9 Aralık 2017 Cumartesi

SA5298/KY34-EE9: Ölümler Son Bulmalı ve Acılar Dinmeli

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم



Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlarım.

Gece yarısını geçti ve ufak oğlum Ömer Faruk’un rahatsızlığı sürüyor. Üçüncü defa kustu daha sonra verdiğim ilacı da kustu. Yanıma yatırdım; hem yanında olunca biraz rahatlar ve daha rahat takip ederim diye.

Yatakta yanı başımda iniltilerini duyuyordum, ağrısı devam ediyordu. Hani insanın içi cız eder ya her inilti hem içimi sızlatıyor hem de ne kadar aciz olduğumuzu. Her imkanımız var ağrı ve sızıyı geçiremiyorum.

Bir ara uyandı Ömer, "Senin için dua ediyorum" dedim, “'Allah’ım bana şifa ver, karnımdaki ağrıyı geçir, senin her şeye gücün yeter.' diye sen de dua et!" dedim. Sonra Ömer, "Dua ediyorum, Allah duamı kabul etmiyor, karnım hala ağrıyor" dedi. "Oğlum, olur mu öyle şey, Rabbim yardım eder, sen dua etmeye devam et!" diye teşvik ettim.

Yatakta hem bir taraftan oğlumun iniltisini dinliyor bir taraftan da yedi senedir acısı, sızısı, iniltisi dinmeyen Suriyeli çocukları, bu çocukların ana ve babalarını düşünüyordum. Onlar çocuklarını nasıl teskin ediyorlardır acaba?

Size anlattığım sıradan bir olay, bunlar hepimizin başına gelen ve ilaçla geçen hastalıklar. Ama bir düşünün Suriye’li çocuğu en hafiften karnı ağrısa doktor yok, ilaç yok, inlemek ve ağrıdan gözyaşı dökmekten başka çaresi yok. 

Sonra o yavrunun annesini düşünün, yavrusunun acısına şahit olan, elinden hiçbir şey gelmeyen annenin içine akıttığı gözyaşlarını ve arşa yükselttiği âh’ları.

Babasını düşünün –tabi kaldıysa- evladının sızısını ve göz yaşını dindirecek ne bir doktor, ne bir hastane ne de ilaç bulamayan babayı. Gözlerinin önünde evladının eriyip gittiğini ve acısını dindiremeyecek olduğunu bilen bir babayı. Suriye’de de olsa o bir baba, savaşta da olsa bir şeyler yapmalı ama yapamıyor, olmuyor, elinden bir şey gelmiyor.

Hem de Suriye’li çocuklar benimki gibi sadece karnı da ağrımıyor, vurulmuş, yaralı ya da süreçte bambaşka hastalıklarla boğuşan çocuklar. 

Bir an düşündüm, varil bombası ile vurulmuş çocuğun kollarında; hastane zaten yok, ama kalan sağlam binaların altında ilkel bir klinik bulduysan ve orası da hala vurulmadıysa şanslısın. Düşünmeye devam ettim, acısını dindirecek ilaç yok. Gözlerinin önünde gözbebeği olan evladının iniltilerini ve bağrışlarını izlemek ve ellerinden hiçbir şey gelmeyeceğinin farkında olmak. Oturup bir kenara ağlamak, duvarları yumruklamak ama elinden hiçbir şey gelmemek.

Allah aşkına düşünün zor değil mi, biz başa çıkamayız değil mi böyle bir şeyle, ama yedi senedir Suriye’de kalmış ve hicret edememiş insanların çoğu bunu yaşıyor. 

Kendimizi o ana ve babanın yerine koyalım, ne düşünür ne hissederler onlar. Nasıl bir çaresizliktir bu, biz bunu tarif edebilirmiyiz? Aslında benim böyle bir şeyi tarif etmeye hakkım var mıdır? Biz insanız da onlar değil mi? 

Bu mazlum ve mağdur insanların harap olmuş, yıkılmış şehirlere çarpıp arşa yükselen âhları sizce balkanlardan mı başka yerden mi giriş yapar memlekete ve paramparça ümmete? 

Irak, Suriye, Yemen, Libya, Arakan, Gazze, Afganistan’dan yükselen bu âhlar yakmaz mı zalimleri de zulme suskun kalanları da?

Bildiğim, hissettiğim bir şey var; bu savaş bitmeli, artık hiçbir çocuk ölmemeli, hiç bir anne-baba daha dünyada iken cehennem acısını yaşamamalı. Evet, şehirlerimiz düştü, zulüm kol geziyor coğrafyamızda, fakat bu çocukların acısını dindirebilmeliyiz, o çaresiz anne ve babaların göz yaşlarını durdurabilmeliyiz, neye mâl olursa olsun başarabilmeliyiz bunu. 

Bizim tahmin ve tasavvur edemeyeceğimiz acıları tatmış bu mûstazaf insanların dertlilerine devâ, hastalarına şifa olabilmeliyiz. Canı cehenneme zalimlerin tamamının, korkunç bir zillet ve dağılma ile karşı karşıyayız. 

Evet Rabbim izin verirse inşallah dünya da  hesaplaşacağız ama bu hesaplaşmadan bile önce bu acılar, çocukların iniltileri ve acıları dinmeli artık. Bu katliam, işkence ve ölümler hele bir dursun sonra sorarız hesabını. Hem neyi konuşuyorsak hepsi bir çocuğun ölmesi karşısında ne ifade eder?

Bir an olsun düşünelim; benim, sizin çocuğunuz olsa bunlar hangi anne-baba kaldırabilir ki böyle acıları? Hem bizimkiler çocuk onların ki değil mi? Ben bunları yazarken Şam-Ğuta’da gözlerinin önündeki evladını acısıyla gecesi zehir olan, kanlı gözyaşlarını içine akıtan babadan ne farkım var benim? Hem de aynı cennete talip iken?

Bu savaş bitmeli, hiçbir can ölmemeli. Sonra inşallah hesaplaşırız…


Emin Emre, 09.12.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, İlahiyat, Din ve Tefekkür
Emin Emre Yazıları







Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı