29 Kasım 2014 Cumartesi

SA1011/KY20-MEK1: İsa’nın Uzun ve Kesik Kolu Üzerine

            ‘Sakın ha onları ölü sanmayasın, onlar dipdiridir ama sen anlayamazsın’ 
2/154


Zamana aldırmıyorum artık.

Ne zamana ne de sana aldırıyorum artık.

Varlığımı çepeçevre kuşatan bütün bu hay huyun içinden kahramanca bir nara atmayı beceremediğim, bir nara ile içine kısıldığım bu kapanları, bu iç içe geçmiş sonsuz gibi duran saçma ‘örümcek yuvası’ oyunları bozamadığım için kızgınım kendime. Kızgınım ve kendime verebileceğim en büyük cezayı veriyorum: sana aldırmıyorum artık!

Artık sabah gözlerimi açtığımda seni görmek gibi beyhude şeylerin peşinde koşmayacağım. Senin bakışlarından yıllarca emek vererek topladığım bütün o hazinelerimi yellere savurdum az evvel. Senin bakışlarından, dokunduğun eşyalarda bıraktığın ılık dokunuşlardan, çok daha değerlisi senin sağa sola seslediğin kutlu seslerinden biriktirdiğim devasa hazinemi bir kuzey rüzgarının sırtına yükleyip beklentisiz ve umutsuz bir geleceksizliğe yollayıverdim cesaretle.

Şimdi artık çok daha dokunaklı ve yaralayıcı şeylerin peşindeyim.

Senden daha acıtıcı, insanın etinde derin yarıklar ve ağrılı çizikler açan sert şeyler. Az evvel bir varil bombasının minik ve narin bedeninden koparttığı küçük İsa’nın parçalanmış, kanlı ve acıdan cansız koluna dokundum. Sen gibiydi. Hatta senden daha gerçek ve daha acıtıcı. Okşadım, biraz sohbet ettik, yarım kalmak üzerine, başlayamamak üzerine… 

İsa’yı bilmezsin, üç yaşında. Biz kolu ile tanışırız, kolu İsa’dan çok daha yaşlı. Zaten çok kısa olmuş beraberlikleri. Sonrası işte klasik çocuk masalı; savaş oldu, zalim, uçaklarına variller içinde yanıcı/patlayıcı/parçalayıcı ne varsa yükleyip İsa’ya yolladı, İsa ve kimsesi varsa hepsine, konu komşuya, camii cemaatine, yaşlıya, kadına kıza, anneye en çok da anneye, baba zaten yoktu, bir kahraman olarak olması gerektiği gibi ilkin babalar ölür ya, İsa da ilk babayı yitirdi. 

Her ne ise. Acı şeyler bunlar, huzur bozan, OMELAS’a gidenler gibi insanı yoldan çıkaracak şeyler. Bir kesik kol ile arkadaşlık biliyorum benim hakkımda endişelendirecek seni.

Bir de toplanmak var. oradan buradan gelen binlerce milyonlarca yaralı kol, kesik bacak, yarılmış göz… Ve daha binlercesi, hepsi ile bir araya gelip muazzam planlar yapıyoruz. Belki bilmezsin, kesik bir kol muhteşem bir varoluştur, inanılmaz savaşçı, cesur ve adanmış bir varoluş. Yarım ve eksik bırakılmış ne kadar hayat varsa, bombalar, şarapnellerle parçalanmış ne kadar insan uzvu varsa gizliden gizliye bir araya toplanıyoruz, bir ERKAM EVİ bulduk Halep yakınlarında, orada gizli ve tehlikeli toplantılar yapıyoruz. 

Beni de kendilerinden saydılar, beni de yarım ve eksiltilmiş saydılar, biraz utanıyorum yanlarında çünkü etimde açtığım yara ve çizikler çok önemsiz, ama olsun onlar utanmamam için sık sık yaralarını gizliyorlar, kesik kollar, bacaklar, bedensiz başlar, kafadan kopup kenara fırlamış kanlar içinde gözler bile bana sanki tamamlarmış numarası yapıyorlar. 

Anlayacağın buralarda toplanıyoruz.

Belki biraz zaman alacak, ama o kadar derin bir inanç ile bağlıyım ki bu eksik, kesik, kanlı kardeşlere, hepimizin bir bütün olması artık sadece anlara bağlı. 

Bir şafak geliyor buraya doğru, hızla ve önlenemez bir şekilde, bir şafak geliyor ve zamana aldırmadan, mekanlara aldırmadan, sınırlara aldırmadan, isimlere aldırmadan her bir parçayı bir bütüne bağlayıp hepimizi tamlayacak, her eksiğimizi giderip İsa’nın kesik kolunu taşıyacak bir omuz getiren bir şafak. 

Şimdi içinde senin de olduğun türküler söylüyoruz sık sık, sen diyoruz ey sevgili, ey bizden parça parça alıp götüren, merhamet nedir bilmeyen sevgili, ey güzeller güzeli, toprak rengine bürünüp bir vatan olan, dağ/bayır/ova olan, sulak arazi ve amansız çöl olan sevgili…

Şimdi Kürdistan dağlarından, Şam vahalarından, Bağdat’ın ışıl ışıl gecelerinden, Kudüs’ün kanlı şafağından nazlı İstanbul’a, küskün Dersim’e, handiyse bir yabancı olan güzeller güzeli Batum’a, her nerede düştüyse küçük İsa’mızın kesik kolu oradan sesleyen sevgili…

Sana aldırmıyorum,

Çünkü ölüm ile korkutamazsın beni artık, ayrılık ile korkutamazsın beni artık, eksik bırakmak ile, parçalamak ile korkutamazsın beni, artık bir kesik kol olarak, parçalanmış bedenler olarak, akıl dışı acılar olarak var olabiliyoruz. 

Bunları aştık anlıyor musun; şimdi şafağı bekliyoruz, tepemizde patlayan her bomba ile biraz daha çoğalıyoruz, matematiğini anlatmak biraz zor, aklın dışı biraz ama gerçekten eksildikçe çoğalıyoruz, parçalandıkça bütünleşiyoruz.

Şimdi Babil’de, Belh’te, Kesep’te şafağa dair, vatana dair ve sana dair türküler söylüyoruz bütün bu kesik ve eksik uzuvlardan oluşan bir tek İNSAN olarak…

Bir çığlık gibi, dağlarda gümleyen bir nara gibi türküler çığırıyoruz…



Mustafa Ekici, 28.11.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazar 

Seçkin Deniz Twitter Akışı