30 Haziran 2016 Perşembe

SA3109/KY25-NO58: "Asiye Nasıl Kurtulur" mu yoksa "Er Ryan'ı Kurtarmak" mı?

"Bir şey yapmalı, bir şeyler yapmalı ama ne yapmalı? Durum vaziyet böyle iken ne yapmalı ki herkes için doğru olsun?! Veya herkes için doğru olan bir şey olur mu?"


Farzedelim komşularınızla huzur içinde bir mahallede yaşıyorsunuz. Derken uzaklardan bir aile yakınlarınızda bir eve taşındı. Gel zaman git zaman çevresindeki evlere tecavüz ederek bağına, bahçesine el koymaya, mahallenin garibanlarına zulmetmeye başladı. 

Dur durak bilmiyor ve devamlı yeni evlere el koyuyor ve çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek demeden öldürüyor, katlediyor zulmediyor. Siz de mahallenin öbür ucunda oturuyor ve bir yandan gücünüz yettiğince zalimi durdurmaya, elinizden geldiğince mahallenin öbür ucunda oturan garibanlara yardım etmeye çalışıyorsunuz. 

Mahallede oturan öbür zengin aileler; zulüm görenler akrabaları olduğu halde sırtlarını dönüyor ve “Bana ne?” diyorlar. “Biz bir defa bu zalime dur demeye çalıştık az daha evimizden barkımızdan oluyorduk, canımızı zor kurtardık” diyor ve hiç bir şeye karışmıyorlar. “Hem sen ne karışıyorsun? Sana ne? Senin evin en uzaktaki ev değil mi işine bak!” diye akıl verenler bile oluyor…

Mahalleye yeni taşınan kötü komşu gel zaman git zaman “ayrık otu” gibi her tarafı sarmaya ve “bu mahallenin dayısı benim” diyerek rajon kesmeye ve uzaklardaki hatırı sayılır zengin ve güçlü dostlarına ve çevresindeki vurdum duymaz komşularına güvenerek iyice gemi azıya almaya başlamıştır. Dedeleri bu mahallenin eski dayısı, hamisi olan sen ise bu durumu ibretle seyretmekten başka bir şey yapamaz hale gelmişsin uzun zamandır. 

Hatta bir zamanlar babaların, dedelerinin manevi mirasını reddetmiş, zalimlerle iş tutmuş , bahsi geçen zalimin mahalleye taşınmasına okey bile vermişler… Sadece okey verseler neyse bir ara bu zalimle ortak işler yapmışlar, kendi evinin en mahrem sırlarını buna satmışlar hatta evin güvenlik sistemini bile bunlara teslim etmişler…

Bir rivayete göre bu “Ayrık Otu”nun dedeleri, senin ulu büyük dedenden mahalleye ev yapmak için arsa istemişler ama ulu büyük deden onları :”Bu topraklar şehit kanlarıyla kazanıldı size verilecek bir karış ev yeri toprağımız yok bizim” diye kovmuş huzurundan. Gel zaman git zaman, zaman değişmiş, devir değişmiş ulu büyük dedeyi hatırlayan torunlar yetişmiş ve bu duruma yavaş yavaş müdahil olmaya başlamışlar.

Sen mahallenin eski hamisi, eski dayısı olduğunu hatırladıkça hem diğer mahalle sakinlerini de uyarmaya çalışmış hem de en uzaktaki garibanlara yardım elini uzatmaya başlamışsın. Bu durum Ayrık Otunu yani mahallenin zalimini rahatsız etmeye başlamış ve seni “Batı” da oturan hatırlı, güçlü ve zengin dostlarına şikayet etmeye başlamış ve bu yetmezmiş gibi sizin evde oturan, senin içindeki İrlandalı’ları kışkırtarak huzurunu kaçırmaya ve evinin içinde karışıklık çıkarmaya bile başlamış… 

Senin evin içinde zamanında satın aldığı kendine dost ama sana düşman olanları her firsatta üstüne salarak seni zayıflatmak, kaleyi içten fethetmek ve yaptıklarına hiç karışmayacak, müdahale etmeyecek hatta bir fırt da ben vurayım diyecekleri, evde tekrar söz sahibi olsun diye elinden gelen her şeyi yapacak işlerin içine girmeye bile başlamışlar.

Bu arada sen de boş durmamakta bir yandan ayrık otuna “bu bahçenin içinde senin gibilere yer yok, ne yapmak istediğini biliyorum, ayağını denk al” demekte; öbür yandan da karınca kararınca mahallenin en ücrâsında kalan ve “önce Allah ve sonra senden başka bizim halimizi anlayan, senden başka bize el uzatan yok” diye feryat eden garibanlara el uzatmaya, yardım etmeye çalışmaktasın. Ayrık otu seni bir yandan engellemeye çalışıyor ve bir yandan da Batıda oturan dayılarına şikayet etmektedir. Sen de maddi açıdan bir sürü bağımlılık ilişkisinde olduğun Batıdaki dayılara ”Bütün suç sizin yeğeninizde, bütün pisliği o çıkarıyor, hadi artık Ayrık Otu gibi şımarık olan yeğeninizin mahallemizde oturduğunu kabullendik ama bu kadarı da fazla artık, şu yeğeninize bir mukayyet olun yoksa… ” gibi sözlerle durumu anlatmaya çalışıyorsun.

Günlerden bir gün uzaktaki garibanlara yardım için dünyanın her tarafından toparlanmış senin koordinasyonun ile yola çıkan büyük bir yardım konvoyunu basan Ayrık Otu, on vatandaşını şehit etmiş ve konvoya el koymuş. 

Bu durum ipleri iyice germiş ve kötü komşu yani Ayrık Otu ile bütün münasebetlerini kesmek zorunda kalmışsın. “Artık seninle bütün komşuluk münasebetlerimi kesiyorum şeytan görsün yüzünü” demişsin. “Eğer benden özür dilemezsen, katlettiğin vatandaşlarım için tazminat vermezsen ve bana uzak ama senin yanında oturan garibanlara uyguladığın gayri insani muhasarayı kaldırmazsan seninle her türlü irtibatı keseceğim” demişsin. Ve bu durumu bütün şehre yani dünyaya ilan etmişsin. 

Bu arada Ayrık Otunun dayıları bir yandan seni evin reisliğinden indirmek için uğraşıyorlar, diğer yandan da yeğenleri ile aranı düzeltmeye çalışıyorlar. Çünkü senin delikanlı ve insani çıkışların hem mahalle dışındaki insanların, hem mahalledeki diğer zengin ailelerin, hem de ezilen garibanların uyanmasına, yaşananların kader olmadığı, bir şeylerin değişebileceği inancına gelmelerine vesile olmaktadır. Bu uyanış taa baştan beri Ayrık Otu ve Batı'daki dayılarının en büyük korkusu idi.

Bu arada Ayrık otu mahallenin ücrâsındakilere yaptığı zulümleri rutin hale getirmiş ve seni kışkırtmak ve hataya zorlamak için her türlü provokasyonu yapmaktadır. Batı’da oturan dayıları vasıtasıyla da sana dünyayı dar ettirmeye, sana nefes aldırmamaya çalışmakta ve sana zarar vermek için her şeyi yapmaya devam etmektedir. Aynı zamanda sana zeytin dalı uzatmakta özür dilemekte ve tazminat isteğine evet demektedir. Mahallenin ücrâsında yaşayanların etrafındaki muhasarayı kaldırmaya ise niyetli görünmemektedir.

Ayrık Otu ile olan münasebetin “atsan atılmaz satsan satılmaz” noktasına sürüklenmekte ve bu arada dışarıdaki “Dayıların” baskısı yüzünden hem de içindeki paralı, parasız devşirilmiş İrlandalılar çirkeflikleri, huzursuzlar yüzünden sen de yavaş yavaş güçten düşmekte, zayıflamaktasın. “Ne pahasına olursa olsun bu ayrık otunu bu mahalleden söküp atacağım” desen bile buna gücünün yetmediği bir Araf’tasın.

Her geçen gün olan bitenlerden en fazla mahallenin ücrasında açık hava hapishanesinde gibi yaşamak zorunda kalan garibanlar etkilenmekte tabiri caizse olan onlara olmaktadır. Bir şey yapmalı, bir şeyler yapmalı ama ne yapmalı? Durum vaziyet böyle iken ne yapmalı ki herkes için doğru olsun?! Veya herkes için doğru olan bir şey olur mu? 

Gelin hep beraber kafa yoralım: 

“Ne yapabiliriz, nasıl yapabiliriz?” diye…

(Sonra devam edelim) 



Naim Okur, 30.06.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem

Naim Okur Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı