1 Eylül 2017 Cuma

SA4811/KY1-CÇ416: Korku

"Gökyüzü karardığında artar korkum. Bir kasırgadır belki ardında saklanan. Bir şehri alt üst edecek olan tufandır bekleşen belki. Belki yerin derinliklerinden kopup gelecek bir depremin işaretidir. Zulüm bilgisini, olgusunu unutmuş insana bir ihtardır bulutların örttüğü o an."

Harvey Kasırgası(*), 25 Ağustos 2017, ABD

Ürperirim karardığında gökyüzü. Gerçi yağmurun sevdalısıydım ve kara bulutlar habercisi olurdu yağmurun. Ve başımı kaldırıp izlerdim koşuşturuşlarını, bir araya toparlanışlarını bulutların. Gönlüm aydınlanır, ferahlanırdı içim. Yine de korkardım. Nice kavimlerin işledikleri zulümlerden ötürü helak oluşları belirirdi gözlerimin önünde. Ve irkilirdim. 

Yağmur bereketti toprağa. Yağmur bereketti kurda kuşa. Börtü böceğe bereketti. Yarılmış topraklar “Su!” diye feryat ederdi sanki. Ve bu feryatlara bir karşılıktı gelen kara bulutlar. Bilirdim kararan gök yüzü muştulardı yağmuru. Nazı pek sevmezdi. Ve hatta nazı bilmezdi yağmur. Vaktin bilgesiydi o kadar.  

Yine de korkardım işte. Mahzen arardım sığınacak. Rüzgarın erişemeyeceği yerler aranırdım. Ellerim göğsümde beklerdim. Yüreğim ağzıma gelir kesilirdi nefesim. Beklerdim. Merhamet mi gazap mı? Başkalarının yaptıklarının izleyicisi ben değil miydim? Gazap erişmez miydi bana? 

Suçlu bilmez mi halini ne denli inkar etse ve en önce kendisi inansa da o inkarına. Ben de bilirdim. Az çok bilirdim başıma gelmesi gerekeni. Sezdirmeden kimselere ve şeylere ağlardım. Ya korku ya pişmanlık! Pişmanlık gözyaşları olduğuna inandırırdım kendimi. Belki pişmanlık göz yaşlarıydı. Belki öyleydi. Öyle olmasını umarım. Öyle olmalı. 

Olup-bitenlere bakmakla yetinen ben yürekten pişman olabilir miyim? Gözlerinden vurulan kuşlar için ne yapıyordum ki? Ne yapıyordum evleri başlarına yıkılanlar için? Anne karnında katledilen gözlerini açmaya fırsatları olmayan bebeler için? Oyuncak diye sarıldıkları plastik nesnelerin ocak söndürecek şeyler olduklarına bilmeye fırsat bulamayan beş-altı yaş çocuklar için ne yapıyordum? Ağıt yakmakla yetinmek yeter mi tufanları aşmaya? 

Bu yüzdendi korkum. Bu yüzden korkum. Ve ağlardım sezdirmeden kimseye ve şeylere.. ve bazen kendime bile. Yanaklarımdan yere erişmeden kaybolup gider gözyaşlarım. Yer tanık olmasın diyedir belki de. 

Gökyüzü karardığında artar korkum. Bir kasırgadır belki ardında saklanan. Bir şehri alt üst edecek olan tufandır bekleşen belki. Belki yerin derinliklerinden kopup gelecek bir depremin işaretidir. Zulüm bilgisini, olgusunu unutmuş insana bir ihtardır bulutların örttüğü o an. 

Kana bulanmış toprakları yıkamak için yüklüdür belki bulutlar ve elleri kanlı kasapları katarak önüne alıp götürecektir. Ve kasapların alkışlayıcılarını ve gözcülerini ve izleyicilerini. Ve kan kusturulmuş masumların, masumelerin haklarını soracak sorguçtur. 

Durup sızlanmakla olacak şey değil, diye düşünürdüm. Düşünürüm. Korkularımı, ürpertilerimi alıp karşıma söyleşmek isterdim her gün. İsterim. Ve bir türlü cesaret edemezdim. Edemem. Cesarete bürüyemezdim ara-sıra sorguya ilişkin doğan hevesimi. Heveslerimi. Ellerim koynumda beklerdim. "Korkuyu ve ürpertiyi aynı anda mı sorgulasaydım? Aynı anda mı sorgulamalıyım?" diye sorardım hep içimde olan ve yabancısı olduğum sese. 

O ses hep içimdeydi. Kendimi bildim bileli içimde. Benimle birlikte doğmuş olmalıydı. Ve yabancı. Yabancı olduğu şuradan belliydi ki, o ne derse hayrıma olan, tersini yapardım. Yaparım. Kendi sesim, ya da kendi sesim sandığım ses, tersini yapmamı söylerdi. Söyler. Ve sonra görürdüm, görürüm hayrıma olanı elimin tersiyle ittiğimi. Kendi sesim yerlerde sürüyüp durdu bunca zaman beni ve bir türlü akıllanmadım. Akıllanmaya fırsat bulamadan aldatıldım kendi sesim tarafından. Ve verdim kararımı. Yabancı ses;

“ Sığın tevekküle!” dedi. sığındım. 

“ Tövbe et!” dedi. tövbe ettim bunca zaman pervasızca işlediklerim için.

“Dua!” dedi.

“Elinle yapamıyorsan, dilinle, dilinle yapamıyorsan, içinden geçir!” dedi. İçimden geçirdim. En zayıf olanı seçtim. Ferahladım. Işıdı gönlüm. En zayıf olanı seçmiş olsam bile. Ve varıp secdeye göz yaşı döktüm. Tövbe edip, af diledim. Ellerimi açıp gök yüzüne;

“Ben kendi halimden memnun değilim beni bağışla! Ben zalimin elini bağlayacak gücü bulamıyorum kendimde.. ve mazlumun yarasına sürecek merhemim yok! Sen Rabbim! Sen zalimi kahret! Ve mazlumların yarasını sar! Bana güç ve kuvvet ver! Mini minnacık da olsa bir taş atabilecek güç ver pazularıma! Sen Rahman ve Rahim olansın! İntikam alıcıların en hayırlısı Sensin! Beni ve benim gibi olup-bitenleri izleyenlere güç ve kuvvet ver..zalimlerin yanında olmaktan koru!” dedim.

Korkumu yedim. Boğdum ürperişlerimi. Kasırgaları özler oldum. Kasırgalar ister oldum. Yağmura sevdalıyım evet.. ama kasırga ve fırtına ve tufandır istediğim. Gerdeğe girmek için dört gözle beklediğim.

Gelecek kasırgalar. Tufanlar gelecek. Yıldırımların, fırtınaların ayak sesleridir duyduğum. Gelişi pek yakın depremlerin. Batışı böyle olacak zalimlerin. Dün olduğu gibi bu gün de batışı böyle olacak zalimlerin ve yardakçılarının ve alkışlayıcılarının ve gözleyicilerinin ve izleyicilerinin. Ve çaresizliği kendine zırh kılanların. Bir taş olsun alıp zalime fırlatmayanların batışı kasırgalarla, tufanlarla depremlerle olacak. İşte bu yüzden yedim korkumu. Ürpertilerimi boğdum.

Sevinç gözyaşlarımdır. İlk kasırga, tufanların, depremlerin ilk habercisi vurdu zalimi otağında. Apansız. Ne kadar emindi kendisinden! Ne kasıntılıydı! Ne kibirle gezinirdi, gezinir yeryüzünde. İşte mini minnacık bir kasırga, şöyle bir dokunup geçti..ah! ama nerde bunu görecek göz o zalimde! O kendini “her şeyi bilen ve eden” sanan meczupta bunu anlayacak yürek nerde? Kaskatı kap kara o kalplide bunu anlayacak izan nerde?

Fırtınadır, kasırgadır gelen. Zulmü otağında basan tufandır gelen. Renginden ötürü aşağılanana yardım, renginden, inançlarından ötürü aşağılayana, mabetleri evleri tarumar edenlerin amellerine karşılıktır gelen, gelmekte olanın habercisidir gelen. Gelip şöyle bir dokunup giden gelmekte olanın habercisi muştucusudur. 

Unuttum korkularımı. Ürpertilerimi..şaha kalkan kasırgalara el etmekte gönlüm. 

“Hoş geldiniz!” demekte tüm benliğim.

“Hoş geldiniz! İşte insan onuruna çıban eken evlerimiz.. yerle bir etmeniz için! İşte gökyüzünde ölüm kusan makinelerimiz kanatlarını kırmanız için! İşte kan sever yasaları zalimlerin..dürmeniz için! Hoş geldiniz sefalar getirdiniz kasırgalar, fırtınalar, tufanlar.. hoş geldiniz. Uyuyan beni uyandırmak içindir gelişiniz. İhtardır, ikazdır..böyle sükun içre gelişiniz.”



Cemal Çalık, 01.09.2016,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları




(*) Sonsuz Ark'ın Notu: 
Pakistan, Yemen ve Afganistan'a 2500'den fazla müslümanı öldüren Silahlı Amerikan İHAları olan Predatörlerin yönetim merkezi Houston'u etkileyen ve dünyayı kana bulayan petrol şirketlerinin merkezi Teksas'taki petrol rafinerilerini durduran Başkan Trump'a göre on milyarlarca dolarlık zarar veren Harvey Kasırgası hakkında NASA bilimadamı Roy Spencer: "Harvey kasırgası günlük 1 milyon Hiroşima Bombası etkisinde" dedi.

 Seçkin deniz, 01. 09.2017


Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı