30 Nisan 2016 Cumartesi

SA2826/KY26-CA53: Zaha Hadid: Sınırsız Tasarım İmtiyazı

"Esasında modernizm kadar katı, post-modernizm kadar seyyaldi. Mütevazı, tutumlu ve müşfik olmayı umursamadı. Devasa projeleri için dümdüz edilecek meskûn alanlarda bazı binaların içinde insanlar yaşarken yerle bir edilmesinden habersizmiş gibi çalıştı. Oyunu kurallarına göre oynadığı muhakkak."


Zaha Hadid üzerine sağlığında yazmayı planladığım yazı ölümünden sonraya kısmet oldu, dolayısıyla ister istemez genişledi kapsamı. Hiç ölmeyecek gibi çalıştığını düşünürdüm Hadid’in. Şaşırtıcı projeleriyle yeryüzünün en pahalı zeminlerine damgasını vurmayı sonsuzca sürdürecekmiş gibi geliyordu izleyenlere.  Bir o ülkede olurdu bir bu ülkede. Bazen bir derginin  “Dünyanın En Güçlü 100 Kadını” listesinde orta sıralarda yer alır, bazen prestijli bir mimarlık ödülünü alan ilk kadın mimar olarak anılırdı. Genellemelere itiraz edermiş gibi adını öne çıkaran hızlı bir hayat yaşadı.

SA2825/KY32-YR44: Alacakaranlık Kuşağı

"Böyle hikayeler işte, insan ruhunun dehlizleri, bitmek bilmeyen arzular çelişkiler çatışmalar çözümler. Keşke bizim televizyonlarımızda böyle çalışmalar projeler olsa, ne büyük bir zenginlik ve kazanım olurdu."


ABD’li senarist film ve dizi yapımcısı Edward Seling televizyonlarda gösterilmek üzere bir dizi kısa gerilim filmi senaryosu yazar. 1959-1964 yılları arasında yayınlanan seriye, insanlık hallerinin arada kalmış fazla gün yüzüne çıkmamış bölümlerine değindiği için Alacakaranlık Kuşağı (Twilight Zone) adını verir. İlk bölümde bizzat görünüp 20 dakikalık bu gerilim filmlerinden neyi amaçladıklarını anlatmaktan da geri durmaz. İnsanlar eğlence için film izlemektedir ama onlar ekip olarak aynı zamanda seyircilerine ayna tutup öz hikayelerini anlatacak, insan yaşamında gölgede kalmış alanlara değineceklerdir. 

SA2824/KY27-ŞT41: Merdiven'den Düşen Hâşim... Alaca'dan Yükselen Ses

"Zira ne kadar güzel olursa olsun bir Merdiven'den çıkarak konuşmak bir şeyse de, o Merdiven'e çıkarken üzerinde durulan dile yabancılaşıp Merdivenin dibine düşmekte bir kader olur bazen…"


Dünya 2000'li yılları yaşıyor. Şimdilerde insanlığın hakimi Postmodernite. Bütün davranışlarda bir toparlanma,büyüme ve küreselleşmenin yön verdiği olağanüstü değişimi hissetmemek mümkün değil…Görünüşte birleştirici ve ortak insanlık mirasına oldukça meyyal olduğu söylenen postmodern teoriler aslında ortaçağ şövalyelerinin yeni zamanlara uyarlanmış evrensel hallerini sergilemekteler... Bilgi çağının sanal zırhları arkasında kendini korumaya alan yönlendirici güçler görünmez kılıçlarıyla böldükleri dünyayı sınıflandırmakta ve tayin ettikleri sınıfların davranış biçimleri hakkında teoriler üretmekteler…

SA2823/KY29-YA59: İnadınız Yüzünden Kaç Kişi Ölecek?

 "Tüm yetkililere soruyorum; Sizin inadınız yüzünden daha kaç kişi ölecek? Hadi yol açmıyorsunuz diyelim, oraya bir cepli durak ve üst geçit yapmak da mı aklınıza gelmiyor?"


Lefkoşa – Girne anayolunu bu kez de 17 yaşındaki bir gence mezar oldu. İlk değil, son da olmayacak. Ben o yoldan günde en az iki kez geçen biri olarak bu kazalara şaşırmadığım gibi, beterinin olabileceği endişesini taşıyorum.

Nedenini defalarca yazdık, haberleştirdik, yetkililerden görüş aldık; ama elde var sıfır.

Araçla normal hızla 15 dakikada alabildiğiniz Gönyeli Çemberi, Lefkoşa Çemberi arasının otoban olarak addetme inadı yüzünden bunca insan öldü ve ölecek.

SA2822/KY1-CÇ242: Gençlik Başa Belâdır

"Evet gençlik başa beladır. Olanı olduğu gibi görmeye yanaşmaz. Her bir şeyin kurguladığı gibi olmasını ister. Sanır ki her gece karyola gıcırtısı olacak. Ne bilsin? Başa gelmeden bilemez ki?"


"Gençlik başa belâdır!" dedi yaşlı adam hemen yanı başında oturan gence. Gencin durağa doğru gelen iki bayanı büyük bir dikkatle izlediğini görmüştü yaşlı adam. Bayanlar gencin yaşında olmalıydılar. Bayanların ikisi de sarışındı ve boyca biraz uzun olanı bir bebek arabası sürüyordu. Bebek arabasını sürenin saçları kısa, diğerinin ise saçları omuzlarına kadar uzanıyordu. Uzun saçlı bayan pantolon giymişti, kısa saçlı olanın ise dizlerinin epey üzerinde kısa siyah bir etek vardı. Neşeli bir biçimde konuşarak geliyordu bayanlar. Durağın hemen dışında durdular.

29 Nisan 2016 Cuma

SA2821/KY48-SY3: Üzgünüm, Çok Haklısın

"Şimdi, kokteylini burc el arab’ın roof’unda yudumlarken Mevlana okuyup bronzlaşan sarışın da anlayıp takdir edemesin diye dolaştırıyorum lafı. Sadece sen anla!"


Haklısın, ama haklılığı patolojik bir ilkeye dönüştürüp nesnesinden sıyrıldığın için. Birlikte sıyrıldınız. Toplu “zeka” dansıyla ancak. Ve toplu trans halinde. Bu ülkenin kanını rakipsiz ve seçimsiz, ithal ikame ve yüz yıldır emen tefeci efendilerin kibrine cesaret verdiniz. Zekanız o momentte stratejik bir dalgınlık içindeydi tabii. Konvansiyonel kültür iktidarının laçka sularında yıkadınız özgeçmişinizi böylece. 

Müsesses nefretin hipnoz seanslarında yeni isimlerinizi, logolarınızı, kartvizitlerinizi kazandınız. Parıldadınız. Böylece sizi takdir ettiler. Ne yapalım ki takdir edenler arasında Ayşe Arman da vardı. A. Cesare Vallejo olsaydı iyi olurdu elbette. Üzgünüm.

SA1820/KY28-ATA154: Mülkiyet Konusunda Vakıflar Depremi (2-3)

"Dönemin Vakıflar idaresi, Maraş’taki ve adanın diğer yerlerindeki gasp edilmiş Vakıf mallarını araştıracağına Edremit köyündeki bir kiliseyi yıllığı 5 TL’ye bir yandaşına kiralayarak bir başka skandala imza atmış."


27 Ocak 2008 tarihinde yayınlanan “Vakıfların Maraş’taki Mallarına Sahip Çıkma Zamanı Geldi” başlıklı yazımda ifade etmiştim: “Aresti’nin dedesi Mavrodi Haji Hambi Mavreli, 15.09.1913 tarihinde Mülhak Vakıf olarak kayıtlara geçmiş Abdullah Paşa Vakfının söz konusu malını evraklarda sahteleme yaparak hile ile tapuda adına kaydetmiş. Bu malı da 35 yıl sonra 5.10.1949 tarihinde kızı Anna Mavroudi Haji Hambi’ye bağışlamış. Bayan Anna da söz konusu malı kızı Mira Xenidu’ya yani Mira Xsenti-Arestis’e 28.02.1974 tarihinde hibe etmiş." 

SA2819/TG189: Washington Enstitüsü/ Orta Doğu’da İdeolojik Devlet(ler): Başlangıç

Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıdaki analiz bir durum değerlendirmesi değildir, aksine Ortadoğu klasöründe gelecekte ABD ve AB-BMGK tarafından tasarlanan yeni kaotik zamanın nasıl olacağına dair  simülasyon çalışmaları veya projeksiyon alıştırmalarıdır. Lütfen; Analizi, düştüğümüz notları ve El Kaide-IŞİD gibi yapıların ABD ve AB-BMGK tarafından üretilip desteklendiğini, yönetildiğini dikkate alarak okuyunuz. Türkiye, İran, Mısır ve diğer müslüman ülkelerdeki üst tasarım çalışmalarına karşı sorulacak soru şudur: 
"Müslüman ülkelerde neyin, nasıl olacağı sizi neden ilgilendiriyor?"
Seçkin Deniz, 29.04.2016


The State(s) of Ideology in the Middle East: Introduction


İSLAMCI POLİTİK İDEOLOJİLERİN REZONANSI

Temel anlayışa göre bir takım şiddet yanlısı grupların özellikle de IŞİD’in, yaygın bir popülarite kazanma gibi bir hedefi yoktu, böyle bir şey Orta Doğu için de sözkonusu değildi. Ayrıca uzmanlar, bu grupların din ve politika arasındaki ilişkiye yönelik algılarının ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. 

SA2818/KY1-CÇ241: Göz Kesilen Adamın Apansız Beliren Kahkaha Karşısındaki Şaşkınlığı

 "Garson çimenlere sırt üstü uzanmış eli havada hâlâ gülüyordu."


Eser: Wolfgang Paalen (1905 – 1959)

Garson nedensiz göz seğirmelerine ilişkin soruşturmalarını kendisini ortaya koymadan sitenin sosyal tesisi müdavimleri arasında yürütmüş, dişe dokunur, eskilerin deyimiyle sadra şifa bir açıklama bulamamıştı. En akıllıcası ya da en mantıklısı aşırı yorgunluk olduğunu söyleyenlerin söyledikleriydi.

Evet, böyle bir olasılık kesinlikle vardı. İstençli bir yorgunluk değildi kuşkusuz. Hem kim ne diye istençli olarak yorulurdu ki? Anlamsızdı. Anlamsız yargısını bir köşede beklemeye alıp aşırı yorgunluğunu sağlayan şeyler üzerinde düşündü. Dünden ayrımlı ne vardı ki? Hoş dün de bütün gün sızlanıp durduğunu ayrımsadı genç garson. Oysa büsbütün haklı olmadığı gibi büsbütün haksız da sayılmazdı sızlanmasında. 

SA2817/KY33-YO92: Erdoğan: "'Ergenekon’da Hiçbir Şey Yoktu' diyemem"

“Adı tam Ergenekon mudur değil midir, o ayrı konu... Ancak ortada hiçbir şey yoktu fikrine de katılmıyorum...”


Yargıtay’ın Ergenekon davasını usul ve esas yönünden bozma kararını değerlendiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bu tür konuların sulandırılması doğru olmaz. Ortada hiçbir şey yoktu diyemem, zaten ortada bir şeyler olduğu için yaşandı tüm bu sıkıntılar” dedi. 


Hırvatistan ziyaretini takip eden gazetecilerin sorularını cevaplayan Erdoğan, gündeme dair şunları kaydetti:

SA2816/KY36-CK62: Geri Kabul Anlaşması'nın Yan Etkileri: Azalan Arap Turist ve Yatırımcı

"Vize alma sürecinde yaşanan sıkıntılar Arap turistleri Türkiye dışında alternatif aramaya itiyor."


"Türkiye'ye vize almak, ABD vizesi almaktan daha zor." 

Irak'ta son zamanlarda Türkiye'ye seyahat etmek isteyenler arasında bu ifade yaygın. "Teşekkürler Türkiye" başlığı ile geçtiğimiz hafta düzenlenen etkinlik için Orta Doğu'nun birçok yerinden gelen Arap siyasetçi ve kanaat önderleri İstanbul'da toplandı geçtiğimiz hafta.

Ancak Arapların Türkiye'ye teşekkür ederken bir şikâyetleri de var.

28 Nisan 2016 Perşembe

SA2815/KY1-CÇ240: Düşlerin İsyanı/Roman-Bölüm 5-V

"Yaşamım düş kurmakla geçti ya!"

İnsan ancak tüm nesneler konusunda  bilgi sahibi olduktan sonra kendini tanımış olacaktır. 
 Çünkü nesneler insanın sadece sınırlarıdır.
Nietzsche

Bölüm Beş
-V-

Önce SERVİS yaz, sonra TOPLU KONTRELLER'e gir, DEL NOKTA NETRES NOKTA DTA POSKUR, daha sonra ARA TUŞU'na bas, FlO'la onaylat, işte bu kadar, oyuna başlayabiliriz. 

“Mahi Azadecuy”, dedi Cemşid Ulu sevimli bir yüz ifadesi takınarak. "Uzay Gemisi'ne binecekler lütfen E-3 kapısına...." anonsu birkaç defa tekrarlanmak zorunda kalmıştı. Ters giden bir şeyler olmalıydı mutlaka.. Belki de son anonstu bu!  Kadının mikrofonik sesi kulaklarında yankılanarak geniş helezonlar oluşturmayı sürdüren yapışkan bir sıvıya dönmüş, silip yok etmek olanak dışı olmuştu artık. 

SA2814/KY35-YTK81: Baharın Geciktiği Topraklar

"Evet, Bahar adı mevsimin, ama ya yok ya tatsız tuzsuz. Fakat illâ ki gelecek o bahar. Kışı atlatıp yeniden açacak."


Pazarda maydanoz yeşil soğan turpların üzerinde pazarcının serptiği su damlaları güneşle karışık geri yansıyor gezenlerin üzerine. Bahar gelmiş işte.

Havanın birden çok sıcak olup bunaltıp sonra aniden kapatıp üşütmesi bundan. Leylaklar kokularını kaybetmeye başladı bile, kediler dünyanın sahibi biziz diye gerinerek dolanıyor yine.

Halep'in çarşılarına da geldi mi acaba bahar?

SA2813/KY1-CÇ239: Bir Anlık Kuşku

"Ve saklamıştı ve saklamaktaydı ve şimdi elbet kadından da saklayacaktı ve nasıl şimdiye kadar saklamışsa öyle saklayacaktı ve sakladı da. Ve fakat bir suçlu bulması gerektiği de apaçıktı. Yoksa bu yük hep sırtında kalacaktı."


"Ay Ekrem!", dedi kadın. "Bazen çok kırıcı oluyorsun!"

Kendisine seslenildiğini, sözün muhatabının kendisi olduğunu anlamayacak kadar kendini kaybetmemiş olduğunun ayırdında olan adam, adının Ekrem olup olmadığından bir an kuşkuya düştüğünün de ayırdındaydı. Kadının bunu bilmesini istemedi. 

SA2812/ÇY10-AÖ13: Barış Manço Müzesi: Moda 81300

"Kesinlikle gitmenizi tavsiye ederim. Müzelerin soğuk bir yüzü vardır genelde, ama burası insanın içini ısıtıyor. Barış Manço’nun enerjisi hâlâ o evde."


Kadıköy Moda’da ki mektup adresi “Moda 81300” olan evini herkesin bildiği üzere müzeye çevirmişler. Uzun zamandır gitmek istediğim bir yerdi. Nihayet nasip oldu. 

Önce Kadıköy Rıhtımdan yukarı Boğa heykelinin oraya doğru yavaş yavaş adımlarla çıktım. Malum Moda’ya çıkmak için tranvaya binmediğiniz takdirde biraz fazla yürüyüş yapmış oluyorsunuz. Bahariye bitiminde sizi kuşların uçuştuğu, benim gördüğüm kadarıyla yaşlı dede ve teyzelerin hava alma yeri olarak kullandığı bir Moda parkı sizi bekliyor. 

27 Nisan 2016 Çarşamba

SA2811/KY13-AO67: Bir Emperyal Senaryo: Ermeni Soykırımı

"Bugün, Türkiye Ermenileri oynanan oyunun farkındadır ve Türkiye’de her hangi bir baskı görmediklerini belirtmektedirler. Çıkarılan çözüm paketleriyle Ermenilerin mallarının iadesine karar verilmiş olması, geçmişin yaralarının sarılması için de önemli bir adımdır."


Tarih bize sadece geçmişte neler olduğunu anlatmaz; aynı zamanda geleceğin inşâsı için de etkin bir araçtır. O nedenle tarihi yazmak tarihi yapmak kadar önemli görülür. Devletler, hafızalarıyla varlar. Eğer, bir ulus kendi tarihini kendi yazamazsa, yazılanların yükünü boynunda taşır sürekli. Tarihin çarpıtılması karanlık amaçlara matuftur. Onu çarpıtanlar mutlaka bir hedef gözeterek bunu yaparlar.

İttihatçılar, Osmanlı’yı karalama politikası güderek, koca bir imparatorluğun dağılmasını kolaylaştırdılar. Osmanlı’nın hükmettiği topraklardaki milletlere aşılanan düşmanlık tohumlarıyla, Osmanlı’nın ülkelerini sömürdüğü işlenmiş, asırlarca kardeşçe yaşayan milletler milliyetçik hastalığına sürüklenmiş ve her biri Osmanlı’ya düşman hale getirilmişlerdir. 

SA2810/ÇY4-DB62: Milenyum Kadınları Annelerinden Daha Fazla, Erkeklerden Daha Az Birikim Yapıyor

"Genç ABD’li kadınlar birikim yapmak için fırsat elde ettiler, ama eşitsizlik sebebiyle engelleniyorlar."
"Younger U.S. women jump at the chance to save, but they're hobbled by pay inequality."


Millennial Women Save More Than Mom but Less Than Men

Amerikalı kadınlar erkeklerden daha uzun yaşıyor, ama bir kenara daha fazla para koyamazlarsa kalan son birkaç yıllarının keyfini süremiyorlar.

Bir finansal danışmanlık şirketi Harris Poll tarafından geçen ay yapılan bir araştırmaya göre, oran erkeklerde % 67 iken Milenyumlar olarak adlandırılan kadınların sadece % 54’ü bir emeklilik tasarruf hesabına sahip.

SA2809/KY37-AZ73: Erdoğan Eski Dostu Lula’yı Ararsa İyi Olur

"Belki de Brezilya demokrasisinin bu telefona ihtiyacı var..."


"Küresel üst akıl” stratejilerinde Türkiye ile Latin Amerika arasında gizli bir bağ vardır. Soğuk Savaş yıllarında CIA güdümlü askeri darbelerin “pişirilmesi” ve “Bizim çocuklar” kadrolarının kurulmasından bu yana yaşanılan bir gerçek... Misal, 12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında yaşanılanları, anlamak için 1973 Şili Darbesi’ni incelemeniz yeterlidir. İşkence metotlarının bile aynı eğitim kampından çıktığı, günümüz gençliğinin tam anlayamayacağı çok özel bir çağdan söz ediyorum...

SA2808/KY33-YO91: Börteçine Bizi Ergenekon’dan Nasıl Çıkarmıştı?

"Kronoloji böyle. Ergenekon soruşturmasını ortaya çıkaran eski Türkiye’yi hatırlamış olduk. Tabii soruşturmanın başlamasına -şimdi herkes inkâr etse de- her kesimden gelen katkıları ve desteği de."


Türkiye’nin 6 Kasım 1996’daki Susurluk kazasını konuştuğu günlerdi. Bütün eski defterler açılıyor, derin devlet, kontrgerilla kavramları havada uçuşuyordu. 5 Ocak 1997 günü Aydınlık Gazetesi’nde Dilek Oğuz’un konuştuğu eski denizci subay, yeni araştırmacı-yazar Erol Mütercimler, “Susurluk’a çete demek yetmez” diyerek ilk kez bir örgütün adını açıkladı:

“Bu örgütün adı ne? Bunun adı Ergenekon’dur. Bu örgüt 1960 yılında Kıbrıs’tan Türkiye’ye taşındı… Bunu kim kurdurdu? Batı’da Gladyo adıyla şekillendirilmiş olan grupları kurdurtanlar. Yani CIA-Pentagon.”

SA2807/KY1-CÇ238: Kızıma Mektuplar VII

Kızlarından Uzakta Olanlara Adanmış Sözler
-VII-


Hiç değilse rüyalarıma gelsen! Rüyalarım da olsan! Rüyalarımı süslesen, rüyalarıma yaşama hazzı katsan!

Hayır, hayır hep rüyalarımdasın, gönlümde, düşüncelerimde, söylediklerimde hep sen varsın. Hep sen oldun. Hep sen olacaksın! Ama işte.. hiç değilse rüyalarıma gelsen! Rüyalarımı süslesen.

Ellerini tutsam, o güven veren, itimat telkin eden ellerini avuçlarım arasına bıraksan usulca. Sımsıkı tutsam ellerini. Sımsıkı!

SA2806/ÇY10-AÖ12: SAS Komandoları ve Doğan Görünümlü Şahin

"Çok ince düşünüyorum sanırım, düşünce gücüyle çözebileceğim bir şey yok"


İşten yorgun geldiğim bir akşam. Fazla aç değilim; bir parça börek ve bir bardak çay midemin boş kalan kısmını doldurmaya yetiyor. 

Her akşam yaptığım gibi mutfaktan çıktıktan sonra ilk varış noktam salon ve koltuğun üzerinde duran kumanda oluyor. Hafta içi o benim, tek sahibi benim ve biliyorum o da beni özlüyor akşama kadar, küçük ellerimi, gelse de beni ısıtsa diyor, sesine kulak veriyorum alıyorum elime hasret gidermek için kanallar arasında dolaşıyorum,

26 Nisan 2016 Salı

SA2805/SD425: Kaygusuz Dem/ Duru Demler 29

     Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Fotoğraf: Seçkin Deniz, 2013, Yıldız Sarayı Parkı, İstanbul

İkinci Mahmut... türbesinde uyuyor; yaptığı yenilikler kendinden yüzlerce yıl uzakta ve unutulmuşken...

Yanında, tüm saray efradından çeşit çeşit mezarı olan çeşit çeşit uyuyanlar... ruhlarına yolculuğa çıkan bir ilaç; fatiha...

Ve türbeden dışarıya doğru ilerleyen adımlar... Muallim Naci, Ziya Gökalp ve Şeyh Bedreddin... sonra ...

SA2804/SD424: "hayatın akışı" /06.04.2006/ 458. patika


...yeni nesilde iş yok...
...kızgınlıklarımızın ayyuka çıktığı her sıkıntımızda, dudaklarımızdan ve bilincimizden fışkıran bu tepki...
...kolay tepki...
...bu hoşgörüden nasiplenmediğimizin kanıtı...
...değil mi?...
...iş yok dediğimiz nesil, bizden öncekilerin bizden gördüklerine ne borçlu?...
...bu bir vasiyet sanki...
...bize; "sizde iş yok!", dedi eski nesil...
...biz de yenilere devrediyoruz kulak mirasımızı...
...bu mirasa inat, biz bizde iş olduğunu kanıtladık her seferinde; bizden öncekilerin kendilerinden öncekilere kanıtladıkları gibi...

SA2803/SD423: Değirmenler/ Kiler 22 (Rüyâlar; Soyut İşlem Alanları)

    Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Siz, "normal ve dünyalı" olan aklınızla rüyâlarınızda yaşadıklarınızı saçma bulsanız bile; onları neden yaşadığınızı açıklayamazsınız... engelleyemezsiniz de..."


Ölülerin yok olduklarını düşündüyseniz, beni iyi dinlemeniz gerek... onlar yok olmadılar... Siz de o yok olanlar sınıfından olmayacaksınız... Onların yok olduklarını düşünüyorsanız; yaşamadıklarını da düşünmek zorundasınız...

Gelecekte sizi yaşamamışçasına yok sayanlar olacaktır; sizin şu anda yaptıklarınızı yapacaklar onlar da... Düşünsenize; bir zamanlar var olan siz, var olduğunuzu kanıtlamaya çalışacaktınız...

Öyleyse gelin; ölülerin yok olduklarını düşünmekten vazgeçelim ve zaman içinde gezgin bir "düşün zevzeği" olmayalım...

25 Nisan 2016 Pazartesi

SA2802/KY1-CÇ237: Çukur Çeşme

"Bakmasın! Gözün var diye her görünene bakmak zorunda mısın behey gafil? Bakarsan işte böyle taş kesilirsin. İşte böyle zehirlenir yüreğin.’"


"Yalanım varsa adım batsın! Bak işte söyledim. Daha da söylerim. Hem söylemeliyim de.. “Hiçbir şey kitaplardaki gibi sona ermez hiçbir zaman” demiş ya bir ecnebi şair öyledir. Cemşab’ın öyküsü de kitaplardaki gibi sona ermemiştir. Bu yüzden O’nun yaşamı anlatılmalıdır. Arkadaşlığın bir gereğidir. Herkesin yaşamı kendine roman, her roman nasıl bir kurgu, bir uydurma ise Cemşab’ın yaşamı da şimdi bir kurgu koca bir yalan. İşte bu yalanı, bu kurguyu yok etmek boynumun borcudur derim. Hiç yaşamamış gibi, hiç sokakları arşınlamamış gibi, hiçbir kahvede oturup tavla oynamamış gibi, hiçbir sokak kavgasına karışmamış gibi, hiçbir sevdaya düşmemiş gibi, hiçbir hevesin peşinde koşmamış gibi, velhasılı kelam hiç var olmamış gibi olmasına gönlüm razı değildir. İçilen çayların, kahvelerin, adımlanan sokakların, caddelerin, bakılan afişlerin, izlenen filmlerin, dinlenen şarkıların-türkülerin, okunan şiirlerin, yazılan mektupların hatırı vardır. En azından onların hatırı için söylemeliyim," dedi ve sustu yaşlı adam.

SA2801/ÇY10-AÖ11: Bir Doktor Röportajı: Tıp Okumak ve Doktorluk

"Eğitim'de de aynı şekilde, Türkiye olarak eksiğimiz olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'deki tanıdığım doktor ve tıp öğrencilerinin yabancılardan eksiği yok fazlası var."


Sunum

Doktorluk kutsal sayılan mesleklerin başında geliyor. Altı yıl gibi zorlu bir sürecin ardından yine zorlu bir süreçle devam ediliyor, sorumluluk alanı artarak genişliyor. Bu zorlu yolculuğu Fransa’da tıp okumuş gurbetçi Dr.Mücahit Sarıyıldız’dan dinledik.

SA2800/KY28-ATA153: Mülkiyet Konusunda Vakıflar Depremi (1)

"O dönemde haftalık olarak ART Televizyonunda yaptığım programda Maraş’taki toprakların büyük bir kısmına sahip olan Abdullah Paşa Vakfı ve Lala Mustafa Paşa Vakıfları'nın varislerini beni aramaları çağrısında bulunmuştum."


Vakıflar İdaremizin 2009 yılında başlattığı Kıbrıs adasındaki vakıf arazileri konusundaki çalışma yarıyı çoktan geçti, hızla sona doğru gidiyor. Sonunda da Kıbrıs sorununa çözüm getirme müzakerelerinde bir deprem yaratacağı, Mülkiyet başlığını alt üst edeceği kesin.  

2002 yılında Annan Planı dönemi başladığında Maraş’ın üzerinde bulunduğu toprakların Kıbrıs Türk Vakıflar İdaresi'ne ait olduğuna dair çalışmalarımı başlatmıştım. Konuyu kaşıdıkça ortaya yeni yeni bulgular çıkıyordu. 

SA2799/MEY31: Okulda Zaman Öldürmek ve Nihayetsiz Sorunlar

“Çözüm çok da karmaşık değil; çocuklarımıza bir hedef vermek zorundayız, onlar kendileri hedefleri sorgulayana kadar bu vazgeçilmez bir şey ve ne değişirse değişsin insan doğasında bu değişmeyecek.”


Ders anlatırken öğrencilerimin hepsinin bana bakmasını isterim. Onların gözlerinde derse olan ilgilerini, anlattıklarımı anlayıp anlamadıklarını, sıkıntılarını, motivasyon durumlarını görürüm çünkü. Dersin akışını o gözlerdeki ifadelere göre düzenler ve sık sık sorular sorarak dikkatlerini diri tutarım.

Öğrenmek isteyen insana öğrenmek istediği şeyi anlatmak her zaman başarıyı arttırmış, tam öğrenmenin yollarını açmıştır; bunu yirmi iki yıllık meslek hayatımda çokça kez deneylemişimdir. Binlerce öğrencimle, ancak neden Matematik öğrenmeleri gerektiğine dair uzun süreli bir bilinçlendirme döneminden sonra bağ kurmam mümkün olabilmişti. Öğrenmek için bir nedeni olmayana zorla bir şey öğretmek mümkün değildir ve ne yaparsanız yapın başarılı olamazsınız.

SA2798/KY1-CÇ236: Kumpas/Roman - Bölüm I-2

"Bu hekat ölümü, ölümleri kutlayan değil yaşamayı ve yaşatmayı seçenlerin hekatıdır. Bu hekat bir dirilişin sessiz çağıltısıdır."


Bölüm Bir
-2-

29 ağustos 1097

Umur Tılsım aldığı şifreli e-maili çözdüğünde doğrusu çok şaşırmıştı. Yıllar önce Kastinya’da Nizarilere ait kolejde son sınıfta okuyan bayan bir öğrenciyi kendisi için çalışmaya razı etmeye uğraşmış ve fakat başaramamıştı. Ve işte beş yıl sonra ondan, Gülendam Gültekin’den bir e-mail alıyordu. 

Öfke, nefret ve iğrenme doluydu e-mail. Birinden söz ediyordu. Kastinya hadimi Salih Çopur. İğrenç mi iğrenç biriydi bu adam ve önemli olan bir şey de adamın örgütün kara kutusu olmasıydı. Eğer onu çözerse bu ifritlerin köküne kibrit çakabilirlerdi. Evet, adamın iğrençliği yanında en kötüsü de içinde bulunduğu cemaatin gerçek yüzünü tanımış olmasıydı. Eğer beş yıl önceki teklifi geçerliyse çalışmaya hazırdı.

24 Nisan 2016 Pazar

SA2797/KY1-CÇ235: Pazar Yazıları 22

"Sevgili kârîlerimin (okuyucularımın) inanılmaz baskıları karşısında yelkenleri indirip yazmam isteklerine boyun eğdiğimi itirafla:)"


PAZAR YAZILARI -22-

Not 1- Vefasızlığa bulunacak her gerekçe “gerekçe mantığı"nı da kirletir.
Not 2- Abaküsle çözülecek matematiksel denklemlerin iğdiş edilip edilmediğine dair
gözlemlerin sağınlığı sağlanmadan yapılma tehlikesine karşı dikkatli olunmalıdır.
Not 3- Kalem traşı olan var mı ya da tükenmez kalemi olan? Benimki bitmek üzere.
Not 4- Ağladıklarına şaşıracağına çetelesini tut, boş zamanlarında nicel sayımlar için imkân bulursun.
Not 5- Yanıt vermeyeceğini biliyorum, o yüzden akıbetini sormayacağım.


İNTİHAL BİR YAŞAMIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNE İLİŞKİN İÇREK TANITLAR
-ya da sen hiç özlemedin mi?-

Bir ermişin yürüdüğü yol boyunca karşılaşmayı umduğun tansık kendi gözbebeklerinde yansıyor doğduğun günden beri ve fakat ayrımında değilsin ne yazık ki. Sana bunu gösterecek bir ayna olmayı istememi hor görme. Seni sana buldurma hevesim çocukça belki ve fakat değil, çocukça bir heves değil, hem keşke çocukça bir heves olaydı tertemiz bir hevestir çocuktaki, tertemiz, duru ve yalın olandır çocuktaki. 

SA2796/KY37-AZ72: Emperyalizm Kendi Topraklarında, Amerika’da Sorgulanıyor...

"Bekleyin, göreceksiniz..."


Donald Trump denilen faşistin “Derin Amerika” tarafından neden, başkanlık seçiminde Cumhuriyetçi Parti’den piyasaya sürüldüğü giderek netleşiyor. Hayır, tabii ki böyle saçma bir adamın Beyaz Saray’a yerleşme olasılığı yok, onun görevi, “Derin Amerika”nın giderek “tehdit” olarak algıladığı “sol kanat siyaset"e balans ayarı yapmak!.. Irkçı söylemlerle yükselirken, arkasına topladığı kalabalık, başka sokaklarda yürüyen aydınlık insanların üzerine kara gölgesini bırakıyor.

SA2795/KY35-YTK80: Nasıl bir 2023?

"Mesele sadece 2023 değil tabii ki... 2023'e geldiğimizde bir sonraki hedefe yönelik de elimizde bir ölçü birimi olacak."


Cumhuriyet'in 100. Yılını kutlayacağımız 2023 başta siyasal alan olmak üzere sürekli referans yapılan bir tarih. O gün bizi ne bekliyor? Nasıl bir Türkiye ile karşılaşacağız, karşılaşmak istiyoruz… bu ve benzeri onca sorunun cevabını arayarak ilerlemeye çalışıyoruz.

İlk akla gelenler ihracat, büyüme rakamları, enflasyon, hangi alanlarda hangi üst basamaklara tırmanmış olacağımıza dair hedeflerimiz. Doğal olan da bu zaten. Bunları hallettikten sonra ya da belki hal yoluna koyarken ister istemez zaten kültür sanat edebiyat akademi alanları etkilenir, etkilenmek zorunda.

SA2794/KY13-AO66: Kara Para

"Eğer yeryüzünde olup biteni anlamak, sistemlerin işleyişini çözmek istiyorsak sermayenin dolaşımına, sisteme nasıl yerleştiğine, sistem üzerinde kurduğu hakimiyet durumuna bakmalıyız."


Dünyayı kirleten ve yaşanmaz hale getiren "Kara Para", onu hükümdar kılan ise, Kara Para'nın düzenini kuran ve onu koruyup, geliştiren "Kara Siyasa"dır.

Eğer, bir sistem parayı yaşamı kolaylaştıran ortak araç haline getirirse yani tedavüle giren para "Helal" bir niteliğe bürünürse insanlar ve toplum mutlu olur. Aksi her şey çığırından çıkar. Zira kirlenmiş para insan ve toplum yapısını bozar; insanı bir canavar haline getirir..

23 Nisan 2016 Cumartesi

SA2793/KY27-ŞT40: Nazarzede Kliniği: Ahmet Kadir'in Kaderi mi, Kaçınılmaz Seçimi mi?

"Oysa iyi olmak, iyi olanı sevmek, hakkın ve hakikatin yanında olmak iyiyi, hakikati ve hakkı güya sevmek değil, direşken bir biçimde yanında durduracak kesinlikte içsel bir yetenek ve tercih meselesidir."


Hızın, hazzın ve başarının, metropollerin en yükseğinde ve en görünür yerinde parlatılıp tek yol ve tek yön olarak gösterildiği bir zamanda başarılı bir reklamcının köşedeki kestaneciden aldığı beş liralık yedi kestanenin yedisinin de çürük çıkması sadece bu çağın kesin hazcılığına özgü bir felakettir. Öyle bir şeydir ki bu, gözünüze görünen tek şey bu yedi adet çürük kestanenin sadece ve basit bir biçimde çürük olduğudur. Oysa Sadık Yemni’nin son romanı Nazarzede Kliniği’nin kahramanı Ahmed Kadir’in asıl düşünmesi gereken şey bu beş liralık yedi kestanenin tam da onun ellerinde çürümüş olduğu gerçeğidir.

SA2792/KY26-CA52: Yazarlığın Uzamı

"Uzam burada, yaptığımız işin sonuçlarından olmasa bile onunla yolculuktan razı eden –fiziksel olmakla kalmayan- mekânın adı. Bize işimizi/amacımızı sevdirmekle kalmayan, bir adım öteye de gittiğimizi duyuran, böylelikle manevi bir güç kazanan mekândır, uzam."


Türkiye 1. Genç Yazarlar Kurultayı için Kızılcahamam’da gerçekleşen dört günlük bir programa katıldım geçen hafta. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın Türkiye Yazarlar Birliği ile birlikte hazırladığı proje, Türkiye’nin her tarafından eser vermeye başlamış genç yazarları tecrübeli yazarlarla bir araya getirmeyi amaçlıyor. Davet edildiğim için çok mutlu oldum. Popüler başarı fırsatlarının arayışına düşmek yerine yazarlığın sabrı ve çilesine talip olan gençlerle birkaç gün geçirmek kuşkusuz öğretici bir tecrübe olacaktı. Kendi gençlik ideallerimle de yüzleşme fırsatı bulacağımı umuyordum.

SA2791/KY32-YR43: Pandoranın Kutusu'ndan Saçılan Kederler

 "Yeşim Ustaoğlu bir filmde öyle çok şeyin kapağını kaldırmaya çalışmış ki, ancak girizgah olmuş her birine."


Özel hayatlar nice çalkantılarla kendi yatağında sessizce akıp gidiyor. Günümüzde çoğu kez kardeşler bile birbirinin hayatına yeterince aşina değil. Ne çok duyarız anne babalardan; “çocuklar yuvadan uçtu dağılıp gittiler, özlüyoruz ama ne yapalım kendi yuvamızı yurdumuzu dağıtmak istemiyoruz, kalabalık şehirlerde bağımızdan bahçemizden uzaklarda mutsuz oluyoruz, bülbülü altın kafese koymuşlar ah vatanım demiş. Çocuklar çağırıyorlar ama biz evimizde rahat ediyoruz.” Böyle uzar gider uzak düşmüş  yaşlıların evlatlarıyla ilişkilerine dair basma kalıp anlatıları.

SA2790/KY46-EE9: Dizi Dizi Diziler

"İzlenme oranlarının rakamsal verileri elbette önemli, ama televizyon yayıncılığı pek çok sektörden önemli farklılıklar içeriyor. Kendine özgü kurallara, dinamiklere sahip bir alan. Televizyonda her şey sadece izlenme oranlarının üzerine kurulu değildir."


Yakın geçmişte espri konusuydu; sorulduğunda sadece belgesel izliyorum demek, ama çaktırmadan dizi izlemekten de geri kalmamak. Bu duruma düşmek istemem ama; içeriği, kurgusu, çekimleri, oyuncu hataları, gereksiz yere uzatılan sahneleri derken ben de pek yerli dizi izleyemiyorum. 

Bazılarına televizyoncu gözüyle inceleyip, eleştiri yazacak kadar bile dayanamıyorum. Çekimlerini, rejisini beğendiğim birçok dizi var elbette, ama ya senaryo ve içerik cezbetmiyor ya da oyuncuların abartılı yorumları beni uzaklaştırıyor. Tarihi dizilerde de belli bir gerçeklik üzerinden yola çıkıp, sonra da gerçeğe sadık kalmadan yapılan kurgu ve yorumlar, günümüze atıflar yapmak üzere ortaya atılan tezler de çok zorlama geliyor açıkçası. Fakat bu durum dizi izlemediğim anlamına da gelmiyor.

22 Nisan 2016 Cuma

SA2789/TG188: Bir Stratfor Propagandası: "Brezilya Skandalı: Değişim İçin Bir Şans"

Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıdaki analiz Gölge CIA olarak adlandırılan Stratfor'un Brezilya'da üretilen istikrarsızlığın temellerinin neden Pentagon-Beyaz Saray-CIA üçgeninde hazırlandığını anlamamıza yardım edecek içeriğe sahiptir. ABD, Çin'in Brezilya'daki etkisini yok etmek ve BRICS olarak güçbirliği yapan ülkelerin alternatif güç olmalarını engellemek için bu tür istikrarsızlıkları üretmekte ve desteklemektedir. Türkiye'de Gezi Terörü ve 17-25 Aralık Yargı-Emniyet Darbesi'nin ana hedefi Erdoğan'ı indirmek ve bir ihtimal yerine başka birini hazırlamaktı.  Yolsuzluk ve dış kaynak ortak iki araç olarak her ülkede kullanılan paket programın iki sac ayağıdır. Bir Kara Propaganda eseri olan aşağıdaki analizde  Rousseff yerine Erdoğan yazarsanız, paket darbe uygulamalarını daha net görürsünüz.
Seçkin Deniz, 22.04.2016

Sonsuz Ark'ın Güncel Notu:
Brezilya'da sahneye konan istikrarsızlaştırma senaryosunu
aşağıdaki çeviride okuyabilir, uygulama örneklerini de 29 Nisan 2014 tarihli SA654/ KY11-TG17: Çift Taraflı Eski CIA Ajanı Raúl Capote ve Venezuelalı Öğrencilere İsyancı Eğitimi başlıklı çeviri'de de Küba ve Venezuela'daki CIA operasyonlarında ve 2013 Mayıs-Haziran ve Aralık aylarında ortaya konan Türkiye hedefli aynı senaryonun uygulama aşamalarını 1 Temmuz 2013 Pazartesi günü yayınladığımız
SA271/AÇ12: Taksim/Gezi Parkı Fonetiği: Kavramlar, Postulatlar, Teoriler ve Gerçek başlıklı analizde okuyabilirsiniz. 

Seçkin Deniz, 23.04.2016 

A Chance for Change in Brazil's Scandal

Özet

Geçen iki yıllık süre zarfında Brezilya, bir demokraside şimdiye kadar ortaya şıkmış en pahalıya mal olan yolsuzluğun içine batmış durumda. 2014’te ortaya çıkan kanıtlara göre; Brezilya’daki üstleniciler, devlete bağlı enerji şirketi Petroleo Brasileiro (Petrobras) için gerçekleştirilen projelerde fazla fiyat vermek üzere kendi aralarında bir ittifak kurmuşlardı. 

SA2788/KY13-AO65: Ergenekon ve Paralel Yapı Darbe Sarmalı'nda İşin Özü

"Ergenekon Yargılama Süreci, içinde "Ak Parti ve Paralelci sevmez" darbecilerin de bulunduğu kurgusal bir yapının asıl darbeci Paralel Yapı tarafından tasfiye sürecidir..."


Yargıtay, "Ergenekon örgütü diye bir örgüt yok!" demiş diye, "Bu ülkede darbeye teşebbüs edecek kimse yok!" diyebilene şaşmak gerek! Eğer bir sistem halkın seçtiğini alaşağı edebilecek bir yapılanmaya el veriyorsa o ülkede akla gelen en karanlık şeyler vuku bulabilir. Bu ülkede asker periyodik darbelere imza atmış, başbakanların, bakanların asılmasına, binlerce insanın geleceğinin kararmasına yol açmıştır. 

Bir darbe yapılanmasının ortaya çıkarılması zordur, ancak bu durum onun olmama ihtimaline delalet etmez. Bu ülkede darbe hep gündemdedir. Ve hala "Darbe ihtimali yok" diyemiyorsak ülkemizde etkili konumda dışa bağlı kirli yapıların varlığındandır. 

SA2786/KY28-ATA152: Ayrıcalıklı Azınlık Olmak

"Hiçbir zaman ve hiçbir koşulda “Azınlık” veya da nam-ı diğerle kandırmaca isimli “Ayrıcalıklı Azınlık” olmayı kabul etmeyecektir Kıbrıs Türk halkı."


Dimetoka, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Anlaşması ile Yunanistan’a bırakılan, Türkiye sınırına 12 kilometre mesafede, Sofulu'nun 20, Dedeağaç'ın 90 kilometre kuzeyinde, Evros (Meriç) ilinin (Nomos) sınırları içinden geçen Kızıl Çay'ın içerisinden geçtiği bir ilçe. 1361 yılından 1923 yılına kadar toplam 562 yıl Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yer alan bu ilçe, o gün bu gündür Yunanistan sınırları içinde.

SA2787/KY43-BRŞ16: Gözden ve Kulaktan İçeri Dilden Dışarı: Harman Akış

"Baskısından şikayetlendiğimiz mahalleleri terk ettik, ancak yeniden mahalleleşemedik. Yeni bağlar kuramadık. Her birimiz kendi içimizdeki bir diğerinin savrulmasına aldırmadı."


Bir bizlik yitiğine düştük. Bizliğimizi küçük sosyal çevrelere çektik önce. Sonra ötekilerimizi ayırdık. Uzak tuttuk kendimizden. Kendi içimizde ötekinin ötekiliğini yerdik ve kötüledik. Ötekiler gibi değildik biz. Farklıydık. Ve doğru da haklı da bizdik. Ve kendi farkımızı kazındık içimize. Farkımızı, değer kaynağından kopararak. 

Her yeni doğrumuzun, sağlamasını yapmadan, kendimizdenliğinden dolayı tabulaştırdık. Sonra doğrularımız, senin benim doğrularım olmaya başladı. Daha kendimize çekildik. Moda tabirle, bireyselleştik. İnançlarımız gereği ibadetlerimizi de bireyselleştirdik. 

SA2785/KY48-SY2: Sizleri de Severek Türkiye'yi Sevmemizin Bir Yolu Yok Artık!

"Bu ülkede batılıların borusunun öttüğü günden beri, kendinden başka herkesi gereksiz birer ayrıntıya çevirmiş olan distribütör kibrinizden, kurumsal şerrinizden korkmuyoruz. Türkiye’yi, sizi de sevmek zorunda kalarak sevmeyeceğiz artık."


Franz Kafka söylemiş;“Biz Yahudiler zeytin gibiyiz; ancak ezildiğimizde yağımızı veririz” diye. Sizler, kendi topraklarınızda onca zaman ezildiniz, horlandınız ve sadece çuvalladınız. En önemli eşiği aşamadınız. Kafkaesk anlamda “Yahudice” aşağılanmışlığınızın tedavisini “Baba”yı da aşağılamakta buldunuz. Bulamadınız yani. 

Sizin tedaviniz “Baba”nın kan davalılarına yaltaklanma sahneleriyle doldu taştı. O davalılarla işbirlikleriyle, onlardan korunma talepleriyle, onlardan sonu gelmez iç güveysi olma talepleriyle acıklı bir hikayeye dönüştü. Beyaz bir eldivenle okşandınız ve bu sizi daha da içinden çıkılmaz bir kibir kuyusuna sürükledi. O veciz yüz ifadeleriniz, o “aydın” gururunuz, çelişki mermileriyle delik deşik olmuş bir bayrak gibi komik ve hazin artık. O bayrağı ne kadar yükseltirseniz aslında o kadar kaybettiğinizi biliyorsunuz şimdi. 

21 Nisan 2016 Perşembe

SA2784/AŞ72: Erdoğan-Davutoğlu; İkilem mi Uyum mu?

"Bence herkes kendi ruhundaki ikilemi aşmadan Erdoğan ve Davutoğlu arasında ikilem aramamalı… Kendisiyle uyumlu olan herkes de Erdoğan ve Davutoğlu arasındaki uyumu istemeli..."


Her olayın, kişileri, zamanı, yeri ve yaşandığı psikolojik-sosyolojik ve siyasî ortamı aynı değildir, dolayısıyla tarihteki herhangi bir olayla günümüzdeki herhangi bir olay arasında analoji yaparken çok dikkatli ve özellikle uzman, tarafsız ve iyi niyetli bir sorgulayıcı olmak gerekir. Bugün, aslında bugün başlamayan, 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok önce başlayan, başlatılan ve sık sık gündeme sokulan yapay ve kasıtlı bir tartışmanın son demlerini yaşıyoruz.

“Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Erdoğan’ın Ak Parti Genel Başkanlığına ve Başbakanlığa seçtiği Davutoğlu arasında bir ayrılık-gayrılık var mı?” sorusunun etrafında dolanıyor birileri. Daha doğrusu  “Erdoğan-Davutoğlu arasında çatışma var” ya da "Davutoğlu ile artık bu mesele devam edemeyecek bir hale gelmiştir" diye birtakım kara propaganda iş görürleri ısrarla çalışıyor, pazarlama yapıyor.

SA2783/KY1-CÇ234: Gerçek Adam

"Kent öylesine acımasızdı ki. Kent öylesine duyarsızdı ki. işte bu duyarsızlıktan kurtuluşu av zamanlarında bulurdu." 


-I-

Gazeteci Fuat Cemil araya hatırlı kişileri sokarak idam mahkûmu Fazıl Serteser’le özel görüşmeyi ayarlamıştı ve E. Kenti Cezaevi'nde özel bir görüşmenin yapılabildiği odada onu bekliyordu. Fazıl Serteser ava gittikleri üç arkadaşını öldürmüş ve sonra da büyük bir soğukkanlılıkla teslim olmuştu. Öldürme gerekçesine ilişkin sorulara susmakla karşılık vermişti. 

SA2782/KY1-CÇ233: Düşlerin İsyanı/Roman-Bölüm 5-IV

"Yaşamım düş kurmakla geçti ya!"

İnsan ancak tüm nesneler konusunda  bilgi sahibi olduktan sonra kendini tanımış olacaktır. 
 Çünkü nesneler insanın sadece sınırlarıdır.
Nietzsche

Bölüm Beş
-IV-

"Haydi ne duruyorsunuz, kucaklasanız ya beni! Hadi, hadi!"

Sözlerini kendisi de duymuştu. Madenî, tok bir sesle gürlemişti kapalı kapıların ardında. Sonra öne doğru atılarak parfüm dolabını kucaklamak isteyen de kendisiydi, meydanlığın biraz daha aydınlık köşesine gelerek reklam panosunun önünü kapatmaktan kurtulmuştu.. Ama her şeyin, evet her şeyin bir camın arkasında soluk alıp vermesi şaşırtıcı olduğu kadar, insanın soluğunu kesmesi de olağandı artık.

SA2781/KY35-YTK79: İstanbul’daki Zirve Ne Söylüyor?

"Alışıldık görüntülerden bir görüntü; bildik nutuklardan birkaç söylev; zamana yayılmış bırakılmış özetle aslında sessizce terk edilmiş vaatlerden bir demet gibi gelebilir çoğunluğa."


Alışmak detayları görmemize hep engel olur. Yine öyle oluyor.

Son yıllarda küresel düzeyde en önemli gündem Ortadoğu ve sorunları olunca İstanbul'da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesi de muhtemelen tanıdık görüntülerden oluşan sonuç çıkması mümkün olmayan bir hatıraya dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya.

Oysa biraz daha yakından bakmak gerekiyor olup bitene. Öncelikle, Müslüman coğrafyada yaşanan sorunlar öyle yakıcı hale geldi ki bunu daha fazla seyretmeye kimsenin tahammülü yok. Tahammülü olanlar bahse konu toprakların çocukları değil ya ruhen ya bedenen.

20 Nisan 2016 Çarşamba

SA2780/KY1-CÇ232: Dehşet

"Rüzgârların ne sinsi hırsız olduğunu nasıl bilmezdi? İnsanın huzurunu alıp kaçmakla yetinmezdi rüzgâr."


-balkona düşen iç çamaşırlarıyla uğraşmanın hazin öyküsü-

Genç Adam tıpkı diğer günlerdeki gibi balkona sigara içmek için çıkmıştı. Gün her günkü sıkıcılığıyla karşılamıştı Genç Adam'ı. Genç Adam yatağından çıkıp lavabo başında aynaya baktığında bunu duyumsamıştı; hem başka bir beklentisi var mıydı ki? 

Ağzında kekremsi bir tat, içinde hep duyumsadığı delişmen bir çavlanın devinimiyle balkonda içilecek sigara anlık bir keyfin peşinde koşuşun sonucu değildi. Belki tersiydi. Yo, hayır, kesinlikle tersiydi. En azından adsız ve delişmen çavlanın çağlayışını bastırmak içindi belki de balkonda içilen çay ve sigara. Bunu bilmiyordu. Ve bilmek istediği de yoktu. 

SA2779/KY28-ATA151: Katil Devlette Azınlık Olmak (2)

"Anastasiadis’e göre hem müzakerelerin sonunda kurulacak Federal Devlet mevcut katil “Kıbrıs Rum Yönetimi”nin federasyona evrilmesi olacak, hem de Kıbrıslı Türkler bu federal yapı içinde “Ayrıcalıklı Azınlık” statüsüne sahip olacak!"


1 Nisan 1955 tarihinde, özellikle Kıbrıs adasını Yunanistan’a ilhak etmek için, dönemin Başpiskoposu Makarios ve Kıbrıs kökenli Yunan Ordusu Albayı Yorgos Grivas tarafından kurulan EOKA ile Mart 1964 tarihinde Kıbrıs Rum Yönetimin aldığı kararla ve Temsilciler Meclisinden geçen yasa ile kurulan Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO), 1956-1974 yılları arasında 1298 silahsız ve masum kardeşimizi, yollardan, evlerinden, tarlalarından, iş yerlerinden ve benzeri yerlerden sadece ve sadece Türk oldukları için toplayarak şehit etmiştir.

Seçkin Deniz Twitter Akışı