20 Mart 2018 Salı

SA5821/SD925: Kürtlerin Yolu, Barzani'nin Afrin Yası ile Örtüşmüyor

"Güçlü bir Türkiye Kürtler olmadan var olamazdı, Güçlü bir Türkiye olmadan da Kürtler var olamazdı... İslam olmadan ikisi de olamazdı. Bu artık apaçık bir şekilde kanıtlanmış durumda."


Türkiye, Suriye, Irak ve İran dışındaki Kürtlerin, özellikle Avrupa'da ve Amerika'da yaşayan Kürtlerin bir kısmının PKK tarafından 'Diaspora' olarak kullanıldığı ve bu Diaspora'nın da İngiltere ve Avrupa Birliği ülkeleri ile ABD, Rusya ve İsrail tarafından stratejik olarak yönlendirildiği, 'ateist bir devlet kurma vaadi' ile özellikle son dönemde uluslararası etkinliği artan Türkiye'ye karşı kışkırtıldığı somut bir şekilde ortada.

PKK'nın Erdoğan'ın başlattığı 'Çözüm Süreci'ni ABD'nin ve Avrupa'nın isteğiyle sona erdirip Türkiye'ye karşı terör faaliyetlerini arttırdığı 2015 yılından sonraki üç yılda, Türkiye'den aldığı ağır karşılıkla yok olma sürecine girmesi ile bahse konu Diaspora terör saldırılarını daha sivil hedeflere yöneltti. PKK destekçilerinin Avrupa'da yaşayan Türkiyeli müslümanların camilerine yaptıkları saldırıların Türkiye'nin Afrin Operasyonu'nda zirveye çıkması 'paranoyakça bir hırsla devlet kurmak' olarak pazarlanan  ideolojik bir çılgınlık olarak değerlendirilebilir. Ki bu çılgınlık sadece Diaspora'nın yaşadığı bir sinir krizi de değildi...  

Ekim 2015'te Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun katıldığı bir
televizyon programında "'Fırat'ın batısına PYD geçmeyecek. Geçtiği anda da vururuz' dedik. 2 kere de vurduk" demesine karşılık HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "YPG Fırat'ı geçecek, sen de mal mal bakacaksın" diyerek cevap vermiş, ABD'nin ve Avrupa'nın belirlediği stratejiye uygun bir pozisyonla bugün Avrupa'da (genelde PKK terörünü destekleyen, polis otolarıyla gezdiren ve koruyan) polislere bile saldıracak duruma gelen Diaspora'nın çılgınlığına yön vermişti. 


Aynı çılgınlığa yakalanan Mesut Barzani'nin 25 Eylül 2017 yılında Telafer, Sincar, Musul ve Kerkük'ü de içeren bağımsızlık referandumuna karşı çıkan diğer IKBY unsurlarını ve Türkiye'yi umursamayarak Peşmerge ordusu kurmak, eğitmek ve silahlandırmak gibi açık hedeflerle kendisine 'yardım' eden ABD'ye ve Avrupa ülkelerine sırtını dayaması tarihi bir fırsatın kaçırılmasına neden olmuştu. 

Oysa Barzani ile Erdoğan, 26 Şubat 2017'de İstanbul’da, Mabeyn Köşkü’nde görüşmüş, buna karşılık Barzani 22 Ocak 2016'da "Mevcut Ortadoğu sınırları belirleyen Sykes-Picot anlaşmasının yerine yeni bir anlaşma getirilmesi gerek" demiş olmasına rağmen yine Sykes-Picot anlaşmasını dayatan tarafların emrine girerek Türkiye'yi karşısına almış, Türkiye'ye ve Erdoğan'a ihanet etmişti; daha doğrusu ABD Barzani'yi Erdoğan'dan koparmayı başarmıştı... 15 Temmuz 2016 NATO-FETÖ darbesinin bastırılması bile Barzani'nin güçlü bir Türkiye'ye olan ihtiyacını hatırlamasına yetmemişti.

Türkiye ve İran'ın baskısı ile referandumun sonuçlarını ortadan kaldıran Irak Federal Yüksek Mahkemesinin kararını kabul eden ve "Irak Federal Yüksek Mahkemesi'nin ayrılmayı yasaklayan kararına saygı göstereceğiz" diyen, sonrasında Başkanlık yetkilerini kurumlara devreden Barzani, Türkiye ile ilişkilerini onarmak ve yeni bir strateji belirlemek yerine Türkiye düşmanlığını sürdürmeye devam etti. 

Bugün Mesut Barzani TSK ve ÖSO tarafından fethedilen Afrin'in düşüşünden dolayı Süleymaniye'de üç günlük yas ilan ettirirken dönüşü olmayan yola girdiğini, ateist bir organizasyonun küçük bir parçası olarak itibarsızlaştığını göre göre de yoluna devam ediyor. 

Kendisine bağlı medya organı Rudaw, PKK- YPG-YPJ maskesi altında Afrin'de müslüman Türk askerine ve Türk-Kürt-Arap Müslüman Suriyelilerin oluşturduğu ÖSO'ya karşı savaşan Hristiyan, ateist İngiliz, Fransız, Kanadalı, İtalyan, Avusturyalı, Amerikalı teröristlere sempatiyi de aşan bir yanlılık içinde destek veriyor, Türkiye karşıtı yayınlara ve kara propagandaya dayalı bir yayın anlayışı içinde bulunduğu coğrafyadan iyice ayrışıyor. Kırk yıldan fazla bir süredir PKK karşıtı görünmesine rağmen kendi topraklarında PKK'nın yaşamasına izin veren Barzani bugün açık bir şekilde PKK destekçisi durumunda.

Barzani, ABD'nin ve Avrupa'nın vaat ettiği şekilde PKK'yı kendisinin liderliğinde kurulacak bağımsız Kürdistan'ın Türkiye, Suriye ve İran'a karşı savaşan gerilla kuvveti olarak görüyor. IKBY'nin özerkliğini yitirdiği bir süreci yaşadığı halde Barzani hem ideolojik olarak hem de moral değerler açısından tam karşıtı olan PKK-PYD-YPG ile organize bir planın parçası olduğunu gizleme gereği duymuyor.

Bir dönem Erdoğan'la eşgüdümlü olarak 'Çözüm Süreci' devam ederken Kasım 2013'te Diyarbakır'a gelen Barzani 2017 yılı itibarı ile salt Kürtçülük üzerinden inşâ edilen bir dil kullanmaya başlamıştı, eş zamanlı olarak Türkiye iç siyasetinde Barzani karşıtı dili yaymaya çalışanlar vardı, Barzani, kendisi üzerinden Kürtçülük yapanlara karşı Türkçülük yaparak Türkiye'yi 15 Temmuz öncesi parçalanmaya hazırlamaya çalışanlarla ortak çalıştı. 


Referandum sürecinde IKBY'de paylaşılan ve Türkiye'nin güneydoğusunu da içeren harita artık Barzani'nin safını netleştirmişti. Barzani, ABD, Avrupa ve İsrail'in arzuladığı bir şekilde bütün bölge ülkelerine meydan okuyarak büyük bir kaosun tam içine girmişti... Bunun bedelini de kullanılarak bir kenara fırlatılmak olarak ödeyecekti...  Barzani'nin babasının halen Trump'ın danışma kurulunda olan Kissinger tarafından kullanılma biçimi de aynıydı...  

Gazeteci Serdar Turgut, 19 Eylül 2017 tarihli Habertürk'te, gazeteci Daniel Schorr'ın açığa çıkardığı bir belge ile ABD'nin Kürtlere ihanetini kanıtlamış, belgenin 7 Nisan 1991 tarihinde Washington Post Gazetesi’nde “Background to Betrayal” (İhanetin Perde Arkası) başlığıyla yayınlandığını yazmıştı ve uyarmıştı:

"Mesud Barzani’nin babası Mustafa Barzani, “Eğer mümkün olabilseydi 51’inci eyaleti olmak isterdim” diyecek kadar Amerikan yanlısıydı ve ABD’ye çok güveniyordu. Başkan Nixon ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger, iyi ilişkiler içinde oldukları İran Şahı’na yardımcı olmak için Irak’ta rejim aleyhine bir Kürt ayaklanması başlattılar. Mesud Barzani’nin babası Mustafa Barzani, “Eğer mümkün olabilseydi 51’inci eyaleti olmak isterdim” diyecek kadar Amerikan yanlısıydı ve ABD’ye çok güveniyordu.

Gizli belgelerden öğreniyoruz ki, bu türlü gizli operasyonlarda şeytani bir zekâya sahip olan Kissinger, İsrail aracılığıyla para ve silah yardımı yaptırdığı Kürtlerin tamamen güçlenip yönetimi ele geçirmesini değil, sadece Irak yönetimini zor duruma sokmak ve istikrarı bozmak istiyormuş. Bu nedenle defalarca yalvarmalarına rağmen Kürtlere gereken düzeyde yardım göndermemiş. Bu arada hem Kürtlerden hem de Irak tarafından binlerce insan savaşta ölüyormuş. Bu operasyonu o dönemde devlette sadece CIA Başkanı olan ve daha sonra İran’a büyükelçi atanan Richard Helms ve özel görevli Hazine Bakanı biliyormuş. Yönetim, Hazine Bakanı John Connally’yi, Irak hakkında bilgi vermek için gizli biçimde Tahran’a da yollamış. Ancak aynı yılın 5 Mart’ında İran ile Irak yönetimleri anlaşınca Kürtler ortada kalmışlar ve Irak yönetimi öcünü almaya başlamış. Yine birçok Kürt ölmüş. Washington’a sürekli yardım çağrıları geliyormuş. Kissinger, “Bu bir ulusal güvenlik operasyonu, hayırseverlik yardımı değil” diyerek savaşa soktuğu Kürtlere yardım ettirmemiş. Devletin elindeki belgede bunlar da var. O günlerde yaklaşık 200 bin Kürt, Irak’tan İran’a kaçmak zorunda kalmış. Mustafa Barzani, kanser olup tedavi için CIA tarafından Cleveland’daki Mayo Kliniği’ne getirildiğinde bu ihanet konusunda konuşmaması için “ikna” edildi. Ve CIA merkezine çok yakın olan bir evde ölünceye kadar Amerikalıların ihaneti hakkında bir şey söylemedi. Oğlu Mesud’a bir şey söyledi mi bilinmiyor, ama Mesud hâlâ olanları bilmiyorsa umarım bugünlerde bu tarihi hatırlasa iyi olacak." 

Barzani'nin yası, Kürtlerin yası anlamına gelmiyor, tıpkı Barzani'nin kurucusu olacağı Büyük Kürdistan'ın Kürtlere ait olmayacağı gerçeği gibi... Türkiye'de yaşayan müslüman Kürtler, (Kasım 2015'te, PKK Silvan'da 2500 YDG-H'li genci silahlandırmış; ancak aileler 2300 silahı KCK'nın kapısına bırakmıştı...) hendeklerin kazıldığı, evlerin ve camilerin yıkıldığı kurşunlandığı Sur'da, Cizre'de, Nusaybin'de İslam, ahlak ve namus düşmanı PKK'nın vaat ettiği devletin nasıl olduğunu görmüş ve bugün Afrin'de TSK ve ÖSO'yu sevinçle karşılayan müslüman Kürtler gibi kararlarını vermişlerdi.  Güçlü bir Türkiye Kürtler olmadan var olamazdı, Güçlü bir Türkiye olmadan da Kürtler var olamazdı... İslam olmadan ikisi de olamazdı. Bu artık Türkiye'deki Kürtlerin büyük çoğunluğunun Afrin Operasyonuna verdiği destekle (Erdoğan'ın 17 Mart 2018'deki Diyarbakır Mitingine yoğun katılım buna basit bir örnektir) apaçık bir şekilde kanıtlanmış durumda.

Barzani Batı'nın kullanışlı ve değersiz bir manivelası olarak yas tutmaya devam edebilir, ama bu yas Kuzey Irak'taki, Kuzey Suriye'deki, Türkiye'deki Kürtleri ilgilendiren bir yas değil, ateist, İslam düşmanı satanist bir PKK'nın ve Batı'nın tuttuğu yastır. 18 Mart 2018'de gerçekleşen Afrin Zaferi, Batı'nın, Müslüman coğrafyada akıtacağı kanların önünü kestiği için tuttuğu yastır.. Yas kendisini tutanlarla beraber tarihin çöplüğüne gömülecektir.

Kürtlerin geleceğinde Mesut Barzani yoktur ve olmayacaktır, ancak Türkiye büyük devlet olduğunu bölgedeki tüm ayrıntıları özel olarak değerlendirerek gösterecek ve adımlarını atacaktır.



Seçkin Deniz, 20.03.2018, Sonsuz Ark, Ağacın Çürümüş Yaprakları-18, Sorgulamalar





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

  

Seçkin Deniz Twitter Akışı