19 Ağustos 2025 Salı

SA11573/SD3577: Mıra | Öznel Şeyler 80: Umutsuz Birer Vak’â mısınız?

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Kim bilir, belki biz de bu türlerden biriyiz; emin olamayız. Bundan dolayı kendimizi ayırmadan düşünmeliyiz; karşıya geçerek değil, tam içinde kalarak yapabildiğimiz en iyi şeyi yapmalıyız."

Belki biraz daha derinden düşünmeliyiz, doğduğu andan itibaren sayısız saldırı altında büyüyen ve öz saygısını yitirmiş insanın sorunlarını; belki daha da derinden.

Dikkatle düşünmeliyiz üstelik; çünkü çağın getirdiği yerde ne idüğü belirsiz, yüksek bir amaca sahip olmayan, öz güvenini sahip olduğu güzellik, para, ün, makam gibi maddî varlıklarla güçlü bir şekilde hisseden ya da tamamen kaybeden bir tür var karşımızda.

Kim bilir, belki biz de bu türlerden biriyiz; emin olamayız. Bundan dolayı kendimizi ayırmadan düşünmeliyiz; karşıya geçerek değil, tam içinde kalarak yapabildiğimiz en iyi şeyi yapmalıyız.

Öz saygısını yitirmiş umutsuz birer vak’â mıdır bu tür insanlar? 

Bu kadar çok umutsuz insanı görünce bu soruyu ‘evet’ diyerek cevaplamamak mümkün değil; ancak tam içinde olarak bu soruyu ‘cvet’ diyerek cevaplayamayacak kadar farkındaysak bir umut var demektir.

Bir insanın hangi aşamalardan geçerek öz saygısını yitirdiğini anlamak zorundayız her şeyden önce.

Ve anlama çabasına başlamadan hemen sormalıyız:

‘Öz saygısını yitirmiş bir insan artık yeniden başlangıç ayarlarına döndürülemez bir varlığa mı dönüşür?’

Ne yazık ki, bu sorunun bize buldurduğu cevaplar olmadan hiçbir adım atamayız. Herhangi bir insanın, doğduğu andan itibaren hangi aşamalarda, ne tür baskılara maruz kalarak adım adım öz saygısını yitirdiğini bulduğumuz cevapların arasında çalışarak tespit edebiliriz.

Kendimizden başlayarak belki de daha doğru bir iş yapmış oluruz, deneyin farelerden daha önemli olduğu bu çağda, konu umutsuz insan ise, çok iyi tanıdığımız için kendimiz en iyi ‘deney faresi’ olmalıyız.

Bu çok mu abartılı oldu? 

‘Deney kurbağası’ da diyebiliriz kendimize; ya da ‘deney maymunu’...

Öz saygı; bir bütün olarak insanın kendisine ait olan maddî ve manevî özelliklere karşı aldığı tavırların, tutumların toplamıdır, diyerek genel çerçevemizi belirleyebiliriz, eğer deneyin bir nesnesi olarak adlandırılma kaygılarını aştıysak.

Öz saygımız yerinde ise, ‘deney faresi’, ‘deney kurbağası’ ya da ‘deney maymunu’ olarak kendimizi tanımlamaktan rahatsız olmamamız gerektiğini de düşünmüş oluruz bu arada.

‘Deney insanı’ diyelim isterseniz.

Siz ne dersiniz?

Öz saygımızı nasıl yitirdik? 

Doğduğumuz ilk zamanlarda, farkında olmadığımız o ilk zamanlarda belki de azarlandık, itildik, kakıldık, ihmal edildik ya da tam tersi el üstünde tutulduk, asla azarlanmadık, itilmedik, kakılmadık, ihmal edilmedik; bu neyi değiştirir?

Çok şeyi değiştirir; çünkü ilk ürkekliğimiz, ilk tedirginliğimiz, ilk korkumuz, ilk yadırganmamız, ilk dışlanmamız ve ilk aşağılanmamız gibi, kesinlikle öz saygımıza doğduktan sonra ilk müdahale olarak değerlendirilebilecek her şey, bebekken ve/veya çocukken bizim henüz birey olmadığımızı düşünenlerin, öz saygımıza darbe indiren o faillerin ilk fiillerinin sonuçlarıdır.

Sonrasını araştırmaya gerek kaldığını düşünmüyorum... hatırlamadığımız ama kişiliğimizde izleri kalan o ilk saldırıların üzerine bina edilmiş sonraki yıllar, kendi yaralarını açan ve kabuklarını bağlayan benzer süreçlerin defalarca kez tekrarlanmasından başka bir şey değildir.

Bu aşamada elde ettiğimiz, ürkeklik, tedirginlik, korku, yadırganma, dışlanma ve aşağılanma gibi bulguların her biri öz saygımıza yönelik saldırılarda birer nükleer bomba niteliğindedirler ve buna neden olan yetişkinler için utanç verici olması gereken tutum ve davranışlarla yoğrulu sonuçlar olarak, ömrünün sonuna dek insanın kişiliğinin temellerinde kalıcı etkilerini hissettirirler ve mutsuzluğun-umutsuzluğun kaynakları olurlar.

Bir ergen için, bir genç ya da yetişkin için, ürkeklik, tedirginlik, korku, yadırganma, dışlanma ve aşağılanma, özgüven yıkımı demektir, yıkılmış bir öz güvenin öz saygı üretmesi de mümkün değildir.

Çağımız insanının ürkek, tedirgin, korkak, yadırganmış, dışlanmış ve aşağılanmış kişiliğini bir şekilde elde edilmiş maddî özelliklere bağlayarak yukarı çekme çabası da mutsuzluğa ve umutsuzluğa karşı bir tür direniştir.

Evet; bu bir direniştir, doğru ancak sonuçları daha da büyük bir umutsuzluk doğuracak olan ve insanı daha da aşağılara iten bir direniştir. Çünkü; insana geçici bir öz güven duygusu kazandırabilen maddî güç, insanın içindeki umutsuzu yaşlılığında ve ölümünün sonrasında da diri tutacak kadar güçlü olma imkanına sahip değildir.

Kuşkusuz bu böyledir; insanlar bunu milyarlarca kez deneylemiştir. Biz de, bizden sonrakiler gibi, farklı bir şeyle karşılaşmayacağız...

Sorumuza geri dönelim, eğer başlangıçta yeterince çalıştıysak:

‘Öz saygısını yitirmiş bir insan artık yeniden başlangıç ayarlarına döndürülemez bir varlığa mı dönüşür?’

Deneyin içinden çıkalım ve deneyin içindeki insana bakalım, ‘deney insanı’ dediğimiz insana.

İçinizdeki bütün olumsuz birikintilerden uzak bir merhametle baktığınızda, onu umutsuz bir vak’â olarak görebilir misiniz?

Kendinize karşı bu kadar acımasız olabilir misiniz?

Olmamalısınız bence, olmamalıyız. 

Peki, ne yapabilirsiniz ya da yapabiliriz?

Onun direnişine yön verebilirsiniz mesela. Onun ürkek, tedirgin, korkak, yadırganmış, dışlanmış ve aşağılanmış kişiliğini bir şekilde elde edilmiş -ya da elde edilmediği halde elde edilebilir hale getirilmiş- manevi özelliklere bağlayarak mutsuzluğa ve umutsuzluğa karşı direnişini, sonuçları daha da büyük bir umut doğurarak insanı yukarı çekecek olan ve daha da yükselten bir direnişe dönüştürebiliriz.

İnsana kalıcı bir öz güven duygusu kazandırabilen manevî güç, insanın içindeki umudu yaşlılığında ve ölümünün sonrasında da diri tutacak kadar güçlü olma imkanına sahiptir.

Kuşkusuz bu da böyledir; milyarlarca insan tarafından denenmiştir.

Öz saygısını yitirmiş bir insanı başlangıç şartlarını oluşturamayacağımız için yeniden başlangıç ayarlarına döndüremeyebiliriz, ancak ona öz saygısını kaybettiren her şeyin etkisini yok edebileceği bir umut aşılayabiliriz.

Çünkü insan ruhu da bedeni gibi yaralarını iyileştirme gücüne sahiptir.

Allah onu öyle yaratmıştır; umut da bu yolculukta kullanabileceği en iyi ilaçtır.

Sizce de öyle değil midir?

Umutsuz bir vak’â olmak hanginizin hoşuna gider ki?

Eğer dikkatlice düşünmeyi başarmışsanız, şimdi, özgüveninizi kazanmış bir şekilde, sessizce içinde olduğunuz şeye geri dönerek direnişinize asalet kazandırabilir misiniz, lütfen?

Nasılsa hepiniz ‘deney insanı’ değil misiniz?

Ne kaybedersiniz?

Öz saygınızı zaten kaybetmiştiniz, yeniden kazanma ihtimaliniz çok mü düşük?

Sahi, yoksa gerçekten umutsuz birer vak’â mısınız?


<<<Önceki                           Sonraki>>>


Seçkin Deniz, 19.08.2025, Sonsuz Ark, Mıra | Öznel Şeyler


Mıra | Öznel Şeyler

Seçkin Deniz Yayınları


Takip et: Next Sosyal @seckin_deniz

Takip et: Next Sosyal @sonsuzark


Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 



Seçkin Deniz Twitter Akışı