8 Aralık 2016 Perşembe

SA3731/KY49-İTIĞLI25: Bir Tutarsızlık Örneği: Castro ve Afrika

"Castro için Batı en kötüsü ve ona karşı her yönü ile mücadele etmek gerekiyordu. Fakat Castro’nun desteklediği Afrika liderleri bizzat halklarının sömürgecilerden sonra en büyük düşmanı olduklarını gösterdiler."


Geçen cuma ölen Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro hakkında popüler yazılar yazılmaya başlandı bile. Hayatı boyunca kendini sosyalist ideallere adamış bir liderin geçmişte yaptıklarını, bizzat sosyalistler kapitalizmin kendilerine verdiği imkânlarla popülist bir şekilde tüketmeye başladılar. Birçok yazar Castro’nun özgürlükçü olduğu kadar devrimci olduğunu da yinelerken, kendi halkını 56 yıl sosyalist bir kuşatmışlığın altında bir yaşama mahkum etmesi gözlerden uzak tutuldu.

Castro hakkında liberaller, kapitalistler ya da sosyalist, komünistler gibi düşünmek zorunda değiliz. Unutmamak gerekir ki Castro bir soğuk savaş lideriydi ve hayatı boyunca kendini hep öyle gördü. ABD ve Rusya arasındaki çatışmalarda hep kilit rol oynadı, demir perde blokunun en önemli taşeronu oldu.

Castro hakkında belki de söylenecek en güzel sözlerden biri Afrika uluslarının sömürgecilerin boyunduruğundan kurtarılması için verdiği destekti. Fakat Castro özgürlüğü, bir hegemonyadan kurtulup diğer hegemonyaya destek vermek olarak gördü.

Afrika’nın boynuzundaki Somali’de diktatör sosyalist Muhammed Siad Biarre rejimine en büyük destek ondan gelmişti. Etiyopya’nın geçici İtalyan işgalinden sonra tarihinin özgürlükler ve eşitlikler bakımından en sıkıntılı dönemi Deng rejimine en büyük destek yine Castro’dan gelmişti.

Castro için Batı en kötüsü ve ona karşı her yönü ile mücadele etmek gerekiyordu. Fakat Castro’nun desteklediği Afrika liderleri bizzat halklarının sömürgecilerden sonra en büyük düşmanı olduklarını gösterdiler.

Mozambik ve Angola’da yapılanlar unutulmadı hiç. İnsanlar sömürgecilikten kaçarken kendilerini diktatör sosyalist rejimlerin ellerine teslim ettiler. Belki de bu yüzden Afrika halklarından çok Afrika liderleri hatırlıyor yoldaşları Castro’yu.

Castro’nun bir hakkını da teslim etmek gerekir. Küba liderinin Afrika’ya ilgisi her zaman dinamik olmuş, birçok Afrika ülkesini ziyaret etmiştir. Bu ziyaretlerinden birini de 1977’de Tanzanya’ya yapmıştı. Darusselam Uluslararası Havaalanı'na indiğinde onu coşkulu bir kalabalık karşılamış, o zamanki Tanzanya Devlet Başkanı Nyerere, Küba’nın kendileri için örnek bir devlet olduğunu vurgulamıştı. Fakat bu örneklik Tanzanya’nın 1980’li yıllarda bir türlü toplumsal ve ekonomik kalkınmayı gerçekleştire-memesinin de en önemli kanıtıydı. Ortada Afrika halkları için geçerliliği olmayan ithal edilmiş bir sosyalist ekonomi Tanzanya halkının daha fakr-u zaruret içerisine düşmesini sağlamıştı.

Liberal ya da sosyalist düşüncelerin Afrika ülkelerine getirdiği en bariz etkilerden birisi, etnik toplulukları siyasi ve kültürel olarak parçalamasıydı. Bu parçalanmışlık bugün de Afrika siyasetinin vazgeçilmez bir geleneğini oluşturmaktadır. Afrika halkları bu söylemlerin etkileri ile düşmanlarını daima içeride aramışlar, halklara birbirlerinin düşmanı olduğunu ispatlamaya çalışmışlardır.

Aslında devrim güzeldir. Topyekûn yakıp yıkmadan insanı yaşatma üzerine kurulan bir devrim toplulukları ayakta tutar, onlara güç verir. Fakat Küba’dan ithal edilen sosyalist devrim anlayışı insanları yaşatmak yerine onları öldürmeyi, yok etmeyi tercih etmiştir.

Mozambik, sosyalist devrimin on yıllarca uygulanmak istendiği ülkelerden biridir. Yıllarca Portekiz sömürgesinde kalan Mozambik, bağımsızlık savaşında düşmanları olarak ülkede yaşayan Müslüman ve Hıristiyan dindarları gördü. Batının tepkisi nedeniyle Hıristiyanlar üzerine fazla gidemezken, Müslümanları ülkenin en büyük tehdit unsuru olarak değerlendirdi. Camiler kapatıldı, Müslümanların toplu ibadet etmeleri yasaklandı. Bir ara orucu yasakladı ve ülkede Müslüman avı başlattı. Soğuk savaş sonrası Müslümanlara uyguladığı baskıları azaltarak cami yapımına tekrar izin verdi.

Angola da Küba’dan çok şey öğrendi. Portekizlilere verdikleri bağımsızlık savaşında en önemli destekçileri Küba ve Sovyetler Birliği’ydi. Fakat Angolalılar da sömürge sonrası ülkede yaşayan azınlıktaki Müslümanları düşman olarak gördüler hala da bu anlayışları devam ediyor. Angola’da İslam bir kültür ögesi olarak kabul ediliyor, bir din olarak tanımlanmıyor. Cami yapımına izin verilmiyor ve var olan camilerin de restorasyonu yapılamıyor.

Gerek Mozambik gerek Angola Castro’yu Afrika halklarının da lideri olarak kabul etmekte. Hatta Afrika ziyaretinde Angola’da Castro’ya Afrika’nın unvanı verildi.

Castro’nun bir de Kongo -eski adıyla Zaire- iç savaşında bu ülkeye 5000 askeri muka-vemet gücü gönderdiği biliniyor. Yaklaşık bir milyondan fazla insanın öldüğü iç savaşın faillerinden biri de aslında bu Küba askerleri. İç savaşlarda masumlar yoktur, taraflar vardır. Etnik veya farklı siyasal gruplar arasında bir mücadele olduğu için iç savaşların kahramanları olmaz, ancak katilleri olur.

Nesnel olmak gerekirse Castro’nun Afrika için yaptıkları iyi şeyler de var. Bunlardan birisi henüz Sınır Tanımayan Doktorlar örgütü gibi kurumlar Afrika’da varlık göstermezken, Küba’dan çok sayıda doktor gönüllü olarak Afrika ülkelerine gitti. Afrika’da sağlık sektörünün gelişmesine önemli katkılarda bulundular. AIDS, Sıtma, Kolera gibi hastalıklarla mücadelede son yıllara kadar Küba benzersiz örnekler sergiledi. Hatta Ebola salgınında bile Küba’nın Sierra Leone, Liberya ve Gine’ye verdiği destek Avrupalılardan kat be kat fazlaydı.

Castro’nun Afrika’da yaptığı iyi şeylerden biri de Afrika’da eğitimin geliştirilmesi için verilen desteklerdi. Bugün ekonomik sıkıntı yaşayan Zimbabwe’nin eğitimde ulaştığı seviye tartışılmaz. Afrika’da siyahların idaresindeki en iyi okullar teknik yetersizliklere rağmen Zimbabwe’de vardır. İngiltere destekli sömürge devleti Rodezya yıkıldıktan sonra Robert Mugabe liderliğindeki yönetim, eğitim alanındaki kalkınmayı temel hedef olarak seçti. Özellikle Küba’dan birçok eğitimci getirilerek bugünkü Zimbabwe eğitiminin temelleri atıldı.

Castro’nun cenazesine onlarca Afrika lideri iştirak ederken, belki o liderlerin gözünde eski liderlerinin Castro ile kurduğu sıcak ilişkilerin etkisi vardı. Onlar Mandela’yı, Kvame’yi, Nyerere’yi, Kenyatat’yı hatırladılar. İngiliz, ABD ya da Fransız işgalciliğine karşı bir direniş lideri olarak gördüler. Fakat direnişin kendi halklarının inanç temellerinde olduğunu unutarak iki dünya arasına sıkışıp kaldılar. Oysaki asıl özgürlük iki dünya arasında değil yıllardan gelen kendi birikimlerinde saklıydı.


İbrahim Tığlı, 08.12.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Afrika'dan
İbrahim Tığlı Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: İbrahim Tığlı Beyefendi'den yazılarının yayınlanması için onay alınmıştır. Seçkin Deniz, 23.06.2016



Yazının İlk Yayınlandığı Yer: Gerçek Hayat

http://www.gercekhayat.com.tr/yazarlar/bir-tutarsizlik-ornegi-castro-ve-afrika/

Seçkin Deniz Twitter Akışı