29 Şubat 2016 Pazartesi

SA2552/ÇY10-AÖ2: Edebiyat, Sanat ve Delilik

"Mutlu insanların işi değildir sanat, hep mutsuzluktan doğmuş, mutlu olmak için yapılmıştır. Kaçıştır insanın kendisinden, kurtuluştur, kayboluştur ve kendisini yeniden buluştur sanat, edebiyat.."


Hiç dikkatinizi celbetti mi bilmiyorum; şairlerin, yazarların, ressamların ve diğer sanat dallarıyla ilgilenmiş ve yazdıklarıyla, çizdikleriyle meşhur olmuş, yaşarken kıymeti bilinmemiş, ama öldüklerinde ün salmış tüm sanat insanlarının -tüm demeyelim de bir kısım insanların- hayatlarını gözden geçirdiğimizde hepsinin bir psikolojik sorunu olduğunu görürsünüz.  

Bunlardan beni en çok etkileyen isim ressam Fikret Mualla’nın hayatı oldu. Ailesi kız bebek bekliyordur, ismini bile hazırlamışlardır o isim “Mualla”dır, ama kısmetlerinde erkek bebek vardır.

SA2551/KY1-CÇ203: Boşa Geçirilmiş Bir Gün

“Kahretsin!” dedi. Kayışı sertçe çekti. Gwendelin her canı yanan köpek gibi tuhaf bir ses çıkardı. Ayak diremekten vazgeçti. Eve dönüyorlardı.




Buse Gwendelin’i gezdirmeye çıkarmıştı. “Günlük egzersizini asla ihmal etmeyin?” demişti satıcı. Ve bu gezdirme edimi kuşkusuz Buse’ye zimmetliydi adeta. Böyle anlaşmışlardı ailesine “Bizim de bir köpeğimiz olsun! Sitede köpeği olmayan tek ev bizimki..” diyerek köpek ısrarını belirttiğinde. 

Çok zor ikna etmişti ailesini. Hem de öyle böyle değil. Hani “akla karayı seçti” denir ya işte öyle. Babasının – ki zavallı adam ne zaman bir köpek görse yolunu değiştirirdi ne bir insanın ne de köpeğin anlamasına fırsat vermeden- “Bir ite bulaşmaktansa çalıyı dön!” sözü yahut tembihi ta çocukluğundan beri hiç aklından çıkmamıştı adamın. Zavallı adam altı ay ancak dayanabilmişti baskılara. 

SA2550/KY28-ATA127: Kıbrıs’ta İnsan Harası (4)

"Özetle; 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatından evvel, bazılarımızın iddia ettiği gibi özgür değildik, Rumlarla barış içinde de yaşamıyorduk."


Aziz Kent neredeyse iki yıl kaybetmiştir bu arazi alımı sürecinde. Yeterli parası vardır ama bir türlü Kıbrıs’ta bu sermayesini işe dönüştürememektedir maalesef, Rumların çıkardıkları bilinçli engellerden, ayrımcılıktan dolayı. 
  
Bu işin olamayacağını anlayan Aziz Kent bu sefer Girne sahillerinde Kıbrıslı Türklere ait bir arazi bulmaya çalışır hayalindeki oteli inşa etmek ve Kıbrıslı Türkler arasında da turizmi başlatmak için. Araştırmaları sonuç verir ve Lapta’da hayaline uygun bir araziyi bulur. Hemen projelerini hazırlatır. Proje mimarları İ. Ezel Reşat ve Bora Atun’dur. Proje çağdaş çizgiler taşır, son teknoloji kullanılır, en son makine ve teçhizatla donanır Celebrity Hotel. Gerekli tüm izinler sırası ile Makarios hükümetinin ilgili birimlerinden binbir zorlukla alınır.

28 Şubat 2016 Pazar

SA2548/KY1-CÇ202: Pazar Yazıları 14

"Sevgili karîlerimin (okuyucularımın) inanılmaz baskıları karşısında yelkenleri indirip yazmam isteklerine boyun eğdiğimi itirafla:)"


PAZAR YAZILARI -14-

DİRİMSELLİĞİN KENDİ OLARAK SÜRDÜRÜLMESİNİN ÖNEMİNE DAİR KILGISAL KANITLARIN PEKİNLİĞİ
- ya da canlı olmanın kavaidi-

Diri olmanın kolaycılığı saçıp savuruyor seni, beni, onu, sizi, bizi, onları. Bir miras yedi gibiyiz. Öylesine har vurup harman savuruyoruz ki diriliği, öyle kolay tüketiyoruz ki. Öyle kolay tüketiliyor ki. Var olmanın bir adım ötesinde olmak demek olan diriliğe böyle hoyratça davranışımızın altında ya olan bitenin ayrımında olmamak ya da ürkünç bir yazgıcılığa kapılmışlık yatıyor.

SA2547/KY37-AZ56: Yaptıklarımız Bizi 'Kıyamet Savaşı'na Sürüklüyor...

"Tarih, bir kez daha omuzlarımıza yüklendi..."


İnsanlığın ortak düşünce iklimini renklendirip, alemin sonsuzluğuna bir kuyruklu yıldız gibi akıp giden Umberto Eco’nun ölümünden yola çıkıp, felsefenin labirentlerinde dolaşmaya niyetim yok!.. 

Çağına tanıklık etmeye çalışan basit bir gazeteciyim, okuru da arkasında 84 yıllık zeka kıvılcımlarıyla yüklü bir külliyat bırakan felsefecinin düşünce sistematiğine davet etmeye gücüm yetmez...

SA2546/KY35-YTK64: Toprağın Değeri

"Herkes, her kişi, her devlet, her kurum yeni duruma uyum sağlayacak."


Birbirimizi kandırmayalım.

Nusaybin'de öğretmenlik yapan Egeli genç öğretmen kısa sürede Kürtçe öğrenip çocuklarla güle oynaya İngilizce dersi yaptığı günleri özlüyor şimdi yeni tayin olduğu yerde. O çocuklarını özlüyor. Onlara hüzünleniyor. Sokağa çıkma yasağı süresince dinlemek zorunda kaldığı makineli tüfek ve bomba sesleri değil o çocukların gülüşleri var hâlâ kulağında.

Yalan söylemenin alemi yok. Bu topraklar iddia ettiğiniz gibi soykırımların beşiği bir yer değil. İllâ böyle bir bağlantı arayacaksanız soykırıma uğrayanların sığındığı civardaki tek topraklar aksine.

SA2545/KY5-PT99: Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü/ Din Dersi Öğretmeni Mehmet Erol-Özel Bir Değerlendirme 3

 بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim

“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür. 

***

SAİD NURSİ (SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBİ)
HZ. ALİ'YE (R.A) SUHUF İNDİ Mİ?
  -ON SEKİZİNCİ LEM'A-

Gizlidir herkese gösterilemez. Otuz birinci mektubun onsekizinci lem'ası Risale-i Nur şakirtlerine (talebelerine) işaret eden Hz. Ali (r.a.)nin bir keramet-i gaybiyesidir. (Gaybi, bilinmeyenleri bildirmesidir[1] Said Nursi'nin, Hz. Ali'ye suhuf indiğine dair bazı iddiaları mevcuttur. Bu iddialarını on sekizinci lem'ada şöyle ifade ediyor: Hazret-i Gavs-ı Azam Şeyh Geylani'nin sarahat (açıklık) derecesindeki keramet-i gaybiyesini te'yid ve takviye eden (sağlamlaştıran) Hazret-i Esedullah-ul Galib Ali ibn-i Ebu Talib (r.a.) ve keremullahu vechehü (Ebu Talib'in oğlu olan galip ve üstün Allah'ın arslanı Hz. Ali (r.a.). (Allah, Hz. Ali'nin şahsını muhterem kılsın) kaside-i Ercüze-i Meşhuresinde aynen İhbarat-ı Gavsiyeyi tasdik edip işaret ediyor.

27 Şubat 2016 Cumartesi

SA2544/KY1-CÇ201: Gwendelin'i Gördün mü?

"Anne orta büyüklükte bir tencerede yarım ay şeklinde doğradığı soğanları kavuruyordu."


"Anne Gwendelin’ı gördün mü?", diye yüksek sesle sordu lise son sınıfta okuyan genç kız mutfakta yemek hazırlayan annesine, mutfağın hemen yanındaki odasından.

"Odanın kapısını niye kapatmadın sen bakayım? Bütün yemek kokusu odana sinecek.. niye böyle yapıyorsun sen anlamıyorum ki?" diye karşılık verdi anne öfkeyle.

"Sen hep böyle yapıyorsun anne ya!" diye yanıtladı genç kız. Ve, "Bir soru sordum cevap yerine başka şey.. oysa ne kadar basit söyleyeceğin şey, gördüm ya da görmedim", diye sürdürdü çıkışını.

SA2543/MEY29: Gençlerin Çöp Kültürü ve Beceriksiz Ebeveynler

“Eğer çocuklarınızı bu şekilde yetiştirmeye devam ederseniz onlar sizi yaşlılığınızda birer çöp gibi bir yerlere atacaklar, çünkü işiniz bitmiş olacak…”


Öndeki arabanın penceresinden fırlayıp asfalta düşen bir çikolata ambalajı mı, boş bir sigara paketi mi tam fark edemedim, arabanın rüzgârıyla savruldu ve gözden kayboldu. Düşündüm; bazen ben de atıyor muyum diye. Sonra yine düşünüyorum; aklıma geliyor ana caddelerde çöp süpüren makineler ya da ellerinde bir süpürge bir çöp küreği ‘çöpçüler’. İnsanların ürettiği tüm çöpler konum değil sorguladığım bu görüntüleri izlerken, insanın ortak olarak kullandığı alanlarda ürettiği ve sağa sola savurduğu çöpler.

Kim ilgileniyor ki artık bu konularla? Herkes çok daha önemli şeylerle meşgul. Hiç durmaksızın koşturup duran  milyonlarca insanı ansızın durdurup sorsam, bana tuhaf tuhaf bakarlar mı bilmiyorum: “Neden çöplerinizi çöp kutularına değil de yerlere atıyorsunuz?”

SA2542/KY26-CA44: Garantili Aşklar

 “Aşk”ın bulunduğu pakette rüya beldelerine yolculuk da var sihirli aşk küresi de, konforlu bir ev de var araba da. Peluş ayıcık günün anlamını yaymanın her keseye elverişli anahtarı. Garanti beklentisi arttıkça kısalıyor aşkın ömrü ve şikayetler başlıyor. Aşk kime, niye o kadar cömert olacaktı?


Eskiden sıklıkla, büyük ihtimalle Horasanlı sufi Bûşencî’ye ait olan “Bugün tasavvufun adı var, hakikati yok; oysa eskiden hakikati vardı, adı yoktu” şeklindeki söze atıfta bulunurduk. Bu sözü Martin Lings de kullanmış ve Kuşeyri Riselesi’nde de geçiyor. Demek ki söz konusu şikâyet zamanımıza özgü değil. Olgu sıklıkla mevcut olsa bile bazen adlar değişiyor. Aynı konuşmayı şimdilerde aşk için yapıyoruz. Genç kızlar her zamanki kadar aşk evliliği yapmak istiyor, ama yanı sıra başka şartlar da koşuyorlar. Garantili bir aşk, tuhaf bir terkip, ancak “çağ” o kadar güvensiz ve maşuk olarak kadının iradesi öylesine şartlara bağımlı ki hâlâ, perişan olmaya değecek görülmediğinden aşka karşı zırhlarla kuşanıyor benlikler.

SA2541/KY32-YR35: Yemekteydik ve Karar Verdim

"Sıkıntı, boğuntu, umut, tereddüt, kararsızlık, sızlanma, iyimserlik ya da otoriterliğin ifadesi için dilin konuşmasından çok bedenin ve yüzün konuşması öncelenmiş ki sinemaya yakışan bu aslında."


Görkem Yeltan’ı televizyon dizilerinde gördüm ilkin. Sonra Gökhan Yorgancıgil’in Sıfır Dediğimde (2007), Mehmet Güreli’nin Gölge (2008), Mahmut Fazıl Coşkun’un Uzak İhtimal (2009) filmlerindeki sade yalın ve inandırıcı oyunculuğu dikkat çekiciydi. Yıllardır birbirinden ilginç çocuk kitaplarına, gazete yazılarına imza atan bir yazar aynı zamanda. Birlikte uzun metraj yerli film kategorisinde jüri üyesi olduğumuz Malatya Film Festivali'nde, her fırsatta kuru boyalarını çıkarıp yaptığı resimler hayal dünyasının zenginliğini ortaya koyuyordu doğrusu.

SA2540/KY46-EE4: Bilgi Pazarı

"Biz bu yüzyılda yaşadığımız en büyük gerçeği hep unutuyoruz; medyanın bize sunduğu büyük bir "bilgi arzı"yla karşı karşıyayız. Bu aslında algılarımızı yönlendirmeye dönük düşünce ve fikir pazarının görünmeyen yüzüdür."


Hiç düşünmeden yaptığımız ne çok şey var hayatımızda. Sebze alacağımız zaman manava gitmek veya marketin manav reyonundan almak, ekmek lazımsa fırından, bakkaldan almak, içme suyu bittiğinde telefon açıp su bayiinden sipariş vermek gibi. Ama meselâ ekmeği sucudan, sebzeyi kasaptan, sosisi de mobilyacıdan almayı düşünmeyiz. O niyetle gitsek bile elimiz boş döneceğimizi biliriz. 

Bazen karşınıza iyi bir satıcı çıkar, cd almaya gittiğiniz mağazadan bir de bakmışsınız yeni bir tost makinesiyle eve dönmüşsünüz. Alışveriş sonrası ihtiyacımız olmayan şeylere boşuna para harcadığımız hissine ne de çok kapılmışızdır. 

26 Şubat 2016 Cuma

SA2539/KY28-ATA126: Kıbrıs’ta İnsan Harası (3)

"Anlatacağım insanlık dışı uygulamanın canlı tanığı kadim dostum Aziz Kent, nam-ı diğer Con Aziz."


Yurt dışında üniversite eğitimini tamamlayan gençlerimizin kimi Türkiye’de kalıp çoluk çocuğa karışmayı tercih ederken, kimi de “İngiliz Ortak Refah Topluluğu” üyeleri olan ve yerleşmek için vize veya da çalışma izni istemeyen İngiltere, Kanada ve Avustralya gibi ülkelere göç etmeyi tercih etti o karanlık günlerde. Kıbrıslı Türklere hiçbir şekilde yaşam hakkı tanınmadı ve bunun sonucunda da adadaki nüfusumuz hızla azalmaya başladı.

Kıbrıslı Türklerin, Rumların deyimi ile Gubezci (Köfteci) ve Şamişici olmalarından başka hiçbir iş yapmalarına tahammülü olmayan Rum hükümeti, bırakın Kıbrıslı Türklerin serbestçe ithalat yapmalarına, kendi yerleşim yerleri içinde otel açmalarına bile izin vermiyorlardı.

SA2538/KY1-CÇ200: Tren Garı

"Kalabalık ürkmüştü. Doğrusunu isterseniz ben de ürkmüştüm. Kalabalık birer ikişer ayrılmalarla azalmaya başlamıştı. Söylenerek terk ediyorlardı olay yerini."


Bunu yazmasam olmazdı. Dünyada olmazdı. Öyle böyle değil, yani adeta bir zorunluluk gibi –gibi ifadesi lafın gelişi, yoksa apaçık bir zorunluluk olduğunu biliyorum. Düpedüz “yazmasam olmazdı!” dediğim şeyin yazılması bir zorunluluk ve bunu sizinle tartışacak değilim. Herhangi bir tartışmaya zamanımın olmayışından kaynaklanmıyor “tartışacak değilim!” deyişim. Tartışmak istemiyorum. Niçin istemediğimi açıklamak gibi bir niyetim de yok bayım! Evet, belki tren durur durmaz inen –herkesten önce inmişti ve hiç kimse böyle bir şey beklemiyordu.

Nihayetinde bir kadındı ve üstüne üstlük feraceli bir kadındı. Böylesine atak yapıp herkesten önce beton zemine ayak basacağını kimse düşünemezdi. Kaldı ki, ben bile o feraceli kadının böylesi bir harekette bulunacağını –yani herkesten önce tren durur durmaz ineceğini ummamıştım- işte o umulmadık hareketi yapan feraceli kadın isteseydi belki açıklardım.

SA2537/TG179: Obama Yönetimi’nde Çatlak: ABD’nin YPG'ye Desteği Tartışılıyor

"Aynı yetkililer ayrıca, Kürt grubu YPG’nin Türkiye ile savaş halinde olan Kürt terör organizasyonu PKK ile yakın ilişkiler içinde bulunduğunu belirtiyor. " 


Obama Administration Argues Over Support for Syrian Kurds

Suriyeli Kürtler-YPG şimdi ABD tarafından desteklenen muhaliflere saldırıyor, fakat Amerikalı yetkililer kendi aralarında, Kürtlerin taraf değiştirip değiştirmediği konusunda ve Sünni Arap muhaliflerin desteklenmesi üzerine yoğunlaşmak yerine ABD’nin Kürtlere-YPG'ye silah yardımını artırmaya devam edip etmemesi noktasında bir fikir birliği içerisinde değiller. 

Kürt savaşçılar, Rusya tarafından desteklenmekte olan rejimin ülkenin kuzeyine yönelik saldırılarından faydalanarak, savunma konumunda bulunan ABD destekli muhaliflerin elindeki bölgeleri ele geçirdi. Fakat Obama yönetimi içinde bulunan farklı gruplar, Kürtlerin doğrudan fırsatçılık mı yaptığı ya da saldırılarını Rusya, İran ve Suriye rejimi ile birlikte koordine mi ettikleri konusunda sürtüşme halindeler.  

SA2535/KY36-CK51: Kürtler'i Kaybeden HDP

"Lakin HDP, sadece Türkiye'yi değil, Kürtleri de kaybediyor bu ahlaksız siyaset ile."


Türkiye'de iktidar umudunu kaybeden muhalefet, komşu ülkelerde iktidar olmayı hedefliyor gibi görünüyor. Örneğin CHP Tahran'da, HDP ise Moskova'da seçimlere girse Türkiye'de gördüklerinden daha çok teveccüh bulacakları kesin.

Türkiye'nin Suriye'de çıkarlarını savunduğu için linç edilen Deniz Baykal absürd bir şekilde mezhepçilikle suçlanıyor. Partiden ihracı isteniyor. Sebep, Ortadoğu'ya giriş kitaplarında yer alabilecek bir cümle: "Halep bir Sünni kentidir." CHP'nin desteklediği Beşar Esad'ın bile itiraz etmeyeceği bir tespit...

SA2534/ÇY10-AÖ1: Yazıyor.. Kâğıt Kalemin Kundağı

"Kâğıt kalemin kundağı, sardım sarmaladım ikisini, hazırladım harfleri, bayram günü giyinmiş gibi, hayallerimi özgür bıraktım ve utanmadım, korkmadım, çekinmedim, zorlandım ama pes etmedim, vaktini bekledim, emek sabır demekti, satırlarım filiz verene kadar bekledim."


Ahşap bir masa, rengi solmuş; belki 1980’lerden kalma, üzerinde yaşanan tarihi belirsiz hatıraların izleri var; çizilmiş kırmızı, mavi ve kurşuni renkli kalemlerle. Belki haylaz bir çocuk yaptı, belki kafası karışık bir âşık ya da ruhu darılmış biri. İzler var işte eskiden kalma. Şimdi ben de izler bırakacağım üzerinde, kimsenin görmeyeceği.

Bir kalem, bir kağıt ve hayallerim. Beynimde harfler raks edip hayallerime renk katıyor, gecenin karanlığında güneşi doğuruyor, yıldızlar parlarken bir anda ellerimde bitiveriyor. Hasat mevsiminde sarı başaklarla dolu tarlanın içindeyken karlı dağlara da buluyorum kendimi. Zalim bir kralın kölesiyken bir anda Hürrem Sultan oluveriyorum. Leyla gibi kurak bir çölde susuzluktan bayılmak üzereyken okyanusta bir balinan karnında buluyorum kendimi, tıpkı Yunus misali. Hayallerim beni sürüklüyor bir masalın içine, masalın içinde bir şiirim şairi olmayan. 

25 Şubat 2016 Perşembe

SA2533/KY1-CÇ199: Düşlerin İsyanı/Roman-Bölüm 4-I

"Yaşamım düş kurmakla geçti ya!"

Devler balçıktan yapılacak şeyleri öğrendiler.
 Bir kalıp hazırlayarak hafif tuğlalar döktüler.
Firdevsî

Bölüm Dört
-I-

Yazdığım senaryodan uzaklaştığımı biliyordum.. onu, neredeyse unuttuğumu, her şeyi bir çırpıda geçtiğimi, şimdi dingin bir bellekle olanları, dahası olacakları değerlendirebilme yetkinliğine kavuşmuşken, her şeyi yerli yerine oturtabilirdim hay da hay.. 

M.Ö 3000 tarihinde başlayarak, M.S 2050’lere kadar uzanan bir macerayı -kirli gri aydınlığın içinde yüzerken her şey- düşünmüştüm, bilgisayarın karşısında olmayınca sıkıntıda kalıyordu insan. Keşif arabasının gider gitmez gönderdiği bilgiler, o kadar iç açıcı olmasa da tuşların esiri yapmışlardı.. 

SA2532/KY35-YTK63: Ağır Ağır Değişen

"Hiçbir şey böyle kalmayacak elbet. Yüz milyonlarca insanın geleceği bundan etkilenirken böyle sürmeyecek şüphesiz."



Nihayet anlaşmışlar, cumayı cumartesiye bağlayan gece tam sıfır sıfırda ateşkes uygulanacakmış. Uygulanacak mı, göreceğiz. Kime karşı kiminle uygulanacak, onu da göreceğiz. Suriye'nin parçalanma ve paylaşımındaki son pürüzleri hallettiklerinden kimsenin şüphesi yok. Muhataplar da yalanlamıyor, saklamıyor zaten bunu.

Ülkesinden uzaktaki milyonlarca Suriyeli çocuğun bir ülkesi olacak mı, buna karar veriyorlar. Gittikleri yerlerde doğanlar o ülkeye dönebilecek mi, buna da… Benzetecek bir örnek aranırsa en çok belki Yugoslavya'nın dağılma, dağıtılmasına benziyor yaşananlar. Kabaca üç parçaya ayrılmaları yetmeyecek gibi ama; tıpkı oradaki gibi iç içe kantonlar da boy verecek, vücut bulacak sanki.

24 Şubat 2016 Çarşamba

SA2531/KY28-ATA125: Kıbrıs’ta İnsan Harası (2)

"Nüfus artışının ne kadar olacağına da Rum yöneticiler karar verecek(miş). Herhalde evli her Kıbrıslı Türk’ün evinin yatak odasının girişine bir Rum denetleyici dikecekler ki dörde bir oranını sıkı sıkıya kontrol altında tutabilsinler." 


Rumlar ve baryaları (aralarından su sızmayan dostları) Avrupalılar nüfus aktarımı konusunda 20. yüzyılın başında Anadolu’dan, Yunanistan’dan ve Ortadoğu’dan Kıbrıs adasına, İngiliz Sömürge Yönetiminin teşviki ile Ortodoks Rumların göç ettirildiğini ve adanın nüfus dengesini nasıl Rumların lehine bozulduğunu hiç bilmezlikten gelirler, hafızaları adeta kilitlenir ve bu tür olayları hiç hatırlamazlar, kitapları da yazmaz nedense.    

SA2530/TG178: ABD-İRAN-İSRAİL: İran Devrimi, İsrail-İran Silah Satışı / Olaylar Kronolojisi (2)

Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıdaki çeviri, Sonsuz Ark'ın, İslam'a ve Müslümanlar'a mal edilen 1979 İran Devrimi'ne yönelik Sistematik Eleştirileri'nin yaygınlaştırılmasını amaçlayan bir stratejinin parçası olarak yayınlanmaktadır. Çevirmenimiz Tamer Güner ve ben, İran Devrimi'nin 'Masonik Bir NATO Projesi' olduğunu düşünmekteyiz. Bununla ilgili kanıtlarımız, Türkiye'de ve İslam Dünyası'nın kontrol altında tutulmuş tüm ülkelerinde yayınlanmamış olan ve aslında masonik egemenlik altındaki medya-basın-yayın dünyasında yayınlanması ve çevrilmesi mümkün olmayan bu tür batı kaynaklı metinler olacaktır; siz değerli okuyucularımız kendi birikimleriniz ve analizlerinizle sonuçları daha sağlıklı bir şekilde değerlendirebileceksiniz. Bu metinlerin 37 yıldır kamuoyunun gündeminden uzakta tutuluyor olması, -aşağıdaki analizde belirtilen hedeflere uygun olduğu için- dikkatle ve titizlikle uygulanan yayın yasağının günümüzde de sürmesi ve 'Günümüz Ortadoğusu'nda İran'ın herhangi bir İslamî kaygı taşımadan Yemen, Irak ve Suriye'de yüzbinlerce müslümanın katliamına girişmesi, İran'ın halen 'Masonik Bir NATO Projesi' olarak çalışan mekanik bir sistem olduğuna dair inancımızı güçlendirmektedir. Humeyni'ye İran Devrimini yaptıran Henry KissingerBernard Lewis ve Zbigniew Brzezinski birer yahudidir. Bu çeviri serisinin, -uzantılarının 40 yıldan fazla bir süredir Türkiye'de ve diğer müslüman ülkelerde de aktif olan Müslüman kimlikli ünlü isimler dahil- İran'daki insanlık dışı sistemin sorgulanmasına katkı sağlayacağını umut ediyoruz.
Seçkin Deniz, 18.02.2016


EIR(*) Cilt 13, Sayı 49, 12 Aralık 1986
U.S. Trafficking with Khomeini's Iran

8 Ocak 1983: 

Lübnan’ın Bekaa Vadisi’nde yer alan teröristleri fonlayan ve Ya'acov Nimrodi'nin ortağı olan Sadık Tabatabai, yanındaki 1.2 kg esrarla Batı Almanya’da yakalandı ancak dışişleri bakanı Hans-Dietrich Genscher’in yardımıyla salıverildi. 

SA2529/KY37-AZ55: Baykal Gösterdi: O Darbenin Bedeli Suriye’ydi

"Oyun bozulmuştur, dünyanın ülkemize dönük asabiyeti buna dayanmaktadır..."


Yaşadığımız sıkıntılı günler, 17-25 Aralık “darbe girişiminin” başarıya ulaşması halinde ülkenin nasıl büyük bir felakete rotalanacağını göstermesi bakımından önemli. Her darbenin arkasındaki “okyanus ötesi üst akıl” meşruiyet dışı iktidar için yol verdiği güçlerden mutlaka bedelini almıştır. 

Misal: 12 Eylül 1980 darbe rejiminin yaptığı ilk uygulama, 1974 Kıbrıs Harekatı sonrasında NATO’nun askeri kanadından çekilmiş olan Yunanistan’ı, “hiçbir taviz almadan” NATO’ya döndüren Rogers Planı’nı onaylamak olmuştu. Türkiye, darbe yönetiminin ABD ile ilişkileri sıcak tutmak amacıyla verdiği bu tavizin sonuçlarını bugün de Kıbrıs, Ege ve hatta AB tam üyelik sürecinde yaşıyor.

SA2527/KY33-YO75: Türkiye Neyiniz Olur?

"Peki, inşallah tez zamanda eskisi gibi görmeye başlayacak Küçük Buse büyüyüp bu yazdıklarınızı, yaptıklarınızı görürse bütün bunları ona hangi insanlık değerleri, hangi ulvi ilkeler, hangi büyük ahlak anlayışıyla açıklamayı düşünüyorsunuz?"


“Ankara'da askerî personeli taşıyan servis araçlarına yönelik saldırıda yaşamını yitiren TAK üyesi Abdulbaki Sönmez için Van'ın İpekyolu ilçesine bağlı Şehit Fırat Mahallesi'nde MEYADER tarafından taziye evi kuruldu.

HDP Van Milletvekili Tuba Hezer ile DBP, HDP ve MEYA-DER yöneticilerinin kitlesel olarak ziyaret ettiği taziyeye, bini aşkın yurttaş katıldı. Mahallede bulunan Nuda Kültür Merkezi önünde toplanan halk, Esentepe Camii'ne doğru yürüyüşe geçti...”

SA2526/KY36-CK50: Salih Müslim'in Ağabeyi Kardeşini Anlatıyor

"Suriye’deki Kürtler ve PYD Abdullah Öcalan’ı PYD için bir sembol olarak görüyorlar ve onu kutsal Kabul ediyorlar.”


Geçtiğimiz hafta yayınlanan "Şimdi ve Burada" programında ilginç bir konuğumuz vardı... Mustafa Müslim aslında Kobanili bir ilahiyat profesörü. 2011'den beri Türkiye'de yaşıyor, ilmi faaliyetler yürütüyor. Müslim aynı zamanda PYD'nin başkanı olan Salih Müslim'in ağabeyi.

Peki ne diyor Mustafa Müslim kardeşi hakkında? Kendi sözlerinden aktaralım:

“Suudi Arabistan’daydım ve kardeşim Salih de benimleydi. Benimle 10 yıl yaşadıktan sonra 'Suriye’ye gideceğim' dedi. Suudi Arabistan'a 1977’de geldi ve 10 yıl kaldı, 1987’de Suriye’ye gitti. PKK’yla çalıştı. Suriye kanadının da bir PKK’sı vardı. Sonra duydum ki 2005 civarı, Suriye’de PKK’nın silahsız, sivil kanadını kurmuşlar. 2005’te PYD partisini kurduklarını duydum.

23 Şubat 2016 Salı

SA2525/SD386: Kaygusuz Dem/ Duru Demler 20

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Fotoğraf: Seçkin Deniz, 2013, Yıldız Sarayı Parkı, İstanbul

İnce, taptaze bir ses, bir metal direğin tepesinde asılı, sırt sırta duran irice kepçe büyüklüğündeki üç hoparlörden fırlayarak toprak damlı evlerin üzerinden dağlara doğru yankılanmaya gidiyordu... yankılanıyordu sevimlice... minik coşkuların dağların kabaran göğsünde defalarca yankılanacağını bilerek gidiyordu ses...

İrice kepçe büyüklüğündeki üç hoparlörden aşağı, metal direkten sarkınca aklın gözleri... aşağıya, direğin dibinden giriverdi merakın elleri... aşağıda, beton damın altında bir topluluk vardı...

SA2524/SD385: "terk edişler ve dönüşler" /21.04.2006/ 467. patika


...önce düşünceler uzaklaşır, terk edişlerde...
...bulundukları yerden fersah fersah uzaklara dolanarak arayışlara başlarlar...
...sonra davranışlar değişir...
...aydınlıklar gölgeliklere, parıltılar somurtuk çizgilere yol verir...
...ve en son, duygular çekip giderler...
...kişi yavaş yavaş kopar eskiden...
...eski ne kadar taze ve ne kadar yeşil durursa dursun...
...yine önce düşünceler yaklaşır geri dönüşlerde...
...ki; bu, terk edişlerdeki başlangıç gibi zordur...
...tahrip edilmiş inceliklerin onarımına zahmet gerekir upuzun vakitlerde...
...hassas kıvrımlar yeniden sevilir, yıkanır...
...davranışlar kolayca söndürür acıların ateşini...

SA2523/SD384: Değirmenler/ Kiler 13 (Palaspandıras Yaşanan Şey)

    Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İmâların, onları sayfa sayfa anlattıklarını sandılar..."


Dediler ki: ”Aşka büyü yapılmaz!”

İnandı adamlar...

Adamlıklarının erk’i, eridi yuvasında aşkın...

Dağıldılar zerre zerre...

"Sevgili", dediler umarsızca... yıkılıp gittiler doğasında aşkın...

Unutamadılar bildiklerini; bildikleri sevdiklerine yetmedi...

SA2522/SD383: Sonsuz Ark’ta Bir Tasavvuf Avcısı: Puran Tilmiz

“Puran Tilmiz’e, çok büyük bir emek ve dikkat gerektiren ‘Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü’ başlıklı derlemesi ile neredeyse arkeolojik bir çalışma yaparak meraklısı için önemli bir başvuru kaynağı ortaya koyduğu için teşekkür ediyoruz.”

Bazen büyük işler büyük çaba gerektirir, bazen de büyük çaba ancak değerli bir araştırmacının ısrarlı araştırmaları sonucu ortaya konabilir ve büyük işler sadece böyle ortaya çıkabilir. Türkiye’nin en değerli yitiği olan araştırma kabiliyeti, yaklaşık olarak 350 yıldır mağaralarda tutuldu, zindanlarda çürütüldü ya da kör bir kurşuna, yağlı bir ipe, hınçlı bir sürgüne kurban gitti…

Sonuçta, Batı’ya bugünkü medeniyeti ikram eden Müslüman akıl, araştırma diye bir kabiliyeti olduğunu unuttu, gitti. Bilimsel araştırmalarda tek tük kişisel çıkışlar yakalasak da, beşerî-dinî araştırmalarda pek fazla yol alamadığımız apaçık ortada… 1400 yıl sonra bile henüz Sahih Hadis, Sapkın Tefsir ve Sağlam İslam Akaidi gibi konularda ciddi bir beyin fırtınası yaşamadığımız gerçeği somut olarak ortada.

22 Şubat 2016 Pazartesi

SA2521/KY28-ATA124: Kıbrıs’ta İnsan Harası (1)

"İstiyorlar ki, Türkler hep azınlıkta olsun, o veya bu nedenle, parasız bırakılarak, silahla tehdit edilerek, elinden toprakları alınarak ve can korkusu yaşatılarak yurtdışına göç etmeye zorlanmış Türkler bir daha adaya asla geri dönmesinler ve adada hep Rumlar ezici çoğunlukta olsunlar." 


Çocukluğumda okuduğum ve benim çocuksu hayal dünyamı çok etkilemiş olan bir kitaptı “İnsan Harası”(Haras Humain). Çağlayan Yayınevi tarafından 1953 yılında I. Basımı yapılmış olan bu kitabın yazarı Louis-Charles Royer, çevirmeni ise B. Ersoy’du. Sonradan Royer’in bu ünlü kitabını 5 çevirmen daha Türkçeye çevirdi. 

Kitabın içinde biraz gerçek, biraz da hayal gücü vardı. Tarih içeren kurgu romanı da denilebilir bu kitaba. Nazilerin üstün insan ırkı (Ari veya Aryen Irk) yetiştirmek amacıyla kurdukları bir insan çiftliğini anlatmaktadır özetle. Etrafı yüksek dikenli tellerle çevrili olan bu çiftliğe sadece savaşta kahramanlık göstermiş Alman erkekleri ve Alman ari ırkının tüm verilerini taşıyan genç ve güzel kadınlar kabul edilmektedir. Giriş vardır, ama vazgeçmek veya da kaçış yoktur.

21 Şubat 2016 Pazar

SA2519/KY26-CA43: Klişeleri Ne Zaman Aşacağız?

"Aliya’nın sözlerini hatırlatıyorum: “Ben olsam Müslüman Doğu'daki bütün mekteplere eleştirel düşünme dersleri koyardım" diye yazıyor Zindan Notları'nda."


“Ömrün ucu uzun” derdi rahmetli annem beni aceleci, sabırsız ve hayal kırıklığı üzüntüsü yaşarken gördüğünde. Bu söz, kuşkusuz öncelikle yaş itibarıyla uzun bir ömrü kastetmiyor. Bir ömrün içine çok fazla şey sığabilir, kısa bile olsa. Birbirini tamamlayan, şaşırtan ibret verici ne çok tecrübe barındırıyor bir hayat! 

İlk dizi yazılarımdan biri Siyonizm üzerineydi ve Milli Gazete’de yayımlanmıştı, 1980’lerin ortalarında. Yeni Devir’de düzenli olarak yazmaya başladığım 1982’den bu yana Baasrejiminin zihniyetini birçok yazımda eleştirdim. Bu yazılardan en oylumlularından biri Doğu Konferansı’nın Lübnan bombalanırken Suriye’ye düzenlediği yolculuktan dönüşümde Dergâh dergisinde yayımlanmıştı. Üstelik o dönemde etrafımdaki yazar ve siyasilerin çoğu Şam rejimi ile iyi geçinmenin erdemlerinden başka bir şey söylemiyordu. 

SA2518/KY23-NN22: Bir Graham Fuller Paranoyası: "Türkiye Dış Politikası'ndaki Dağılmışlığın Üstesinden Nasıl Gelebilir?"

Sonsuz Ark'ın Notu:
Aşağıdaki Fuller metni, 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce "Türkiye Erdoğan’dan Kurtulabilecek mi?" başlıklı, özellikle kuklalarına birer direktif olarak sayılabilecek stratejik metninin bir devamı olarak değerlendirilebilir. 1 Kasım seçimlerinden sonra tüm planları altüst olan Fuller, aşağıda saydığı tüm 'tavsiye'lerin karşıtı olan durumlar Erdoğan'ın dış politikadaki çok boyutlu adımları sonrasında gerçekleştirildiği ve Türkiye böylelikle BMGK-AB'den görece bağımsız bir strateji izlediği için, 'dağılmış' olarak nitelediği Türkiye dış politikasını çökertmeye çalışmaktadır. Türkiye, aşağıda metne eklediğim haritalardan da izlenebildiği gibi, Fuller'in sahiplerinin harita çizme gücüne müdahale etmektedir. Doğal olarak bu da tamamen dağılmak üzere olan bir BMGK-AB işbirliğidir. Yani Fuller, başarısızlıklarını yansıtma tekniği ile gizleyerek Erdoğan'a saldırmaya devam etmektedir. 1 Kasım'da yenilmiştir; yenilmeye devam edeceğini bilerek Türkiye'nin stratejik bir girişimi olan Sünni Ordusu'na, Kral Selman'la çok boyutlu işbirliğine karşı paniğe kapılmaktadır. Esed'in kalmasını isterken, Türkiye-İran ilişkilerinin geliştirilmesini tavsiye edebilmektedir. Kuşkusuz bu metin sıradan bir metin olarak kalabilirdi, ancak günümüzde koyu Erdoğan taraftarı görünen bazı muhafazakar medya yazarlarının "Türkiye'nin Suriye Politikası yanlıştı" diyerek öfke krizine girmeleri ile birlikte değerlendirildiğinde birer talimat niteliği taşımaktadır.
Seçkin Deniz, 21.02.2016


How Can Turkey Overcome its Foreign policy Mess?

Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en fiyasko dış politikasının üstesinden gelebilmek için ne yapmalıdır?

İronik olan, tüm bu başarısızlığın arkasında olan ekip, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eski Dışişleri Bakanı ve şu anki Başbakan Ahmed Davutoğlu, on yıllık bir sürede yeni, yaratıcı ve başarılı politikalarının da arkasında olan kişilerdi. Peki yanlış giden ne? Ve Ankara kendi kazıp düştüğü bu kuyudan nasıl kurtulabilir? Cevap basit; Erdoğan ve Davutoğlu 10 yıl önce başarı sağladıkları ve düşüncesizce terk ettikleri orijinal prensiplerine geri dönmelidirler.

Ankara için yapılması geren en acil iş, Suriye’den çıkılmasıdır.

SA2517/KY1-CÇ198: Pazar Yazıları 13

"Sevgili karîlerimin (okuyucularımın) inanılmaz baskıları karşısında yelkenleri indirip yazmam isteklerine boyun eğdiğimi itirafla:)"


PAZAR YAZILARI -13-

ÖFKENİN KÖKENİNDE GİZİL GÜÇLERİN PARMAĞI
-ya da Eris'in sungusu elmayı yeme hevesine kapılışın acıklı öyküsü-

Gördüm ve söylüyorum işte Eris’in sungusuna hiç düşünmeden atılmışsınız tüm uyarılara karşın. Paylaşmışsınız. Paylaşmaktasınız. Bu yüzden öfkelerinizin ökçeleri pek sert pek haşin. Eris sizi en zayıf yerinizden yakalamış, burnu halkalı bir köle haline getirmiş ve bu halinizle gönenmişsiniz. 

Tavus kuşları gibi yahut hindiler gibi kabarmaktan, kabarıp sataşmaktan haz almakta aldığınız hazla coşmaktasınız, coşturmaktasınız. Oysa söylenmişti size öfkesine galebe çalandır kahraman, öfkesine baş eğdirendir gerçek inanç erleri. Siz ne çabuk tüketmişsiniz kendinizi, ne çabuk tükenmişsiniz.

SA2516/KY37-AZ54: Amerika’nın Önlenemez İflası...

"Eğer amaç, neocon beyinlerden çıkan “üretici kaos”, yani, “yeni bir dünya düzeninin kurulabilmesi için büyük bir yıkımın olması gerektiği” stratejisi ise, bu yıkımdan Amerika’nın sağ çıkabileceğini kim garanti edebilir?"


"Amerikan politikası endişeleri yatıştırmaktan çok, yükselten bir yapı gösteriyor. Karşılaştığı meydan okuma, iki çok sert ve ilahi zeminde ilerleyen bloktan kaynaklanmaktadır: Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden oluşan Sünni Blok ile İran, başkent Bağdat dahil Irak’ın Şii kesimi, İsrail’le yüzyüze durumdaki Lübnan’ın güneyinde Hizbullah ve Yemen’deki Husi’lerden oluşan Şii Blok. Bu şart altında, klasik düşmanımın düşmanı dostumdur kuralı geçerli değildir. Çağımızın Ortadoğu’sunda düşmanının düşmanı, senin de düşmanın olarak kalacaktır.” (Henry Kissinger, Çöken Ortadoğu’dan Çıkış Yolu, Wall Street Journal, 16 Ekim 2015)

SA2515/KY35-YTK62: Şehir Değil Kalpler Kararınca

"Resmi açıklamalar Diyarbakır, Suruç veya Gar için “Işid” dediğinde tamam, ama “YPG” dediğinde hayır, asla, olamaz…"


İllâ bir renk verilecekse gridir evet bu şehrin rengi. O yüzden haklı olarak su kenarından gelmiş kimse kolay sevemez onu. Zaman ister emek ister yeşilin mavinin hatta bozkırın sarısının içinde büyüyüp sonra bu griliği sevmek.

Zaman verirsen seversin. Doğup büyüdüğün yerden fazla sevmen gerekmez, zordur da zaten; ama vakit geçince anlarsın ki dürüsttür bu şehir. Sürpriz yapmaz. Beklemediğin yerden kazık atmaz.
Hatta başka şehirlerin suçlarını üzerine atarsın, sesini çıkarmaz.

SA2514/KY5-PT98: Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü/ Din Dersi Öğretmeni Mehmet Erol-Özel Bir Değerlendirme 2

 بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim

“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür. 

***


ABDULKADİR GEYLANİ

Tasavvuf dininin mezhepleri olan tarikatların kurucuları bütün mutasavvıflar En'am suresi 93.âyetin şümulü içine girmişlerdir. Böyle inanan kimselerin hakkında nazil olmuştur. Beyazıd-ı Bestami ve Hallac-ı Mansur'dan Said Nursi'ye kadar geçen bütün mutasavvıflar ayetin dediği gibi inanmışlardır. Bazıları açıktan vahiy geldiğini ve eserlerinin vahiy ile yazdırıldığını söyledikleri halde, bazıları ise insanların tekfir etmesinden korktukları için eserlerinin ilhamla yazdırıldığını söylemişlerdir. Bunlardan bir iki örnek verebiliriz.

20 Şubat 2016 Cumartesi

SA2513/KY26-CA42: Yüzen Dünyanın Resimleri

"Şimdiki zamana ilişkin soruları ertelemeye çağıran acil durum halinde kesifleşiyor gaybi evsizlik hissimiz..."


Zaman hiçbir dönemde bu kadar hızlı akmadı gibi geliyor bana. Yapılacak işlerin çoğalması buna karşılık “süre”nin daralmış olabileceği hissi olmalı bunun sebebi. Zamanın daraldığı veya parçalandığı hissini mekânlar da güçlendiriyor. Hiçbir şey aynı, sürekli, güvende ve korunaklı değil sanki…

Ara dönemlere özgü bağlamı kararsız cümleler siyasetten mimariye her alanı kuşatıyor. Denenmedik bir üslup ve yol kalmamış gibi bir çaresizliğe teslim oluyor sorgulamalar. Geleceğe dönük karamsarlık bu sıfırlama hırsının önünü alamayan acizlikle de ilgili. Küreselleşme böyle bir şey, deniyor. Protestoların buldozerlere gücü yetmiyor. Nüfus dalgalanmalarının tek bir sebebi yok, ancak göçmenlere de barınak gerek. Le Corbusier’in mahiyet olarak geri dönüşünden söz edilebilir.

SA2512/KY32-YR34: Elektrik, Savaş ve Hakikat

"Masa başında ülkeye, dünyaya nizam veren, bana barıştan kardeşlikten söz etme diyerek herkese öfke yağdıran, uzlaşma yerine çatışmayı savunan gençlere bakıyorum da elektriğin kesilmesine bile hazır değiller, gerçi hangimiz hazırız ki. Çırayı, gaz lambasını, mum yakmayı eğlence sanıyoruz."


Savaşlarda ilk kaybedilen şey hakikatse eğer, ikincisi elektrik. Halkları cezalandırmaya dönüşen saldırıların ilk hedeflerinden biri elektrik trafoları çünkü. Türkiyat profesörü dostumuz Amina Şilyak, Saraybosna elektriğini kaybettiğinde nasıl ilkel bir hayata dönüş yaptıklarını anlatmıştı. 

Hayatlarında doğru dürüst ev işi yapmamış entelektüel kadınlar ekmek açıyor, kuru odun toplayıp ateş yakıyor, hatta çaresiz kalınca uzun süre yanabiliyor diye spor ayakkabılarını ateşe atıyorlardı. Geceleri sığınaklarda mum ışığıyla aydınlanıp cephedeki yakınlarından hiçbir haber alamadan beklemeleri de elektrik yokluğundandı.

SA2511/KY46-EE3: Diziler ve...

"Nasıl oldu da Türk televizyonları dizi mezarlığına döndü?"


Eskiden diziler çok izleniyor diye düşünürdüm. Şimdi seyircinin başka seçeneği yok ki diye düşünüyorum. Diziler, televizyon sektörünün kanayan yarası haline geldi. Süreler kısalsın derken daha da uzadı. Ekmek parası derdindeki sektör çalışanları neredeyse evlerine zor gider oldular. Ama yine de bu çarkın içinde sessizce çalışmaya devam ediyorlar. 

Geçenlerde bir arkadaşımın tavsiye ettiği diziyi internette bir video sitesinde izlemek istedim. Beşinci dakikada aklıma geldi, süresi ne kadar acaba diye baktım. O da ne! Yüz otuziki dakika. Yıldım, vazgeçtim, izlemedim. Bu dizinin yapımında, rejisinde çalışanlar geldi aklıma. Her hafta bir sinema filminden daha uzun dizi çıkarıyorlar ortaya.

19 Şubat 2016 Cuma

SA2510/KY28-ATA123: Berimene re Skilos! -Bekle be İt!-(3)

"Şimdi de birileri çıkmış, bizi ne pahasına olursa olsun ortak bir devlet çatısı altında birleştirmeye çalışıyor. Ne oldu acaba, biz Rumların aklında “Skilos” olmaktan çıkarıldık ve terfi ederek “Gaydaros” (eşek) sınıfına mı konduk?… "


Herkes yan yana, ucu Makarios’ta biten dört-beş sıranın içinde, arka arkaya durmuş öne doğru gitmeye, ite kaka Makarios’a ulaşmaya çalışıyordu. Önlerde, rakiplerini saf dışı bırakarak Makarios’un elini tutmaya başaran hızlıca Makarios’un elini öpüyor ve sıradan çıkma uğraşı vermeye başlıyordu. Sıraya girmek ne kadar zor idiyse, çıkmak da o denli zordu.

Ağır ağır öne doğru yaklaşmaya başladık. Önümüzde bir ana-kız duruyordu. Kızı bizim yaşlarda ve bizim boydaydı. Üstünde, uzun kollu, yakası beyaz, kız manastır okulunda giyilen tek parça koyu lacivert renkli bir elbise vardı. Terra Santa (manastır) kız okulundan veya da Faneromeni (kilise) kız okulundan olmalıydı. Annesinin elini sıkı sıkı tutmuştu, o kalabalıkta kaybolmamak ve ezilmemek için. O kıza bir vücut çalımı atıp bir sıra öne geçtik, ama annesi bir kartal gibi elimi tutarak, Aydın’la beni geriye fırlattı. Bayağı canı sıkılmıştı anlaşılan önlerine geçmemizden.

SA2509/ME33: Hiç Kimse Hiç Kimseyi Sevmiyor

“Bir sürü yalancıyla birlikte yaşamak ne kadar kötü. Herkesin kendisinden başka kimseyi sevmediğini anladığın zaman, sen de büyük bir yalancı olduğunu anlıyorsun işte.”


Bir gökdelenin tepesinde rastladım ona. Çok yüksekti, kaç kat olduğunu sayamadım. Saymak zor bu zamanda. Ama alnına konduğumda sıcak, hem de çok sıcaktı teni. Terlemişti. Gözleri gökyüzünün sonsuzluğuna dalmıştı ve bence hiçbir şey görmüyordu. İçine baktığını, içinde derin bir konuya daldığını anlayabiliyordunuz. Terinin arasından bulduğum yolla alnından içeri girdim. Zihnini bulduğumda epey yorgun düşmüştüm. İçeride çok büyük bir vızıltı vardı, sanki milyonlarca makine son hızla çalışıyordu. Dinlemeye koyuldum merakla, yüzümdeki teri silip.

“Derin tahlillere gerek yok; yaşlanmak yeterli bunu anlamak için. Büyük bir deha ya da düşünür, filozof, âlim, ârif, şeyh, papa falan olmaya da gerek yok, çünkü sır değil. Sadece çocuklar ve gençler bunu bilmiyorlar, öğrenene kadar da zamanları var. Bu zamanı yaşamadan şüphelenecekleri, ancak anlayamayacakları bir şey bu. Çünkü bizim gibi onlar da aldatılmışlar. Sır değil bu; hiç kimse hiç kimseyi sevmiyor.

SA2508/KY33-YO74: Bir Şöhretli Şarkıcının Hüzün Verici Hikâyesi...

"Aslında İstanbul gazinolarından Adana pavyonlarına düşmüş eski şöhretli şarkıcılarınki kadar hüzün verici bir hikâye bu..."


Akademisyenler bildirisinin tartışıldığı günlerde bir iddia ortaya atılmıştı. İddiaya göre 11 Eylül saldırısından sonra ABD’li 75 akademisyen “11 Eylül’ü Amerikan devleti yaptı” diye bir bildiriyi imzalamış, bildiriyi imzalayan akademisyenler FBI tarafından sorgulanmış, çoğu üniversitelerinden atılmıştı.

Hatta akademisyenlerin tutuklandığını, kongre üyelerinin akademisyenlerin tutuklanmaları ya da işten atılmaları için teklif verdiklerini, bu teklifi imzalayanlar arasında ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın da olduğu bile yazıldı.

18 Şubat 2016 Perşembe

SA2506/KY1-CÇ197: Düşlerin İsyanı/Roman-Bölüm 3-VI

"Yaşamım düş kurmakla geçti ya!"

“Dünyada senden sonra da yaşayabilecek olan şey sözdür! Sen sözü hor görme!”
Firdevsî

Bölüm Üç
-VI-

Ernüvaz Hanım’ın odasının demir parmaklıklı pencerelerden, Akdeniz’in çelik bir levha gibi uzanan mavi suları görülebiliyordu. Hafif dalgalı olduğuna göre yaz ortaları olmalıydı. Kumral saçlara döndüm; bir dönem bu saçlar yüzünden heba olup, gitmişti.. onları ‘havada dans eden rakkaselere benzetme’ fikri yine benden çıkmıştı; beni bu yüzden geçen yüzyılın edebiyatçılarına benzeten büyük hala kedileri köşkte bir onun sevdiğinden, ama intihar edenini hiç bağışlamadığından söz açınca surat yapıp bir köşeye çekilen kızı da Şehrazat’ın uzak akrabalarından biri olarak düşünmüştüm; ‘üzerinde fazla durulmayacak genç kadın kaprisi’ diye yorumlayan zabit eskisini de aynanın pusu görünmez kılmıştı. İki de bir yüzüme dokunurken bunlardan bir tutamı.. sonu gelmez hayallerimin birine daha yelken açmış; eski bir korsanın öyküsünü düşünmüştüm. 

SA2505/KY35-YTK61: Sorular ve Dolambaçlı Cevaplar

"Milyon soru var tek kelimelik cevapları olan, ama asla verilmeyen. Verilmeyecek de zaten."


"Ya aslında ta öyle değil de tam şu açıdan eğilerek bakınca öyle görünüyor…”

“Tabii siz de haklısınız fakat malûm… şartlar…”

“Hakkımızda nasıl bunu düşünürsünüz… olur mu hiç öyle şey; o ayrı bu ayrı…”

“Biz ayrım yapmadan taraflara teenni tavsiye ediyoruz…”

Bu ve benzeri sayılamayacak kadar cümle kurmak mümkün. İnsan aklı, dili, zekâsı basit birkaç cümle, kelimeyle bir şeyi doğrudan söyleme imkânına sahip. Diğer yandan o basit gerçeği, cümleyi, tek bir kelimeyi kullanmamak için etrafından dolanma yöntemleri bulmada ise yüzlerce kat daha fazla kabiliyetli.

Seçkin Deniz Twitter Akışı