22 Mayıs 2016 Pazar

SA2936/KY1-CÇ262: Pazar Yazıları 26

"Sevgili kârîlerimin (okuyucularımın) inanılmaz baskıları karşısında yelkenleri indirip yazmam isteklerine boyun eğdiğimi itirafla:)"


PAZAR YAZILARI -26-

Not 1: Nesnesiz adların kullanımı izâfilikle malul olmamalıdır.
Not 2: Bkz. PAZAR YAZILARI 10
Not 3: Musallat olanın musallatlığında yerindelik sanrılarla açıklanamaz.
Not 4: Adlar nesnelere, olay ve olgulara anlam yüklediği gibi nesneler, olay ve olgular da adlara anlam yükler.
Not 5: Not dördü karînin (okuyucunun) kendisi de kendinde kolayca gözlemleyebilir.

NESNESİZ ADLARIN KEYFİLİĞİNDE PRİMİTİF KÖKENİN SORGULANMASINA YÖNELİK BİR DENEME
-ya da karşı duruşta takıntının rolü-

İmdi görece bir rahatlığın kökensel boyutları irdelendiğinde yaşamsal kaygıların egosal bir beslenmesini gözlemlemek hiç de uzak bir olasılık değildir. Bu o kadar öyledir ki süratin yoğunluğundan ötürü gözlemcinin sürate maruz kalan nesneyi duruyor gibi algılamasına koşutluk arz eder. 

İşte bu koşutluk dahi savımızın yerindeliğine kanıttır. Burada başka bir uslamlamanın gereksizliğini görmezlik inat içre olan bir kişiliğin temellendirildiğinin göstergesi olarak okumada her hangi bir sakıncaya yol açmayacağını kolaylıkla gözlemliyoruz. Gözlemlenebilirliğin imkânları savın kendinde mündemiçtir. Yani gözlemlenebilirliğin imkânları dolayımsız olarak kendini duyumsatmaktadır.

İmdi, hemen bu noktada uslamlamamıza, incelememize ara verip bir tespiti dile getirelim. Öyle ki bu tespit va'z edilmez, ortaya serimlenmez ise Molla Nasuriddin’in küpünün sesine kulak verip, o sesin buyruğuyla soluk alanlardan oluruz ki, böyle bir şeyin ihtimali bile korkutucudur. Salt korkutucu olsa belki bir nebze hoş görülüp, görmezden gelinebilir ve dahi omuz silkmede bir mahzur yoktur. Oysa kolayca omuz silkinip, dil çıkarılacak bir durum değildir bu. Kesinlikle sözünü ettiğimiz tespit vaz edilmeli dile getirilmelidir. Sahte tevazu'a gerek yoktur.

İmdi, biz biliyoruz ki bütün bir –hatta büyük bir- özlemle beklenen kimi ıskalanmış sorunların çözümüne yönelik girişimlerin kimi mahfillerde yılgınlığın numuneleri olarak algılanmakta ve bu algının temellendirilmesi için olanca bir çaba harcanmaktadır. 

İnsaf. Hakikaten insaf. Bu nasıl kendini yitirmedir? Bu nasıl görmezlikle malul olmadır. Neredeyse havsalamız almayacak, şaşkınlığın en nadide arketiplerini gözler önüne sereceğiz. Biz yılgınlığın yıkılması için yola çıkmışken hem de. Hem de bu yola çıkışı tüm mahfillerde dillendirmişken. Hem de sebatın içtimai yaşamda olmazsa olmaz olarak yer etmesine çalışırken yılgınlığa yapılmış ya da yapılıyor ya da yapılması kurgulanıyor olan bir çağrı, bir heves, bir özlem gibi değerlendirilmesi ya da algılanması ya da düşünülmesi ya da böylesi bir sayıltıya konulması ya da dile getirilmeye kalkışılması hem ciddiyetten bir yokluğa hem de art niyete ilişkin çıkarımlara yol açmayacak mıdır? 

Açacaktır. Ve bunun vebali de en başta bir dedikodu merkezi gibi çalışan mezkur mahfillerin üzerine olacak sonra da bu mahfillerin düşün dünyasında at koşturmasına sessiz kalanların boynuna olacaktır. İşte biz bu vebalden kurtulmak için de yol çıkmışız.

Yinelenmesine gerek bir duymadığımız halde yinelemek zorunda kaldığımı “şey”i yineleyelim ki bir sebatın özlemi içindeyiz. Öyle ki bu özleyiş nesnesiz adların kazandırdığı –ya da sunduğu- belirlenimleri yitirerek insan ile varlığın özde bir birlerine eriştikleri, ilhamlarına kavuştukları kendi içinde salimen bir varıştır. Öyle bir özleyiş ki bize bizden daha yakın olandır. Bizden neşet etmiştir ve fakat bize bizden daha yakındır. Hal böyle iken “ıskalanan sorunlar” bağlamında değerlendirmek, hatta mezkûr sorunların temeli olarak görmek insaf ehlinin, hakikat ehlinin yapacağı bir şey değildir. Bu düpedüz bir iftiradır. Eğer iftira olarak düşünülmemiş ise de naif bir karalamadır. Hiçbir nesnelliği yoktur. Nesnel oluşuna ilişkin en ufacık bir im yoktur.

Bu hususta gereken hassasiyetin en asgarisini olsun, siz muhterem, siz hakşinas, siz mu’tebaran, siz adil, siz âgâh, siz ahrâr, siz âlişân, siz beliğ, siz ilm-i beyan sahibi, siz gamgüsâr, siz hissedâr karilerimin (okuyucularımın) göstereceğine inancımız kat’idir. Biz bunu böyle biliriz, sizler dahi böyle bilmelisiniz.



Cemal Çalık, 22.05.2015,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Pazar Yazıları

Pazar Yazıları
Cemal Çalık Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı