir şeye benzememesi, Kur’an’ın ifadesiyle ‘hiç bir şekilde denginin bulunmamasıdır. Benzer cinsler arasında her hangi bir şeye ‘bir’ denilir ama, onun cinsinden ve benzerinden başka şeyler de olabilir. Allah’ın bir ve tek oluşu ise benzersiz, eşsiz ve denksiz bir birliktir.

‘Tevhid’, Allah’tan başka ilâh olmadığına inanan mü’minlerin, bütün ilgi ve dikkatlerini Allah’a yöneltmeleri, Allah’a teslim olmaları, mutlak kudret sahibi olarak O’nu görmeleri, O’nun gösterdiği yolda yürümeleri, O’nun istediği gibi O’na kulluk yapmalarıdır. Tevhid’ ehline, yani ‘şehâdet getirip mü’min olanlara  muvahhid-Allah’ı tevhid eden’ler denilir. Muvahhidler, tevhid gerçeğine bu bilinçle yönelirler ve bu bilince göre hayatlarını sürdürürler. ‘Tevhid’ ehli, yalnızca ‘Allah vardır’ demekle kalmaz. Bunu demekle beraber, O’ndan başka ilâh, O’ndan başka yaratıcı, O’ndan başka rızık verici, O’ndan başka hüküm koyucu, O’ndan başka Rabb olmadığına da inanırlar. İşte bu, tevhid dininin özüdür.[9]

Tevhid, bütün beşeriyetin, sahte ilâh ve rablere başkaldırarak esaret zincirinden kurtulması ve Allah’tan başkasına kul olmaması demektir. Bu yüzden, tevhid kavramı aynı zamanda, kullara kul olmanın pençesinden kurtularak yalnız Allah'a kul olmaya yönelmek ve bunun tabii neticesi olarak da Allah’ın hâkimiyetini kabul etmek; Allah’ın egemenliğinin dışında her gücü, sultayı, otoriteyi, sistemi, fikri, ideolojiyi, dünya görüşünü, kısacası hangi kılıf, örtü ve görüntü altında olursa olsun hakimiyet/egemenlik iddiasında bulunan her şeyi reddetmek anlamlarını da içerir. 

“La ilahe illallah” çağrısına müşriklerin tepkilerinin nedeni, bu sözün çağrıştırdığı Emr/Hüküm (hakimiyet) konusudur ve bugün de durum değişmemiştir. İnsan denilen varlığı yaratan ve ona canlılık özelliğini veren ve onu aklı, düşüncesi ve seçiciliği sayesinde diğer varlıklardan üstün kılan Allah’tır. Yaradılmış olan zayıf ve aciz kul, kendini yaratan, yaşatan, rızık veren,öldürecek ve tekrar diriltip hesaba çekecek olan Rabbin yerine koymaya çalışmaktadır.  İlâh olanın aynı zamanda Melik, Rab, Hüküm koyan olduğu, bu kelimenin manasının, Allah’ın her alana hükmetmede yegane otorite olduğunu iyice anlamamız gerekmektedir.  

Mü’min için Tevhîd anlayışı, “yani Allah'ı birleme, kuru ve köksüz bir sözden ibaret değildir. O, kişinin kalbinde kök salan, amel olarak hayata taşınması gereken, dilinden meyveleri devşirilen bir ağaç gibidir. Onu sadece diliyle telaffuz eden kişi, bu haliyle müslümanlardan sayılarak, onların faydalandığı dünyevi haklardan istifade edebilir. Ancak Âhirette bu kelimenin yararını görebilmesi için, onun getirmiş olduğu yükümlülükleri gerçekIeştirmelidir.”[10]

وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿٢٨﴾

"Bu sözü (kelime-i tevhid), ardından gelecek ve devamlı kalacak bir miras olarak bıraktık ki, insanlar (Onun dinine) dönsünler" (Zuhruf, 43 / 28).

فَأَنزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَى رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَى

Bir kısım müfessir, " ... Allah ise, Peygamberine ve inananlara sekînesini (huzur ve güven) indirmiş ve Onların takva sözünü tutmalarını sağladı" (Fetih, 48/26)

Ayetinde yer alan "takva sözü"nü "kelime-i tevhîd"[11] olarak yorumlamıştır. Çünkü onlara göre Müslümanlar, bu kelimeye bağlı kalarak, cehennemden ve onun şiddetli azabından korunacaklardır[12]. Diğer taraftan, bazı rivayetlerde yer aldığına göre, Hz. Peygamber de, bir şahsın bu ayeti okuduğunu duyunca "0, kelime-i şehâdettir"[13] açıklamasını yapmıştır.[14] Ayetteki 'takva sözü', bu anlayışa göre, iman manasına hamledilebilir; özellikle kelime-i şehadet gerçek manada anlaşıldığı ve uygulandığı takdirde müslümanı, müşriklerin Allah'a nisbet etmeye kalkıştıkları sıfatlardan uzaklaştırarak, O'na şirk koşmaktan korur. Kalbe yerleştiğinde ise, onu küfürden, uzuvları da günahlardan· korur.[15]

مَن كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعًا إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ

Kur'an'ı Kerim'in " ... Her kim izzet, şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. O'na ancak güzel sözler yükselir.[16] Onları da Allah'a amel-i salih ulaştırır ... " (Fatır, 35/10) pasajında yer alan "el-kelimu't-tayyıb" bir kısım müfessir tarafından "Kelime-i tevhid" olarak yorumlanmıştır.[17]

يُثَبِّتُ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ وَيُضِلُّ اللّهُ الظَّالِمِينَ وَيَفْعَلُ اللّهُ مَا يَشَاء 

Bir kısım müfessire göre, "Allahu Te'alâ sağlam söze (sâbit söz) iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapsağlam tutar, zalimleri ise saptırır ... " (İbrahim,l4 / 27) ayeti, bir önceki ayette geçen kelime-i tayyıbenin, kelime-i tevhid olduğuna işaret etmektedir.[18]

وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَم يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ مِّنَ الذُّلَّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا 

«Çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allâh’a hamd ederim» de ve tekbir getirerek O’nun şânını yücelt!” (İsrâ, 17/111.)

Lâ İlâhe İllallah

Kur'an-ı Kerim'de ilâh kelimesi çoğul şekliyle birlikte 147 yerde geçmektedir. Allah'tan başka bir ilahın olmadığı, eşi, benzeri, ortağı ve çocuğunun bulunmadığı vurgulanmaktadır. Ayetlerde belirtildiğine göre ilah bizatihi var olan, başkasına ihtiyacı bulunmayan, ebedi hayatla diri olan, yaratan, öldürüp dirilten, rızık veren, ilmiyle bütün varlıkları kuşatan, esirgeyen ve bağışlayan, evrenin yegane hâkimi olup daima üstün gelen, en güzel isimlere sahip olan, peygamberleri vasıtasıyla insanlara mesaj gönderen en yüce varlıktır. Bu nitelikleri taşımayanların ilah olamayacağını bildiren Kur'an, insanların diğer bir insanı veya cansız nesneleri ilah edinmelerine dikkat çeker ve bu kişileri şiddetle eleştirir (M. F. Abdülbaki, el-Mu'cem, "ilah" md.).[19]

Lâ İlâhe İllallah -Allah'tan başka ilâh yoktur-, İslâm dininin temel rüknüdür. Yani uluhiyyeti, yaratıcılığı, Rabliği, saltanatı ve hâkimiyeti sadece Allah'a tahsis etme kaidesi.

Lâ İlâhe İllallah, kelime-i tevhid olarak da bilinir. Allah (c.c)'ın birlik davasını anlatmakta ve Muhammed (s.a.s)'in O'nun rasûlü olduğunu açıklamaktadır.

"Lâ İlâhe", hiçbir ilâh yoktur manâsını taşımaktadır. İlâh kelimesinin sözlükte "tapınmak, kulluk etmek" anlamına gelen ulûhet (ulûhiyyet), kökünden türemiş olabileceği kabul edilir. Buna göre ilah "tapınılan, yüceliği karşısında hayrete düşülen, gönülden bağlanılıp sığınılan, duyularla idrak edilemeyen varlık" demektir.[20]

İlâhın ıstılâhî manası ise; yegane boyun eğip kulluk edilecek/tapılacak, rızık veren, herşeyi bilen, yaratan, doğmayıp doğurmayan, yücelerin yücesi demektir.

"İllallâh", sadece Allah vardır, manâsını taşır. İçindeki "illâ" edatı, istisna edatlarındandır. Bu edat, kendisinden sonra gelen kelimeyi müstesna kılar, yani öncekilerin dışında bırakır. Yani "hiçbir ı yoktur sadece Allah vardır" manâsının ortaya çıkmasını sağlar. Dolayısıyla "Lâ İlâhe İllallah", Allah'tan başka ilâh yoktur, demektir.

"Lâ İlâhe İllallâh”, ulûhiyyeti, yaratıcılığı, Rabliği[21], saltanat ve hâkimiyeti sadece Allah'a tahsis etmek kâidesi... Bu kâide; gönülde inanç; duygu ve hareketler­de ibâdet, hayat sahasında da kanun ve nizam olarak tezahür etmelidir.[22]

“İlâh”, kendisine itâat edilen, emirlerine itiraz edilmeyen makamın adıdır. “ Allah’tan başka hiçbir ilâh” olmaması, her şeyin O’na muhtaç olup, kâinatı ve eşyayı yaratıp ve yoktan var eden, sözü dinlenen, emrine isyan edilemeyen tek gücün Allah olmasıdır. Bu ilkenin dille ikrar edilmesinin ardından pratikte emrine itiraz edilemeyen güçler bulunuyorsa, dille söylenenle pratikte tatbik edilen arasında açık bir çelişki vardır”.[23]

أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا ﴿٤٣﴾

Kur'an "Hevasını ilah edinenler" (Furkan,25/43) in olduğunu bildirmekte ve "Onların hevalarına uyma"( Nisa, 4/135; Maide, 5/4849,77) "Onların hevalarına uyarsan artık senin için dost ve yardımcı yoktur." (Bakara, 2/120) diyerek onlardan sakındırması istenmektedir.. Hevâyı ilah edinmenin anlamı, Allah'tan gelen emirleri ve o'na uyularak yapılacak kulluğu bırakıp kendi nefsine uymak ve o doğrultuda günahlara dalarak ve dünyalık tutkularla yaşamaktır. Bu da dolayısıyla ona tapmaktır. Zemahşeri de tefsirinde “Kendi dünya görüşürünü esas alan ve bunun İslami delillere uyup uymadığını düşünmeyen kişi hevasının kulu sayılır ve hevasına tapmış olur”[24] diye ifade eder. Fitnelerin sebebi de, insanın kendisinin veya başkasının hevalarına uymasıdır. Heva’da ise, vahyi hafife alma, aklı, nefsi putlaştırma vardır.[25]

Allah (c.c) Kur'an-ı Kerim'in bazı âyetlerinde, Allah'tan başka ilâh olmadığına dair şu şekilde beyan ediyor:

لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿٢٢﴾

"Eğer yerle gökte Allah'tan başka ilâh olsaydı, ikisi de bozulurdu. Arşın Rabbi olan Allah, onların vasıflandırdıklarından münezzehtir" (el-Enbiya, 21/22).

مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِن وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَهٍ إِذًا لَّذَهَبَ كُلُّ إِلَهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿٩١﴾

"Allah çocuk edinmemiştir. O'nun yanında hiçbir ilah yoktur. Olsaydı, her ilâh kendi yarattığı ile beraber gider ve birbirinden üstün olmaya çalışırlardı. Allah, onların vasıflandırdıklarından münezzehtir" (el-Mü'minun, 23/91).

لَّقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُواْ إِنَّ اللّهَ ثَالِثُ ثَلاَثَةٍ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلاَّ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَإِن لَّمْ يَنتَهُواْ عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٧٣﴾

"Allah, üçün üçüncüsüdür, diyenler kâfir olmuşlardır. Tek ilâhtan başka hiç bir ilâh yoktur. Eğer vazgeçmezlerse, aralarındaki kâfirler acı bir azaba çarptırılacaklardır" (el-Maide, 5/73).

وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاء إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ ﴿٨٤﴾

"O, gökte de, yerde de ilâh olandır" (ez-Zuhruf: 43/84).

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ 

"Hüküm vermek yalnız Allah'a mahsustur. O, sırf kendisine kul olmayı emretti. Dosdoğru din ancak budur" (Yusuf 12/40).

Kur'an-ı Kerim’den anlaşılan; Tevhîdi- "lâ ilâhe illallah" - kabulle beraber, Allah 'ın emir ve yasakIarını kabul etmemek, tevhîd kelimesini yaralayacak ve hatta dinden dahi çıkaracak çok tehlikeli bir sapmadır.[26] Kur'an buna şu şekilde dikkatlerimizi çekmektedir:

أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ

"Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? ... "(Şura, 42/21 ).

الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا ﴿٢﴾

“O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.” (Furkân,25/2.)

أَلاَ لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ أَسْرَعُ الْحَاسِبِينَ

"Hüküm yalnız Allah'ındır." (En'âm 6/62; Yusuf 12/40, 67.)

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ ﴿٥٠﴾

"Onlar hâlâ o Cahiliyye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Yakînen bilen bir toplum için Allah'tan daha iyi hüküm veren kim vardır?" (el-Maide, 5/50) buyurmakta ve mü'minlere "Lâ İlâhe İllallah"ın taşıdığı anlam ve gerçeği en açık bir şekilde göstermektedir.

وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ

 “Rabb’in, yalnız kendisine kulluk etmenizi... emretti.” (İsrâ: 17/23) 

 ( قل هو الله أحد ... الخ السورة ) [ سورة الإخلاص: ١ – ٤]

"De ki: O Allah birdir. Allah Samed’dir, (her şeyden müstağni ve her şey O'na muhtaçtır). O doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiç bir şey O'na denk değildir." (İhlas Sûresi:1-4)

Yine, Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

( وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لا إِلَهَ إِلا هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ ) [ سورة البقرة الآية: ١٦٣]

"(Ey insanlar!) Sizin ilâhınız bir tek ilâh olan Allah'tır. O'ndan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur.O Rahmân ve Rahîm'dir." (Bakara,2/163)

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ ﴿١٧٢﴾ أَوْ تَقُولُواْ إِنَّمَا أَشْرَكَ آبَاؤُنَا مِن قَبْلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِّن بَعْدِهِمْ أَفَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ الْمُبْطِلُونَ ﴿١٧٣﴾

 “Hani Rabbin Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şâhit tutmuştu. ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) ‘Evet (Rabbimizsin) şâhit olduk’ demişlerdi. (Bu) Kıyâmet günü ‘biz bundan habersizdir’ dememeniz içindir. Ya da bizden önce atalarımız şirk koşmuştu da biz ise onlardan sonra gelen bir kuşağız. İşleri bâtıl olanların yaptıkları yüzünden bizleri helâm mı edersin?’ dememeniz için...” (A’râf: 7/172-173).

فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ 

“Kim tâğutu inkâr eder ve Allah’a iman ederse, şüphesiz kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah işitendir, bilendir.” (Bakara: 2/256)

وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولاً أَنِ اعْبُدُواْ اللّهَ وَاجْتَنِبُواْ الطَّاغُوتَ

“Biz her ümmete; ‘Allah’a kulluk/ibâdet edin ve tâğutlardan sakının’ diye tebliğat yapması için bir peygamber gönderdik.” (Nahl: 16/36)

Eğer bir kimse Allah’a isyan eder ve O’nun kullarını kendisine boyun eğmeye zorlarsa; o kimse tağuttur. Böyle bir kimse şeytan, rahip, dini ve politik lider, kral veya bir devlet olabilir. Bu nedenle, bir kimse tağutu reddetmedikçe gerçekten inanmış sayılmaz.  Tağut kelimesinin üzerinde durmamızın sebebi, kelime-i tevhid olarak yorumlanan "el-urvetu'l-vuska"[27] ifadesinin daha iyi anlaşılmasına matuftur. Zira, "La ilahe illallah" ifadesinde yer aldığı gibi, Allah'a imandan önce, küfrün ve şirkin her türlüsünü bırakıp onlardan tevbe etmek, daha sonra kopmayacak kulpa sağlam bir şekilde yapışmak gerekir. 

Zira insan, tağutun gerçek manasını kavrayamaz veya onu bilinçli bir şekilde reddedemezse, imanında yabancı unsurlar kalır ve bu halde, onu saf olarak Allah'a sunamaz. Ve böyle bir imanın üzerine sağlam bina kuramaz. [28] Bu itibarla ayetin ifade ettiği mana kısaca, "Kim Allah'ın dışında ibadet edilen her türlü ilahı terkederek, sadece O'na bağlanırsa, bedbahlıktan, dünya ve ahiret korkularından kurtulmuş, kendisini saadete ulaştıracak kopmayan bir kulpa yapışmış demektir"[29] şeklinde olur.[30]

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ ﴿٢٥﴾

“Senden önce gönderdiğimiz her peygambere; ‘Benden başka ilâh yoktur, Bana kulluk edin’ diye vahyetmişizdir.” (Enbiyâ: 21/25)

Abdullah b. Ömer'den -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

(( بُنِيَ الْإِسْلَامُ عَلَى خَمْسَةٍ: عَلَى أَنْ يُوَحَّدَ اللهُ، وَإِقَامِ الصَّلَاةِ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ، وَصِيَامِ رَمَضَانَ، وَالْـحَجِّ.)) [رواه مسلم]

“İslâm beş esas üzerine bina olunmuştur. Allah’ı birlemek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve (Beytullah'ı) haccetmektir." (Müslim; İman,hadis no: 16)

Buhârî ve Müslim'in sahihlerinde Itbân b. Mâlik’ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet edilen hadiste, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:"

(( ... فَإِنَّ اللهَ حَرَّمَ عَلىَ النَّارِ مَنْ قاَلَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ يَبْتَغِي بِذَلِكَ وَجْهَ اللهِ.)) [ متفق عليه ]

...Çünkü Allah Teâlâ, Allah rızâsını isteyerek ‘Lâ ilâhe illallah’ diyen kimseye cehennemi haram kılmıştır." [31]

Tâbiîn âlimlerinden Vehb İbni Münebbih'e de bu konuyu sormuşlardı:"Lâ ilâhe illallah" cennetin anahtarı değil mi?" demişlerdi. İbni Vehb de: "Evet, öyledir. Ama bütün anahtarların dişleri vardır. Eğer dişleri olan bir anahtarın varsa kapıyı açarsın, yoksa açamazsın" cevabını vermişti. Yani kelime-i tevhîdi söyledikten sonra Allah'ın emirlerine uyuyor, yasaklarından kaçıyorsan, sen dişleri olan bir anahtara sahipsin. O zaman cennetin kapısını da açarsın, demek istemişti.”[32]

Nitekim İbn Abbas şöyle der: "Kim dünya hayatında Allah'tan başka ilah yoktur" ifadesine çokça devam ederse, Allah, o kişiyi bu şahâdet üzerinde sağlamlaştırır ve ona bu kelimeyi, bizzat kendisi telkin ettirir.” [33]

Kuran-ı Kerim’de bize haber verilen müşriklerin ve ehl-i kitâbın sapmalarına  dikkat edilirse, “müşriklerin Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kimliğine toplu bir itirazlarının olmadığı görülecektir. Onun belli yönlerini takdir ediyorlardı. Övdükleri, imrendikleri taraflarını da dillendirmekte  sakınca görmüyorlardı. Kur’an’ın her şeyinin yanlış olduğunu da hiç söylemediler. 

Onların asıl sıkıntısı beğenerek alabilecekleri bir serbest piyasaya kapı aralamayan din anlayışına karşı idi. ‘Herkes beğendiği ibadeti yapsın, beğendiği yasaklardan kaçınsın!’ şeklinde bir ruhsat bulsalardı anlaşılan o ki, İslam ile savaşmaya gerek duymayacaklardı. Böyle bir anlayışın dini kökten reddetmekle hiçbir farkı yoktur. Bu nedenle de ilk müşriklerin, Peygamber aleyhisselam efendimiz için ‘emin’ demeleri, dinin bazı bölümlerini hoş ve nazik bulmaları onlar için hiçbir şekilde artı puan durumu oluşturmamıştır. Bilakis bile bile kaybettikleri bir fırsata dönüşme nedeni olmuştur.

Bugün bizim, aradan geçen asırlardan sonra ve İslam’ı dinimiz olarak bilip bildirdikten sonra İslam’dan belli bölümleri seçerek benimsememiz o hastalığın günümüzdeki şeklinden başka bir şey olmaz. Evet, kolay kolay bir mü’minin ağzından böyle bir itiraf duyulmaz şüphesiz. İnsanlar, İslam’ın beğendiğimiz şu bölümünü alıyoruz gerisini de mesela Araplar yaşasın diyecek değildirler. Herkes bilir ki İslam’ı kabul etmek toptan teslim olmaktır. Din ya toptan beğenilir ya da beğenilmez. Müslüman vardır. ‘Biraz Müslüman’ olunamaz.”[34]

Mü’min insan bilir ki, “Hz. Âdem’den sonra gelen Hz. Nuh ve daha sonraki dönemlerin peygamberleri olan Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve nihayet Hz. Muhammed başta olmak üzere bütün peygamberlerin tebliğinin esası, şirke karşı tevhîd öğretisi olmuştur. Dolayısıyla bütün peygamberlerin mücadelesinin esasını, şirke ve putperestliğe karşı tevhîd mücadelesi oluşturur.”[35]

Bütün insanlık tarihi boyunca, İslamın esas dayana­ğı olan nazari kâide, “La ilâhe illallah” (Allah'tan başka îlah yoktur.) kâidesidir. Ebû Talib’in ölüm döşeğinde iken, sevdiği ve doğruladığı yeğeninin “bir kelime yani Kelime-i Tevhîdi” söylemesini rica ettiği halde, o bir kelimeyi söylemeye yanaşmaması düşündürücüdür. Bugün, o bir kelimeyi hiç tereddüt etmeden söyleyebilen yığınların, o bir kelimeyle çelişecek hayatın içinde kendilerini mutlu hissetmeleri, Ebû Talib’in mi, onların mı “bir kelime” nin içeriğini daha iyi anladığını düşündürtmektedir.”[36]

Rasûlullah (s.a.s.) buyurduğu gibi:

قَدْ تَرَكْتُكُمْ عَلَى الْبَيْضَاءِ لَيْلُهَا كَنَهَارِهَا لا يَزِيغُ عَنْهَا بَعْدِي إِلا هَالِكٌ

"Ben sizi, gecesi, gündüzü gibi aydınlık olan (en küçük şüpheyi barındırmayan, gayet açık) bir din üzerine bıraktım. Benden sonra ancak helâk olanlar, o dinden (başka yönlere) sapar.“ (İbn Mâce, Mukaddime 6, H.No:: 43; Ebû Dâvud, Sünnet, 6, H.No:: 4607; Tirmizî, İlim, 16, H.No:: 2815; Dârimî, Mukaddime 16, H.No:: 96.) Kitaplardaki değil, hayattaki hâliyle “Müslüman, kendini yitirmiş bir değerdir” denilse yeridir. Müslümanın kabul edip teslim olduğunu da red/inkâr ettiğini de iyi bilmesi ve delilli bilmesi/idrâki gerekmektedir. Küfür, şirk ve  nifâkın karanlık ve zulmünden, küfür- şirkin artık ve uzantılarından tevhîdin saflığına, aydınlığına ve kurtuluşa tekrar kavuşmamız gerekiyor.

Allah kendisine rahmet eylesin ve günahlarını affetsin Seyyid Kutub’un bir hatırası ile yazımıza son verelim.  Rivayet odur ki, İdam edileceği vakit geldiğinde, kendisinin ifadesiyle ilme nispet edilen bir kimse yanına gelerek; “Eşhedu ellâ ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah de!” dedi. Bunun üzerine Üstad adama: “Sen de bu tiyatroda ki son bölümsün, sen bana “lâ ilahe illallah de” mi diyorsun? Ben ki bu kelime uğruna idam ediliyorum.” der ve sonra gülümseyerek idam sehpasına doğru yürür.

وآخر دعوانا أن الحمد لله رب العالمين ، والصلاة والسلام على أشرف الأنبياء والمرسلين 


Ahmet Hocazâde, 19.05.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar,  Muhâfız ya da Muârız'a dair
Ahmet Hocazâde Yazıları





[1] Alev Alatlı, Toplumsal Kimliğimiz II, http://www.alevalatli.com.tr/makale.asp?s=detay&ID=134
[2] Alev Alatlı, AB Süreci: Aynileşme, Köksüzleşme ve Yabancılaşma.
http://www.haber10.com/yazar/hasan_can/ab_sureci_aynilesme_koksuzlesme_ve_yabancilasma-17149
[3] Afif el Tabbara, Ruh-u din'il İslam-, Beyrut 2001 s. 98-99.
[4] Seçkin Deniz, SA2431/Sonsuz Ark-YD-26: Masonluk- Kabala-Tasavvuf'un Kökeni ya da Yahudiliğin, Hristiyanlığın ve İslam'ın Tahrif Tarihi.
http://www.sonsuzark.com/2016/02/sa2431sonsuz-ark-yd-26-masonluk-kabala.html
[5] Alev Alatlı, Toplumsal Kimliğimiz II, http://www.alevalatli.com.tr/makale.asp?s=detay&ID=134
[6] Daha geniş bilgi için bkz. Yrd. Doç. Dr. Ahmet Çelik, Kur'an'da ''Tevhîd”e Delalet Eden Semantik Alanlar, Ekev Akademi Dergisi c. III sy. 2 (Güz 2), S.122-136.
[7] Prof.Dr. Muhammed Kutub, İslam İnancı, Risale Yayınları, İstanbul, 2012, 6.baskı, s.160.
[8] Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 717.
[9] Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 717-718.
[10]  Ahmet Çelik, a.g.m., s.137.
[11] Ahmet Çelik, a.g.m., s. 127-128. Ayrıca bkz. eı-Kurtubi, el-Câmi’ li Ahkâmi'I-Kur'ân, Beyrut, 1988, XVI, ı90; et-Taberi, Câmiu'l-Beyan 'an Tefsîri 'l-K ur 'ân, Beyrut, 1988,., Xl, 365.
[12] et-Taberi, Cami u'l-Beyan 'an Tefsîri 'l-K ur 'ân, Beyrut, 1988,., XlII, 104.
[13] el-Buhâri, Sahih., Eyman, ı9; et-Tirmizi, Sünen., Tefsir, 48, ısı, 386.
[14]  Ahmet Çelik, a.g.m., s. 127.
[15] er-Razi, Esrâru't-Tenzîl ve Envâru't-Te'vil,s.68; eş-Şevkani, Fethu'I-Kadir, Beyrut, tsz., V, 55.; Ahmet Çelik, a.g.m.,  s. 127.
[16] “Amellerin Allah katına yükselmesi demek, onların kabul edilmesi demektir.”
[17]  el-Maverdi, Tefsîru'l-Maverdî, Beyrut, 1992,, IV, 428;  en-Nesefi, Medâriku't-Tenzîl ve·Hakâiku’t-Te'vîl, Beyrut, 1988,., lll, 335.;  Ayrıca bkz. Ahmet Çelik, a.g.m.,  s. 128.
[18]  Ahmet Çelik, a.g.m.,  s. 124.
[19] Yusuf Şevki Yavuz,  “İlâh”, DİA, XXII, 64.
[20] Yusuf Şevki Yavuz,  a.g.m.,s. 64.
[21] Rabb; efendi, terbiye eden, rızık veren, ıslâh eden, şansları mahlukat arasında taksim eden iyilik yapan, malik olan manalarına gelir. Bk. Cihad Tunç, “Rabb” maddesi, Şamil İslam Ans., VI, 355.
[22] Prof.Dr. Yusuf el-Karadâvî, İman ve Hayat, Hilal Yayınları, Trc.,Abdülvehhab Öztürk,s.30-39.
[23] Nureddin Yıldız, Mü’min Kimliğimiz, Tahlil Yayınları, İstanbul 2009, s.12.
[24] Ez-Zemahşerî, Keşşaf, III, 196.
[25] Toshiko İzutsu, Kur’an’da Dini Kavramlar, trc. Selahattin Ayaz, Pınar Yay. tsz
[26] Ahmet Çelik, a.g.m., s.137.
[27] bkz. Yrd. Doç. Dr. Ahmet Çelik, Kur'an'da ''Tevhid"e Delalet Eden Semantik Alanlar, EKEV AKADEMİ DERGİSİ c. III sy. 2 (Güz 2001),s.126.
 Fîrûzâbâdî, Tâhir Muhammed b. Ya'kup, Tenvîru'I-Mikbâs min Tefsîru İbn Abbas, Mısır, 1951, s.30; et-Taberi, a.g.e., III, 22; ei-Kurtubi, a.g.e., III, 183; lbn Kesir, a.g.e., 1,312; el-AIûsî, a.g.e., III, 14.
[28] Elmalılı, M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili,lst., tsz. II, 871.
[29] el-Humeydi, Abdulaziz b. Abdillah, Tefsiru lbn Abbas ve Merviyyatulıu fi-Tejsir min Kitübi 's-Sünne, Makka, tsz. I, ı53.
[30] Ahmet Çelik, a.g.m., s.127.
[31] Buhârî: Namaz Kitabı, bab: 46, H.No:: 425, (1/672). Müslim: Mesâcid Kitabı, bab: 47, H.No:: 1494, (3/161).
[32] Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Cennetin Anahtarı, Altınoluk, 1999 - Agustos, Sayı: 162, Sayfa: 024
. قِيلَ لِوَهْبِ بْنِ مُنَبِّهٍ أَلَيْسَ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ مِفْتَاحُ الْجَنَّةِ قَالَ بَلَى وَلَكِنْ لَيْسَ مِفْتَاحٌ إِلَّا لَهُ أَسْنَانٌ فَإِنْ جِئْتَ بِمِفْتَاحٍ لَهُ أَسْنَانٌ فُتِحَ لَكَ وَإِلَّا لَمْ يُفْتَحْ لَكَ.البخاري ، كتاب الجنائز
[33] bkz. er-Razi, et-Tefslr 'u 'l-Keblr ( Mefatihu 'l-Gayb ), Beyrut, tsz, XIX, 124.; Ahmet Çelik, a.g.m., s.122.
[34]Nurettin Yıldız, “İslâm’ın köşesi”, Milli Gazete, 09 Ocak 2014.
[35] Doç Dr. Muammer Esen, “Hz. İbrahim’in İmanı ve Tevhîd Mücadelesi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 52: 2(2011), ss. 111-128. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/1633/17505.pdf
[36]Nureddin Yıldız, Mü’min Kimliğimiz, Tahlil Yayınları, İstanbul 2009, s.13.



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı