24 Ekim 2016 Pazartesi

SA3569/KY25-NO70: Yol Ayrımı'nda 'Bir Adım Miktarı' Beklemek

”Şeytan boş kalınca kendi evladını yermiş”


Toplumu derinden sarsan her büyük olaydan sonra yeni bir yol ayrımının eşiğine geliyoruz. Bu olaylar belirliyor bir kesimi hedef alan büyük bombalamalar olabildiği gibi, ülkemizin belirli bölgelerinden gelen yüksek şehit sayıları da olabiliyor. Bazen de kurbanların kimliği üzerinden değil, katillerin dini, mezhebi, siyasi ve etnik kimlikleri etkili olabiliyor nefret dalgalarının yayılması için. Dediğim gibi sonuçları toplumdaki sosyal bölünmeyi çok daha tehlikeli bir noktaya taşımaya namzet toplumsal olaylar bunlar.

Sosyal barışı tehdit edecek iç dinamiklere sahip olan Kürt kökenli, Alevi inancına sahip, sol tandanslı veya laik Kemalist kesim mensuplarının ağırlıklı olduğu bir mitinge bomba koymak sadece kriminal boyutu ile değil hedef aldığı kitle itibariyle çok ince bir planlama ürünüdür. Aynı durum bunun tersi için de geçerlidir.

Yaşadığımız her toplumsal olaydan sonra beraber yaralarımızı sarmaktansa gerek gerçek hayatta ve gerekse sanal alemde farklı kesimler arasındaki farklılıklar kavgalara, restleşmelere ve yolları ayırmaya kadar varmaya başladı..Kullanılan dil o kadar sert ve hakaretamiz ki artık tartışmanın yerini tamamen karşılıklı küfürleşmeler almaya başladı. Bu durum, hayatı insani bir eksenden değil, ölçüsüz bir siyasi eksenden değerlendirmenin kaçınılmaz sonucu.

Siyasete olduğundan veya olması gerektiğinden çok daha fazla anlam atfedersek bütün ilişkilerimizi siyaset üzerinden dizayn etmeye mahkum oluruz. Gençliğini sağ-sol, komünist-faşist fasit dairesi gerginliği içinde yaşamış biri olarak bu gidişin çıkmaz sokak olduğunu ifade etmek istiyorum… Benim neslim bu oyunu zamanında göremediği için istikbalini yitirmiş, ölümler, işkenceler, ceza evleri, sürgünlerle telef olmuş, telef edilmiştir… Şu an yaşadıklarımız bir dejavu değil, biz bu filmi daha önce gördük beyler…

Aynı köprüden geçmek için köprü ortasında kavga eden inatçı keçilere benzemeye başladık. Almanca’da çok güzel bir söz var: “Der Klügere gibt nach.” Yani “akıllı olan taviz verir/geri adım atar”… 

Akıllı olan, olması gerekenleredir sözlerim…

Bize hakaret eden hatta küfreden birine aynı şekilde cevap verdiğimizde ortada bir değil iki hakaret var demektir. Ve tek mazaretimiz “ama önce o sövdü”. Netice olarak yanlış davranan kişi, bizi kendisine benzetmiş oluyor, birbirimizin “küfürdaşı” olmuş oluyoruz.

Doğruyu, iyiyi, güzeli temsil etmek kolay iş değildir.. Daha doğrusu doğru davranmayı, doğru kalmayı muhataplarımızın davranışına endekslersek karşılık bekleyen tefecilere benzemiş oluyoruz. Doğru davranmak ve iyi olmak bir meslek değil karakter özelliği, davranış güzelliğidir…

Biz, sadece kendi aşkımızdan, kendi sevdamızdan, kendi tavır ve davranışlarımızdan sorumluyuz muhataplarımızın nefretinden değil.

Dil, kalbin ve beynin sözcüsüdür. Dolayısıyla önce kalbimizi ve beynimizi hazırlamalıyız sevmediklerimizle beraber yaşamaya..Bu durumu bir tahammül olayından çıkarıp bir tolerans/hoşgörü noktasına taşımalıyız. Madem biz bu ülkede kendimizi artık ev sahibi gibi hissediyoruz, ona göre davranmak zorundayız…

Ülke nüfusunun yarısı bir diğer yarısı ile beraber yaşamak istemiyor artık. Gezi olaylarından bu yana her büyük olayda yol ayrımına geliyor ve karşılıklı olarak hem reel dünyada akrabalarımızı ayıklıyor, hem de sanal alemde listelerimizdeki farklı düşünen insanları siliyor hatta engelliyoruz.. 

Bayram ziyaretlerimizdeki şeçicilik arttığı gibi, sanal alemdeki Facebook ve Twitter’deki listelerimizde de biz(!)den olmayanların sayısı neredeyse sıfıra inmek üzere.. Bu gidişle “körlerle sağırlar birbirini ağırlar” seanslarına dönecek hayatlarımız, sayfalarımız. 

Ne yapacağız? Birbirimize “hocam,üstadım, pirim, mirim” laflarıyla reverans mı yapacağız? Bunun bir sonraki aşaması aramızdaki farklı islam algıları (tasavvufa bakış veya diğer konular) ortaya çıktığında sanal dostluklarımıza son vermek şeklinde kendini göstermektedir.. Vakıa bu konuda beni arkadaş edinmeyen veya çaktırmadan silenler bile var..

”Şeytan boş kalınca kendi evladını yermiş”

Son günlerde sayfa rajonu yayınlayan abilerimiz, ablalarımız bile türedi. “Şöyle şöyle olanlar defolsun sayfamdan yoksa ben temizlik(!) yapacağım ha..!” şeklinde manifestolar yayınlayanlar var. Kimse o sıfatları kendine yakıştırmıyor ama bu kriterlerin kimde olduğuna karar veren yine sayfa sahibi.. Acaba beni mi kastediyor korkusu kaplıyor içimizi…

Nereye gidiyoruz? Bu gidişin sonunu kestirebiliyor muyuz? Beraber yaşama kültürünü besleyeceğimize, başlangıçta kakafonik bir görüntü verse bile bu seslerden senkronize olmuş bir orkestra oluşturmaya çalışacağımıza tek sesliliğin güzellemesini yapıyoruz.

Dün bize zenci muamelesi yapanlara bugün (son 14 yılda güç bizde diye) biz de aynı muameleyi mi yapacağız? Ne kadar çabuk vaz geçtik birbirimizden? Bugün bir Kemalist teyzenin sayfasında okudum şu satırları: ” Hey millet bugün listelerimizdeki insanlık düşmanı “akrabalarımızı” silme günü”… Kanım dondu.

Benzeri sesleri kendi mahallemizdeki insanlardan da duyuyoruz. Bu insanlar bizim ablamız, kız kardeşimiz, abimiz, yeğenimiz, kuzenimiz, amca oğlu, teyze kızımız, okuldan arkadaşımız, askerden devremiz daha düne kadar, siyasi farklılıklarımızın bu denli uçurumlar oluşturduğu bu günlerimize kadar canlarımız, ciğerlerimiz idi.. Allah aşkına vaz mı geçeceğiz 75 milyonun yarısından? Nerde görülmüş iki yanlıştan bir doğru çıktığı..?

Görmüyor muyuz, göremiyor muyuz? Basiretimizi ve ferasetimizi nerede bıraktık? Ülke kayıyor ayaklarımızın altından! Birbirine, otobüste, sokakta, okulda, iş yerinde sanal alemde bile değil hoşgörülü davranmak tahammül edemeyen bir toplum oluyoruz hızla. Freni boşalmış bir kamyon gibi gidiyoruz bayır aşağıya..! En fazla üzülen en çok sevendir unutmayalım…

Unutmayalım gönüllerdeki bölünme coğrafi bölünmeden çok daha acı ve tehlikelidir..Mademki sevdalısıyız bu toprakların, mademki ustasıyız biz vatan sevmenin kolaya değil zora talip olacağız.. İnadına değil ısrarına barış, ısrarına kardeşlik ve beraber yaşamayı savunacağız…

Bunun için bir adım geri atacağız gönüllü… Korktuğumuzdan değil fitneyi boşa çıkarmak için bir adım atacağız geriye. Durum değerlendirmesi yapmak için çekileceğiz bir adım geri. Daha irfanlı, daha hikmetli, daha emin adımlar, hamleler yapmak için nadasa bırakacağız gönlümüzü, beynimizi ve dahi dilimizi…

Şairin dediği gibi Kitaba ve Anadolu irfanına dönüp iman, izan, insaf, merhamet ve vicdan depolayıp yeniden kucaklayacağız yitik kardeşlerimizi…

“Kardeşlik, dostluk ve arkadaşlık
Bir sancının vücuda ilk girmesi gibi sıcak ve güzel bir şeydir dostum.
Lakin bir umut bulunur daima, bulunur elbet,
Çıkıp sıyrılmaya doğru açılmış bir bitmez umut.
Ki, inancın ve aydınlığın kapısı odur, odur başımızı dik tutarız,
Odur yenilmeyiz karşılaştığımız ilk tahakküme, ilk karanlığa, ilk tel örgüye… ” 

M.Ö.M.

“Onlar ki  sözü dinlerler sonra da sözün güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.” Zumer-18



Naim Okur, 24.10.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem

Naim Okur Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı