30 Temmuz 2015 Perşembe

SA1591/KY25-NO25: Bitmeyen Tadilat ve Uzayan Taşınma Süreci

"Ortada zulüm gördüğü müddetçe mazlum, gücü ele geçirdiğinde zalim olmaya meyilli bir potansiyel zalimler sürüsü var.."


Akim kalan süreç ve ertelenen bahar hakkında Kürt Mahallesi'ndeki nefret dili yoğunlaşması üzerine üç-beş kelam etmek yeniden ve yine farz oldu.

Farz edelim -ki zaten öyledir- 90 yıldır Kürtlerin doğuştan getirdiği başta hayat hakkı, kimliği vs hep inkar edildi, Kürt halkı ikinci sınıf bile değil kimliği inkar edildiği için köle gibi muamele gördüğü yıllar yaşadınız..

Önceki tek tük kırıntıları saymaz isek ilk defa bir Başbakan (şimdi CB) Kürt Kimliği'ni tanıdı, savaşın bir sonuç getirmeyeceğini görerek barış masasını, sofrasını kurdu..

Bu arada Roboski gibi bazı yol kazaları olsa da istikamette israrla bugünlere gelindi.

Benim çevremdeki eski MHP'li bütün akrabalarım biri hariç sadece Kürtlere fazla toleranslı(!) davrandığı için 10 yıldan sonra tekrar MHP'ye oy vermişler. Bu da gösteriyor ki Erdoğan siyasi bedeli de ödemiş ve ödüyor.

Şöyle düşünün bir de.. Bir köle düşünün ahırda yatıyor, efendisinin yemek artıklarını yiyor ismini bile Efendi takmış..

Derken çiftlik el değiştiriyor. Yeni Efendi(!) çağırıyor kölesini(!): "Neden ahırda kalıyorsunuz? Adın nedir? Neden bizim yediklerimizi,bizimle beraber yemiyorsun da yemek artıklarını yiyorsun? "Vs.vs.

Köle(!) cevap veriyor, "Efendim, benim ismim yok, önceki sahibim bize "Kart Kurt" diyordu. Bizi ahıra gönderdi ve ancak onların yemek artıklarını yiyebileceğimizi söyledi" diyor.

Bunun üzerine yeni Efendi(!): "Olmaz öyle şey! Bundan sonra senin adın neyse sen O'sun. Ahırda falan da kalmayacaksın artık, burada beraber yaşayacağız ve biz ne yiyorsak aynısından ve aynı sofrada yiyeceksiniz!" 

 Ve ilave ediyor:

"Ancak burada bazı tadilatlar, düzenlemeler yapmamız gerekiyor. Senin şu evden kaçan ve arada bir bizim camları taşlayıp kıran çocuklarına da söyle onları da eve getirelim.. " 

Ve eski Köle(!) yeni Efendi(!) den nefret etmeye başlıyor, tadilat ve taşınma işlemleri uzadığı için. 

Tadilatın ve taşınmanın uzamasında eski kölenin de aslında haklı ama sabırsız istekleri var. "Güneş gören odaları isterim" diyor mesela! "Benim oturduğum odalara karışamazsın, ben oralarda dağdan pardon dışardan gelen çocuklarımla "özyönetim" kuracağım" gibi makul(!) isteklerde bulunuyor durmadan ve her geçen gün daha yüksek sesle.

Yeni Efendi(!) şaşkın ve moralsiz. Eskiden beri evde kalan çocuklara laf anlatamadığı yetmezmiş gibi yeni çocuklara da söz geçiremiyor. "Evimiz, yuvamız, yurdumuz yeterince büyük, ekmeğimiz aşımız hepimize hatta komşularımıza bile yeterli" diyor ama..

Artık yeni Efendi(!)'ye bin bir hakaret ve küfürler etmeye başlıyor eski ve yeni çocukları..

Ama en fazla sabırsız olanı ise yeni çocukları. "Evden kaçan Kardeşlerime haber salarım, gelip evin camlarını kırmazlar bu sefer, evi ateşe verirler ha!" diye tehditler savuruyor..

Yukarıdaki örnekte anlatılan şeyler temsili ama ne kadar da güzel anlatıyor bizi. Kürt halkı(!) ve entelijansı ne Şeyh Said'i asan ve onbinlerce Kürdü katleden Atatürk ve İnönü ikilisinden, ne faili meçhullerle meşhur Tansu Çiller-Doğan Güreş-Mehmet Ağar troykasından, halâ dizilerinde Orman Kaçkını Kürt, haberlerinde Kürt halkı söylemi hakim olan, sözlerinin dinlendiği yıllarda her şeyi yakıp yıkmayı öngören Sri Lanka modelini teklif eden, KCK tutuklamaları ile on binlerce Kürdü cezaevine tıkan Fethullah Gülen ve Cemaatinden bile nefret etmedi Tayyip Erdoğan ve Ak Partiden ettiği kadar..

Kürt coğrafyasında hiç bu kadar nefret dili hakim olmamıştı. Bu nefret dili, sürecin gelgitlerinden bağımsız olarak son 5 yılda sistemli bir şekilde pompalanıyor. Roboski, Kobane falan bahane. 

Sürecin en iyi gittiği zamanlarda bile özellikle gençlere yönelik Erdoğan ve Erdoğan'ın şahsında Türk Nefreti aşılanmaya devam edildi.

Türk Mahallesinde Kürt Kimliğinin kabulü ve "Ya adamlar haklı, biz de amma da haksızlık yapmışız" sözüyle özetlenebilecek itiraf ve yaklaşım arttıkça, Kürt Mahallesinde "İşgalci, Katil, Hırsız, Defolun gidin" ülkemizden naraları artar oldu..Ve bu zehirlenen zihinler ve atmosfer en büyük tehlike olarak ortada olduğu halde hiç gündeme gelmedi. Bu kesif, zehirli hava, iklim değişmedikçe barışın hayali bile hayaldir..

Biz de 50 yıllık Avrupa maceramızda bazen Alman yetkililere "Görüşebileceğiniz son nesil biziz, bizden sonraki nesil elindeki silahı bırakıp sizinle görüşmeyecek!" diyoruz. Bizimki bir öngörü ve tesbit idi. Zira Avrupa ve özelde Almanya 50 senedir bize dair bir gram yeni söz söylemediği gibi her geçen gün haklarımızı daha da kısıtlıyor, azaltıyor.. Ve biz dağdaki ve ovadaki çocuklarımıza "Alman/Merkel Nefreti" aşılamıyoruz..

Eskiden zımnen de olsa kabul edilmiş olan statülerin yıkılma ihtimali yeni statükocular türetmeye başladı. Ve yeni statükocular eğer Kürdistan'da veya Türkiye'de hakim olduğunda bizlere Hitler'i, Stalin’i, M.Kemal'i, Pol Pot'u bile aratmayacaklar galiba.. 

Ortada zulüm gördüğü müddetçe mazlum, gücü ele geçirdiğinde zalim olmaya meyilli bir potansiyel zalimler sürüsü var..

Bu işte bir terslik yok mu arkadaşlar?


Naim Okur, 30.07.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem
Naim Okur Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı