17 Mayıs 2018 Perşembe

SA6149/KY60-ES58: Acımız da Yüreklerimiz de Bir



Filistinli bir ailenin evlerinin yıkılmasını önlemeye çalışırken İsrail ordusu tarafından buldozerle ezilerek öldürülen Rachel Corrie ve Yahudi yerleşimciler tarafından zorla benzin içirilip ardından canlı canlı yakılan Muhammed Ebu Hudayr’ın aileleri, İstanbul’daki “Uluslararası Zeytin Dağı Barış Ödülleri” töreninde buluştu. Birbiriyle kardeşçe sarılan iki aile, “Birbirimizi en iyi biz anlıyoruz çünkü acımız aynı” diyorlar.

Kudüs Platformu’nun düzenlediği “Uluslararası Zeytin Dağı Barış Ödülleri” geçtiğimiz hafta sahiplerini buldu. Bu yıl ilk kez verilen ödüller; Filistin’in bağımsızlık mücadelesini çizgileriyle ve Hanzala karakteriyle tüm dünyaya duyuran Naci el Ali’ye, Endonezya’da Filistinli kadınlara ve çocuklara yönelik çalışmalar yapan aktivist Noor Fitri’ye, Filistinli ailelerin evlerini savunurken İsrail devleti görevlilerince buldozerle ezilerek katledilen Rachel Corrie’ye ve Batı Şeria’daki insan hakları ihlallerine yönelik farkındalığı artırmak için ülkesi İsveç’ten Kudüs’e 5.000 km’lik yürüyüş gerçekleştiren Benjamin Ladraa’ya layık görüldü.

Törenin konukları arasında, 2014 yılında işgalci Yahudiler tarafından benzin içirilip yakılarak şehit edilen 16 yaşındaki Muhammed Ebu Hudayr’ın ailesi de vardı. Muhammed’in babası Hüseyin Ebu Hudayr ve annesi Süha Ebu Hudayr ödüllere tanıklık etmek için İstanbul’a gelmişti.

Törenden önceki gece düzenlenen yemekte katılımcılar bir araya geldi. Rachel Corrie’nin ödülünü almak için Amerika’dan gelen babası Craig ve annesi Cindy Corrie’nin, Hudayr ailesi ile karşılaşması duygusal anlara sahne oldu. Daha önce Lübnan’da bir programda karşılaşarak tanışmış olan iki aile birbirlerini gördüğü anda duydukları mutluluk yüzlerinden okunuyordu. Birbirlerine kardeşçesine sarıldılar. Yemek boyunca da yan yana oturan iki aile sohbet edip hasret giderdiler. Çocukları en güzel çağlarında, benzer şekilde ellerinden alınmış olan iki ailenin ortak acısı onları birbirlerine bağlıyordu. Biz de iki aile ile evlat acısını konuştuk.

DÜNYANIN YENİ NAZİLERİ

Muhammed’in annesi Süha Ebu Hudayr, üzerinde Muhammed’in resmi olan kalp şeklinde bir kolye takıyordu. Konuşmaya başladığımızda gözyaşlarına hakim olamayan acılı anne, oğlunu anlatmayı babası Hüseyin Ebu Hudayr’a bıraktı.

Hüseyin Hudayr sözlerine, “Onlar dünyanın yeni Nazileri” sözleriyle başladı ve o gece olanları şu şöyle anlattı: 

“Yeni Nazilerden 3 tanesi oğlumu gelip almışlar. Ellerini bağlayıp, arabada işkence yapmışlar ve Deir Yasin köyüne (Deir Yasin, 1948 yılında Siyonistlerin 254 kişiyi katlettikleri köy) götürmüşler. Ellerini ayaklarını bağladıktan sonra üzerine benzin döküp, diri diri yakmışlar. Ardından da bu yaptıkları canice katliamı kutlamak için bira içip müzik çalmışlar. Oğlumun kaçırıldığını görenler bana haber verdi. Ben oğlum kaçırıldıktan 2 dakika sonra polise haber verdim ve oğlumu Yahudilerin aldığını söyledim. Oğlumun cep telefonu çalışıyordu. Benim oğlumu aldıktan sonra 2 dakika sonra polise ulaştım ve oğlumu Yahudilerin aldığını söyledim. Polis hiçbir şey yapmadı. Oğlumun telefonu çalışıyordu. Telefon sinyalinden yerini tespit edebilirlerdi ama hiçbir şey yapmadılar. Kaçırılan bir Yahudi olsaydı hemen telefon sinyalinden yerini tespit ederlerdi. Eğer evimizin önündeki kameralar olmasaydı, onu kimin, nasıl bizim evin önünde alıp götürdüğünü hiç öğrenemeyecektik. Meçhul bir olay olarak kalacaktı. 4 gün boyunca İsrail polisi yalan söyleyerek bunun ailevi bir problem olduğunu iddia etti. Ben oğlumu nasıl kaçırdıklarını gösteren güvenlik kamerası görüntülerini DVD olarak polise götürdüm. Polis DVD’yi aldı ve bir hafta sonra yanmış olarak geri verdiler. Allahtan ben görüntülerin kaydını cep telefonuma da almıştım. Bir İsrail TV kanalı bizimle görüşmek için geldi ve polisin kendilerine bunun ailevi bir sorun olduğunu söylediklerini anlattı. Ben de onlara kamera görüntülerini verdim. Bunu televizyonda yayınladılar. Bundan sonra zorluklarımız başladı”

OĞLUMUN CESEDİNİ 3 BİN ASKERLE VERDİLER

Hüseyin Hudayr tüm bu yaşananlardan sonra oğlunun cesedinin kendilerine verilmesinde de zorluk çıkardıklarını anlatıyor: 

“Olayı büyütmemizi istemediler ama sokaklarda gösteriler oldu. Bize cesedi hemen teslim etmediler. Olayların durulmasını bekleyip hiç kimsenin olmadığı bir saatte teslim ettiler. Bize oğlumun cesedini teslim ettiklerinde 3 bin asker çevremizi sarmıştı. Cenazeye 20-30 bin kişi kadar kişi geldi gelmek isteyen pek çok insan da emniyet tedbirleri dolayısıyla gelemedi.”

Oğluyla ilgilenmeyen ve olayı saptırmaya çalışan polisler hakkında da dava açtıklarını anlatan baba Hudayr, sanıklara verilen cezaların da yeterli olmadığını söylüyor: 

Birine müebbet, diğerlerine 20 yıl verdiler. Bunların hepsi aynı aileden. Bir Filistinli taş bile atsa 20 yıl ceza alıyor. Bir Filistinli bir İsrailliyi yakmış ne kadar ceza verirlerdi siz düşünün. Öncelikle evini yıkar ve sonra bütün ailesini tutuklarlardı. Onlarca müebbet hapis cezası verirlerdi. Bu mahkeme kararları Muhammedi bir kez daha öldürdü.

Bu cezaları ağır bulup tekrar temyize başvurdular. Dava devam ediyor. Hakime ‘Bu cezayı indirirseniz Nazilere ödül vermiş olacaksınız’ dedim. Bir müebbet ve 20 sene ceza değil onlarca müebbet olmalıydı. Biz ailevi, cemaatvari cezalara karşıyız ama onlar bize bunu yapıyor. Onların da evinin yıkılması lazım. Onların da evlerinin yıkılmasıyla alakalı İsrail Savunma Bakanına karşı da bir dava açtık ama bu davayı başbakanlığa yönelttiler. Netenyahu bize 70 sayfalık bir cevap gönderdi ve ‘Onların evlerinin yıkılması mümkün değil. Çünkü onlar azınlıktı. Biz Arapların evlerinin yıkıyoruz çünkü onlar büyük bir grup halinde olayları yapıyorlar. Şayet gelecekte bir daha birini yakarlarsa duruma bakacağız’ gibi bir cevap verdi.” Bunları anlatırken baba Hudayr’ın yüzünde acı bir tebessüm vardı. Hüseyin Hudayr devam etti: “Son 5 yılda Yahudilerin yaptığı 50 tane olayı örnek gösterdik. Aynı şekilde henüz hayatta olan bir başka çocuğu yakmışlardı. Onlar da bize bir ay içinde Filistinlilerin 200 olay gerçekleştirdiğini söylediler. Şu an İsrail Cumhurbaşkanının af yetkisini kullanması için başvuracaklarından şüpheleniyoruz. Bunu engellemek için bir adli dava açtık. Bir de 6 milyon Şekellik tazminat davası açtık. Onları parayla da mahkum etmek istiyoruz.”

BİZİ KUDÜS’TEN GÖNDERMEK İSTİYORLAR

Kudüs’te şu an Filistinlilerin durumunun çok kötü olduğunu anlatan Hüseyin Aba Hudayr, ev yapım ruhsatları ve vergilerin çok fazla olduğunu söylüyor. Filistinliler için bütün ticari yer açma, ev yenileme ve ev alma ruhsatlarının çok yüksek tutulduğunu ifade eden Hudayr, “Çünkü Filistinlilerden kurtulmak istiyorlar. Belediyeye bu konuda konuşmak için gittim. Memur bana ‘Ramallah’ta otur, orası daha ucuz. Kudüs böyle’ dedi. Havaalanına geldiğimizde de eşim başörtülü olduğu için hemen bizi yana ayırdılar. Güvenlik nedeniyle sizi kenara alıyoruz diyorlar ama burada açıkça bir ayrımcılık, ırkçılık var” diyor. Hudayr, Türkiye hükümetinden bu işgalden kurtulmak için yardım beklediklerini de ekliyor ve “Yahudi işgali karşısında bizi destekledikleri için Türkiye’ye çok teşekkür ediyoruz” diyor.

KUDÜS’E DAVET EDECEĞİZ

Hüseyin Ebu Hudayr, Corrie ailesi için de “Bizim ikimizin elemleri, acıları aynı. Onları gördükçe, onların ne hissettiklerini çok iyi anlıyorum. Eminim ki onlar da benim acımı anlıyor. Aynı acıyı paylaşıyoruz. Çocuğumuzu kaybettik ve bu İsrail tarafından yapıldı. Bizim oğlumuzu yaktı, onların da kızları aldılar ellerinden. Onun için birbirimizi çok iyi anlıyoruz. İnşallah onlara bir davet göndereceğiz. Kudüs’te onları ağırlamak istiyoruz” diyor.

İSRAİL ORDUSU KONTROLDEN ÇIKMIŞTI

Kızlarına verilen ödülü almak için Türkiye’ye gelen Graig ve Cindy Corrie, kızlarının ölümünden sonra İsrail hükümeti aleyhine yasal mücadeleye başlamıştı. 2010’da Hayfa’daki bir sivil mahkemede Rachel’in ölümü ile ilgili dava açan Corrie ailesi, iki yıl devam eden mahkeme sürecinden sonuç alamadı. Çünkü mahkeme, Rachel Corrie’nin kaza sonucu öldüğüne ve İsrail Ordusu dahil hiçbir resmi makamın sorumluluk sahibi olmadığına hükmetmişti.

Graig Corrie, Rachel’ın Filistin’de olduğu dönemde, orada olup bitenlerden çok da haberdar olmadıklarını anlattı: “Ben 1970’lerde Vietnam’daydım. Benim içinde olduğum ekip yapmadı ama Amerikan ordusunun orada korkunç şeyler yaptığını biliyordum. Dolayısıyla orduların bazen kötü şeyler yapabileceğinin farkındaydım ancak Rachel’in en fazla tutuklanabileceğini düşünüyordum, çünkü ufak tefek bir kızdı. Bu nedenle Rachel gördüğü şeyleri bize yazana kadar onun için çok da fazla korkmuyordum fakat yazdıklarını okuduktan sonra İsrail ordusunun kontrolden çıktığını fark etmiştim.”

TÜM DÜNYA BİZİ KUCAKLADI

Anne Cindy Corrie ise Rachel Filistin’e gitmeden önce bölgeyi çok da iyi bilmediklerini ifade ediyor: 

“2003’te bir çok tipik Amerikalı aile gibi İsrail ve Filistin’le direkt bir iletişimimiz yoktu. Medyamızda Filistinlilerin hikayeleri pek konuşulmazdı. Gördüğümüz birkaç fotoğrafın da çarpıtılmış olduğunu düşünüyorduk. Bizim bilgimiz daha çok soykırımdan gelen Yahudi hikayelerine dayanıyordu. Dolayısıyla Filistin’de neler olduğu hakkında derin bilgimiz yoktu. Rachel’den önce Filistinliler hakkında fazla bilgimiz yoktu açıkçası. Fakat Rachel Filistin’e gitmeden önce bize bu konuda bilgi vermeye başlamıştı. Rachel’ın ölümünün duyulmasından sonra o kadar çok mail aldım ki bir saat içinde e-mail adresim çöktü. Dünyadan insanlar tarafından resmen kucaklandık. Çok destek gördük hala da görüyoruz.”

ÖLDÜRÜLEN ÇOCUKLARIN AİLELERİNİ ZİYARET EDİYORUZ

Rachel’ın ölümünün ardından bölgeye gitmeye başladıklarını ve 5 kez ziyaret ettiklerini anlatan Cindy Corrie, kurdukları Adalet ve Barış için Rachel Corrie Vakfı ile de Rachel’ın mirasını yaşatmaya çalıştıklarını söylüyor: 

“Onun ölümünden sonra bölgeye gitmeye başladık. Amerika’da bir kominite oluşturduk, bir Filistin’i sevenler topluluğu oluştu. Amerika’da da bazı gruplar bizi destekledi. Filistin’e sık sık ziyaretlerde bulunuyoruz. Ayrıca bölgedeki Yahudilerle de görüşüyoruz. Filistin’i savunanlarla iletişim halindeyiz. Amerika’da Muhammed’in kuzeni ile tanışmıştık. Daha sonra Hudayr ailesi ile Lübnan’da tanıştık. İnanılmaz güçlü bir aile. Çocuklarını ve haklarını savunmalarını gördükçe onları takdir ediyorum. Aynı zamanda çok güçlü bir bağ var aramızda. Çünkü benzer şeyler yaşadık. İkimizin de çocukları öldürüldü. O anlamda bir bağ hissediyoruz ve Kudüs’e gitmeyi kesinlikle düşünüyoruz. Onlarla olan bağlarımızı devam ettireceğiz. Bağlantı halinde olduğumuz çok aile var. Ahed Tamimi’nin evine gittik, babasıyla buluşup tanıştık. Öldürülen başka çocukların aileleriyle de bağlantıdayız. Böyle çok aile var ve biz hepsiyle buluşup konuşuyoruz. Hepsi çocuklarını ayakta durmaları, haklarını savunmaları için yüreklendirmeye çalışıyor. Çocuklarına destek oluyorlar” diyor.


Emeti Saruhan, 17.05.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Hayatın Sıcak Yüzü, 
Emeti Saruhan Yazıları



Sonsuz Ark'ın Notu: Emeti Saruhan Hanımefendi'ye çalışmalarını bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz. Seçkin Deniz, 06.07.2017


İlk yayınlandığı Yer: Gerçek Hayat





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı