21 Mart 2018 Çarşamba

SA5827/ KY20-MEK73: Bölge Siyasetinde Yeni Bir Durak: Afrin ve Zeytin Dalı

"Türkiye işgalci bir ülke değil, hakkını, tarihten gelen hukukunu arayan, sınırlarının ötesinde dayatma ile karşı karşıya bırakılmış ahalisinin hakkı için mücadele eden bir ülkedir. Bölge ahalisi ile rıza üzerinden ilişki geliştirerek derin bir haklılık zeminine sahip tek güçtür."


“Baas ve Esed ailesinden zulümden başka hiç bir şey görmedik, Kürdün maslahatı Türkiye’nin yanında durmaktır” 
Mihemed Şeyhani/ Afrin

20 Ocak 2018 günü başlatılan Zeytin Dalı Operasyonu, adı ile müsemma bir şekilde ve beklendiğinden çok daha hızlı bir ilerleme kat ederek, emperyalist güçler adına İslam topraklarını işgal edenlere, ahalinin iradesine çökenlere büyük bir karabasan yaşatıyor. Adı ile müsemma çünkü neredeyse kayda değer bir sivil kayıp yaşanmıyor, Hülagu girmiş gibi birbirine yapışık duvar bırakmayan emperyalist işgallere karşılık hiç kimsenin haremine girilmiyor. Kadim İslam savaş hukukunda olduğu gibi, yaşlılar, çocuklar, kadınlar, ağaçlar ve mabedlere zarar verilmiyor, ahali ordunun girdiği yerden kaçmıyor, tersine orayı sığınak belliyor. Türkiye kadim akraba, kardeş ve dindaşlarına, ahalisine zeytin dalı uzatıyor. 

Şimdi bu ‘Zeytin Dalı’nın sadece askeri değil, sosyal, kültürel, güvenlik, şehir altyapısı, ekonomi ve insanca yaşamanın gerektirdiği her tür hizmeti içerdiğini, tıpkı Cerablus’ta, tıpkı Bab’da, Dabık’ta olduğu gibi büyük bir özen ve dikkatle ortaya koymak zamanıdır.

Afrin bölgesel güç dengesinde yeni bir durak, eski deyimle yeni bir konaktır. Bu yeni konakta yaralarımızı yeniden saracak, güçlerimizi toparlayacak, dağılan tespih taneleri gibi kendi öz ahalimizi yeniden kucaklayacak büyük fırsatlar bulunmaktadır. PYD, Baas diktasının canından bezdirdiği Afrin ve Suriye Kürtlerine, emperyalist destek ile kurduğu onlarca kurum eli ile sahte bir nefes eşliğinde muazzam bir dikta rejimi dayattı. Kanlı bir Pol Pot rejimi inşa ederek Kürtlerin başka bir dünyaya dair umutlarını adeta yok etti. Zeytin Dalı ile sıkışınca da halka Esed diktasının tekrar bölgeye geri geleceğini duyurdu. 

Bu Suriye halkını, gerek Arap, gerek Kürt ve gerekse Türkmen, adeta cehennemlerden cehennem beğenmeye zorlamak demek-ti. İşte Afrin operasyonu Suriye halkına bir başka seçeneğin, bir başka dünyanın, hem de çok rasyonel bir şekilde orta yerde durduğunu, umudun tükendiği yerde tam, yeniden şafağın sökmekte olduğunu göstermiştir. Şimdi Türkiye’nin temel misyonu, yüzlerce Suriyeli ve Türkiyeli evladımızın şahadeti ile doğan bu fırsatın bir yalancı şafak olmadığını, tıpkı Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de emperyalist hendeklerden sonra gösterdiğimiz gibi, Afrin’de de göstermektir.

100 yılı aşkın bir süre evvel bölgeyi işgal eden Haçlılar ve ortaklarının çektiği ve millet nazarında hükümsüz olan sınırlar yüzünden yüzyıldır ayrı kaldığımız bu vatanın öz evlatları ile tekrar yüz yüzeyiz, kol kolayız, omuz omuzayız. Köprülerin altından çok sular akmış, sınırın berisi ve ötesi arasında sağalması zaman alacak epey yara açılmıştır ama üzerinden yeniden dikileceğimiz kökler sapasağlam yerinde durmaktadır.

Ortaklaşmanın yolları

100 yıldır uzak kaldığımız münhasıran Suriye Kürtleri ile aracılar olmadan, birçoğu zaman içinde ve anlaşılabilir siyasi süreçlerden dolayı Batı ile iltisaklı hale gelmiş, halkta da güven bırakmamış siyasi parti ve şahsiyetleri bir kenara koyarak, ru be ru çalışmanın, ortaklaşmanın yollarını bul-malıyız. Yeni kadrolar, yeni fikirler, yeni vizyonlarla bunun nasıl büyük fırsatlar içerdiğini görmeliyiz. Suriye Kürtleri ve aynı coğrafyayı paylaşan Arap ve Türkmenleri PYD/PKK’dan ve emperyalist planlardan kurtarmak ciddi bir adım şüphesiz ama en az bunun kadar ciddi olan bu bölgeyi ve insanları Esed diktasından da kurtarmaktır. Bunca şehidin kanı ile sulanmış bu toprakları bir daha Esed ve emperyalist planlara teslim etmek akıl dışı olacaktır. Buna ne şehitlerin mübarek kanı, ne Türkiye halkı, ne de bölgenin ahalisi rıza göstermeyecektir. 

Bütün emperyalist güçler ve onların tarihsel işbirlikçilerinin eli ile, 600 bini aşkın masum sivilin kanı pahasına boğdurulmaya, proje örgütler DEAŞ, PYD ve onlarca uzantısı ile kirletilmeye çalışılan kutlu Suriye Devrimi, onlar boğdukça bir başka yerden uç vermeye, Guta’da hepimizi utandıran aşağılık katliamlar rağmına inadına direnmeye, Afrin’de, El Bab’da, İdlib’te haykırmaya devam ediyor, devam edecek. Arkasından yollayacak piyadesi olmayan eli kanlı sömürgeciler korkakça havadan katliam yaparken iyi biliyor ki esas olan yerdir. Yerde de Müslümanlardan, İslam’dan başkası yoktur, Kürt’ten, Arap’tan, Türkmen’den başkası yoktur.

Destek ve rıza

Üzerine söylenmedik söz kalmayan Kürt meselesi konusunda Misak-ı Milli vizyonunu yeniden canlandırarak, zamanında İngiliz ve Fransız sömürgecilerine kök söktürmüş bu ahali ile yeni bir dil, yeni bir vizyon ile ortaklaşmak için Afrin ve Zeytin Dalı Operasyonu büyük imkan ve fırsatlar sunmaktadır. Bugün kabaca IKBY sınırlarını içeren Musul Vilayeti meselesi bir dış politika argümanı olarak yeniden canlandırılmalı, Batı ile iltisaklı hale gelmiş siyasi parti ve liderler yerine daha yerli vizyonlara sahip yeni aktörlere alan açılmalıdır. 

Afrin Batıcı/solcu/milliyetçi Kürt siyasetinin adeta kızıl elması olageldi. Şimdi Afrin ahalisi ile kuracağımız dolaysız muhabbet, rasyonel ilişki ve vizyoner siyaset ile tıpkı Irak ve Suriye Türkmenleri için yaptığımız gibi uluslararası siyasette bölgedeki Kürtler ve Araplar için de bir tür garantör sıfatı için şartlar olgunlaşmıştır. Almanya’nın Baltık’ta yaptığı, Rusya’nın Kafkaslar’da yaptığı gibi uluslararası meşruiyeti olan, üstelik onların dayatma ile yaptığını yerli ahalinin destek ve rızası ile yapa-bilecek fırsat ve imkanlar Türkiye’nin önünde gün geçtikçe berraklaşmaktadır.

Türkiye işgalci bir ülke değil, hakkını, tarihten gelen hukukunu arayan, sınırlarının ötesinde dayatma ile karşı karşıya bırakılmış ahalisinin hakkı için mücadele eden bir ülkedir. Bölge ahalisi ile rıza üzerinden ilişki geliştirerek derin bir haklılık zeminine sahip tek güçtür. Bütün bölge ahalisi sömürgeci çıkarlar gütmeyen tek gücün, bütün provokasyon ve tahriklere rağmen meşruiyet çizgisinden çıkmayan tek ülkenin Türkiye olduğunun gayet farkındadır. O halde bu büyük rızadan, bu büyük iradeden bölgesel bir istikrar vizyonu, bir ortaklaşma siyaseti çıkarmak elzemdir. 100 yıllık Batıcı, asimilasyoncu, inkarcı siyaset ve bu siyasetin dayattığı kısır devlet organizasyonu ile gerek içeride ve gerekse dışarıda dev bir sorunlar yumağı üretilmiştir. 

Cumhur Reisi Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu büyük vizyonun, bu sorunların hem içeride hem dışarıda tek tek çözülmesini sağlayan, Türk’ün, Kürt’ün, Arap’ın ve diğer bilumum ahalinin tek bir millet olarak, Millet-i İbrahim olarak yeniden bir ortak hedef ve mefkure etrafında bütünleştiği, sınır aşan bir ortaklık imkanı sağladığı aşikardır. 

Evet artık mazlumların, itilmişlerin umut beslediği bir merkez var, bu merkez Afrin’e, Kamişlo’ya, Haseke’ye umut olduğu kadar, Kerkük’ke, Zaxo’ya, Duhok’a da umuttur. Halep’e, Guta’ya, İdlip’e umut olduğu kadar, Urumçi’ye, Bosna’ya, Kudüs’e de umuttur.






Mustafa Ekici, 21.02.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar 



İlk Yayınlandığı Yer: Star Açık Görüş






Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı