31 Ocak 2016 Pazar

SA2426/YB37: Zihnimizin Güverteleri / Sınanmış Renkler 36

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Peki, ölmeden inenler? Gücendirdiklerimiz, terk ettiklerimiz, bizi gücendirenler, bizi terk edenler?"

Serinlik evet… insan hayatının iç duvarlarında en ihtiyaç duyulan şey… bugün güvertede okyanusun hafif hafif salınan sularına bakarken hissettiğim ve düşündüğüm güçlü bir duyguydu serinlik. Belki de düşüncelerimde beliren, demeliydim. Üşüyordum gerçi; kırçıl gökyüzünden sökülüp gelen uzak diyarların acımasız soğuğu bana serinlik gibi görünüyordu ya da her neyse… gemim rüzgarın akışına kapılmış giderken suya bakıyordum dalgın dalgın ve düşünüyordum sabitlediğim dümen hiç kıpırdamadan sürüklerken her şeyi.

İnsan ömrü, yokuş yukarı giderken pek hatrına gelmez insanların; ama yokuş aşağı inerken dalar gider insan geçmişe doğru, ömrünün muhasebesini yapar. Bu bir yolculuk dostlarım bir tren yolculuğu gibi. Her istasyonda inenler ve binenler olur size ait bu yolculukta. Ruhunuz inen ve binen yolcuların sizde bıraktıklarıyla avunur. 'Ömür Yolculuğu' dediğimiz, kimi zaman durup düşünmeye zaman bulamadan geçip giden heyecanlar, acılar, sevinçler ve üzüntülerle doludur; kimi zaman da ağır ağır geçer, her şeyi inceden inceye hissedersiniz.

SA2425/KY1-CÇ191: Pazar Yazıları 10

"Sevgili karîlerimin (okuyucularımın) inanılmaz baskıları karşısında yelkenleri indirip yazmam isteklerine boyun eğdiğimi itirafla:)"


PAZAR YAZILARI -10-

Not 1- Kıyısızlık hoş gibi olsa da bir süre sonra yanlış bir seçim olduğunu ayrımsar kişi.
Not 2- Ocağın üstünde yemeği unutmanın katlanılabilir tek tarafının sevmediğin yemek olduğu tesellisidir.
Not 3- Bohçasal kültürle yetişmişliğin en büyük handikapı nelerden vazgeçmen gerektiğine dair kararsız oluştur
Not 4- Şu dördüncü notlarda bir tuhaflık var.. ne zaman ona gelsem bir problem çıkıyor.
Not 5- Makalenin bütünlüğü bozulmasın diye öylesi bir yargıda bulunulmuştur, başkaca değil.

KURU FASULYE PİŞİRME EYLEMİNDE TÜRKÜ SÖYLERKEN ALGILANAN NİCEL KAYGILAR ÜZERİNE BİR DENEME
- ya da bildiğin gibi olsun –

Hemen şunu söyleyelim ki, biz ne dersek diyelim, ne söylersek söyleyelim kişi bildiği masalı durup durup anlatmaktan, bağıra çağıra söylemekten vaz geçmiyor. Ve sanırım vaz geçmeye de niyeti yok. Öyle ki vaz geçeceğine dair en ufacık bir işaret görmüşlüğümüz bile yok. Bu dile pelesenk olmuş masalı anlatıcının durumu bizi bıktıracak, bir köşeye çekilmemize neden olacak değil elbet. Biz de bıkmadan usanmadan o masalın köhnemiş, küflenmiş, çürümüş, her tarafı lime lime olmuş olduğunu söyleyeceğiz. Yazacağız. Ta ki masal ravisinin kendine gelmesini sağlayıncaya kadar. 

SA2424/KY5-PT95: Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü/ Tasavvuf'ta Sapmalar

 بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim

“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür. 

***


Tasavvufta Sapmalar 

Tasavvuf beden-ruh, zahir-batın, lafız-mana ayırımı yapar ve daima bunlardan ikincilere ağırlık verir, fakat birincileri de ihmal etmez. Bununla birlikte tarihî seyir içinde zaman zaman zahir ile batın, zahirî-şer`î ilimlerle batini-manevî ilimler arasındaki mesafe açılmış, uçurum derinleşmiştir. 

Açılan mesafeyi kapatmak için şeriatla tasavvufu bağdaştıran ve kaynaştıran Ebû Nasr es-Serrâc, Ebû Tâlib el-Mekkî, Kuşeyrî, Hücvîrî ve Gazzâlî gibi büyük mutasavvıf âlimler değerli eserler yazmışlar, böylece zahir ehli ile batın ehli arasındaki zıtlaşmaları ve anlaşmazlıkları ortadan kaldırmaya veya en aza indirgemeye çalışmışlardır. Tasavvufun Ehl-i sünnet arasında daha fazla yaygınlaşmasının önemli bir sebebi söz konusu mutasavvıf bilginlerin bu tür çalışmalarıdır. 

SA2423/KY37-AZ48: Amerika Aslında PKK’ya “Terörist” Demiyor!..

"Biden’ın ziyaretinden anladık, emperyalizm geleceğinizi bir kan gölünde boğmakta ve evlatlarınızı öldürtmekte kararlı..."


Meslek yaşantımda, ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın son ziyareti kadar, faydalı ve gerçekleri yansıtan bir başka üst düzey Amerikalı ziyareti hatırlamıyorum, etekteki taşlar dökülmüştür, artık kendi çizdiğimiz rotada işimize bakabiliriz...

Hayır...

Amerikan Büyükelçisi John Bass’ın ülkesinin iki numaralı ismini bugüne kadar yaptıkları tüm analizlerde çuvallamış,  görüntü itibariyle bir “kaybedenler kulübü” üyelerini andıran bazı meslektaşlar ile buluşturmuş olmasından söz etmiyorum...

SA2422/KY35-YTK56: Havayı Daha da Soğutan

"Ne tarihini ne halkını tanımayan; hadi bunları bilmiyor, savunduğu ideolojinin abecesini bilmeyen bir muhalefetle nereye kadar?"


Mustafa beyden “Hava şartları nedeniyle yazılarımızın en geç 17.45'te elimizde olması” mealindeki o nazik mesaj gelmeden benim yazıyı bitirmem gerek bu sefer. Çünkü; bu sefer Ankara ne yazmaya ne okumaya müsait. Haberlerde “kutup soğuğu” dediklerinde abartıyorlar sandım, ama güneş altında donmak nedir öğretiyor bu ara Başkent.

Gerçi şu sıra sadece burası değil memleketin herhangi bir yerinin okuma yazmayla ilişkisine dair söylenecek pek de olumlu bir şey var mı? “Kör ölür badem gözlü olur”un her ideoloji için sınandığı bir cenaze ve medya yayını izledik işte Pazar günü.

30 Ocak 2016 Cumartesi

SA2421/KY40-HF14: İdamlık Bir Şia Eleştirisi-Hüsameddin Ferzîzâde: İslâm’dan İslâm’a-Uydurulan İslâm’dan İndirilen İslâm’a Yolculuk 14

Sonsuz Ark'ın Notu:
22 yaşında Azerî kökenli İran vatandaşı bir Üniversite öğrencisi olan Hüsameddin Ferzîzâde Şiâ'ya yönelik sistematik eleştirisi yüzünden İran İslam Cumhuriyeti adı ile anılan Faşist Velayet- Ruhbanlık Sistemi tarafından idama mahkum edilmiştir. Aşağıda bu tertemiz delikanlının aziz hâtırâsına ve eserine dair tercümeyi bulacaksınız. (Güncel Not: Hüsameddin Ferzîzâde kardeşimiz, 14.09.2020 günü yayınladığımız aşağıdaki çalışmasını paylaştığım Twitter hesabıma şu mesajı bırakmıştır: "Selam, Hayatımın zor günlerinde beni desteklediğiniz için teşekkür ederim. Husamuddin farzizade" Çalışmasını yayınladığımız zamandan bu yana 5 yıl geçmiş, bu zaman içinde, 1993 doğumlu olan bu genç kardeşimiz İdam'dan kurtulmuş, ancak üniversiteden atılmış, hayatı cehenneme çevrilmiş bir durumda. Umuyorum dost ellerimiz ona uzanabilir  Türkiye olarak. Seçkin Deniz)
Seçkin Deniz, 30.01.2016

Bismillahirrahmanirrahim

Resulullah’ın Beşeriliği

Tarihi verilerden de anlaşıldığı üzere Peygamber olmadan önce Hz. Muhammed, Arapların dikkatini çekip onları şaşırtacak hiçbir farklı davranışta bulunmamıştı. Bu yüzden Kur’ânda O, insan olarak nitelenmektedir. Bunun dışında ve ötesinde Hz. Muhammedin hayatına dair olağanüstü ne rivayet ediliyorsa hiçbirisinin tarihi bir dayanağı yoktur. “Meleklerin Muhammed’in kalbini karla yıkadıkları”(50) daha sonra uydurulan bir rivayettir.

SA2420/KY32-YR31: Bildiri Yazma Hakkı

"Bildiri, benim aklıma ruhuma, iç kamuoyuna, halkın geneline seslenmiyor sanki, böyle bir ulaşma ve etkileşim kaygısı algılamadığımı söylemeliyim. Bildiriden maksat barış yolunda sonuç almak ise, hedefte neden mesela Ak Parti tabanını aydınlarını da etkileme arzusu olmasın?" 


Üniversiteye başladığım yıl tanıştım bildirilerle. Sol hâkim olduğundan çatlak ses olmaz, farklı fraksiyonların bildirileri dağıtılır, hatta bazen hocalarımızla birlikte dersten çıkarılırdık. Bizzat derse son verip bizi dışarıdaki açıklamayı dinlemeye yönlendiren hocalar da eksik değildi. Karşıt görüşlü öğrenci eser sayıdaydı, ama yine de cart curt yırtıp bedelini ödeyenler var tabii. Genelde ise insanlar benimsemese de katlayıp çantasına ya da kitabının arasına koyar uzaklaşırdı.

Bildiriler kendilerini yegane kurtarıcı ve tek gerçek olarak gören, misyonun mertebesiyle büyülenmiş insanlar tarafından kaleme alınınca, doğal olarak bize bir şey söylemeyi bir hakikati paylaşmayı öncelemezler. İktidar sorgulanırken başka iktidarlar kurulur ister istemez, tek yönlü emir ve doğruların akışını izlemek ve susmak düşerdi geri kalan talebelere.

SA2419/KY26-CA39: Aidiyet Gerilemesi

"Zulmetin karanlığına gömülmüş dünyaya “İslam’ın Vaatleri”ni samimi bir dille anlatmayı başarabilen arif ve arifelere ihtiyacımız var. Dünyayı imtiyazların perspektifinde görmeyi reddederken yaşanan acılarda sahip olunan payı doğru okumayı üstlenen bir dil, sözünü ettiğim."


Koparıldığında bıraktığı acının kolayca dindirilemeyeceği bir bağ, kardeşlik. Yabancı bildiğimiz birine nasıl olup da bağlandığımıza karar veremeyebiliriz çoğu zaman ama söz konusu olan kardeşlikse, bu nedenler nispeten açık seçik görünür. Ne çıkar vardır ne ihanet, ne yalan vardır ne aldatmaca; öyle gelir. Kelimeler kardeşlik ilişkisinin seviyesinde başka türlü tezahür eder, yorumlanır, başka türlü tartılırlar.

Kan bağı kardeşliği, aynı inanca sadakatin bağlıları olmayı öğreten bir ilk mektep gibidir. “Su ve çamur kaydından kurtulmadığın için/ Diyorsun ki "Ben Yunanlıyım, Afganım…” diyor ya Muhammed İkbal… İslam kardeşliği bir ütopyanın terennümü değil, Asrı Saadet’ten akıp gelen somut bir gerçeklik. Musafaha yaptığınızda o kardeşliği esas aldığınızı belirtmiş olursunuz. Arada bir ünvanın, bir markanın veya istikbal endişesiyle ilgili kuşkulu bakışın gölgesini duymazsınız.

29 Ocak 2016 Cuma

SA2418/Sonsuz Ark-YD-25: Çiyager (Mehmet Karakuş): "PKK/KJA Aile Düşmanıdır"

Kürtçe albümleriyle tanınan Çiyager (*): 
"Birkaç ay öncesine kadar HDP’liydim. Artık uyanma zamanı geldi. HDP bizi kandırdı artık uyanın!"

Kemal Gümüş- Mehmet Karakuş (Çiyager)/Star Gazetesi

Çiyager yaptığı Kürtçe albümlerle Kürt halkının gönlünde taht kurmuş ünlü bir ses sanatçısı... Terörün 90’lı yıllarda yakıp yıktıpı Silvan’da babasını faili meçhul bir cinayete kurban vermiş onlarca Kürt gençlerinden biri aynı zamanda… PKK ile siyasi uzantıları arasında bir ömür geçiren Çiyager yıllar sonra örgütün Kürt halkına verdiği zararları çok acı bir tecrübeyle öğrendi.  

“Artık uyanmanın zamanı geldi” diyen Çiyager HDP ve PKK’yı eleştirince bir anda hain ilan edildi. Yaşadıklarını ve PKK/DBP/HDP ile KJA’nın Kürt halkına verdiği zararları çarpıcı bir dille anlatan sanatçı Çiyager, “Birkaç ay öncesine kadar HDP’liydim, bu topluma yapılanları görünce artık bir noktadan sonra uyanmak zorundasınız. Geç de olsa uyanmak ve o gördüğünüz gerçekleri topluma da göstermek zorundasınız” dedi.

SA2417/KY43-BRŞ13: Breaking the Silence - Sessizliği Kırmak: İsrailli Kadın Askerlerin İtirafları - İtiraf 38-39

“Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.” 
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Özel Mülklere Verilen Zararlar…

“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”


Kadın Askerlerin İtirafları – Women Soldiers' Testimonies

İtiraf 38
Adı: *** | Rütbe: Çavuş | Birim: Ordu Sözcü Birimi | Yer: Hebron

Göreviniz süresince olaylar oldu mu? Damgasını vuran olaylar?

Evet. 3 Ocak 2005’te,Yitzhar yanındaki yerleşim yeri karakolunun tahliyesindeki ilkiydi. Gerçekten ilk kez yoğun bir çekimdeydim. Daha önce bu kadar yoğun ve kapsamlı gerçekleşen hadiseleri çekmemiştim. Oraya sabah erkenden bir kamera ekibiyle gelmiştim – bir video kameramanı, bir sesçi ve anlık çekimler yapan bir fotoğrafçı-. Fotoğrafları ben çekecektim. Yerleşim yerinden bir konvoy askerle birlikte çıktık, yerleşim yerindeki koruma görevinden biraz daha aşağıdaki karakola doğru. Bazı noktalarda konvoydan uzaklaştık. insanların taşındığı ve bütün ayaklanmaların gerçekleştiği karakola çıkan bir yol vardı. Vardığımızda bütün cehennem boşalmıştı, çatışmalar vardı ve ayaklanma.

SA2416/KY33-YO70: Televizyondaki Bir Evlilik Programında Dedeni Görmek Gibi…

"Yazılarına rastladıkça, tv’de karşıma çıktıkça, belki sadece dedesini bir evlilik programında kendine eş ararken görmüş birinin yüzünde belirebilecek türden bir utanma duygusu beliriyor."


“Kullanışlı sefil”, “Yağlı sürüngen”,  “Oda hizmetçisi”, “Çoluk çocuk”,  “Zavallı çocuk”, bolca “Alçak”, “Rezil” ve son olarak da “İstihbahratçıların av köpeği”… Ahmet Altan’ın ‘büyük’ edebiyatından aylardır hesabıma düşenler bunlar. Ama yine de tuhaf bir şekilde bende nefret uyandırmayı başaramıyor. O yüzden bu yazının (http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yildiray-ogur/585110.aspx) son karşılaşmamız olmasını tercih ederdim.

Orada kibarca uyarmaya çalışmıştım. Ama “Korgeneral Engin Alan'ın o seminerdeki konuşmasını dinlediniz mi ya da okudunuz mu? Ben size o konuşmanın bir bölümünü hatırlatayım” diye bir efeyle kurduğu cümle yüzünden 10 bin TL tazminata mahkûm olmasına engel olamadım. O hatırlattığı cümle Engin Alan’dan değildi çünkü. Bir gazetecinin Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı gazetenin haberinden bile haberdar olmadığının ortaya çıkması kötü bir talihsizlik…

SA2415/KY28-ATA114: Cyprus-On-Road (2)

"Ve en çok da, hız ölçen sabit sürat kameralara yakalanarak acımasız cezaları ödemek zorunda kalan vatandaşlarımız kullanmalıdır bu programı. Hem Kıbrıslı, hem uyarıcı, hem de eğitici."


Halkımızın büyük bir kısmının hız ölçen sabit sürat kameralarından büyük boyutlarda şikayetleri var. Bir taraftan asgari ücrete orantılı olarak çok fahiş konumdaki yüksek ceza ücretleri vatandaşı mali açıdan zora sokarken, diğer taraftan da acımasız puanlar üç-beş tane dikkatsiz sürüşten sonra vatandaşı ehliyetsiz bırakmakta. 

Gerçekte hız ölçen sabit sürat kameraları sürücüleri eğitmekten çok uzak. Daha çok sürücüleri dalgınlıklarından faydalanıp tuzağa düşürerek ceplerinden para almaya yönelik bir uygulamaya dönüştü maalesef. Birçok akademik makale, özellikle de psikiyatristlerin bulguları, siyah renkteki asfalt yollar ile ortalarındaki beyaz şeridin araç sürücülerini yola çıktıktan bir müddet sonra hipnotize ettiği ve süreğenlikten dolayı dikkat kavramını azalttığı yönünde. Bu durum, tam da bizim hız ölçen sabit sürat kameralarının arzuladığı ortam. 

28 Ocak 2016 Perşembe

SA2414/KY25-NO45: Tecavüz'e Uğrayan Bağdat Caddesi mi, Yoksa Olmayan Vicdan mı?

"Bu uyanıklığı, alçaklığı gördükten sonra Şeytan bizim içimizdeki kirliliğin, iğrençliğin, alçaklığın ve yediğimiz haltları üzerine yıktığımız, bahane, mazeret makamındaki stratejik partnerimizin ortak adı, sembolüdür, zavallı şeytan diyesi geliyor insanın..."


Özgecan'ın alçakça bir tecavüz girişimine direndiği için hunharca öldürülmesinin ardından neredeyse bir yıl geçti. Geçtiğimiz günlerde ise Özgecan'ın katillerine verilebilecek en ağır ceza verilmiş ve bu ağırlaştırılmış müebbet cezası ile hem kamu vicdanı rahatlamış hem de yeni katil adayları için caydırıcı olması ümit edilmiş, umulmuştu.

Daha alınan ağırlaştırılmış müebbet kararının mürekkebi kurumadan geçtiğimiz gün İstanbul'un en zengin ve mutena semti olan Bağdat Caddesi yeni bir tecavüz vak'ası ile gündeme geldi. Haklı olarak olay hem ulusal tv kanallarında ve sosyal medyada gündemin ilk sıralarına yerleşti. Bu olayın sosyal medyada algılanma ve işlenme şekli ülke olarak geldiğimiz noktayı göstermesi açısından çok enteresan bir bilgiler sunuyor bizlere.

SA2413/KY13-AO49: Yazmak Korkulur Şey Olmamalı..

"Sahne görünendir, göze yansıyandır. Ona bakan gözün keskinliği dekorun çeşitliliğini anlamayı kolaylaştırır. Hepsi bu.."


Yazdıklarımızı özgürce yazamıyorsak söylediklerimizin fazlaca anlamı yok. Eğer yazdıklarınızla düşüncenizi başkalarının süzgecinden geçirmeyi zorunluluk görüyor ve bu kalıpta yazıyorsanız aslında onların istediği türden şeyler üretiyorsunuz ki; bu söylenmiş olanın tekrarından başka bir şey olmaz ve topluma hiçbir şey katmaz. Sözlerinizi şuradan, buradan cilalasanız da sonuçta sadece renkli bir taklitçi olur çıkarsınız.

Yazma korkusunu atan toplumlar bir hukuk gözeterek yazmış olsalar da düşünüleni yazabilme özgürlüğü hukukla söz arasındaki mesafeyi kısaltır. Hukuk sözün gelişmesine ayak uydurur, kendini yeniler ve toplumun, farklı düşüncenin önünü açar.

SA2412/KY1-CÇ190: Düşlerin İsyanı/Roman-Bölüm 3-III

"Yaşamım düş kurmakla geçti ya!"

“Dünyada senden sonra da yaşayabilecek olan şey sözdür! Sen sözü hor görme!”
Firdevsî

Bölüm Üç
-III-

Geçenlerde gittiğimiz sinema amma kalabalıktı; karanlık bir yoldan yürümüştük. 

Kaleiçi’nin labirenti andıran dar sokaklarında -bir o kadar da karanlıktı hiç kuşkusuz!- yürümüş de yürümüştüler, sinemayı bulmak için akla karayı seçen onlar değil miydi? 

Tarife göre.. alt yoldan gelmemiz gerekiyormuş, "Burası çıkmaz sokak!" diyerek tekrar gerisin geri döndüğümüz aynı sapa yoldaydık,  Paşa Cami’sine ulaştığımızda derin bir soluk almıştım, yine aynı role bürünmüş, çaresiz Kule’ deki saate kaçamak bir göz atmış, saat nedense yelkovanla akrep 9'un üzerindeyken durmuş olduğundan -bunu nedense bir türlü karıma anlatamadığımdan-, evet, o karanlık andan da soyunduğumda, yeniden Sinema’nın yolunu tutmuştuk.. 

SA2411/KY43-BRŞ12: Kur'an'ın İnsan Tasavvuruna Karşın Din-Kadın Karşıtı Söylemlere Eleştirel Bakış

"Makalemizde geniş yer verdiğimiz gibi, İslam’ın bir yaşam tarzı olarak kabul görüldüğü toplumlarda, kadın ve erkek arasında yaşanan sorunları, bir takım ithal Batılı direktiflerle, ideolojilerle, hayat modelleriyle veya sosyal ya da hukuki düzenlemelerle çözmek mümkün değildir."

Özet

Kadınlar ve erkekler arasındaki ilişkilere dair tartışmalar çok uzak bir geçmişe dayanır. Ve ne yazıktır ki, tüm bu tartışmalarda kadın ve erkek iki zıt kutuba yerleştirilmiş, sanki birbirine yabancı iki varlıkmış gibi ve sanki bu ikisinin bir araya gelmesi için kendi bütünlüklerini sarsan büyük fedakarlıklarda bulunmaları gerekiyormuş gibi. Cinsiyet (sex) ve toplumsal cinsiyet (gender) gerçekliklerinin birbiriyle çatışıyor olduğu genellikle ihmal edilmiştir yapılan bu tartışmalarda. 

Her ne kadar kadın erkekten farklı olarak kendine özgü bazı niteliklere sahip olsa da –ki erkek de kadından farklı niteliklere sahiptir-, kadın yüzyıllar boyunca insan olarak değerlendirilmeyip, doğanın erkek için yaratılmış bir parçası olarak görülmüştür. Ayrıca kadın-din karşıtı söylemler kadın sorunu bağlamında hakim olan başka bir sorunsal olarak çıkar karşımıza. Dolayısıyla kadın sorunsalı asıl itibariyle bir toplumsal sorundur. Bu makale, dinin, toplumsal cinsiyet rolleri üzerindeki etkisini değerlendirmek  bakımından anlama ve açıklamaya dayalı bir araştırmanın ürünüdür.

27 Ocak 2016 Çarşamba

SA2409/KY1-CÇ189: GALE -Uyuz-

"Yok, rahatsız değiller. Herkes kendi havasında. Neyse ki bir durak sonra ineceğim!"


Zamanımda da -çocukluk dönemi, gençliğimin ilk yılları- toplu taşıma araçları vardı. Hak verirsiniz ki bu araçların sayısı nüfusa orantılı olurdu. Azdı. Gerçi en uzak mesafe belki yürüyüşle yarım saatten fazla sürmezdi. Şimdi öyle mi araçla en yakın mesafe neredeyse yarım saat sürüyor. Derdim mesafe değil efendim! Derdim zamanımdaki toplu taşıma aracıyla taşınanlarla bugün taşınanlar. Yok, yaşlılara hastalara hanımlara -özellikle kucağında çocuk olan- yer verilip verilmemesi değil, yer vermeyenler tek tük de olsa şimdilik yer verenler çoğunlukta. Bu çoğunluğun güneş altında eriyen kar yığını gibi erimekte oluşu bir vakıa olsa da henüz hissedilecek denli değil, derdim bu da değil dediğim gibi. Derdim toplu taşıma ile taşınan kişilerin birbirlerine olan tavırları.

SA2408/KY37-AZ47: ‘Küresel Finans Burjuvazisi'ni Devirmek Zorundayız

"Küresel burjuvazinin tüm dünyada DAEŞ gibi terör örgütlerini kullanarak “güvenlik endişesinin demokratik özgürlüklerin önüne geçtiği” bir süreç yarattığı açık bir gerçek."


OXFAM International, alanlarında uzman 19 kuruluşun oluşturduğu bir federasyon. Dünyadaki fakirlik ve sosyal eşitsizlikle mücadele ediyor, bu konuda son derece önemli araştırma raporları hazırlıyor. İsviçre’nin Davos kış sporları kasabasında çalışmalarına başlayan Dünya Ekonomi Forumu öncesi yayınladıkları araştırma sarsıcıydı.

OXFAM, 2015 yılında dünyanın en zengin 62 işadamının toplam servetinin dünyanın en fakir 3.6 milyar insanının toplam kazancına eşit olduğunu açıkladı!..

SA2407/KY35-YTK55: Eldeki Kalıplar İşe Yaramayınca…

"Aynı anda, niyetlerle gerçeklerin birbirine en çok karıştığı bir dönemi de iç içe yaşıyor almak her şeyi daha da bulandırıyor."


Hayata dair tavrınızı, bir şeyle karşılaşınca ne yapacağınızı belirleyen en önemli şey geçmişte edindiğiniz tecrübe oluyor. İnsan zihni kıyaslama yaparak, önceki durumlara bakarak sonuçlar çıkarmaya, muhtemel hareketlerin muhtemel sonuçlarına dair fikir edinmeye çalışıyor.

Bunu öğrenmiş, eğitimini almış olmak kolay değil; eğitim sistemimiz de buna dair büyük bir eksiklik içeriyor zaten uzmanlara göre. Ama yine de hayatın kendisinin öğrettiği kadarıyla geçmişle bugün; eskiyle yeni durum arasında kıyası otomatik olarak yapıyor insanoğlu.

SA2406/KY33-YO69: Bir Zamanlar Ankara’daki Amerika...

"Obama Doktrini gereği ABD, artık Ortadoğu’da Amerikan askeri istemiyordu. Rusya Ortadoğu’da yine nüfuz alanını genişletmekteydi. Türkiye, Ortadoğu’da ve Suriye’de Amerika ne derse onu yapmıyordu artık."


IKE lakaplı 34. ABD Başkanı Dwight David Eisenhower, 6 Aralık 1959’da Ankara’yı ziyaret edecekti. Ankara heyecanlıydı. Ziyaret  Başkan Eisenhower’ın iki yıl önce açıkladığı Eisenhower Doktrini’ne destek veren ülkelere bir destek turu kapsamında yapılacaktı.

İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’daki Amerikan güçlerinin komutanı olarak muzaffer olmuş Eisenhower, NATO’nun ilk komutanlığını yapmış, bu rüzgarla da 1953’te Cumhuriyetçi Parti’nin adayı olarak girdiği seçimi kazanıp ABD Başkanı seçilmişti.

SA2405/KY36-CK45: Ele Verir Talkını...

"Memleketimizde kullanışlı aptal bolluğu olduğundan bu şovu hazırlamak Amerikalı yetkililer için kolay."


Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Türkiye gezisine dair duyduğum en iyi anolojiyi bir arkadaşım yaptı. Ünlü Amerikan dizisi House of Cards'a bir referanstı bu.

Dizide realpolitik ustası bir Amerikan Başkanı, Putin'in karikatürü olan Rus Devlet Başkanı'nı Washington'a davet eder. Masada Ürdün'e yapılacak bir ortak askerî harekât pazarlığı vardır. ABD Rusya'dan destek beklemektedir.

SA2404/KY28-ATA113: Cyprus-On-Road (1)

"Gerçekte KKTC hükümeti kurulduğu günden beri sendikaların esiri olmuş, topladığı bütün gelirleri sadece memurlara maaş olarak ödemekte, elinde para kalmadığı için de halka hizmet verememekte." 


Halkımızın büyük bir kısmının hız ölçen sabit sürat kameralarından büyük boyutlarda şikayetleri var. Bir taraftan asgari ücrete orantılı olarak çok fahiş konumdaki yüksek ceza ücretleri vatandaşı mali açıdan zora sokarken, diğer taraftan da acımasız puanlar üç-beş tane dikkatsiz sürüşten sonra vatandaşı ehliyetsiz bırakmakta. 

Üstelik ülkemizde toplu taşımacılığa yönelik hiçbir çalışma yok. Ne düzenli ve devamlı bir otobüs seferi var, ne tramvay, ne metro, ne de düzenli minibüs seferleri. 

SA2403/KY29-YA48: “Beyaz Kimlik” Zorbalığı

Yıllardır söyleriz, KKTC’de yaşayan bir yabancının vatandaşlık için niye kendini paraladığını ama bir kez daha anlatalım.


KKTC’de çalışma izniyle kalmak bir Avrupa ülkesinde çalışma izniyle kalmaktan çok daha zordur. Zorluğun nedeni her yıl hastanelerden aldığınız raporlar, her resmi işte sizden istenen giriş-çıkış dökümleri değildir sadece. Burada çalışırken patron sizi işten çıkardı, siz de başka bir iş buldunuz, bu işyeri de sizin sosyal yatırımlarınızı yapacağına, sizi yasal statüye kavuşturacağına söz verdi, diyelim. 

26 Ocak 2016 Salı

SA2402/SD368: Sonsuz Ark’da Bir Düşünce İşçisi: Cemal Çalık

“Bütün yazılarına sinmiş olan o muhteşem ironi, kat kat, iç içe giydirilmiş birikmişliklere şahit olmanızı sağlıyor yazılarını okuduğunuzda. Ve o derin öfkeyi görüyorsunuz, riyakârlığa, ilkesizliğe yönelen ve yöneldikçe irileşen o derin öfkeyi…”

Cemal Çalık
Tarih milyarlarca insanın arasından bazılarını seçer, geçmişten geleceğe doğru taşır; bütün okullarda aynı isimler, öğretileri ya da keşifleri ile birlikte her yeni nesle anlatılırlar ve bu anlatılardan sorular sorarak bu bitmeyen PR çalışmasıyla seçilmiş bu isimlerin tarihin derinliklerinde kaybolup gitmesini engellerler. Misal; Sokrates, İskender, Sezar, tahrif edilmiş İsa ve Musa, Galileo, Newton, Rousseau, Kant, Marx, Engels, Freud, Tolstoy, Dostoyevski, Einstein, Namık Kemal ve daha niceleri. Ama bazılarını da bizzat unutturmak için olabildiğince görmezden gelirler. Misal; Allah’ın elçisi Muhammed ve onun inananları arasından bilim, düşünce adamlarının neredeyse tümü. Tarih böyledir.

SA2401/SD367: Kaygusuz Dem/ Duru Demler 16

     Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

Fotoğraf: Seçkin Deniz, 2013, Yıldız Sarayı Parkı, İstanbul

Oluverdi... göklerin ve yerin en derin ayrıntılarında; su ile su değişiverdi...

Bir yerlerde aktı gitti hayâlleri su ile... su ile geldi hayat... göğün yere en yakın yerinde taşınamaz oldu su... yere; sevgililerin koynuna aktı hızlıca, bazen yumuşakça... buharlaştı güneşin gözleriyle... ayrılıverdi sevgili yer'den...

SA2400/SD366: "seçilmiş hanedanlar ve zorbalığın ince dişleri" /23.04.2006/ 471. patika


...birilerinin sizi yönetmesi için seçilmesini istediler...
...seçtiniz...
...seçilenler ve seçilecekleri belirleyenler, size, sizin için ne yapacaklarını söylemediler...
...sonra başladılar sizin için bir şeyler yapmaya...
...aslında istedikleriniz sıradan isteklerdi...
...zorunlu ihtiyaçlar hiyerarşisine uygun şeyler...
...ve artarsa kültürel ihtiyaçlar ve daha yüksek beklentiler...

SA2399/SD365: Değirmenler/ Kiler 9 (Çakıltaşları)

    Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Unutma; ne kadar büyük bir kaya olursan ol, yüreğindekiler ancak çakıltaşlarıdır..."


Çağrılmış arzular kadar çağrılmamış arzular da baskındır hayatta...

Duyguların kıstasları da hiçbir zaman var olmamıştır; dilediğin kadar düşünür ve duygulanırsın...

Hayâllerin de sınırlanmamıştır...

Yaşlansan da gençsin...

Çünkü; içinin gözleriyle dışının gözleri aynı şeyleri görmez...

SA2398/SD364: Seçkin Deniz Twitter Günlükleri 66 (21-25 Haziran 2012)

 “Tarih, yazanların değil yorumlayanların toprağıdır.”

  (Lütfen Twitter tweet akış grafiğine göre, aşağıdan yukarıya doğru okuyunuz)

21-25 Haziran 2012  (1039 Tweet)

25 Haziran
31268. @saveorcansel gençler için hayal olan gerçekmiş gibi gelir, yaşılar için gerçek olan da hayalmiş gibi:)

25 Haziran
31267. @adnanonay 111. Analiz: Hesaplaşmak ya da Halk Adına Halkın Yargılama Hakkını Kullanmak -26. 02.2010- seckindeniz.blogspot.com/2011/09/111-an…

25 Haziran
31266. @saveorcansel yaşlılığın belirtileri... hayal olan değil, gerçek olan hayal imiş gibi geliyor

25 Ocak 2016 Pazartesi

SA2397/ÇY4-DB57: Bir Haaretz İtirafı/ Süper Kahramanlar: Çizgi Romanların Gizli Yahudi Tarihi

"Yahudilerin çizgi roman ve film sektöründe bu derece göze çarpan bir rol oynamalarına sebep neydi?"


Supermensches: Comic Books' Secret Jewish History

Amerikan çizgi roman figürlerin travmatik geçmişleri ve gizli kimlikleri, yaratıcılarının Yahudiliğini mi yansıttı?

1933 yılında bir gün, ofisini temizlerken Charlie Gaines’in aklına bir fikir geldi: Günlük gazetelerde daha önce basılmış çizgi romanları bir araya getiren bir dergi yayınlayacaktı. Bir yıl sonra -Maxwell Ginsburg’da doğmuş bir Yahudi olan- Gaines “Famous Funnies” (Ünlü Çizgi Romanlar) adlı ilk çizgi romanı yayınladı. Başarı çok çabuk geldi. 

SA2396/KY13-AO48: Kaçak Uydu Yayınları, RTÜK ve TÜRKSAT

"Yıllarca kaçak yayınlara göz yuman geçmişin sorumluları tespit edilmeli ve sorumlular hakkında gerekli işlemler başlatılmalıdır.."


Bir süredir RTÜK üzerinden başlatılan tartışmalar her gün yeni şekle bürünerek sürüyor. RTÜK'teki paralel ekibin kimlerden oluştuğu ve bunların hangi kuruluşları koruduğu konusu tartışılırken bu kez kaçak yayın konusu da tartışmalara eklendi. Bu doğrultudaki kimi iddialar gazetelerin köşelerine, haberlerine konu olmaya devam ediyor.

İlgili kurumdaki bazı kişilerden bilgilendirildiği anlaşılan ancak kendisine sunulanları bile anlamaktan aciz kişilerin yazdıklarıyla iş bazı kurum ve kuruluşlara çamur atmaya dönüşmüş durumda..

SA2394/KY33-YO68: Başka Ne Olmasını Bekliyordunuz ki?

"Türkiye’nin artık sıradan  vatandaşlarının güvenliği için bile zayıf kalma, içine kapanma, kendisiyle didişme, etliye sütlüye karışmayan  bir dış politikayla yola devam etme lüksü yok." 


Karşımdaki ekranda Halk Tv açık ve sabah programında Van’da bir evde ‘infaz’ edilen 12 kişi hakkında konuşuluyor. Konuk gazeteci Van’a gitmiş, o eve girmiş, bu kesinlikle “İnfaz” diyor. Olayın ne olduğunu anlamak için internete girince karşınıza 12 kişinin üniformalı fotoğrafları eşliğinde HPG’nin açıklaması çıkıyor: “Van’da 12 gerilla "komplo ve ihanet yöntemiyle infaz edildiler."

Demek ki infaz edilenler gerillaymış. Esas tuhaflık ise bundan sonra başlıyor. Van’a gidip, o eve giren ve infaz edildiler haberini yapan, sonra Halk Tv’ye çıkıp bunu anlatan gazeteci bir cemaat haber sitesinin Genel Yayın Yönetmeni değil miymiş?

SA2393/KY28-ATA112: Anastasiadis’ten Sözde Türkçe Jesti (2)

"İnsan hakları şampiyonu AB, Kıbrıslı Türklere siyah bir camın arkasından bakmayı sürdürdüğünden sadece Rum tarafını görebiliyor. "


Türkçenin resmi dil olarak kabul edilmesinin engellenmesi, Kıbrıslı Türkler de dahil olmak üzere tüm Türkiye’de ve Avrupa’da yaşayan Türklere AB kurumlarında iş bulmalarının yolunu ciddi bir şekilde tıkamakta. Çünkü AB kurumlarında göreve başlamak ve AB personeli olabilmek için ülkenizin deklere edilmiş ana dili AB’nin kullanımda olan 24 resmi dilinden bir tanesi ise AB dilleri arasından seçeceğiniz bir başka dilden ana dil seviyesinde sınava girilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. 

Bu yapılan yanlış uygulama ve ayırımcılık nedeni ile Kıbrıslı Rumlar AB kurumlarında çalışmak için bir işe başvuru yaptıkları zaman Kıbrıslı Rumların ana dili (main language) olarak İngilizce deklere edildiğinden, 2. dil sınavında da gerçekte ana dilleri olan Yunancayı yani “Demotiki”yi seçmekteler ve yüzde yüz başarı göstererek işe alınmaktalar.

24 Ocak 2016 Pazar

SA2392/KY45-SB1: Suriçi’nden Aileler: “Bizi canlı kalkan olarak kullanmak istediler!”

"Kendi memleketimizde kiminle nasıl konuşacağımızı artık bilmiyoruz, herkesten korkuyoruz. Konuşursak başımıza bir şey gelecek diye ödümüz kopuyor."


Yavaş yavaş aralıyorum kapıyı! Sanki çocukluğum elimden alınıp gidecekmiş gibi, kimseye duyurmamaya çalışıyorum! Odanın hemen baş köşesinde tavus kuşlarından yapılmış bir duvar halısı. Kalabalık bir cemaat var içerde, çocuklara yer yok sanırım o yüzden çıkarıyorlar beni. Neler konuşuluyor bilmiyorum, sadece bir ses geliyor kulağıma: "Dema seferberligê."

Bana kısaca çocukluğunu özetle deseler en çok göçlerden söz ederim sanırım! Yüzleri kapıda bir milletiz vesselam, tehlikenin nerden geleceği ise hep meçhul!

SA2391/KY20-MEK35: Hendek, Yıkım, Ölüm; İyi de Niçin?

"Bütün bu sürecin tek bir yerinde bulunmaktadır Kürt: Ölen, öldüren, evi yıkılan, göç ettirilen, tarihi değerleri yok edilen, telafisi imkansız zarar ve ziyana uğrayan, namusu, dini, onuru ayaklar altına alınan tarafta."


Kürt’ün ontolojisi, yerleşik olduğu sarp dağlarda, Pers/Roma denkleminin dayattığı süreğen savaşın kıyıcı ikliminde, aklın sınırında, tamamen bir adanma gerektiren, kaburgaya gümleyen sert bir acı kıvamındaki jeopolitik gerçekliğin en dibinde dokunmuştur. Kürt’ü tanımak için bütün bu karmaşık ve sert yaşama dokunmak gerekir. Güvenmek en muhtaç olduğu, en kolay savrulduğu ve ama en çok kanadığı yerdir.

Bu ilginç ontolojiyi, içinden akıp geldiği nice kadim din, inanç ve hülya ile alıp, bir kurucu gücün asli unsuru, bir devasa medeniyet hareketinin at başlarından biri, Ortadoğu’nun alnı ak, başı dik, onurlu evlatlarından biri kılan mübarek İslam dini, Kürt’ün sert ontolojisine muazzam bir sükun, muhteşem bir derinlik ve stratejik bir değer katmıştır.

SA2390/KY1-CÇ188: Pazar Yazıları 9

"Sevgili karîlerimin (okuyucularımın) inanılmaz baskıları karşısında yelkenleri indirip yazmam isteklerine boyun eğdiğimi itirafla:)"


PAZAR YAZILARI -9-

Not 1- Diyelim ki şârih olma hevesi depreşti içinizde, nasıl bir yöntem izlemeniz gerektiğine dair bir bilginiz var mı? öyle ise şerh mevzuuna niye dudak büküyorsunuz?
Not 2- Matbu bir yapıt ile matbu olmayan bir yapıt arasında ayrım görmeyen bence okuma, idrak etme hevesini hiç duymasın. Bu heveslerin kürtajına karşı yasal bir takım yaptırımlar yoksa kürtaj yaptırmaları en doğrusu.
Not 3- Üstenci olmak ile üstte olmanın bariz farklılıkları vardır..
Not 4- Hayati öneme haiz olmadığı için 4. notu yazmıyorum.


“NİL'DE SAÇLARINI TARAYAN KLEOPATRA'NIN DEĞİŞEN RUH HALLERİNİN NİTEL ANALİZİ” ÜZERİNE BİR ŞERH
-ya da şârih olmanın zorluklarına dair bir gönderme-

Üstad Mahmut Karaman’ın tab olunmamış ve dolayısıyla matbu olmayan bu eserini şerh etmek boynumuzun borcu olmakla beraber, zorluğu karşısında hep bir duralamış, düşüncelerimizin olgunlaşmasını, pişmesini ve hatta yanmasını bekler bir halet-i ruhiyeye bürünmüştük. O hal gerçi hâlâ devam etmektedir. Ve fakat en azından ve açıkça bu şerhin bir denemesinin yapılması iktiza ediyordu, ediyor. En azından biz iktiza ettiğine inanıyoruz. 

SA2389/KY5-PT94: Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü/ Tasavvuf Dünyası'ndan Hezeyan Örnekleri 14

 بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim

“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür. 

***


96. Hıristiyan kadınına yapılan bir iftira (S.174) 

Davud-ı Tai hazretleri kibar-ı meşayih, ehl-i tasavvuf, İmam-ı Azam hazretlerinden yirmi yıl ilim okumuş, ilminde fakihü'l fıkıh olmuşur. Hazret-i Fudayl bin İyad, İbrahim Edhem hazretlerini görmüş, Habib-i Rahi ve Habib-i Acemi'nin de müridi olmuştur. Davud-ı Tai Hazretleri bir gün oturmuş yemek yerken yanından bir Hıristiyan geçiyordu. Adab-ı muaşeretten yemeğe davet etti. Hıristiyan geldi, Davudi-ı Tai hazretlerinin yanında doyasıya yedi, içti. O gece Hristiyanın Hanımı Maruf-ı Kerhi hazretlerine hamile kaldı.

SA2388/KY37-AZ46: ‘Aktivist’ Olmak Risk Almaktır, Sızlanmak Garip...

"Kaygım, “aktivist gazeteciliğin” medyanın geneline hakim olmayı sürdürmesidir, muhalif veya iktidar yanlısı, sözüm herkese..."


Yaşadığımız sert iklim, işin normalini tartışmamızı engelliyor. Doğaldır. Ülkenin 1.280 kilometrelik sınırının öte yakasında kanlı bir hesaplaşma var. O hesaplaşma, sınırın bu tarafındaki fay hatlarını tetiklemiş, devletin güvenlik kurumları ağır mücadele veriyor. Dünyanın emperyalist güçlerinin yarattığı sözde dini bir terör grubu ise neredeyse iki ayda bir canlı bombalarıyla memlekette katliam yapar hale gelmiş...

Zor günlerden geçiyoruz...

“Güvenlik endişelerinin” tavan yaptığı, ifade özgürlüğüne dayalı çoğulcu/liberal demokrasinin yaşanılan ortamda kendini bir hayli köşeye sıkışmış hissettiği bir dönem...

SA2387/KY35-YTK54: Yazılırken Hükmü Biten Haberler

"Yazdığımız her şey ertesi gün çoktan ya değişmiş ya gündemden düşmüş ya bir üst basamakta içerik ve şekil değiştirmiş oluyor çoktan."


Acaip bir ülke ve acaip bir meslek.

Finlandiya'ya yapılan bir resmi geziyi takip ettiğimizde bundan 6-7 yıl önce, en çok satan gazetelerinden birinin tam sayfa manşeti bir benzincinin soyulmasıydı. Güvenlik kamerasından bir düşük kalite fotoğraf kaplamıştı tabldot boy gazeteyi. O zaman gülüşmüştük diğer gazetecilerle “Burası nasıl ülke?” diye.

Bizde böyle bir haber üçüncü sayfada bile yer bulur muydu şüpheliydi.

23 Ocak 2016 Cumartesi

SA2386/KY27-ŞT37: Mo Yan’dan Çin’in Yakın Tarihi; ‘Yaşam ve Ölüm Yorgunu’

"Mo Yan bu romanında yapısal anlam da ise adeta bir oyun oynamış gibi. Zira büyük bir anlatma iştahı ve bir o kadar da derin bir ironiyle kırk üç günde yazılan bu roman hem gerçeküstü anlatımı hem de kara mizahi yönüyle bir yandan yapısal bir başarıyı ortaya koyarken diğer yandan da romanda ele alınan Çin’in komünist zamanlarına yönelik örtük bir biçimde işlenen tiraji komik bir gerçeği yakalayabilmiş."


Öncesinde ulusçuluk, toprak reformu ve yabancılara tanınan ayrıcalıklar (kapitülasyonlar) dolayısıyla zaten ters düştükleri Çankayşek’ten koparak Çin ulusçu hareketinden ayrılan Mao Çe Tung 120 bin kilometre boyunca süren ‘Büyük Yürüyüş’le aslında kendi zaferine doğru bir yürüyüşe çıkmıştır.

1949 yılının Şubat ayında Çin’in hemen her tarafından topladığı orduyla Pekin’e giren Mao Çe Tung, o zamana kadar kendisinin önceleyeni olan Çankayşek’i öteleyerek Çin’in tek adamı, devlet başkanı olmuştur.

SA2385/KY40-HF13: İdamlık Bir Şia Eleştirisi-Hüsameddin Ferzîzâde: İslâm’dan İslâm’a-Uydurulan İslâm’dan İndirilen İslâm’a Yolculuk 13

Sonsuz Ark'ın Notu:
22 yaşında Azerî kökenli İran vatandaşı bir Üniversite öğrencisi olan Hüsameddin Ferzîzâde Şiâ'ya yönelik sistematik eleştirisi yüzünden İran İslam Cumhuriyeti adı ile anılan Faşist Velayet- Ruhbanlık Sistemi tarafından idama mahkum edilmiştir. Aşağıda bu tertemiz delikanlının aziz hâtırâsına ve eserine dair tercümeyi bulacaksınız. (Güncel Not: Hüsameddin Ferzîzâde kardeşimiz, 14.09.2020 günü yayınladığımız aşağıdaki çalışmasını paylaştığım Twitter hesabıma şu mesajı bırakmıştır: "Selam, Hayatımın zor günlerinde beni desteklediğiniz için teşekkür ederim. Husamuddin farzizade" Çalışmasını yayınladığımız zamandan bu yana 5 yıl geçmiş, bu zaman içinde, 1993 doğumlu olan bu genç kardeşimiz İdam'dan kurtulmuş, ancak üniversiteden atılmış, hayatı cehenneme çevrilmiş bir durumda. Umuyorum dost ellerimiz ona uzanabilir  Türkiye olarak. Seçkin Deniz)
Seçkin Deniz, 23.01.2016

Bismillahirrahmanirrahim


Ledün İlmi’nin Kaynağı

Şiilerin onlar gibi düşünmeyenleri cehennemlik olarak görmelerinin sebebi kesinlikle İslâm ve Kur’ân değildir. Bu İslâm öncesi Acem-Fars kültüründen kaynaklanan İslâm ve insanlık karşıtı bir tutumdur. Sasaniler zamanında Zerdüştiler başka inançlara mensup olanları ahmak ve kafir olarak görüyorlardı. Sırf bu yüzden bütün Mazdekîleri (45) kafir olarak görüp katletmişlerdir. Maniheist (46) ve Budistlere de buna benzer şekilde davrandılar. 

Sasanili Persler kendi aristokratlarını ve şahlarını masum ve mutlak bilgi sahibi olarak görüyor ve onların ledünni ilme sahip olduklarına inanıyorlardı. Sasani şahları ve aristokratlarına karşı farklı düşünceler ileri sürenler günümüz Şialığında olduğu gibi mürtetlik damgası ile damgalanıyor ve hayatlarına son veriliyordu.

SA2384/KY26-CA38: ‘Leke’nin Arkeolojisi

"Görmezden gelinemeyecek bir lekeyle sınanmadıkça hiçbir sevgi layıkıyla sahici, yeteri kadar sağlam değil."


Kış kısa bir süreliğine İstanbul’u ele geçirdi. Şehir çeşitli sahneleri, sesleri ve kalabalığıyla kar engeline uyum sağlamaya çalışıyor. Gece çökerken kar yağışı altında başka bir dünya oluşmaya başlıyor. Marmaray’ın geç saatlerinde trene giden holde üç beş kişi yürüyor olsa olsa. 

Elimde olmadan geciktim; bir jüri toplantısındaydım. Yarım saat önce dönmüş olsaydım her şey daha kolay olacaktı. Metro istasyonundan evime kadar olan mesafenin ortalarında yan yana uzayan bir dizi kahvehane var. Saat on bir buçuğa kadar ışıl ışıl sokak. Onbir buçukta kahvehaneler temizlenmeye başlıyor ve oniki olmadan kararıyor pencereleri. On dakika bile sürmeyen yolu bir Sait Faik öyküsüne özgü tasvirlerin sağanağında tedirgin olmadan yürüyorum; burası bir mahalle. Caminin minarelerini görüyor, Köfte’nin havlamalarını duyuyorum. Köfte bir köşede karşılayabilir beni, ayak seslerimi tanıyor.

SA2383/KY32-YR30: İslamî Kimliğin Gündelik Hayat Yolculuğu

"İlahiyatçıların metinlerinde alışık olduğumuz mesafeli duruş, doğru ve yanlışlara dair buyurgan üsluplu metinlerden sonra insan sıcaklığı taşıyan, hatalarla yüzleşilen, gündelik hayatın bütün kırılganlığının yansıdığı kitaplar."



Edebiyat ve ilahiyat birbirine çok yakışan iki disiplin. Din ile hayat arasındaki bağları geniş bir anlayışla kavramanın, insanla dokunaklı ilişkiler kurmanın yolu insanın hikâyesine kemaliyle nüfuz etmekten geçiyor.

Necdet Subaşı ilahiyat lisansının ardından din sosyolojisine yönelmiş, akademik çalışmalarının yoğunluğu içinde edebiyatla ilgisini irtibatını hiç koparmamış biri olarak bu yıl hepimizi şaşırttı. Alevi Modernleşmesi, Dini Sosyaliteler, Türk Aydının Din Anlayışı, Gündelik Hayatta Dinsellik gibi birçok akademik kitabında insanların yaşam tarzlarının, gündelik hayattaki varoluşlarının ve dine yaklaşımlarının arka planını analiz etmeye çalışırken, hüküm vermekten çok anlamaya çalışma geniş bir perspektiften bakma gayreti dikkat çekiciydi.

22 Ocak 2016 Cuma

SA2382/KY43-BRŞ11: Breaking the Silence - Sessizliği Kırmak: İsrailli Kadın Askerlerin İtirafları - İtiraf 35-37

“Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.” 
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Özel Mülklere Verilen Zararlar…

“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”


Kadın Askerlerin İtirafları – Women Soldiers' Testimonies

İtiraf 35
Adı: *** | Rütbe: Çavuş | Birim: Sachlav | Yer: Hebron

Onlar (Hebron’daki Yahudi yerleşimciler) berbat durumdaydı. Bilmiyorum, paraşütçülerin onları ziyaret etmeleri için her zaman davet edecek olmalarından dolayı şoktaydım. Nahal birimindeki askerleri değil. Aranan bir adamın yakalandığındaki hınçlarını hatırlıyorum, kıştı, korkunç bir kar vardı Hebron’da. Kesinlikle donuyorduk. Kardan hatırladığım bu ve Nahallı askerler aranan adamı yakalamışlardı, radyodan herkesin bu durumdan haberi vardı ve her nasılsa Yahudi yerleşimciler evlerinden doğruca oraya kalkıp gelmişlerdi.

Seçkin Deniz Twitter Akışı