31 Aralık 2016 Cumartesi

SA3815/KY25-NO79: Mahallemizin Sülün Osmanları

"Kerameti kendinden menkûl şeyhlerden çektiğimiz yetmemiş olacak ki allengirli laflarla insan avına çıkmış modern şeyhler/dedeler türedi alemde."


Siffin’de Muaviye’nin ordusundaki askerlerin mızrakların ucuna ayet parçaları takmasının bir benzerini yaşıyoruz adeta. Şimdide İslami kimlikler ve ayetler başka insanlar nezdinde itibar sahibi olmak ve bu itibarı nüfuza dönüştürüp insanları dürüstlük, merhamet, dostluk, aşk, sevda vs gibi güzel kavramlarla aldatmanın aracı haline dönüştürüldüğü, sanal imaj üzerinden reel dolandırıcılıklar yapıldığı bir dünyaya açtık gözlerimizi.

Kerameti kendinden menkûl şeyhlerden çektiğimiz yetmemiş olacak ki allengirli laflarla insan avına çıkmış modern şeyhler/dedeler türedi alemde. Kimi insanların kalbini çalıyor, kimisi ümitlerini ve kimi de hayali projelerle paralarını çalıyor. Sanal alemin, sosyal medyanın “Sülün Osmanları” bunlar, binbir suratları...

SA3814/KY26-CA104: Gitmek ve Kaçmak Aynı Şey Değil

“Bana Git De”, Handan Öztürk’ün 2008 yapımı Roz’un Sonbaharı’nın ardından yaptığı ikinci uzun metrajlı filmi. Öztürk aynı zamanda üretken bir belgesel yönetmeni, romancı ve yayıncı.


İsim en başından merak ettiriyor: “Bana git de.” Gitmekte zorlanan ancak kalmanın getireceği yozlaşmaya da tahammülü olamayan bir kuşağın serüvenini izleyeceğimizi ihsas ettiriyor Handan Öztürk’ün filmi. Molla Sadra’nın hareket teorisinin yeniden konuşulduğu bir dönemden geçiyor olmamız rastlantı olmasa gerek. Giderek daha acıklı bir şekilde ekranlara bağımlı hale geliyor, başkalarının çoğu zaman bir yanılsamaya yol açacak şekilde işlenen hikayelerinin uğultusunda kendi hayatlarımıza özgü imkan ve ihtimalleri çürütüyoruz. Beri taraftan Anadolu hâlâ alt-üst oluşların coğrafyası. Göçler, ilticalar, yersizlik yurtsuzluk hissi, toplumsal bünyenin sürekli yenilenmesi ve yeni sorulara yeni cevaplar aramak anlamına geliyor.

“Öylesine gidiyorum, kafama göre” diyor, başarılı bir gitarist olan Ali telefonda arkadaşına. Belirli bir hedeften ziyade yolun getireceklerine dair bir inancı hissettiriyor cevap. Sanat adına kurulmuş kastların taleplerinden ne kadar bezmiş olmalı ki, “öylesine gitme”ye bir anlam yükleyebilsin. “Dönebileceğim bir adrese sahip olsaydım bildiğim bütün kelimeleri unutmaya hazır olurdum” diyor ya Linken Park şarkısı… 

SA3813/KY20-MEK53: İmad!

"Ve ellerinde kirli ruhları, Şebbiha'nın köye/kasabaya bir karanlık gölge gibi çökmesinin, kan ve çürümüş insan eti kokan elleri ile dokundukları her şeye ölüm getirmesinin, nasıl boğucu ve umut kırıcı bir şey olduğunu senin yokluğa karışan bakışından anlıyorum çocuk…"


Senin acı ile kısılmış gözlerine bakınca çocuk, bir vatanın nasıl bir şey olduğunu anlıyorum.

İnsanın ruhunu tutuşturan o büyülü erdemden bir iz yakalıyorum senin bakışında, yüreği burkan o âteşin arzudan bir nefha akıyor yüreğime...

Özgür ve hür bir şekilde, dağbaşında ki boran gibi esmek hayatın içinden, özgürce yaşamak, ürkmeden-korkmadan, sokaklar ve evler dolusu yaşamak...

Gece çalınan kapının bedende yükselttiği ürküyü anlıyorum çocuk.

30 Aralık 2016 Cuma

SA3812/KY1-CÇ355: Hangisi Sen?/ Roman-Bölüm I-2

 "Bir kere olsun yapamadım ya!"


Bölüm Bir
-2-

Bir buluş hevesi durup dururken gelip yakama yapışmış değildi elbet. Sanırım Gülcan’ı fark ettiğimde bir de kitaplara düşmemle başladı. Bu da demek oluyor ki ortaokul sıralarının başlangıcıdır. Gülcan’ı gördüğümde, aşk üzerine, sevda üzerine birtakım kitaplar –özellikle Emrah ile Selvi, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı adlı halk öyküleri ki bunlar Habib Baba Türbesinin hemen dibinde sergi açıp öteberi satan ihtiyardan alıyordum, seyyar kitap satıcı dede ne satmıyordu ki, seyyar hırdavatçı bile denebilir, firkete, lastik, mesh, tespih, hac kokusu, takke ve daha neler neler.- okumaya başlamıştım ancak bu buluş hevesi onlarda değil de sanırım Kitab-ı Mukaddesi ilk elime aldığımda kapıldım. 

SA3811/KY28-ATA240: Kıbrıs’ta Katil Devletle Ortaklık

"Neden Türkiye’nin garantörlük hakkının kaldırılması ile TSK’nın adadaki varlığının son bulmasını kapısını araladılar, Rumlar bizleri keserken ve katlederken, aynen 1963-1974 döneminde olduğu gibi kimseler müdahale edemesin diye mi?"  


Yıllardır biz Kıbrıslı Türkleri, katilimiz olan kişilerle, yani Rumlarla ortaklık kurmaya zorlamaktalar. Ortadoğu’da, aynı dili kullanan, aynı dinden olan, aynı tarihi paylaşan, aynı geçmişe sahip insanlar egemenlik uğruna, yönetim uğruna, özgürlük uğruna birbirlerini boğazlarken, kardeşler birbirlerinin canlarını alırken, bilemediğim hastalıklı beyinler, zorla biz Kıbrıslı Türkleri, yıllarca bize soykırım uygulamış, hayır etmememiz için elinden geleni ardına koymamış Rumlarla, sözüm ona ortak bir devlet kurmak için elden geleni yapmakta.      

Bırakın silahlı saldırıları, yoldan aldıkları Türkleri canlı canlı kuyulara atıp üzerlerine sönmemiş alçı dökerek işkence ile şehit etmelerini, ellerindeki her imkanla bizlere soykırım uyguladı Rumlar.  1960-1963 yılları arasında Maliye Bakanlığı Rumların elinde olduğundan, Kıbrıslı Türklerin de kurucu ortağı olduğu 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Türk yerleşim bölgelerine bir tek kuruşluk yatırım yapmadılar, Türklerden her tür vergiyi toplamalarına rağmen.

SA3810/KY52-YÖ2: Suriye’de ‘Devrim Misakı’

"Devrim Misakı, rejimin devrilmesi halinde “bir sonraki gün” senaryolarına göre bugünkü politikalarını şekillendiren Batı’ya verilmiş açık bir mesaj olarak okunmalı."


Batı’nın tüm stratejilerini rejimin mutlak mağlubiyeti karşısında “bir sonraki gün” senaryoları üzerinden tasarladığını gören muhalifler, Batı ile belli koşullarda müzakere etmenin zamanı geldiğine inanarak askeri alanda yakaladığı koordinasyon başarısını siyasi alana da yayarak önemli adımlar atmaya başladı.

Suriye iç savaşında geride kalan üç yıl içinde 160 binden fazla insan hayatını kaybetti. 3 milyona yakın insan ülkesini terk etmek zorunda kalırken milyonlarca kişi de rejimin ağır silahlarla gerçekleştirdiği saldırılardan uzaklaşmak amacıyla yer değiştirdi. Bugüne kadar askeri operasyonlarını muhalifleri abluka altına alarak açlık ve hava saldırıları ile diz çöktürme stratejisi üzerine kuran rejim, kendisini iç savaşı askeri yollardan çözmeye bugünkünden daha yakın hissetmemişti.

SA3809/KY38-SevDur36: İnsanlık Tarihinin En Kirli Savaşında Birlik ve Beraberlik Çağrısı


Takdim

Uzmanların asimetrik veya hibrit bir savaş olarak nitelendirdiği içinde bulunduğumuz hareketlilikten dolayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Milli seferberlik ilan ediyorum” diyerek birlik ve beraberlik çağrısında bulundu. Tüm dünyada, özellikle içinde bulunduğumuz coğrafyada kendini fazlasıyla gösteren kirli savaşın zirve noktası Metehan Demir’e göre 15 Temmuz darbe girişimi olsa da, planlanması on yıl önceye dayanıyor. 

Yusuf Özhan, yaşadığımız sürecin başlangıcını Fırat Kalkanı Harekâtı’na bağlarken, Abdullah Ağar’a göre bu kirli savaşın miladı, hendek ve barikatlarla başlayan meskun mahal çatışmaları. Hendek ve barikatların ardından 15 Temmuz kanlı darbe girişimine gelene kadar, gerek PKK’nın gerekse de DEAŞ’ın saldırıları şehir merkezlerinde devam etti. 

SA3808/KY13-AO102: Batı'nın Entrikaları ve Türkiye'nin Şeffaf ve Adil Dış Politika Çerçevesi

"Unutmamalı ki dış politikada çıkarlar esastır. Türkiye doğrucu, şeffaf ve adil politikalarla her iki blokta da varlığını geliştirecek yöntemler, politikalar geliştirmeli.."


Türkiye, batılı bir devlet olma hedefiyle yola çıktı ve bu uğurda çok yol katetti. Bunun için batının önüne koyduğu ev ödevlerine ses çıkarmadı, benimsedi ve kendini değişime zorladı.

Ancak, baştan itibaren gördük ki, Batı bizi bu bölgede kendine benzeyen bir devlet olarak görmek isterken hiçbir zaman kendinden görmek istemedi. Yaptığı sadece ülkemizin politikalarını kendine eklemlemek, ihtiyaçlarımızı istismar ederek kendi emellerine alet etmek oldu.

Türkiye, Batı'nın "ne ol, ne öl" politikasından kurtulup, çıkarlarına daha uygun yol izlemeye kalktığında da uzantılarını harekete geçirerek iktidarları alaşağı etti. Bu gelenek hep süregeldi..

29 Aralık 2016 Perşembe

SA3807/ÇY4-DB73: The Donald ve Nükleer Silahlar; Yine

"Dahası, eğer ABD ve Rusya yeni bir nükleer silah yarışması başlatırsa, Çin, Pakistan ve Kuzey Kore gibi ülkelerin ne yapmasını bekleyecekler? Dünya daha karmaşık ve tehlikeli bir yer haline gelebilir."

The Donald and nukes, again

Başkanlık kampanyası sırasında Donald Trump, ABD'nin nükleer kuvvetleri veya nükleer silahların kullanılmasının sonuçları hakkında çok az şey bildiği izlenimi veren pek çok şey söyledi. Bu sabah bir tweet ile bu izlenimi doğruladı: 

 “ABD, nükleer saldırılara karşı dünya kendine gelene kadar nükleer kapasitesini büyük ölçüde güçlendirmeli ve genişletmelidir.”

SA3806/KY35-YTK146: Hatırlanmak İstenmeyen Bir Yıl

"Bu kadar ağır, karanlık, sıkıntılı olanı muhtemelen yaşayanlar içinde başka bir yılla kıyaslayacak kimse yoktur."


Neyden, hangi yıldan bahsettiğimi söylememe gerek bile yok. 2016 bitsin, gitsin ve bir daha hatırlamayalım istiyoruz hepimiz.

Tarihçiler tuhaftır, bizim keskin cetvellerle ayırmayı tercih ettiğimiz süreçleri daha farklı işaretlerler gerçi. O yüzden 2016 sadece kendi başına değil 2015'ten getirdiği yükle bu kadar ağır olmalı.

Sadece 365 günden değil, geçen yıldan arta kalanıyla bir “büyük yıl”dan bahsetmeliyiz.

SA3805/KY49-İTIĞLI28: Gadaa diye Bir Sistem Var Köklerde

"Gadaa sistemini oluşturan üyeler sekiz kişidir ve sekiz yıllığına seçilir. Bu kişiler din adamı, ordu komutanı, şar gibi kimselerden belirlenir. Gadaa sisteminin üyeleri toplumun bir bakıma kanaat önderleridir. Özellikle orta sınıftan seçilirler. Hiçbirinin birbirine karşı üstünlüğü yoktur."


UNESCO kurulduğundan beri belki ilk defa bir yönetim sistemini korunması gereken kültür mirası içerisine aldı. Geçenlerde Etiyopya’nın Addis Ababa şehri, somut olmayan birkaç kültürel varlığı koruma altına alan UNESCO’nun toplantısına ev sahipliği yaptı. Korumaya alınanlar arasında çinicilik gibi bizim kültürel mirasımız kabul ettiğimiz unsurlar da vardı. Fakat hiç şüphesiz en dikkat çeken Etiyopya’nın birkaç bin yıllık tarihinde halkların barış içinde yaşamasını sağlayan Gadaa Sistemi'nin koruma altına alınmasıydı.

Hep denir ya; “Demokrasi en iyi yönetim şeklidir” diye. Oysaki Afrika ülkelerinde demokrasinin iyi bir yönetim olduğunu söylemek oldukça zordur. Demokrasi ile yönetilen birkaç Afrika ülkesinde yolsuzluk, adaletsizlik ve şiddet olayları bitmez.

SA3804/KY1-CÇ354: Aşılamayacak Dağ Yoktur

"Gençler; herkes kendi zamanını yaşar"


Gençler kendinize aşılamayacak dağlar icat etmeyin.. unutmayın ki bir dağ ne kadar ulu olursa olsun bir kenarı hep yol olmuştur.. benim neslim, benim neslimden önceki nesil ve belki ondan önceki nesil de böyle aşılmaz dağlar icat etmekte pek mahirdi.. 

Aşılamayacak, aşılamayan şairler, yazarlar, düşünürler, önderler.. benim kuşağım hâl bu hastalıkla maluldür.. siz siz olun bu hastalığa kapılmayın.. kendinize sınırlar icat etmeyin.. aşılamayacak dağ yoktur, bunu böyle belleyin ve sizden sonrakilere de belletin.. 

28 Aralık 2016 Çarşamba

SA3803/KY37-AZ136: “Ne İşimiz Var El Bab’ta?” Pekiyi, Anlatayım...

"Plan, İsrail’de kurgulanmıştı, arkasında Begin-Sedat Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden Prof. Dr. Efraim İnbar gibi isimler vardı. Obama’nın Pentagon ve CIA’deki kadroları İsrail’in rotasında ilerleyince, bir süper güç, Ortadoğu’da tarihinin en büyük yenilgilerini almaya başladı."


İlk günden itibaren doğru yerde durduk. Derdimiz, komşumuz bir ülkede rejim değişikliğinin fitilini ateşlemek falan da değildi. Aksine, gerçek yüzünü, silahsız insanlar “gerçek demokrasi” için kentlerinin meydanlarına indiğinde gösteren bir diktatörle bu işleri yürütmek daha kolay bir yoldu.

Diktatör, silahsız insanların demokrasi talebine tankla cevap verdi, katliamlara girişti. Babası da böyleydi, Soğuk Savaş’ın çok özel günlerinden yararlanıp bir gecede Hama’da 40 bin masumu gözünü kırpmadan öldürmüştü.

SA3802/KY33-YO154: Elçiye Nasıl Zeval Olduğunun Kısa Tarihi 2

"Kameralar ününde Rusya Büyükelçisi Karlov’u öldürdükten sonra öldürülen FETÖ bağlantılı 2.5 yıllık çevik kuvvet polisini, bu kadar kritik bir toplantı öncesi çok dar bir çevrede duyurulmuş bir sergi açılışına kimin getirip ölümü pahasına tetiği çektirdiği de hâlâ açıklanmayı bekliyor..."


Bütün ailesini Nazilerin katlettiği Ephraim Hofstaetter Elrom, İsrail polis teşkilatının Tel Aviv bölge sorumlusuydu. 1960’da Shin Bet ajanlarının Arjantin’den kaçırıp İsrail’e getirdikleri Nazi savaş suçlusu SS yarbayı Adolf Eichman’ın dosyasını hazırlayan ‘Büro 06’nın komutan vekilliğini yapmasıyla tanınmıştı. 1969 yılında bilgisayar mühendisi olan tek oğulları Gideon’un bir uçak kazasında hayatını kaybetmesi, eşi Elsa ve onu derinden sarstı. İsrail Dışişleri hava değişimi için onları İstanbul’a Başkonsolos olarak atamıştı.

17 Mayıs 1971 günü Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi militanları Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve Hüseyin Cevahir tarafından oturduğu evden kaçırıldı. “Tutsak devrimcileri bırakmazsanız elçiyi öldürürüz” diye mühlet veren THKP-C’liler elçiyi Nişantaşı’nda örgüt militanı teğmenlerin kiraladığı bir evde sakladılar.

SA3801/KY36-CK130: Orta Doğu'yu ve Dünya'yı Değiştiren Yıl: 1516 (2)

"Savaşı takip eden ilk cuma, Kahire camilerinde Sultan Selim adına hutbeler okunacaktı..."


1516 yılının baharında, Sultan Selim İstanbul'dan Anadolu'ya hareket ederken sonunda Halep'i ve Şam'ı ve hatta Kahire'yi alacağı bir zafer ile geri döneceğini planlamıyordu.

Hedefinde aslında birkaç sene önce Çaldıran'da hezimete uğrattığı Şah İsmail vardı. Amacı Anadolu'da düzeni tesis etmekti. Şah İsmail, bu güçlü rakibinin karşısına çıkmak yerine, Tebriz'de beklemeyi tercih etti. Memlük Sultanı Kansu Gavri ise bu kadar akıllıca davranmayacaktı ve kendi sonunu hazırlayacaktı.

SA3800/KY13-AO101: Yakın Zamanların Faşizmi

"Yani faşizm güce dayalı, cehaletin yaygınlaştığı tüketim toplumunun ayakları üzerinde yükselir."


Görünür olma hastalığı yaygınlaştıkça "dayatmacılık" da yaygınlaşıyor. Propaganda, toplam gücün diğerler üzerinde baskı kurmasını ve onları sindirmesini kolaylaştırıyor. Sonunda bu bir ideolojiye dönüşüyor.

İdeolojileri yıkmaktan daha zor bir şey yok. Zira onlar zamanla güçlünün maskesi oluyor ve kurduğu çarpık mantık toplumun iç mantığı haline geliyor.

27 Aralık 2016 Salı

SA3799/SD585: Seçkin Deniz Twitter Günlükleri 138 (26-30 Haziran 2013)

“Tarih, yazanların değil yorumlayanların toprağıdır.”

  (Lütfen Twitter tweet akış grafiğine göre, aşağıdan yukarıya doğru okuyunuz)

(26-30 Haziran 2013)  ( Haziran 2013: 6085 Tweet+Önceki Toplam: 66.562= 72.647 Tweet)

Amerika'nın Sesi @VOATurkish
Brüksel’de Barış ve Demokrasi Konferansı: Kürt sorununa çözüm amacıyla başlatılan ve ilk aşaması tamamlanm... bit.ly/14GRLt0 #fb
@Seckin_Deniz retweetledi

 Seçkin Deniz@Seckin_Deniz
@ozlem_albayrak @yenisafak @bercantutar listeye ekledim:)

 Aytunç Altındal@Aytunc_Altindal
Türkiye(devlet) 1998-2001 yılları arasında ülkemizin,Türkiye'nin aleyhine,geri dönüşü olmayan çok önemli uluslararası anlaşmalara imza attı.
@Seckin_Deniz retweetledi

SA3798/SD584: Telveler 28

"Allah, Adem'e isimleri/her şeyi öğretmişti."


Dinleri bilginin içinden çıkarıp aldığınız zaman ne olur?

Yüzlerce yıldır yığılarak gelen bilimsel bilgi hiçbir anlam taşımaz artık. Çünkü felsefe, düşünen insanın din kaynaklı bilginin alternatiflerini arama amacını taşımıştır. Bilim de felsefeyi kaynak olarak kabul etmiş ve gelişmiştir.

İnsanların sınırı aştıkları ve ilâhî dinlere beşerî ve faydacı ekler yaptıkları reddedilemez bir gerçek iken, dinlerin câhil ve yobaz değerlendirmelerle dışlanması aynı şekilde rasyonel bir yaklaşım değildir. "Saf"lığı zedelenmiş herhangi bir "olgu", "asıl" niteliği kastedilerek suçlanamaz.

SA3797/SD583: "eski zaman kulağı kesikleri" /04.12.2005/ 423. patika


...günahların perde perde ardında...
...nefsin ve iblis'in tüm emirlerinin dolandığı çetrefil ve karmaşık hâz dehlizlerinde zaman geçirmiş tüm eski zaman kulağı kesiklerini görün...
...onların o kusursuz ahmaklıklarını, pişmanlıkla zerre kadar ilgisi olmayan meşrulaşma çabalarını, dikkatle ve ehemmiyet vererek izleyin...
...aman ha; çok zekidirler ve sizi insan olan her yerinizden anında yakalama refleksleri aşırı gelişmiştir...
...zaten, size varmadan evvel kendilerine varmışlardı; önce kendilerini ikna etmişlerdi, günahların ince (kendilerinden önce bırakılmış) izli patikalarında ilerlerken...
...şimdi dönmüşler ve kendileri gibi insan olan sizi hedefliyor onlar...
...sözleri ve gözleri sizdeki genetik tecessüsü cezbedecek hâldedir...
...tüm birikimlerinize seslenirler fısıltılarla...
...ya da canhıraş feryatlarla...

26 Aralık 2016 Pazartesi

SA3796/KY53-UE1: Batı Türkiye’ye Gerçekten Düşman mı?

"Facebook tarafından sağlanan en güncel verilere baktığımızda, Türkiye’nin demokratik ölçekte birçok gelişmiş ülkeden çok daha az veri talebinde bulunduğunu görüyoruz."


Malumunuz yıllardır sürekli dile getirilen, batı bize düşman mı ya da batı ve batıya ait kurumlar Türkiye hakkında manipülasyonlar yaparak ikiyüzlü mü davranıyor, gibi soruları hem siyasette hem de toplumsal ölçekte görebilmek mümkün. Özellikle, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası artan terör saldırılarını dikkate alığımızda batının Türkiye’ye düşman olup olmadığına dair çok çeşitli argümanlar görebilirsiniz. 

Hafta sonu batı orijinli bir medya kuruluşu ve yine insan hakları kuruluşunun üst düzey yöneticisinin sosyal medya paylaşımını irdeleyerek yukarıdaki sorulara cevap bulmaya çalışacağım. 

SA3795/KY28-ATA239: 21. Yüzyılın İlk Garantörlük Anlaşması

“21. yüzyılda garantörlük olmaz” iddiaları da, her haberin anında, sosyal medya aracılığıyla dağıldığı günümüzde hayli komik kaçıyor.


Rum lider Anastasiadis ve şürekası, -günümüz Türkçesi ile arkadaşları, ortakları ve goygoycuları-, yıllardır Türkiye’nin, 1960 yılında ilan edilen ve Kıbrıslı Türklerin de “Kurucu Ortak” olarak yer aldıkları Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Anayasası’nda yer alan “Ek I, Garanti ve İttifak Anlaşması” içeriğince garantör olmasının “artık çağ dışı olduğu” iddialarını dile getirerek, kaldırılmasını talep etmekteler. Bunun arkasından da Türk Silahlı Kuvvetlerinin derhal adayı terk etmesini istemekteler.

Akıllarınca bir senaryo kurmuşlar ve onu uygulamaya koyacaklar.

SA3794/KY1-CÇ353: Kumpas/ Roman - Bölüm VI-1

"Bu hekat ölümü, ölümleri kutlayan değil yaşamayı ve yaşatmayı seçenlerin hekatıdır. Bu hekat bir dirilişin sessiz çağıltısıdır."


Bölüm Altı
-1-

SALİH'ÜL EMRE’NİN KARARGÂHI
PENİSİLİNYA, ŞENDİLYA SAATİ İLE 16:00

Salih’ül Emre yaşadığı konağın en büyük salonunu gerekli düzenlemeler yaparak kayıt odası haline getirmişti. Bir yanda kayıt yapan cihazlar bir yanda da düzenlenen, montajlanan kayıtların izlendiği dört dev ekran vardı. İki bölümü ayıran bir bölme vardı. Ekranların hemen karşısında tekli deri bir koltuk, koltuğun her iki yanında da yere atılmış minderler vardı. Koltuk Salih’ül Emre içindi. Minderler yardımcılar içindi. Koltuğun hemen önünde ayaklarını uzatıp koyduğu oturak vardı. 

Salih’ül Emre ve dört yardımcısı çalışan dev bir ekrana kilitlenmişler, zevkten kendilerinden geçmişçesine bir cehennemi andıran görüntülere bakıyorlardı. Sadece bugünkü patlamanın değil diğer üç patlamanın da bir birine eklenmiş görüntülerini izliyorlardı. 

SA3793/KY33-YO153: Elçiye Nasıl Zeval Olduğunun Kısa Tarihi 1

"Patlama savaşta tarafsız kalmaya çalışan Ankara’yı telaşlandırmıştı."


24 Şubat 1942 günü sabah saat 10.00’da Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Von Papen ve eşi her sabah olduğu gibi Atatürk Caddesi’nde yürüyerek evlerinden Alman Büyükelçiliğine gidiyorlardı. Birden yolun karşı tarafında büyük bir patlama oldu. Karı koca yere savruldular ama suikasttan yara almadan kurtulmuşlardı...

İkinci Dünya Savaşı’nın ortasıydı. Von Papen de sadece bir büyükelçi değildi. Weimar Almanyasının eski başbakanı olarak 1933’te Hitler’e başbakanlık yolunu açmış, Hitler de 1939’da onu Ankara’ya Büyükelçi olarak atamıştı.  

25 Aralık 2016 Pazar

SA3792/KY20-MEK52: Ya Allah Menna Gayrek Ya Allah

"Bir insanı öldürmek elbette kötüdür, ama düşman kapına dayandığında, haddi aştığında, onuruna, namusunda göz diktiğinde, evini barkını talana yeltendiğinde artık savaş kaçınılmazdır ve cesur olmak gerektir. Hemen kapımızın eğişinde çocuklar doğrandığında, işkence ve ölüm kaburgalarına gümlediğinde mazlumun, savaş büyük bir onur, büyük bir şeref, ölmek, ölebilmek büyük bir erdemdir."


zayıf bırakıldılar,
zülme uğradılar,
el açıp inlediler;
‘bize katından bir yardımcı gönder,
bir dost yolla bize Tanrım,
bizi bu zalimlerden kurtar Tanrım’ diye feryad ettiler,
mazlum erkekler, kadınlar ve çocuklardı,
bu feryada kulak mı tıkıyorsun şimdi,
sana ne oldu be adam, Allah için,
bu çocuklar için de savaşmaz mısın?
(4/7’den mülhem)

Rahmetli Ali Şeriati, 'İnsanın Dört Zindanı' adlı eserinde insana dair müthiş bir metafor koyar ortaya; İnsan der dört zindanın içine doğar. Doğa, tarih, toplum ve  benlikten oluşan katmanlı zindanlardır. Her biri çetin mücadeleler gerektiren bu zindanlardan kurtuluşun en zor olanı, en güçlü mazgallara sahip olanı şüphesiz ‘ben’ zindanıdır. Diğerlerinden kurtuluşun yolu bilgi ve üretmek, güç temerküz etmek gibi nispeten erişilebilir bir menzilde iken, ‘ben’den kurtuluş o kadar kolay değil. 

SA3791/AS63: Sızıntı Yaratıklar; Bir Direnişin Sırtındaki Kamburlar

"İlânihaye hangi hain muvaffak olmuştur ki? Elli sene yüz sene sonra da olsa hangi ihanet saklı kalabilmiştir?"


Allah her şeyi görüyor, her şeyi kaydediyor ve bir gün hiç kuşkusuz herkes yapıp ettiklerinin hesabını verecek, ama en çok insanları aldatanların hesabı çetin olacak, ben buna inanıyorum. Aramızda hiç kimse "Ben aldanmadım, aldanmam" deme yetkinliğine sahip değil; aldanmamak için her şeyi bilmek lazım; lâkin insanoğlu her şeyi bilme kabiliyetini haiz değil, o yüzden aldanan insan niyetindeki esastan ve aldandığını anladıktan sonraki tutumundan sorumludur.

Uzun zamandır memleketimizdeki, dünyadaki hadiselere bakıp durmama rağmen yazıp çizmek içimden ve elimden gelmiyor. En son 29.03.2015 tarihini attığımı gördüm, taslak olarak dosyalarda duran ve öylece bıraktığım olmayan yazının altına. Berbat bir dört sene geçirdi bu memleket, her yerinden sarsıldı; hepimiz de bu sarsıntıların bizzat içindeydik, kaçamadık, kaçamazdık; müdahil olduk, çaba sarf ettik ve nihayetinde binbir beladan en büyüğü olanı 15 Temmuz Darbesi'ni def ettik ve geldik, yeniyi eskiyle mukayese ederek yazmaya, anlatmaya devam etmeye karar verdik.

SA3790/KY37-AZ135: PKK İç Savaş Falan Çıkartamaz, Geçiniz

"Kadim Anadolu medeniyeti, emperyalist işbirlikçisi bir örgütün bombaları ve sivil sözcüleri nedeniyle birbirine düşmez, o kadar..."


1923’ten bu yana yaşamadığımız, yaşayabileceğimizi de pek düşünmediğimiz kalleş bir suikastle karşılaştık. Rus Büyükelçi Andrei Karlov, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında öldürülen ilk büyükelçi oldu. Saldırı Rusya’ya görünse de, geçmişinde imparatorluk bulunan kadim bir millet olarak esas muhatabın kendimiz olduğunu çok iyi biliyoruz. 

Ruslar güçlü devlet geleneğine sahiptir. Eğer Çavuşoğlu, muhatabı Kerry’e, “Bu suikastın arkasında FETÖ’nün olduğunu Türkiye ve Rusya bilmektedir” demişse, geleceği asıl düşünmesi gereken Amerika’dır. Koruyup kolladığı, hatta NATO müttefikinde darbeler yaptırmaya kalktığı bir örgütün işi, Rus büyükelçisini öldürmeye kadar vardırmasını yarın, Moskova’ya nasıl anlatacak, anlatamaz.

SA3789/KY35-YTK145: Bu Dahi Geçecek

"Kalıcı olan hayata dair diğer şeyler ve özellikle yenilikçi projeler, akla gelmeyen fikirler, hayata insanlara dokunan her şey."


Her seferinde yeni, beyaz bir sayfa açıyoruz yazıya başlarken. Bembeyaz şeyler yazmak istiyoruz biz de. Sonra damla damla düşüyor kara lekeler. Bitmiyor. Yazı bitene kadar kararıyor sayfa.

Bu olup bitene teslim olmamak, sizi de teslim etmemek amacıyla, temennisiyle, umuduyla o bembeyaz sayfayı bembeyaz teslim etmenin peşindeyiz epeydir.

Kolay değil. Zor. Ama imkânsız da değil. Kaç kere “Bu da geçer Ya Hû” diye bitirdim ya da balık attım veya içinde geçirdim yazıların.

24 Aralık 2016 Cumartesi

SA3788/AŞ75: Devlet, İblis'in Uşakları ve Bilişsel Kaos

"Devlet var oldukça adalet sağlayabilir, güvenlik duygusu gelişebilir, iş, aş ve aile ihtiyaçları giderilebilir; Devlet yoksa hiçbir şey yoktur, kaosa çalışan küresel güçlerin tek amacı da insan ırkını yok edecek bir kaosu tüm dünyaya yaymaktır."


Güçlü bir devletin yıkılmayacağını biliyorlar, kararlı ve etkili bir şekilde tüm organlarını kullanabilen bir devletin, teröre, darbeye, ekonomik saldırılara, psikososyal kışkırtmalara karşı acımasız olması gerektiğini de biliyorlar. 

Onlar 1789'dan beri yıktıkları onlarca devletin yıkıntıları arasından çekip çıkardıkları çocuk-yaşlı, kadın-erkek, çiftçi-bilge, ne olursa olsun her türlü insan leşinden ve servetinden beslenen birer iblis askeri. Onlar masum çoğunluğun derin bilgisizliğinden nasıl faydalanacaklarına dair çok geniş ve çok boyutlu bir birikime sahipler ve bugün bütün insanlığın karşısına BMGK, ABD, AB, Çin, Rusya, İran, İsrail ve bu katil devletlerin yerli uşakları olarak çıkıyorlar.

SA3787/KY20-MEK51: Dizine Kadar Kana Bulan, Ama Haklı Kal!

"Şimdi artık bir yeni sabaha uyanmış olan millet bu korkuyu tiye almaktadır. Millet, varlığının, gövdesinden çok daha büyük olduğunun gayet bilincindendir. Bu korkuların çizdiği sınırların birer heyuladan ibaret olduğunun farkındadır. Tarlaya karga kovsun diye dikilen korkuluklar olduğunun farkındadır. Şimdi kendisini yönetsin diye başa çıkardığı derin aklının da bunları fark etmesini beklemektedir."


SULTAN
keşmir dağlarında yaşıyor sanal sultan
bir alay adam öldürüyor gündüzleri
uyuyor geceleri ama gördüğü kabuslarda saklanıyor ölüler
ve onu parçalayıp yiyorlar
bu yüzden bir gece uyanıyor çığlık çığlığa
ve uykusundan çıkagelen bir cellat gülümsüyor başucunda
diriler olmazsa ölüler de olmaz diyor sultan
ve anlaştık diye cevaplıyor cellat
geri kalanları da haklamalı ve artık onlar söz konusu olmamalı
anlaştık diyor cellat

SA3786/KY27-ŞT71: Dahilden Gazel Okumak

Eski Türk Edebiyatı Çalıştayı’nın 11. toplantısı tebliğleri ‘Gazelden Gazele: Dünün Şiirine Bugünden Bakışlar’ adıyla kitaplaştırıldı.


Eslâf kapıldıkça güzelden güzele/ Fer vermiş o neşveyle gazelden gazele
 Sönmez seher-i haşre kadar şi’r-i kadim/ Bir meş’aledir devredilir elden ele
 Yahya Kemal

Dokuz yıldan beridir Eski Türk Edebiyatı Çalışmaları adı altında düzenlenen Eski Türk Edebiyatı Çalıştayı’nın 11. Toplantısı ‘Gazelden Gazele: ‘Dünün Şiirine Bugünden Bakışlar’ olarak adlandırılmış. Bu toplantıya dair bildiriler derlemesi hem Ersu Pekin’in emek işi tasarımı hem de Klasik Yayınları’nın titiz ve kaliteli baskısı ile tıpkı içeriğinin doluluğu gibi oldukça dikkat çekici bir çalışma olarak şekillenmiş. Bahse konu çalıştay toplantılarının ilki 2005 yılında ‘Sözde ve anlamda farklılaşma: Sebk-i Hindî’ adıyla düzenlenmişti. Türkiye üniversitelerinden Türk ve Fars dili ve edebiyatı uzmanlarının gayretiyle şekillenen bu ilk çalışmadan sonra çalıştayın ilk altı toplantısına ait tüm derlemeler de Turkuaz Yayıncılık tarafından yayınlamıştı.

SA3785/KY26-CA103: Halep Bir Dönüm Noktası

"Uluslararası sistemin derdi diktatörler değil, şu veya bu örgüt de değil, kendi çıkarlarının korunması. Çocuklar ölebilir, yaşlılar evsiz barksız yollara düşebilir, gencecik insanlar en ağır işkencelerle öldürülebilir. Her şey gözlerimizin önünde oluyor bir taraftan, diğer taraftan ise gözlerimize gösterilmeyen planları adım adım uygulamaya götüren süreçler işliyor."


Anlı şanlı, bereket yayan bir şehir gözlerimizin önünde parçalandı ve dağıldı. Ümitlerimiz, hayal kırıklıklarımız, acımız, bazen tarifte zorlanılacak kadar yakın ve derindi. Halep medeniyetimizin esenlik sembolüydü, savaşlar oraya uğramazdı. Gitmesek de bir gün gidebileceğimizi düşünürdük. Sohbetler bir yerden sonra oraya uzanırdı.

Halep’in bunca büyük bir nefretle tahribi, maruz kaldığı katliamlar ve çok yönlü yıkım, Mostar’ın ardından dünyamızın geleceğini yeniden belirleyecek bir dönüm noktasını gösteriyor. Tarihin en zorlu hesaplaşmalarının arenasına çevrildi şiirlere ilham veren güzelliklerin şehri. Bir gün içinde gerçekleşmedi hiçbir şey. Kuşkusuz içten, iyi niyetli ve gönüllüydük. Fakat, Rusya-İran-Çin ve Batı’nın bölgeyle ilgili farklı planlarına karşı hem iç hem de dış sorunlar nedeniyle karıştı adımlarımız. 15 Temmuz darbe girişimi bu sorunların sonuncu halkası oldu.

23 Aralık 2016 Cuma

SA3784/KY28-ATA238: Anastasiadis’den Bir Başka Yalan Daha

"Rumlarda ve özellikle de Rum siyasilerde yalan çok."


Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Nikos Anastasiadis, her zamanki yalanlarına dün bir tane daha ekledi. 

Evvelki gün yaptığı açıklamada, “En kısa zamanda çözümü isteyenler Kıbrıslı Rumlardır. 42 yıl geçti ve geçen zaman olumsuz olgular yarattı” diyerek hem Rum siyasiler arasında en çok yalan söyleyen Tassos Papasopulos’un yalan söyleme rekorunu egale etti, hem de tüm müzakere sürecini başından beri günbegün yaşamış olan bizleri de enayi yerine koydu.

Tassos Papadopulos, Rum Yönetimi Başkanlığı döneminde Kıbrıslı Türklerin gözlerinin içine baka ve yüzü de hiç kızarmadan “1963-1974 yılları arasında hiçbir Kıbrıslı Türk, Rumlar tarafından öldürülmedi” diyerek asrın yalanını patlatmıştı. 

SA3783/KY36-CK129: Orta Doğu'yu ve Dünya'yı Değiştiren Yıl: 1516 (1)

"Orta Doğu'nun kapılarını Osmanlı'ya açan Mercidabık Savaşı ile İslam Dünyasının başkenti Mısır'dan İstanbul'a taşındı."


“1516 yılının baharında, Yavuz Sultan Selim İstanbul'dan Anadolu'ya hareket ediyordu. İstikameti nereye olacaktı? Doğu Azerbaycan'a ilerleyip bir kaç sene önce Çaldıran'da hezimete uğrattığı Şah İsmail ile tekrar mı karşılaşacaktı? Yoksa belki de sefere çıkarken planlamadığı bir coğrafyaya mı ilerleyecekti?”

“Orta Doğu'yu ve dünyayı değiştiren yıl: 1516” başlığı ile Beyrut Amerikan Üniversitesinde düzenlenen 3 günlük akademik konferans, 7-9 Aralık tarihlerinde gerçekleşti. Saygın Osmanlı tarihçisi Abdurrahim Abu Husayin tarafından organize edilen konferans, Yunus Emre Enstitüsünün katkıları ile gerçekleşti. 

SA3782/KY1-CÇ352: Hangisi Sen?/ Roman Bölüm I-1'in devamı

 "Kar ile mücadelesi henüz bitmemişti"


Bölüm Bir
-1'in Devamı-

Kırk yıl. İmgeleminde bile canlandıramadığı, canlandırmaya güç yetiremediği kırk yıl. Kırk yıla kalmadan ayrı kentlerde öğrenimlerini sürdürmüştüler, hayat her birini –Füsun ile Sacit’i- ayrı bir yere savurmuştu. Üstüne üstlük Füsun’un anısı daha sıcacıkken bir başkasıyla evlenmişti Sacit. Hoş Sacit’e sorsalar evlendiği kişi zaten Füsun idi, yok Gülcan’dı, yok Müge idi, yok Meltem idi, yok.. yok.. derken eşine sormuştu Sacit kadınların niçin bu denli görmez olduklarını. Niçin kendisini göstermek için gösterdiği onca çabaya rağmen niçin kendisini epey uzun bir süre görmediğini sormuştu eşine.

- Niçin? dedim.

- Sana öyle geliyor. Ben seni senden önce gördüm! Sonra kendimi sana gösterip geri çekildim. Pişmen olgunlaşman için, dedi.

SA3781/KY52-YÖ1: Tarihin İlk Sosyal Medya Savaşı: Suriye

"Suriye düzleminde, geleneksel ve sosyal medyanın işlev ve amaç bakımından temel anlamda pek fazla farklılık taşımadığını söyleyebiliriz. Fakat bu işlevin yerine getiriliş biçimi itibariyle devrim niteliğinde bazı dönüşümler yaşandığını söyleyebiliriz. Mobil iletişim teknolojilerinin gelmiş olduğu nokta sayesinde her birey artık kendi mesajını hızlı ve düşük maliyetlerle dünyanın dikkatine sunabiliyor." 


İç savaşın meşruiyet açlığını doyurmaya yönelik kaydedilen tüm veriler, bir yandan bugün propaganda savaşının temel taşlarını oluştururken, diğer yandan gelecekte sosyal medyanın bir cilvesi olarak tarafları zor duruma da düşürme potansiyeline sahip gözüküyor.

Geleneksel medya, kitlesel iletişimdeki baskın rolünü hâlâ muhafaza ediyor olsa da; sosyal medya, iletişimin yöntemlerini kökten bir değişime tabi tutuyor. 20’nci yüzyılın ilk yarısında, radyo, gazete ve televizyonun kitleselleşmesiyle beraber, kamuoyu iletişiminin babası olarak bilinen Edward Bernays, kalabalıkların “görünmez idarecilerin” eliyle kolaylıkla yönetilebileceğini iddia ediyordu.

22 Aralık 2016 Perşembe

SA3780/KY35-YTK144: Tam O Sırada Köşe Yazarı

"Tam bu sırada, köşe yazarı, bu soğuk karanlık sıkıntılı havada yazısını size çiçek, torun, bebek, çorba, çorap, kedi, güneşle ısıtmaya neşelendirmeye şefkat sevgi umutla bitirmeye çalışıyordu."


Kadın kendi gibi yaşlı kocasını kenara doğru çağırdı. Adam tınlamadı. Kasketinin altında bıyıklarının bile donduğu belli katı yüz ifadesiyle eli montunun cebinde dikilmeye devam etti.

Otobüs gelirdi birazdan nasılsa.

Kadın ağır adımlarla inatçı eşini çağırdığı yere doğru birkaç adım attı.

Orada güneş vardı.

Ankara'nın “çok soğuk” diye tanımlanması yetmeyecek içe işleyen keskin ayazından güneş altında bir nebze kurtulmaya çalışıyordu kadın.

SA3779/KY49-İTIĞLI27: Güney Afrika’da Cape Malay Kültürü ve Mevlid

"Cape Malaylar için Hz. Peygamberin doğumunun kutlandığı Mevlid sadece yapmak zorunda oldukları bir dini tören değildir. Onları canlı, diri tutan bir kimliktir de. Bir topluluğun İslam’la kurduğu bu güçlü bağı dünyanın başka bir yerinde görmek oldukça zordur. Çünkü İslam onlara her zaman rehberlik etmiş, mücadelelerinin şiarı olmuş bir dinin adıdır."


Yaklaşık dört sene kaldığım Güney Afrika’nın en uç noktasındaki Cape Town şehrinde, Mevlid programlarının ayrı bir lezzeti vardır. Bir statta veya Cape Town’un 100’ü aşkın camisinin birinde Mevlid törenleri olur, bu törenleri izlemek için Batı Cape eyaletinden birçok Müslüman Cape Town’a gelir.

En son geçen yıl katılmıştım bu Mevlid programına. Athlon stadyumunda yapılan törene gelenler seccadelerini yanlarında getirmişti. Önce toplu halde ikindi namazı kılınmış, daha sonra Kuran’ı Kerim okunarak Mevlid programına geçilmişti. Herkes sanki anlaşmışçasına bembeyaz elbiseler giyerek gelmiş, beyazın ne kadar pak ve güçlü bir renk katmanı olduğunu o zaman hissetmiştim.

21 Aralık 2016 Çarşamba

SA3778/KY37-AZ134: Mezhep Savaşı Yok, 'Acem Faşizmi' Var!..

"Baş ederiz, merak etmeyin, neler gördük..."


Deneyimli milletiz, öyle önümüze konulan yemeği, mutfakta kimin olduğuna bakmadan yemeyiz. Küresel güçler, Tahran’da kontrol altına aldıkları bir kadro üzerinden önümüze Sünni-Şii savaşını koymaya çalışıyorlar, mutfağa bakıyoruz, İran halklarının bırakın ortak olmayı, direnmeye çalıştığı karanlık bir faşizmin kanlı yüzüyle karşılaşıyoruz.

Eğer, ortada etnik veya dini bir kıyım varsa, arkasında hakim güç olmaya çalışan faşist bir kadro vardır. Irak-Suriye-Lübnan hattında yaşanılanlar, yayılmacı faşizmin tüm kadrolarını bize gösterdi.

SA3777/KY36-CK128: Senin İran'ın Seküler Bir Kurtarıcıydı Yavrum

"İran devriminden beri radikal ve mezhepçi bir politikanın ihracı üzerinden dış politika geliştiren İran, ABD'nin desteğini alarak bölgede en güçlü zamanlarını yaşıyor."


Rusya'nın havadan, İran'ın karadan saldırıları ile binlerce yıllık bir medeniyet şehri olan Halep yok edildi. Ve işgal edildi.

Bir etnik temizlikle karşı karşıyayız. Şehrin hayatta kalabilen sakinleri evlerini terk etmek durumunda kaldı. Bu büyük yıkım ve demografik değişimin yaşandığı hayalet şehirde ise İran İstihbarat Şefi Kasım Süleymani poz veriyor. Yani katil olay mahalline geri dönüyor.

İran “zaferini” yani bir insanlık trajedisini kutluyor. Hizbullah, Halep'in işgalini kutlamak için Beyrut'ta kutlama amaçlı tatlı dağıtıyor. Bu büyük etnik temizlik, bölgede on yıllar boyu sürecek bir ihtilafın temelini atıyor.

20 Aralık 2016 Salı

SA3776/SD582: Seçkin Deniz Twitter Günlükleri 137 (21-25 Haziran 2013)

“Tarih, yazanların değil yorumlayanların toprağıdır.”

  (Lütfen Twitter tweet akış grafiğine göre, aşağıdan yukarıya doğru okuyunuz)

(21-25 Haziran 2013)  ( Haziran 2013: 6085 Tweet+Önceki Toplam: 66.562= 72.647 Tweet)


 Seçkin Deniz@Seckin_Deniz
Ancak Merkel'in, ilk adımı Alman vakıflarını Türkiye'den kovarak atmasına yardım etmeliyiz:)

 Seçkin Deniz@Seckin_Deniz
Bence Merkel tehlikeli bir oyun oynuyor; Türkiye'ye karşı her türlü duyguya dip yaptırıp yeni dönemde mükemmel ilişkiler üretmek istiyor

 Seçkin Deniz@Seckin_Deniz
Türkiye Gümrük Birliğini mi gözden geçirecek yoksa 5000'e yakın Alman şirketlerini mi?... Ya da Alman vakıflarına sopa göstermeler mi?

SA3775/SD581: Telveler 27

"İlâhî ve beşerî dinler arasındaki temel farklar bilinirken, bilginin kaynağını sorgulamamak yapılabilecek en büyük hatadır..."


Pastel renklerin kullanıldığı zeminlerde tüm renklerle figür çalışması yapılabilir; herhangi bir uyumsuzluk yaşanmaz.

Yeryüzünde yaşayan insan neslinin, düşüncelerindeki genleşme arttığı ölçüde ikna güçlük katsayısı da büyür. Bilginin dairesel gelişimi düşünen insanı karşı konulmaz keşiflere yöneltir. Doygunluğun en büyük hâz olduğu bilgi serüveninde insan, düşünmediklerini düşünenlerin fikirlerini merak burgularıyla irdeler; özgürlüğün katmanlarını sıkılaştırmaya uğraşır.

SA3774/SD580: "yaşlıların gölgesinde gençleri anlamak" /15.12.2005/ 424. patika


...gençlik, bedendeki her şeye olduğu gibi, ruhtaki her şeye de verilen bir genel sıfattır...
...bazen ad kıvrımları genleşir gençliğin; lâkin o sıfat olmaktan öteye gidemez...
...yaşlananların yaşlılığın dehlizlerinde 'kanmak/inanmak ve avunmak' için ürettikleri ruhların gençliğine dair yalanları, gerçekmiş gibi, doğru algılamak da aynı şekilde yanılsamadır...
...velhasıl gençlik, "genç bedenlerin ve ruhların sıfatı olma özelliğine asla hâlel getirtmez ve sadece gençlere aittir"...
...gençlere devretmek için ısrar ettiğimiz gençlik, insan hayatının var oluşuna dair temel dönem olan, çocukluğun az büyümüş hâlidir...
...ve temeli atılmış bulunan kişiliğin yer edinme dönemidir...
...bedendeki değişimlerin ve tazeliğin aynen ruhlarda da vâki olduğunu gözler ve incelersek; gençliğin kalın kafalılığının deneyimsizliğe ve saf içtenliğe yaslandığını, ondan beslendiğini de görürüz...

19 Aralık 2016 Pazartesi

SA3773/KY25-NO78: Yıldırma Tutmadı, Kışkırtma Verelim(!)

"Unutmayalım ülkemizde kaos ve iç savaş çıktığında bölgedeki dost(!) güçlerin müdahale hakkı doğmuş olacaktır. Ellerindeki son senaryo ve son şansları budur. 15 Temmuz ruhu ve iradesinin bugünkü gereği ise bu yangına körükle gidenlerin engellenmesi ve teşhir edilmesidir."


İki türlü terör vardır. Birincisi uygulandığı ülke halkını "Yıldırmak" için, ikincisi yapıldığı ülke halkını "Kışkırtmak" için!

15 Temmuz'a kadar birincisi uygulandı ve 15 Temmuz'da final yapıldı. Birinci deneme onlar için büyük bir hüsranla sonuçlandı.

İkincisi ise, 15 Temmuz'da yarım kalan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ortadan kaldırarak iç savaşa yol açıp ülkemizi işgal ve istila teşebbüsünün devamıdır. Bunun için içimizdeki nüfuz ajanları vasıtasıyla dolar oyunu ile çıkarılan finansal krizin arkasından gelecek ekonomik krizi tetiklemeye çalıştılar ve düşük yoğunluklu olarak da olsa devam ediyorlar.

SA3772/KY1-CÇ351: Kumpas/ Roman - Bölüm V-11

"Bu hekat ölümü, ölümleri kutlayan değil yaşamayı ve yaşatmayı seçenlerin hekatıdır. Bu hekat bir dirilişin sessiz çağıltısıdır."


Bölüm Beş
-11-

Alper Eken makam odasında İçişleri Bakanı İdris Kuzgun, emniyet genel müdürü Fuat Sansar ve diğer güvenlik birimi elemanlarından pazar yerindeki büyük çaplı patlamayla ilgili brifing alıyordu. Belli etmemeye çalışsa da oldukça öfkeliydi, öfkeliydi çünkü bu boyutta olmasa da iki ay içinde üç bomba patlamıştı başkentin göbeğinde. 

Öfkeliydi çünkü haber alma müsteşarı Kaan Ardıç’a ulaşamamıştı. Öfkesinin kabarmasında bu ulaşılmazlık daha etken gibiydi. Düpedüz bu bir sorumsuzluk örneğiydi ve böylesi bir sorumsuzluğu kabul etmesi mümkün değil, bunun yaptırımları ağır olacaktı. Belki de bugün şuan istifasını istemeliydi Kaan Ardıç’ın. Ülkeyi birlikte ifritlerden temizleyeceği söylenen adam telefonlarına çıkmamazlık yapıyordu, böyle bir şeye cesaret edebiliyordu. 

Seçkin Deniz Twitter Akışı