13 Nisan 2018 Cuma

SA5947/KY1-CÇ485: Gümüş

"Çıkardığı ürkek mırıltılar olmasa korkudan öldüğü bile söylenebilirdi. Gözlerini de var gücüyle yummuştu Gümüş."


Soluk soluğa varmıştı üçüncü kata Ekrem. Kucağında büyümeyen cinsten “Gümüş” adlı bir köpek vardı. Tir tir titriyordu hem Gümüş hem de Ekrem. Mahallenin en sevimli en şirin köpeklerinden biriydi Gümüş. Günlerden pazardı. Kıştı. Güneş yüzünü göstermiş olsa bile hava soğuktu. Ama Gümüş ve Ekrem soğuktan değil korkudan titriyorlardı. 

Henüz otomobil furyası yoktu. Faytonların egemenliğindeydi tüm şehir. Faytonları çeken atları sevmezdi çöpçüler. Atlar vakitli vakitsiz fışkılarını dökerlerdi sokaklara caddelere. Çöpçüler de çalıdan mamul süpürgeleri ve tenekeden bozma faraşlarıyla onların pislikleri peşinden koşarlardı yüzlerini ekşiterek. 


Çöpçüler faytonculara, atlarına ve gözü dönmüş köpekleri üzerlerine salan çocuklara kızarlardı. Faytoncular çocuklara kükrerlerdi öfkeyle.. yazın bunaltıcı sıcağına ve kışın dondurucu ayazına küfrederlerdi..ve çok yulaf yiyen atlarını yumruklarlardı. 

Belediye amirleri hem çöpçülere –ki onların görevlerini aksattıklarına inanırlardı amirleri- hem faytonculara –ki onlar kendilerine gösterilen yere faytonlarını park etmeyi hep kulak ardı ederler ve bildikleri gibi konaklamaya devam ederlerdi, bu da belediye amirlerini çileden çıkarırdı- hem de çocuklara diş bilerlerdi. Çocuklar hemen her muhitte aynıydılar. Çöpçüler süpürgeleriyle peşlerindeydi, faytoncular kamçılarıyla okşardı zaman zaman arkalarına gizlice binen çocukları.. 


Çocuklar! Nerede başıboş bir köpek bulsalar ona yiyecek bir şeyler vererek mahalleye bağlanmasını sağlarlardı. Böylece hemen her mahalle azımsanmayacak bir köpek nüfusuna sahipti. Bu da tehlikeliydi. Hastalıklar.. saldırılar.. ve görüntü kirliliği. Bir yabancı ayak basmaya görsün mahalleye sokağa.. sokaktan, mahalleden biri çıkıp köpeklere kızmasa yabancının başına gelecekleri düşünmek bile terletirdi insanı.


Ali Paşa mahallesinin Çamurlu Sokağı bu açıdan belediyenin en çok başını ağrıtandı. En çok faytonu olan, en çok köpeğe ve arsız bir sürü çocuğa sahipti bu sokak. Üstüne üstlük belediye reisinin makamına gidiş güzergahıydı. Otomobiliyle her sabah ve her akşam buradan geçmek onun için bir zulümdü. Hemen her sabah ne kadar uyuz köpek varsa otomobili sokağın başında görünür görünmez etrafını alır uluyarak, sokaktan çıkıncaya kadar peşinden koşarlardı. Ya otomobilinin hemen her tarafına sıçrayan at fışkıları.. kimi iki katlı evlerin ikinci katından otomobiline boca edilen bir kova kirli su.. 


Belediye reisi makam şoförüne her keresinde;


“Lazım değil arkadaş.. varsın yol uzasın.. ne yani her gün bu kepazeliği çekecek miyim? Öteki yoldan gider-geliriz.. duydun mu Sefer?” 


Sefer tüm ciddiyetini toplayarak;


“Baş üstüne efendim.. bundan sonra yukarı yoldan gider-geliriz..” karşılığını verirdi. Bilirdi ki akşam dönüşü;


“Sefer.. onca uzun yola devletin benzinini yakmamız yakışık almaz.. hem görenler ne der; bak millet yakmak için gaz bulamıyor, maşallah reis utanmasa benzinle çimecek..demez mi?” diyecekti. 


Kendisi de her zaman ki gibi ciddiyetle;


“Çok isabetli buyurdunuz.. efendim..” karşılığını verecekti.


Çöpçüler bu sokakta daha bir sinirliydi. Burada görev yapmaya çalışan personel hemen her gün fırça yerdi. Temizlik işleri amirlerinden her hangi biri o gün çamurlu sokakta görev yapanları toplar;


“Be vicdansızlar! Sizi zorla çalıştıran yok.. yine kahvede pineklediniz değil mi? Tabi canım babanızın hayrına çalışıyorsunuz! Ulan yazık günahtır.. çocuklarınıza götürdüğünüz ekmeği hakkediyor musunuz? Bu ne utanmazlık! Bu ne sıkılmazlık! Yine sokak at fışkısından geçilmiyormuş.. bir sürü it.. ne olacak bu işin sonu?” bağırırdı. 


Çöpçüler boyunlarını büker, hık, mık.. bir şeyler söylemeye çalışır, ağzını açan daha bir paylanırdı. Paylayan başkan tarafından paylanandı zira. O ağzını açmamıştı. Bunlar da açmamalıydı.


Belediye başkanı kararını vermişti. O sokak başta olmak üzere bütün şehir başıboş köpeklerden temizlenecekti. İki üç kişiyi bu işle görevlendirdi. Ve nasıl yapılacağını da kendisi planladı. Keskin nişancılar bulunacaktı. Birer çifte ve yeterince saçma.. tüm köpekler vurulacaktı. İşe Çamurlu Sokak'tan başlanacaktı. Bu sokak kolaydı. İki faytonun sığacağı ara bir sokak vardı. Köpekler oraya doğru sürülecek ve oradan silahlandırılan elemanlar her birini tek tek vuracaklardı.. yavru köpekler de zehirlenecekti. 


Her şey hazırdı. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte harekete geçilmişti. Ekrem’in dedesi köyden gelmişti bir gün önce. Ve sabah kahvaltısında sıcak ekmeksiz kahvaltı yapmazdı. Ekrem büyük bir sevinçle yatağından kalktı. İki sokak ötedeki fırının yolunu tuttu. Dedesini severdi. Hemen her köyden gelişinde kendisine kaymak getirirdi. Pek hoş bir tadı vardı kaymağın. 


Dede eve getirdiğinden hariç;


“Bunlar Ekrem’in!” diyerek ayrı bir çıkını annesine uzatırdı. Yine kaymaklar gelmişti ve dede;

“Sıcak ekmeğimi unutma!” ihtarıyla vermişti. Ekrem fırından dört tane sımsıcak ekmek aldı. Daha fırından dışarı adımını atmamıştı ki tüfek sesiyle irkildi. Fırıncı;

“Eşkıyalar şehri mi bastı ne!” diye belirtti şaşkınlığını gülerek. Yüreğinde korkuyla adımlamaya başladı geldiği yolları Ekrem. Sokağın başına vardığında peş peşe patlayan tüfeklerle adımlarını hızlandırdı. İşin tuhaf tarafı sokakta köpek görememişti. Yutkundu. Fırıncının dediği olabilir miydi? 


Koşmaya başlamıştı. Tam kendi sokaklarının girişinde karlar arasına gömülmeye çalışan Gümüş’ü gördü. Mızlıyordu. Tüfek sesleri daha bir yakından geliyordu ve can havliyle bağıran köpek sesleri işitiliyordu. Gördüklerine inanamadı: köpeklere ateş ediliyordu. 


Elindeki ekmek filesini fırlattığı gibi Gümüş’ü kaptı ve var gücüyle eve koştu. Üç katlı betonarme binanın üçüncü katına çıktığında ayaklarını kımıldatamıyordu artık. Kapının önüne düşmüştü. Biraz soluklanıp kalkmayı düşündü. Gümüş kımıldamıyordu bile. Çıkardığı ürkek mırıltılar olmasa korkudan öldüğü bile söylenebilirdi. Gözlerini de var gücüyle yummuştu Gümüş. 


Bir süre daha kapının önünde oturdu Ekrem. Güçlükle doğruldu. Zili çaldı. Kapı açılırken kısık bir sesle;


“Gümüş.. gümüşü kurtardım anne.. gümüş.” Diyebildi. 


Ve açılan kapının önüne yığıldı.




Cemal Çalık, 13.04.2018,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları






Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı