17 Temmuz 2017 Pazartesi

SA4599/KY13-AO133: FETÖ Bugünlere Nasıl Geldi?

"Toplumun her yanı CİA güdümüyle kontrol altında tutulduğu için siyasetin şekillendirilmesini kolay görüyorlardı."


Bu ülkede hiçbir tarikatın darbe yapabilme gücü yok. Halk, büyük çoğunlukla dine yakın/ dine saygılıdır ancak bütünüyle bir tarikata kucak açmaz. Onların köşede, bucakta yer almalarından da rahatsız olmaz, hatta onları zor günlerde duaları makbûl insanlar olarak görür ve zaman zaman yardımcı bile olur..

Hepsi bu kadar..

Tarikat denince akla ilk gelen şey itaattır. Mürit, şeyhine bağlandıkça yol alır. Bu bir ölünün, yıkayıcısına teslimi gibi olmazsa iyi bir mürit olunamaz. Sonuçta; bu sonsuz bağlılık şeyhi yüceltmeyi, ahiretinin onun elinde olduğunu, o nedenle dünya işlerini de onun istemleri, rızası doğrultusunda yapmayı zorunlu hale getirir. Sonuçta kişi iradesini her şeyi gördüğü şeyhine teslim eder.

Elbet herkesin bağlılığı böyle olmaz ancak yukarıdan aşağıya zincir böyle kurulur ve bu derece bağlı olamayanlar da kendini eksik, şeyhine, tarikatına gereği kadar layık olamadığını düşünür, ahiretini kaybetme korkusu yaşar, o yüksek(!) mertebeye ulaşmaya gayret eder..

Şeyhlerin benlikleri müritlerin üzerinde son derece etkili olduğu için onların taleplerinin sınırı, müritlerin kişiliklerini biçimlendirir. Eğer o kapıya kölelik edecek yollar açılmış ve gün be gün büyütülmüşse; bağlılar kendini o kapının kölesi,hizmetkarı yaparlar. Şeyhleri onlar için en öncelikli olandır..

Ülkenin başına belâ olan FETÖ/PDY de bir tarikattır. Şeyhi F.G olan bu tarikat öğretisini Said-i Nursî'ye dayar. Ancak kendilerini modern Nurcu olarak görürler.

Nursî'nin risaleleri Allah'ın varlığına, birliğine yöneltmeyi amaç edinen mantıki örgülerle bunu ispata kalkan metinlere dayanır. Nursî bu doğrultuda Batı'yı kitap ehli görür ve eserlerinde ateizme, dinsizliğe karşı onlarla işbirliğini önerir. O nedenle Nurcular her zaman Batı ile işbirliğine sıcaktır. Onları, komünistlerle yani (eski) Sovyetler ve peyklerinden farklı tutarlar. Onlar düşman, Batı ise bunlara karşı işbirliği içerisine girilecek bir dosttur. 

Özetle; Nurcuların dünyasında süperlere karşı emperyalizm değerlendirmesi değil,(Şekli ne olursa olsun) Allah'a inanan ve inanmayan değerlendirmesi vardır. O nedenle, sosyalist, komünist devletler düşman kabul edilirken,Yahudi ve Hristiyan devletleri/batı bloku müttefik olunabilecekler arasında yer alır.

Said-i Nursî, kitaplarında dile getirdiği konuların arasına bir çok gelecek işaretlerine yer verir, bunların çoğunu rüyalarla anlatır ve risaleleri/eserlerini Allah'ın kendisine yazdırdığını söyler. O nedenle risaleler muritlerince Kur'an'ın yenilenmişi, modern şekilde yorumlanmışı özetle kur'anın yerine geçen kitap olarak görülür. Onun vâzettikleri vaktiyle peygamberin vâzettikleri gibi görülür.
Baştan aşağı ezoterik metinlerle dolu bu kitaplar bağlıları için temel islâmî kılavuzdur. 

Mehdilik bu eserlerde önemli yer tutar. Bu işaretler zaman zaman kendine yönelir. Bu durum haliyle Said-i Nursî bağlılarını şeyhlerinin mehdi olduğu inancına götürür. 

Vaktiyle garip bir gurup olarak görülen Nurcular halk nezdinde diğer tarikatlar gibi önemli bir yer edinemezler ancak onlardan daha çok şeyhlerine ve onun söylediklerine bağlanırlar. Halktan teveccüh görmedikleri gibi devlette bunlara baskı kurar. Devletin baskısı nedeniyle Said-i Nursî ve taraftarları devletçe tehlikeli alan olan siyasetten uzak durarak baskıyı azaltmak isterler. O nedenle "siyaset şeytan işidir, ondan uzak durulmalıdır."sözü şiarları olur.

Said-i Nursî sonrası onun yolunu takip edenler farklı ekollere ayrılırlar. Bu ekollerden biri de F.G ekolüdür. Diğer Nurcular bu ekolü kendilerinden kabul etmese de F.G kendini o ekolün takipçisi olarak sunar.

F.G , Nurculuğun şartlara göre geliştirilmesi gerektiğine inanır. Nurculuk üzerinden yeni bir yol oluşturur. Nurculuk ezoterizmine dayalı ancak modernleştirilmiş, çağa uydurulmuş bir modelin toplumsal taban bulacağına inanır ve bu doğrultuda kendi yolunu çizer.

F.G, ruhsal rahatsızlıkları nedeniyle tedavi görmüş kimilerince şizofren, kimilerince de megaloman diye tarif edilen biri. O nedenle beklentilerini Said-i Nursî'nin hedeflerinin çok üzerinde tutar. 

Risalelerde işaret edilen Mehdi'nin kendisi olduğuna, Said-i Nursî'nin kendisine işaret ettiğine inanır.
Sonradan buna ağır eleştiri getiren tanıdık ve çevresindeki kimilerinin ifadelerine göre, bu durumu nedeniyle yabancı istihbarat tarafından keşfedilir ve hedefinin yol haritasını bu servisler belirler, onların gösterdiği istikamette çalışmalar yapar..

Sonuçta; kendini Mehdi diye sunmaya çalışan bu şeyh etrafına topladığı insanları kendine tapındıracak şekilde bağlarken aynı zamanda hizmet için modern bir çalışma yapmanın gereğini onlara inandırır ve bu düşüncesini bağlıları arasında yaymaya başlar. Onları inandırması da zor olmaz. Zira toplumsal yapı tarikatların veya eski model dini yapıların büyümesine el vermez, ayrıca sistemde bu tip yapılanmalara izin vermez.

O nedenle aslında bir tarikat olan bu yapı önce kendini daha geniş mana içeren 'cemaat' olarak tanımlattırır. Şeyh bu cemaatin Hocaefendi'si olur, müritlerde hizmetin şakird ve ablaları...

Bugünlerde bir CİA örgütlenmesi olduğu açığa çıkan bu yapı, önce toplumda boşluk olan önemli alanlara yayılır. Nurcular'ın Atatürk'ü deccal görmesinden dolayı devletin dinden uzak olduğu yönündeki yerleşik hazır olgusunu istismar ederek, dindar, muhafazakar aileleri kollama ve koruma altına alma pozisyonuna geçer. Açtığı evler, yurtlar, kurslar ve sonrası okullarda devletin dini baskısı karşısında kendini modern bir sığınak olarak sunar ve iyi, modern ve mili, manevi değerlere uygun eğitim görüntüsüyle bu kitleleri tuzağına düşürür (sonradan anlaşılır ki devlet adına dindarlara baskı yapanlar da ya kripto adamları ya da birlikte çalıştıkları cia güdümündeki paydaşlarıdır). Bu görüntüyle muhafazakar kitlenin tümü potansiyel sempatizanları, doğal destekçileri olur, zamanla bu çember genişler ve sağdan sola uzanılarak Ecevit de bu halkaya dahil edilir. Böylece sola açılımla bu çevrelere de sempatik gelme dönemi başlar.

Bu noktaya gelinceye kadar çeşitli karşıtlıklar yaşanır, muhafazakar çizgi üzerinde hareket eden diğer rakipler bastırılır. Aynı yolda rekabet içinde oldukları sanılan kimi gruplar, bu yapının şartlara uygun,modern metotlar uygulaması ve bağlılarına kimi kapıları açması nedeniyle doğal ayrışma sürecine girerek, bu yapıyla rekabet edemeyecek şekilde geri kalırlar.

Bu süreçte en önemli rakip olarak ,devletin kadrolarına (iktidara) talip olan kendi potansiyeli üzerinden hareket etme kabiliyeti bulunan siyasi parti yani Erbakan olur. Erbakan'a ilk darbe başlangıçta M.N.P'de yola çıktıkları bir kısım Nurcuların bu partiden ayrılmasıyla başlar (Bunun karanlıkta kalmış bir CİA operasyonu olduğunu düşünüyorum). Zira bu partinin Nurcuları da çatısı altına aldığı görüntüsü gelecek yapılanması adına tehlikeli görülür. Diğer Nurcuların da tepkisi yükseltilerek Erbakan dışlanır, nurcular tümüyle Erbakan'dan uzaklaşır.

80 ihtilalinde Erbakan'ın yasaklı olmasından istifade ederek, o ana kadar birlikte çalıştığı istihbarat eliyle Erbakan gibi zararlı(!) islam yerine ılımlı, millî, manevî değerlere, Türkçülüğe önem veren bir görüntüyle destek verdiği darbeciler tarafından kollanır, korunur. Ev, yurt, dershane, okul gibi yerlerinin sayılarının büyümesine imkan verilir. Böylece 80 darbesi bu yapının serpildiği dönem olur.

F.G bugüne gelinceye kadar potansiyeline,geleceğine yönelik en önemli engel olarak Erbakan'ı görür. Onun siyasete yeniden dönmesiyle ona karşı el altından kampanyalar açar. 28 şubatta da indirilmesi için televizyonlara çıkar, basına demeçler verir, aktif rol oynar.

Böylece 28 Şubat bu yapı 80 ihtilalinden daha büyük bir fırsat olur..

28 Şubat'la birlikte bütün tarikatlar, dini yapılar budanır... Süreç içerisinde Süleymancılar bölünür, Nurcular'a operasyon çekilir. Kutlular'ın madde bağımlısı kızı ortaya çıkar, Çarşamba tarikatının önde gelen ismi Mahmut Ustaoğlu'nun damadı Hızır Muradoğlu ve sonrasındaki önemli isim Bayramali Öztürk Hoca öldürülür. Siyasal İslam'ın önemli dergâhı olan İskenderpaşa şeyhi Esat Coşan trafik kazasında ölür. Adıyaman (Menzil) şeyhi de bu süreçte hayatını kaybeder! 

Sonuçta: siyasal alan ve dini alan iyice tırpanlanır ve sadece ortada F.G ve cemaati kalır.

Bu süreçte bu yapının akıl hocası CİA'nın devlet içindeki elleri bu yapıyla bütünleşir ve yapı devletin tüm kademesine farklı şekilde yayılır. Sağın ele geçirilmesinden sonra Ecevit'le sola yapılan açılım daha da büyütülür ve böylece en uç sola sızma da kolaylaşır. Ortam iyice müsait hale gelir ve aşırı soldan, aşırı sağa kim varsa uygun dernek, kuruluş, vs altında yemlenir veya onlarla ilişkiler genişletilir. Kurdukları (yazılı, görsel, işitsel) onca medya kuruluşu her yöne kolay yayılmanın, her yönle ilişki kurmanın aracı olur.. Böylece, toplumun tüm katmanlarıyla ilişki kurulması normal hal alır, yadırganma ortadan kalkar.

Ülkede etkin olan başta PKK olmak üzere çeşitli terör örgütleriyle de ele geçirdikleri devlet gücüyle sızarlar ve onlarla işbirliği içerisine girerler.

Dine yaptıkları yeni yorumlarla sadece sola değil, başka din mensuplarıyla da ilişki gelişir. Dinler arası diyalogla Yahudi ve Hıristiyanlık topluma şirinleştirilir. Bu durum dışarıda geniş bir birlikteliğe, bu birliktelik de geniş bir işbirliğine dönüşür. Dışarıda örgütlenmeleri de bu sayede kolaylaşır. Bu CİA destekli yayılmacılık öyle bir hale gelir ki, sadece içeride değil dışarıda da bağlılarına istihdam sağlayan,işbirliği içinde olduklarına para kazandıran ve ABD'nin desteğini arkasına alan bir yapı oluşur.

Dışarıda edinilen bu güç, içeriyi de etkiler. Dışarıyla irtibat kuracak olanların yolu bu yapıdan geçmeye başlar. Böylece dış güç yansıması, içeride kurdukları düzene sürekli güç pompalar.

Sıra, devleti tümüyle ele geçirmeye gelir. Bunun için direnç noktası görülen her yere yerleşilir. Sona gelinecek güce erişmek için toplumun tümünü kuşatma harekatına girilir. Önce para kontrolü sağlanır. 

Önceleri gerekli bütçe muhafazakar halktan toplanıyor, sonra soru çalmalarla cazipleştirilen dershaneler ve ışık evler eliyle bu rakamlar inanılmaz şekilde büyüyordu. Buna zorunlu gazete, dergi satışları da eklenince hasılat katlanıyordu. Bunlara okullar ve üniversitelerin eklenmesiyle adeta devlet bütçesi oluşuyordu. PDY bununla yetinmiyor himmet adı altında herkesten kazancı nispetinde haraç alıyordu. Dünyaya Türkçeyi öğretiyor, dini yayıyoruz diye cia kontrolünde yurt dışında açtıkları okullara para topluyor, Türkçe olimpiyatları adı altında,F.G'nin peygamberin iştirak ettiğini belirttiği yabancı öğrenciler arası şarkı türkü yarışmasıyla da yardım toplamayı masum hale getiriyordu.

Bu düzenin yürümesi için ise bunlar yeterli görülmüyor, her tarafa yerleştirdikleri (Bunların çoğu soru hırsızlığı, haksız terfi, sahte diploma, kariyer vs ile) ve irtibatlı oldukları yabancı servis uzantılarıyla dinleme, izleme, kaydetme yoluyla şantajlara başvuruluyor, bunlardan istenilen paralar alınıyor, istenilen kadrolara yerleşiyordu. Yani kısaca CİA kontrolünde bir devlet oluşması için her şey yapılıyordu..

İşte bu süreçler tamamlanmış sıra son noktada devleti ele geçirmek için siyasetin kontrolleri altına alınmasına gelmişti. Toplumun her yanı CİA güdümüyle kontrol altında tutulduğu için siyasetin şekillendirilmesini kolay görüyorlardı. Bunun için her materyal hazır haldeydi. Öncesinde siyaset yeterince kasetlerle, şantajlarla yeterince dizayn edilmişti. Sıra Ak parti iktidarını , Erdoğan'ı tasfiye etmeye gelmişti.

Bunun için yapılanlar çare olmayınca darbe son çare olarak gündeme sokuldu..

Not; Geriye doğru baktığımızda bu gibi yapılar için kendini köle yerine koyacak, beyni yıkanmış elemanlara ihtiyaç vardır. Bunun için ille de dini merkezli olmak gerekmeyebilir ancak ülkemiz gibi dinin etkili olduğu ülkelerde yapıları din üzerine inşa etmek en kestirmesi, en kolayı ve uygunudur.



Adnan ONAY, 17.07.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı