21 Temmuz 2015 Salı

SA1557/KY25-NO22: Hangi Bomba?

"Demek isteniyor ki; Barış, bu topraklarda ancak çocuk olarak gelir dünyaya, ama bu topraklara "Barış" gelemez!"


Bu topraklarda mantar tabancası bile patlasa huylanır olduk artık. Ülkenin dizaynı birden fazla el tarafından yapılınca yeni düzenlemede de her aktör söz sahibi olmak istiyor. O yüzden her şeyin arkasında başka bir parmak, başka bir elin maşasını aramak rutin hâle geldi.

Hariçten gazel okuyanlar çok olunca sofraya kaşık sallayanlar, ölüm helvasına un taşıyanlar sahada taşeronluk yaparken, masa başındakiler ise bir yandan ellerini ovuşturmakta öbür yandan bir sonraki hamlenin planlamasına geçmektedir..


Böylesine karmaşık süreçlerde sorulacak ilk ve en önemli soru: "Kimin veya kimlerin işine yaradığı"dır..

Coğrafyanın mimarlarının, amirlik iddia ve kavgasıdır yaşadıklarımız.. Savaşı başlatan biz isek ateşkesi de biz başlatırız - ki; her kesilen ateş yeniden açılmaya teşnedir..- 'ın İngilizcesi'dir yaşadıklarımız.


Siz hiç ismi "Peace" olan bir İngiliz veya Amerika'lı gördünüz mü?! Göremezsiniz zira 'Barışa özlem' yoktur Batı Yakası'nda..


Yani demek isteniyor ki; barış bu topraklarda, bizim(!) coğrafyamızda ancak çocuklara isim olarak takılır duyulan özlem yüzünden.. Demek isteniyor ki; Barış, bu topraklarda ancak çocuk olarak gelir dünyaya, ama bu topraklara "Barış" gelemez!


İşte tam da bu yüzden seçime çeyrek kala Diyarbakır olur bombanın adı, barış iradesinde diretmeye cevap olarak Suruç'ta adrese teslim edilir ölüm.. Anlayana ve anlayana kadar!


***

Tabii ki her eldivenin bir markası var. Eldivenin markasından ele ulaşacak teknolojiye henüz sahip olamadı kriminoloji ilmi..

Marka üretenler; marka hastalarını -af buyrun- marka sapıklarını üretmeden piyasaya hakim olmayacaklarını gayet iyi bilirler.. O yüzdendir bizim eldivenden ele, elden kola, koldan gövdeye ulaşamayışımız..


Mikro ayak oyunlarına alıştırılan sınırlı-sorumlu akıl ve irfanımız; makro oyunları, Puzzle'ın bütününü görememe üzerine programlanmıştır. "Karanlıkta fil tarifi" bile daha gerçekçi tahliller içermektedir bizim analizlerimizden, değerlendirmelerimizden..


O yüzdendir ki evimizin camına taş atan çocuğu yakaladığımızda duyacağımız hazza tav etmişlerdir bizi. Biliyorlar ufak şeylere sevinenlerin, küçük zaferlerle tatmin olacağını..


Balık, olta ve yem üçgeninde balık olmak bile yeter olmuş bize. Ve bunu da biliyorlar.. Ama ne acı ki biz bunu bilmiyoruz..


Biz bilemediğimiz için bunu; ormanda ağaç sayar gibi, Doğu'nun Orta yerinde cellatların adını ezbere alıyoruz tıpkı logaritma cetvelini ezberler gibi.. Bu coğrafyada ha cellat, ha örgüt(!) ne fark eder?!


***

Madem başladık, bitirmeye çalışalım beraberce..

Ölüm sessizce gelir, aniden gelir amenna, ama katliamın acelesi yoktur. Katliamın bir hedefi, bir veya birden fazla amacı vardır. Onun için ince eler sık dokur katliamcı.. Uzun uzun planlar, en ince detaya kadar düşünür ve en uygun zamanı bekler katliamcı.. Maksat önce o bir kuşu ama mümkünse bir taşla birden fazla kuşu vurmaktır çünkü..


"Efradına cami ağyarına mani" bir plan yapar katliamcı! Kaderin cilvesi nevinden yanlış zamanda yanlış yerde olanlar hariç hata yapma, zayiat verme lüksü yoktur Bay Katliamcı'nın..


Kimlerin olay mahallinde olması gerektiğine olay yeri polisi değil Katliamcı karar verir. Olay yeri polisleri kimin leş olacağına değil, kimlerin leş olduğuna karar verebilir sadece..


Şimdi beraber bakalım şöyle bir tabloya.. İstanbul'dan Şanlı değil Yaslıurfa-Suruç'a doğru yola çıkan kafilenin ölümle randevusunda olması gerek ve şart olanlar? 


Oyun kurucuların bölgedeki piyon, at, fil ve en fazla kalesi olabileceklerin son günlerdeki hamle(konuşma ve konuşamama)lerine de bakalım beraberce..


Ve son olarak Suruç bombasının ardından durumdan vazife çıkarmaya, ölenlerin kimliği bile tesbit edilememişken faili bulduğunu söyleyenlere bakalım. 


Faili erken bulanların, faili erken yani önceden bilebileceği ihtimalini de bir köşeye not edelim..


Naim Okur, 14.07.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem


Seçkin Deniz Twitter Akışı