11 Ocak 2018 Perşembe

SA5465/KY60-ES44: Erdoğan Sudanlıların Kalplerindeki Lider



Erdoğan’ın Sudan, Çad ve Tunus’a yaptığı Afrika gezisi, hafızalarda yapılan önemli antlaşmalar ve halkın sevgi gösterileri ile yer aldı. Türkiye’nin eski Çad Büyükelçisi Prof. Ahmet Kavas ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika ziyaretini değerlendirdik. 

Bu vesileyle geçtiğimiz günlerde Çad’da Kavas’ın adına açılan iktisat ve sosyal bilimler enstitüsünü de konuştuk.

Afrika 21. yüzyılın kıtası olarak öne çıkıyor. Afrika’da varsan, kazananlar arasındasın deniyor. Bunun sebebi nedir? Neden önemli Afrika?

Afrika’da belki dünyanın 200-300 yıllık ihtiyaçlarını giderebilecek kaynaklar bulunuyor. Afrika dünyadaki toprakların yaklaşık yüzde 20’sine karşılık gelse de, dünyanın ekilebilir durumda olup da henüz tarıma açılmamış arazilerinin yüzde 60’ı Afrika’da. Bu araziler çok verimli ve yüzyıllardır ekilen topraklar gibi tarımsal ilaçlar vb. ile modern tarımın tahribatına da uğramamış. Bu araziler güçlü devletlerin kiralamak ya da satın almak yoluyla elde etmek istedikleri çok ciddi bir rekabet alanı. Bunun yanı sıra petrolden sonra Afrika’daki çöllere varana kadar belli ürünleri üreterek bioyakıt elde edilmesi ile ilgili hazırlıklar kıyasıya bir mücadeleye döndü. İnsan kaynağı da önemli. Şu anda dünyanın genç nüfusun en fazla olduğu kıta Afrika. Stratejik konum olarak da adeta tüm kıtaların ortasında. Sahilleri 30 bin kilometre. Bu sahillerin tamamı turizm, balıkçılık, deniz taşımacılığından tutun da akla hayale gelebilecek her konuda etkin olabilecek durumda. Siyasi anlamda da çok gözle görülmüyor ama 54 ülke. Şu anda BM’de en son Kudüs oylamasında Afrika ülkelerinin de tamamı yakını, evet oyu verdi. Bir tek Togo hayır dedi. Bu 53 ülkenin ne kadar etkin olduğunu gösteriyor. Afrika delegasyonları, bir tarafa eğilim gösterirse orada siyasi anlamda, uluslararası anlamda önemli bir güç oluyorlar.

Afrika’da iş alanları ne durumda?

Afrika’da işsizlik diye bir kavram var ama bir şey ifade etmiyor. Çünkü devlet memurluğu çok sınırlı sayıda insana iş sahası açıyor. Fabrikalarda madenlerde 1 dolara çalışıyorlar. Buna iş diyemeyiz, daha çok insan emeğini sömürü. Çok değerli ürünlerin üretiminde bile adeta karınlarını doyurabilecek fiyatlara çalışıyorlar. Çok önemli bir alan olduğu halde tarım yapılmıyor. Kıtada yetiştirilemeyecek ürün olmadığı halde Afrika kıtasına dünyanın her yerinden gıda sevkiyatı var. Vietnam’dan pirinç geliyor. Bir milyon pirinç üreticisi arazideki ürünü bile toplama ihtiyacı hissetmiyor çünkü dış piyasadan gelen pirincin fiyatı o kadar düşük ki. Bu şekilde tüm üretimler tehlike altında. Ziraat ve hayvancılıkta da böyle.

Bizim Afrika’ya yaklaşımımız nasıl?

Herkes kaynaklardan istifade ederken Türkiye ben bu kaynakları istemiyorum diyecek değil. Afrikalı iş adamları ile bizim iş adamlarımızın birbirleri ile kuracakları irtibatlarla, Afrika ile stratejik işbirlikleri geliştiririz. Kıtada etkin olmak isteyen devletlerin temel hedefleri var. Türkiye’nin temel hedefleri ile birebir örtüşmüyor bunlar. Çünkü Türkiye Afrika ülkelerinin kendi imkânlarıyla ayakta kalabilmesini istiyor. Bunu istediklerini tüm ülkeler söylüyor aslında ama uygulamalarında göremiyoruz. Mesela Çin’in geldiği herhangi bir ülkede etkin olduktan sonraki ilk işi, hangi iş kolu revaçtaysa o iş kolunda etkinlik göstererek çökertmektir. Herkes Çin’in bu yaklaşımından rahatsız.  Türkiye ise Afrika’ya destek verebilecek hem niyete hem de imkanlara sahip.

THY şu anda Afrika’da 50’nin üzerinde noktaya, 25’in üzerinde ülkeye gidiyor ve Afrikalı yolcuların en çok tercih ettikleri yabancı firma. Bunun sebebi fiyatların uygun olması. THY’nin girmediği destinasyonlarda fiyatlar 2-3 katı yüksekti. THY’nin girmesiyle alana başka havayolları da girdi ve mevcut olanlar da fiyatlarında çok ciddi oranda indirime gitmek zorunda kaldılar. Bu tek başına Afrika’ya büyük katkı sağladı. Eğitim konusunda da Afrikalıların yerelde eğitim imkanları çok çok düşüktü. Şu anda Türkiye’de üniversitelerde okuyan binlerce Afrikalı öğrenci buradan aldıkları bilgi, beceri ve kurdukları irtibatlarla Türkiye’nin bir köprü vazifesi olduğunu söylüyorlar ve köprüyü Avrupa ve Asya’yla kuramadıklarını ifade ediyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sudan’da oldukça coşkulu şekilde karşılanmasını da bu çerçevede mi değerlendirmek lazım?

Sudan’ın uzun yıllardır abluka altında olması hem kendi çevresinde hem de uluslararası alanda tecride yol açmıştı. Türkiye Sudan’la ikili ilişkilerini her zaman olabildiği kadar sıcak tuttu. Sudan devlet başkanının bu konuya çok yakın olması bir tarafa, Sudan halkı da Türkiye’nin uluslararası imajını çok yakından takip ettiği için adeta Sudan’ın bir yarısı kalkmış, Sudan’a gelmiş gibi hissettiler. Daha da ötesi İslam dünyası adına, onu temsil edebilen tek ülkenin temsilcisi ülkelerine gelmiş. Sudan halkı çok dindar. Türkiye’nin son yıllarda Müslüman kimliği üzerinden yapılan büyük baskılar karşısındaki duruşu ve ciddi anlamda etkin konuma gelmesi Sudanlılar tarafından takdirle karşılanıyor. Başkentte ziyaret edilen güzergahların tamamı hem insan kitleleri tarafından doldurulmuş hem de her yere Cumhurbaşkanımızın resimleri, altına “Erdoğan kalplerimizde” yazılarak asılmıştı. Bu yabancı bir devlet başkanına gösterilen ilginin ötesinde, siz bizim kalbimizdeki bir öndersiniz, lidersiniz şeklinde anlaşılmalı. Sudanlılar büyük bir coğrafyayı temsil ediyor. Afrika’da 3. geniş ülke. Nüfusu da 40 milyonun üzerinde ve tamamı Müslüman. 2006’dan bugüne baktığımızda, tüm ablukalara rağmen, Sudan’daki gelişmeler çok fazla. Çok güzel köprüler, binalar yapılmış, Osmanlı mimarisinde çok güzel bir cami yapmışlar mesela. Bunların tamamında Türk firmalar var. Bunların çalıştırdıkları insanlar, müşterileri, iş yaptıkları insanlar… Bunların hepsi Türkiye’nin imajını Sudan toplumunda çok ileri seviyeye taşıdı.

Erdoğan’ın Afrika gezisi sırasında imzalanan anlaşmalar var. Bunlar önemli anlaşmalar mı?

O kadar önemli ki, siz ne kadar iyi niyet taşırsanız taşıyın, bu anlaşmalar olmadan adım atamıyorsunuz. Mesela Çad’la yaptığımız “Çifte vergilendirmenin önlenmesi” anlaşması var. Bir firma hem Çad’da hem Türkiye’de faaliyet gösterdiğinde hem buraya hem oraya vergi vermesi gerekiyor. Hiçbir firma buna dayanamaz. Bu anlaşmayı 2014’de parafe etmişti iki ülke ama fakat şu ana kadar gecikmiş. Uygulamanın bir an önce başlaması gerekiyor. Bu anlaşma olmadığı takdirde her iki ülkenin firmaları için de sıkıntı oluşuyor. Türkiye maalesef sahra altı olarak tarif ettiğimiz 48 ülkeden sadece Çad’la bu anlaşmayı imzalamış. Çad da kıta dışında Türkiye’den başka ülke ile imzalamamış. Bu anlaşma diğer ülkelere de örnek olabilecek bir anlaşma. Çad’la yapacağımız herhangi bir anlaşma Çad’ın da içine yer aldığı Orta Afrika ekonomik ve para birliği hareketindeki diğer 10 ülkeye de referans oluyor. Çad diğer ülkelere de bu anlaşmayı yapmayı tavsiye ediyor. Bu anlaşmalar olmadan Afrika’da etkinlik kuramayız.

Afrika’daki ticari iş birliklerinin gelişmesi için bu anlaşmalar dışında ivedilikle yapılması gereken ne var?

Afrika’da ciddi anlamda para sirkülasyonu var ve bu para akışı hala yabancı bankalar, 3. 4. ülke bankaları üzerinden gerçekleşiyor. Oysa şu anda Afrika’daki başkentlerde bir sürü banka var. Afrika içinde 30-40 ülkede şubeleri olan büyük bankalar var. Türk iş adamlarının rahat kredi ve teminat mektubu bulabilmesi için kendi ülkemizin bankalarının olması önemli. Bankacılık sektörünün Afrika’yı masaya yatırması gerekiyor ve Afrika’dan kaçmaması gerekiyor. Eximbank uluslararası raporları dikkate alıyor ama bugün Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar birçok yatırımda kredi sağlıyorsa, Çin adeta kıtayı kaplamışsa bizim Eximbank’ın onların tehlikeli gösterdiği ülkeleri aynıyla uygulamamalı. Biz herhangi bir ihalede kredi sağlayamazsak başka bir ülkeden zaten alamayız, haliyle alanda etkili olamayız. Ülkelerle ilgili verileri kendimiz temin edip, ne kadar güvenilir olduğunu bizim bankacılık sektörünün kendisinin kendi veri tabanıyla bizzat değerlendirmesi gerekiyor.

Sevakin adasını istedik, aldık. Ada neden önemli?

Sevakin 30 dönümlük bir ada. Bir koyun içerisinde, adeta Kızıldeniz özel olarak iç bölgeye doğru gitmiş, onun ortasında Sevakin adası var. Osmanlı döneminde Cidde’nin karşısına tekabül etmesi nedeniyle Mekke ve Medine’yi direkt hedef haline gelmekten korumak için hayati bir nokta olarak kabul edilmiş. Cumhurbaşkanımızın Türkiye’nin kalkınmasındaki hamlelerini biliyoruz. Ada boş. Fakat adanın etrafındaki Kızıldeniz’in yapmış olduğu giriş de Port Sudan’dan itibaren bomboş. Kızıldeniz’de herkes Şarm El Şeyh’e gidiyor. Buraya yapılacak bir turizm yatırımıyla birlikte Sudan ekonomisinde on binlerce kişiye iş ve burayı bir cazibe merkezi haline getirebilecek konumu var. Tabi oradaki manzarayı görünce anlıyorsunuz. Cumhurbaşkanımız “Türkiye olarak burayı turizm sektörüne, denizcilik sektörüne açalım. Sudan buradan istifade eder” teklifinde bulundu. Çok büyük bir kabul gördü.

Çad’da Türkiye büyükelçisi olarak görev yaptınız. Yeni açılan İktisat ve Sosyal Bilimler Enstitüsüne sizin adınız verilmiş. Institut KAVAS pour les Sciences et Etudes Economiques at Sociales.

Enstitüye adımın verildiğinden haberim yoktu. Enstitüyü kurup müracaat edeli bir yıl olmuş, bakanlığın imzasını yeni almışlar. Ben de ne yapacağımı bilmiyorum.

Bir büyükelçi adına enstitü açılması çok güzel bir jest. Orada derin izler bırakmış olmalısınız…

Ben Çad’da 2013 Mart ayında göreve başladım. Orada kaldığım süre içinde etki yapabileceğimiz her alanda çalıştık. Eğitim, sağlık, mülteci, göç… su kuyuları açmaktan tarım faaliyetlerine varana kadar ilgilenebileceğimiz ne kadar konu varsa el atmaya çalıştık. Tabi ben bunu ben tek başıma yapmadım, etrafımdaki insanlarla yaptım. Yoksa şehrin dışına bile çıkamam. Elçiliğin rezidansının 200-300 metrekarelik bir bahçesi var. Orada her türlü sebzeyi bizzat yetiştirmeye çalıştım. Amacım burada tarımsal olarak neler yapılabileceğini göstermek. 4 sera kurduk. Bir ay içinde 40 çeşit ürün elde ettik. Seraları bir anda sebzeler bastı. Bunu gören elektrik idaresi genel müdürü, “Bu adam gelmiş, benim yiyeceğim nedir ki, gider pazardan alırım demiyor. Bir şeyler ispatlamaya çalışıyor” diye düşünmüş. 400 hektar arazi kiralamış. Çad’ın 30 milyon hektar ekilebilir arazisi var, Türkiye’nin iki katı. Ekmiş, o kadar çok ürün elde etmiş ki. Bana “Bunu yapma sebebi senin 300 metrekarelik bahçede yaptığın faaliyet” diyor. Yüzlerce köye su kuyusu açtık, 2 yılda 5500 çocuğu sünnet ettirdik. Orada bu çocukları sünnet eden, bir çok hastayı muayene eden doktorların sağlık faaliyetleri, Kızılay’ın, Diyanet’in, Tika’nın faaliyetlerin merkezinde yer alınca, öyle düşünmüş ve enstitüye adımı vermiş olmalılar.

Zaten klasik bir büyükelçi tablosu da çizmiyordunuz…

Onların bana gösterdiği teveccüh, “bana ilgi göstersinler”in çok dışında. Çünkü ben çıkarım bir Pazar yerine giderim. Elçi olarak bunu yapmak devlet adına risklidir, başıma bir hal gelse bu devlete mal olacak bir şey ama bazı şeyleri de göze almam gerekiyordu. İslam ülkeleri ile ilgili iç karışıklık, terör gibi bilgilerin birçoğu abartılı. Çad’da, Nijer’de veya Mali’de akşam saatlerinde korumasız çıkıp sadece şoförümle, 1000 km yol alabiliyordum. Tabi ülkenin iznini alıyorduk çünkü insani faaliyetler için gidiyorduk. Herhangi bir ülkenin büyükelçisi bir yere gidecek olursa onlarca araçla gidiyor ve kimse yaklaşamıyor. Biz Türkiye olarak öyle değiliz. STK yardımı geldiği zaman heyetlerin bir parçası olup onlarla birlikte alanda çalıştık. Kamplarda yattık. Kimsenin gidemediği yerlere bu yardımı günler süren zahmetlerden sonra ulaştırdık.

Bizim STK’larımızın yaptığı faaliyetlerin ekrana yansıyan kısmı çok cüzi. Ben dünyada böyle bir STK ağı görmedim. Elbette TİKA ve bazı kurumların destekleri var fakat bunlar devlet desteği ile olan şeyler değil. Fransa’nın sınır tanımayan doktorları, Amerika’nın kalkınma yardımı çok sınırlı faaliyetler yapıyorlar. Bizim Türkiye olarak faaliyetlerimiz ihtiyacı olan herkese ulaşabilmeyi amaçlıyor. Türkiye’den gelen yardım kuruluşlarının, heyetlerdeki kadınların onların derdine onlardan çok sahip çıktığını gördüklerinde, “Biz neden kendi dertlerimize ilgilenmiyoruz” diye kendi STK’ları ve kendi kaynaklarıyla yardıma başladılar. Güzel örnek konusunda da etkin olduk.

Nasıl karşılanıyor bu insani faaliyetler?

BM Yüksek Komiserliği Çad temsilcisi Senegalli bir hanımdı. Veda yemeğinde bütün bakanlar, büyükelçiler gelmişti. Ülkelere teşekkür etti. “Ama bir ülke var ki bu ülkeye ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Telefon açıyorum, şurada Boko Haram’dan kaçan 3 bin kişi var, aç susuz, battaniye yok diyorum. Ertesi gün alanda bunlar temin ediliyor, su kuyusu kazılmaya başlıyor. Biz BM temsilcisi olarak kayda almamız haftalar sürerken Türk büyükelçiliği ertesi gün ihtiyacı gideriyor ama medyada hiçbir şekilde adı geçmiyor” dedi.

Bir gün Çad başbakanı ile konuşurken, “3 bin su kuyusu yapmışız” dedim. “Mümkün değil. AB 5 kuyu açtığında biz bakanlarla birlikte gidip açıyoruz” dedi. Ben tüm STK’ların hangi kasabada, köyde kuyu açtıklarının listesini yapmıştım. Kendisine verdim, gözlerine inanamadı. O yüzden Türkiye’nin Afrika’daki etkinliği bir ekip işi. Belki ben yönlendiricilik ve rehberlik etmiş olabilirim. Gelecek ekiplerin vize işlemlerinde, havaalanlarında karşılanmalarında ve uğurlanmalarında, havaalanına gelen malzemenin çıkarılmasında, ülke içinde sevkiyatında büyükelçiliğin etkinliği işi yüzde 90 kolaylaştırıyor. Olay bu. İnsanlar sizi görüyor aslında perdenin arkasında koskoca Türkiye var.

Diğer devletlerin Afrika’ya yaklaşımını nasıl görüyorsunuz?   

Sömürgecilik döneminde Afrika’ya verilen zararı yüz üzerinden değerlendirecek olsak yüzde 20’yi geçmez. Tüm tahribatına, yıkımına, Afrika insanını, Afrika değerlerini yok etmesine rağmen şu anda sömürgecilikten çok daha ileri boyutlarda kıtaya abanmışlık söz konusu. Adeta kendi menfaatlerimiz için nasıl tüketiriz diye düşünüyorlar. Afrika’da birçok ülkedeki iç savaşlar, iktidar kavgaları, darbeler, hepsinin arkasında bu eski sömürgeciler ve onların dayattığı Afrika var.

Afrika’da aşağı yukarı bütün sınırlar dayatılan sınırlardır. Kıtanın gerçekleriyle birebir örtüşen sınırlar değil her bir ülkenin her komşusuyla sıkıntı oluşturacak sınırlar sömürgeciler tarafından çizildi. Haliyle Afrika’nın Çin’le ilişkilerinde, ABD ile ilişkilerinde, AB ile ilişkilerinde bu sınırlar önlerinde hep bir engel olarak duracak.


Emeti Saruhan, 11.01.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Hayatın Sıcak Yüzü, 
Emeti Saruhan Yazıları



Sonsuz Ark'ın Notu: Emeti Saruhan Hanımefendi'ye çalışmalarını bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz. Seçkin Deniz, 06.07.2017


İlk yayınlandığı Yer: Gerçek Hayat





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı