7 Ağustos 2012 Salı

SA26/FT2: İmplant Endikasyonları: Sinema'da Şiddet ve Cinsellik/ Büyülü Fener - Lanterne Magique- Sönerken

'Şiddet', 'Cinsellik' ve ikisinin birlikte bulunduğu 'Cinsellikte Şiddet', çağımızın en temel sorunları olarak insanlığın algılarında büyük yer kaplıyor. Her üç temel sorunun organik sorumluları ise 'Sinema-Televizyon Endüstrisi' ve bu endüstrinin tasarımcıları.

Şiddetin, 20. yüzyılın sonuna doğru hayatın olağan çerçevelerinden biri  hâline gelirken, yol arkadaşlığını ya da daha örtüsüz bir tonla, taşıyıcı dizgesini sinemaya borçlu olduğunu söyleyebiliriz. Bu, uzun, geniş ve derinlikli deney-gözlem- analiz sonucunda  elde edilmiş rasyonel bir sonuçtur.

Özgün/doğal implantlarımızla baktığımızda/algıladığımızda şiddetin, konforme edilmiş bütün ayrıntıları ile vahşi bir yüzyılı, başından sonuna dek, özellikle sonuna doğru daha da yüksek bir gerilime taşıdığını fark eder ve ayrıklaştırılmış iki insan tipinden doğrudan mağdur olanını ansızın apaçık bir paranormal zihin yapısı ile inşa edilmiş olarak karşımızda buluruz... Bu ürün, tasarlanan bir üründür ve ayrıklaşmanın gerçekleşmesi için mümkün kılınandır.

İnşa edilen iki insan tipinden biri etken diğeri de edilgen tiptir. İmplant derinliğine göre aslında daha sarmal bir ürün tasarımından söz etmemiz gerekebilir.  Tasarımcıların etken, tasarımın nesnelerinin de edilgen olduğunu düşünerek baktığımızda bu ayrıklığı yüksek olasılıkla daha net görebileceğimizi biliyoruz.

Tasarımcının görsel ve işitsel implantlardan en güçlü olanını, sinemayı/filmi ve doğal olarak aktarım araçlarından biri olan televizyonu kullanmasının önündeki engellerin her geçen on yılda hızla kaldırıldığını dikkate aldığımızda - sinema sektörü, endüstrisi, hedef ülkelerdeki sinema dağıtım ve gösterim network'unu düzenledi, organize ve finanse etti, televizyon aygıtının ulaşılabilirliğini kolaylaştırdı, uygun yasal koşulların düzenlenmesini sağladı- şiddetin konformel bir yapıda yaygınlaştırıldığını kuşku koşulsuz iddia edebiliriz. Lokal film/sinema endüstrilerinin, küresel, özellikle Hollywood merkezli film/sinema endüstrisi ile olan ilişkileri bu anlamda kanıtlayıcı veriler olarak tereddütsüz kullanılabilir...

Konforme edilmiş şiddetin, özellikle geçmiş yüzyıllara ait tarih bilgisine dayalı öldürme güdüsünü tatmin etmek, yönlendirmek ve hedef kitlede cinsel uyaranlarla zevk anaforuna katılımı arttırıcı duyusal/duygusal çöküntü oluşturmak için tasarlanmış bir yapıda yaygınlaştırılmasının hesaplanmış bütün sonuçlarının etken tasarımcıların lehine, edilgen implantlıların aleyhine olduğunu ve bunun ayrıklaşmayı aşağılık bir fonda gerçekleştirdiğini söylemek zorundayız.

Başlangıçta sözel aktarım geleneğini, sonrasında yazıyı araç olarak kullanan tasarımcıların, fotoğrafçılıktaki gelişmişliği kullanmak istediğinde karşılaştıkları hızlandırma sorunu,  gerçek anlı fotoğraf kareleri elde edildiğinde sona ermişti. İlk öykülü film 1902 yılında Georges Méliès tarafından Le Voyage Dans La Lune - Aya Seyahat-  adlı filmle gerçekleştirilmişti.

Hayâllerin zorladığı sürecin, egemen elitlerin, yani tasarımcıların dikkatini çekmesi için çok fazla zaman geçmesi gerekmiyordu. I. Dünya Savaşı'nda Belgeselci Tarih'e materyal hazırlamak için kullanılan filmler, II. Dünya Savaşı'na gelindiğinde 'Savaş İçin Ana Propaganda Aracı' olarak değer kazanmaya başlamıştı.

Propaganda tekniklerinin sinema üzerinde yoğunlaşması, sinemayı ulaşılabilir olmaya mahkum ettiğinde, sinema salonlarının  dünyanın  gelişmiş, gelişmemiş bütün ülkelerine yayılması gerekliliği, tasarımcıları elektriksiz ülkelerde de jeneratörlü çözümler bulmaya zorladı. İnsanların öykülere, efsanelere, dedikodulara ve başkasının hayallerine olan ihtiyacı, insanı edilgen olmaya sürükleyecekti.

Büyülü Fener'in insana sunduğu ilk tasarımlar küçük ölçekli çıkar örüntülerine hayat verirken, daha büyük tasarımlar, yoğun bir şekilde insanlık tarihine yatak odalarını, iki insanın cinsel ilişkilerini izlemeyi önerdiler. İki insanın birbirini öldürmesini izlemek, görsel algıların/duyuların uyuşmasını sağlıyordu, ancak yeterli değildi; duyular körleşmeliydi. Cinsellik körleşmeyi ve implantları daha derine indirmeyi kolaylaştırdı.

Cinsel Şiddet, tasarımcıların geleneksel arka plan çalışmalarına yönelmesi ile daha sık karşılaşılır oldu. Fantastik kurgular özellikle orta ve uzak doğulu tekniklerle zenginleştirildiler. Ayrıklaşma sürdü. İnsanlar,  zaaflarından sürüklendiler ve görsel şiddet insanlık tarihinde yeni bir sahfa/döngü oluşturdu.

Tasarımcıların insanların zihinlerinde savaşa, toplu katliamlara, soykırımlara, tecavüzlere ve cinselliğe karşı duyarsızlık bölgeleri oluşturarak elde etmek istedikleri şey, edilgen nesnelerini bu eylemlerde proaktif bir araç olarak sisteme entegre etmek ve onların sorgu yeteneklerini kullanarak kurgulanan sistem yapılanmasından uzakta kalmalarına engel olmaktı.

20. yüzyılın sonuna doğru tasarımcılar 'Büyülü Fener'in neredeyse kusursuz bir şekilde kullanılması ile tasarladıkları insan tipine ulaşmışlardı; muhafazakâr toplumlarda bile cinsel objeler daha az yadırganır olmuş, insanlar sinema ve televizyondan elde ettikleri sanal/görsel deneyimleri açık ya da gizli işlek zorunlu ihtiyaçlar döngüsünde kullanmaya alışmışlardı.

Sinema'nın açtığı görsel/sanal alana daha sonra yeni ekler kondu; tasarım üçüncü boyutla insanlara ulaştırıldı. Hedef kitlenin tasarıma proaktif bir şekilde ulaşabilmesi için simülatif araçların eklendiği, savaş ve seks oyunları yaygınlaştırıldı. Duyular körleştirildiler ve buna bağlı olarak  duygular, insan genetiğine uygun olmaktan çıkarılarak daha hayvansal formlara dönüştürüldüler.

Şiddetin sıklıkla parafe edildiği sinema filmleri ile dinler yalnızlaştırılarak şiddetin kaynağı olarak lanse edildiler. Cinsel hazzın doğal olduğu savı, bu anlamda yasaklayıcı bir egemenlik süren dinleri ikinci kez zihinsel düzeneklerde belirleyici olmaktan uzaklaştırdı.Yalnızlaştırılan insanlar psiko-sosyal şiddet entsrümanları ile şiddet ve seks bağımlısı ürünler olarak edilgenliğin zirvesine çıkarıldılar.

21. yüzyılın başlangıcında ayrıklaştırma doyum noktasına ulaştığı için yavaşladı; ancak insanlar henüz çıkar amaçlı katliamlara, savaşlara ve bunların sonucunda ortaya çıkan yoksulluğa ve açlığa karşı tepki oluşturacak cesarete sahip değillerdi. Özellikle Sinema-TV tasarımcılarını barındıran 'Batılı Paradigma' ortaya çıkan ekonomik bunalımla başa çıkabilmek ve ayrıklaşmayı sürdürebilmek için Hristiyanlığı, Yahudiliği, Budizmi ve her üç dinin değerlerini öne çıkaran, diğer dinlerin -özellikle İslam'ın- değerlerini kötüleyen yeni tasarımlar ürettiler.

Ekonomik bunalım derinleştikçe tasarımcıların kurgulayıp uyguladığı görsel/işitsel implantlar yerleştirildikleri zihinlerde sorun çıkardılar ve aşınmış başlıkları etkisizleşti. Büyülü Fener, artık hayâlle değil, gerçekle ilişkili kaygılara saygılı olmaktan başka bir seçeneğe sahip değildi. Cinselliğin ve şiddetin daha sık sorgulandığı bir 21. yüzyıl için insanlık yeterince ağır bir mâziye sahip; ancak optimist olmak ne kadar güç olsa da, daha kötüsünü yaşayan insanın iyiyi seçmesi için daha fazla nedeni olduğu da  anlaşılabilecek ve inanılabilecek kadar açık.

Her yapay implant gibi, sinemaya ve televizyona entegre edilen görsel ve işitsel implantların ömrü sona erdi. Yeni yüzyıl kendi hayat çizgisini çizebilecek bir fırsata sahip... Tasarımcıları tanıyor olmak artık bir avantaj... İnsanlık bunu başaracak; şiddet artık duyarsız kalınamayacak kadar görünür durumda.


Faruk Tamer,  06.08.2012, Görsel Eleştiri - Visual Critique  XXXII

İlk Yazı: SA8/FT1: Zihinlere Çakılan Görsel ve İşitsel İmplantlar

Seçkin Deniz Twitter Akışı