30 Nisan 2014 Çarşamba

SA657/KY1-CÇ59: Hira /Roman- 2/1

“Hira yolcusu da bunu anladı. Bunu bildi. Bunu sezdi. Heveslerini elinin tersi ile itti tıpkı Baba-oğul'un ittiği gibi. Tıpkı atası İbrahim gibi, tıpkı atası İsmail gibi yolunu kesenlerin heveslerini kursağında bırakmayı bilecekti.”

BÖLÜM İKİ
-1-
610 yılının bir Ağustos gecesiydi. Kırk yaşlarında bir adam Nurdağı’nın eteğinde durup soluklandı. Durup soluklanmayı seçti. Durup soluklanması gerekti. Nihayetinde O da yorulandı. Acıkandı. Üşüyendi. Ürperendi. Yorulmuştu. Oturup bir taşın üzerinde soluklandı. Oturup soluklanmayan, durup dinlenmeyen menzile varamazdı. Varmazdı. Durmayı unutan, soluklanmayı unutan bir atın koşarak çatlaması gibi o yolcu da durup dinlenmediğinde çatlardı. Menzile varamazdı. Durup dinlenmekten, soluk almaktan korkan değildi. Korkusu durup dinlenmeyi kendisine mekân etmekti. Öyle bir şey yapmayacağını bilendi O, korkusu yersizdi. Böyle bir korku hiç yer etmedi gönlüne, gönlünün derinliklerine. O duyduğu bir anlık bir ürpertiydi. Hafif bir rüzgârın bedeni yalaması gibi yaladı gitti gönlünü.

Durup dinlenmeyi kendine mekân yapacak değildi. Önünde aşılmaz duvarlar, aşılmaz dağlar, aşılmaz yollar yoktu. Çün kendisi kendisinde engel değildi. Kendisi kendisine çelme takan değildi. Soluklanıp, yeniden güçlenip dağa tırmanacaktı. 

SA656/KY13-AO2: 1 Mayıs Bayram Gibi Kutlanmalı

“Taksim'i eylemleri için mekân seçenler, buradaki en küçük olayların dahi büyük propaganda gücü olduğunun farkındalar…”


İktidarın resmi bayram olarak yasalaştırdığı ‘1Mayıs’ her yıl Taksim restleşmesi nedeniyle korkuya, endişeye dönüşüyor. Kendini emekçilerin sahibi göstermeye çalışan, ancak çalışanların en az ilgi gösterdiği kuruluşlar olan kimi sol sendikalar 1 Mayıs'ı iktidarın izin vermeme kararına rağmen Taksim'de kutlamak istiyor.

Hatırlanacağı gibi geçen yıl oradaki inşaata rağmen "İlle de Taksim" diye tutturan bu sendikalar ve destekçileri olaylara yol açmış ve arzu edilmeyen görüntüler izlemiştik. Bu gruplar Taksim'de toplanmayı sadece 1 Mayıs için istemiyorlar; bu grupları Taksim'deki her eylemde görmek mümkün. Gezide ve Taksim'deki tüm eylemlerde aktif rol oynayan legal/illegal sol gruplar, şimdi de 1 Mayıs'ı bir fırsat olarak görüyor ve yasağa uymayacaklarını belirtiyorlar.

29 Nisan 2014 Salı

SA655/ KY6-SK14: Demokratik Bölgeler ve PKK Demokrasisi...

Artık yeni bir yol denenmezse, Türkiye, civarındaki diğer ülkeler gibi, ayrıştırılıp kaosla ateşe atılan bir ülkeye çevrilmek istenebilir. Elbette bu endişe yüzünden, devlet, kim ne istiyorsa yapalım diyemez. Bölge halkının, siyasi tercihini korumak, güvenliğini sağlamak hala ‘Devlet'in görevidir.


Devletin elinde kan, örgütün elinde kan...

Türkiye'nin bugünü için bölünme tohumları çok önceden atılmış... Halk devlete, halk örgüte kırdırılmış. Derin yaralar açtırılmış...

Vatan uğruna  vurulanınki de ana, dağa evladını kurban veren de... Hepsi ağlamış. Hepsi, hepsine sebep olanlara içinden öfkeli belki ama göğsünü dik tutmuş ele... Daha kuruluşun ilk yıllarında onlarca Kürt isyanı olmuş. Dünden, hamurumuz böyle yoğrulmuş...

Gelelim bugüne...

SA654/ KY11-TG17: Çift Taraflı Eski CIA Ajanı Raúl Capote ve Venezuelalı Öğrencilere İsyancı Eğitimi/ Çeviri

Eski CIA Ajanı Raúl Capote Venezuelalı “Öğrencilere” İsyancı Olmaları İçin Verilen Eğitimi Anlattı 


Sonsuz Ark'ın Güncel Notu:
Brezilya'da sahneye konan istikrarsızlaştırma senaryosunu 22 Nisan 2016 tarihli
SA2789/TG188: Bir Stratfor Propagandası: "Brezilya Skandalı: Değişim İçin Bir Şans" başlıklı çeviride, 2013 Mayıs-Haziran ve Aralık aylarında ortaya konan Türkiye hedefli aynı senaryonun uygulama aşamalarını 1 Temmuz 2013 Pazartesi günü yayınladığımız
Seçkin Deniz, 03.07.2017 


Raúl Capote bir Kübalı. Fakat herhangi bir Kübalı gibi değil. Gençliğinde Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA) tarafından işe alındı. CIA tarafından Küba’da kendileri için çalışması karşılığında büyük miktarda para teklif edildi. Fakat sonra ABD için hiç beklenmeyen bir gelişme yaşandı. Capote aslında Küba milli güvenliği adına çalışıyordu. Bu noktadan sonra çift taraflı casus haline geldi. Aşağıda Chávez Vive dergisinin kendisi ile Havana’da yaptığı röportaj yer alıyor:

İşe başlama süreci nasıl gerçekleşti?

Yıllar önce başlayan bir süreç, birkaç yıllık hazırlık daha sonra da işe girme. O sıralarda tasarımcılar, ressamlar, yazarlar ve sanatçılardan oluşan bir grup olan Saiz Kardeşler Kültür Derneği’ni kuran, Küba öğrenci hareketinin lideriydim. Merkezi Küba’nın güneyinde bir şehir olan Cienfuegos’ta çalışıyordum. O sıralarda önemli bir endüstriyel merkez kurulduğu için düşmanın ilgisini çeken özelliklere sahip bir şehirdi. Bünyesinde pek çok genç insanın çalıştığı Küba’nın tek elektrik merkezini inşa ediyorlardı. Bu sebeple şehirde Sovyetler Birliği’nde eğitim görmüş genç mühendisler bulunuyordu. 

27 Nisan 2014 Pazar

SA653/ÇY3-BŞ5: Ahlakî İlkeler, Vicdan, İstatistikler ve Kürtaj

“Çevrenizdeki her yaştan çocuktan biyolojik olarak hiçbir farkı olmayan fetus, kutsallık atfedilen 'anne' şefkatini, merhametini ve fedakarlığını, annenin vücudundan ayrılınca mı hak etmeye başlar?”

Dünya Kürtaj Haritası, 2012. 
(Kürtaja onay veren ülkeler yeşil, kesinlikle yasaklayan ülkeler kırmızı renktedir, diğer renkler kısmen onay veren ülkeleri göstermektedir.)

Hazırlanan kürtaj istatistikleri, yaşam alanlarının hemen hemen tamamını ilgilendiren ve etkileyen kürtaj sorununun sadece toplumumuzun değil, dünyanın büyük bir sorunu olduğunu gösteriyor.

Türkiye'de gerçekleşen rahim tahliyesi sayısının 2009'da 60 bin 140, 2010'da 58 bin 186, 2011'de 69 bin 364 olduğu açıklanmıştı. BM'ye bağlı olarak faaliyette bulunan "Alan Guttmacher Enstitüsü" tarafından yayınlanan çok yakın tarihli olmayan verilere göre, Dünya’da her yıl 210 milyon kadın hamile kalıyor. Bunların içindeki 80 milyonluk istenmeyen hamileliklerin 60 milyonu kürtajla sonuçlanıyor. Her yıl dünyada doğuma bağlı olarak vuku bulan 600 bin ölümden 200 bini kürtaj masasında meydana geliyor.

Dünyada çeşitli gerekçelerle hamileliğine son veren kadınların sayısı her yıl biraz daha artarken, tartışmalara yeni boyutlar ve yeni gerekçeler ekleniyor.

26 Nisan 2014 Cumartesi

SA652/ KY5-PT17: Kiziroğlu Mustafa Bey/ Roman- 2/7: Elif

Kiziroğlu Mustafa Bey


-7-
İki üç gün Elif’ten köşe bucak kaçan Kiziroğlu pes etmişti. Hem bir arada olup hem de uzak kalmaya çalışmak olmuyordu. Bu davranış yarenlerinin hele de Hüsam Dayı’nın gözünden elbet kaçmamış kınadığını da ima yollu belirtiyordu her fırsatta. Küheylanı suvarırken Hüsam Dayı yanında bitivermiş yaptığının yanlışlığını açık açık söylemişti bu kere.

“Yaptığın yanlış.. nereye kadar kaçacaksın? Kız kardaşının günahı ne?” dediğinde, şaşırmış gibi yaparak,  “Dayı ben ne diye kaçayım kız kardeşimden..” demişti. Hüsam Dayı başını sallayıp “Ne diyeyim.. dağ başında genç bir kız.. anasını kaybetmiş gelip kardaşına sığınmış.. daha ne diyeyim.. ben dediğimi dedim işte!” deyip gitmişti.

25 Nisan 2014 Cuma

SA651/ KY6-SK13: Ermeni Açılımı Konjonktürel mi?

“Başbakan Erdoğan'ın 1915'in 99. yıldönümü gelmişken yaptığı son açıklama bir ilk ve gayet olumlu.”



Gündem: Hakkını arayana taciz geleneği; Taksim, 1 Mayıs ve Türkiye;  Başkanlık vs yarıbaşkanlık; Şantaj, montaj, vs

Devlet Arşivleri Genel Müdürü açıklama yapmış. '1915 olaylarını incelemek isteyen herkes, Ermeni tarihçiler de dahil gelip araştırma yapabilirler' demiş. Ancak henüz 95 milyon evrakın sadece yarıya yakını tasnif edilmiş durumda.

Son yazımın ardından, Ermenilerin tezlerine karşı tez yönünde yoğun tepkiler aldım. Ben okurlara dünyanın dört bir tarafında karşılaştığım Ermenilerin hikâyelerini anlattım. Türkiye’deki köklerini, vatansızlıklarını... Aldığım tepkiler 'vatana ihanet edenin vatan beklentisi olmamalı' yönünde oldu. Oysa duyguları var bu işin. Kim hain, kim çeteci, kim kimle işbirliği yaptı bunu bilmeden genelleme yapmak yanlış.

Ve o yazıda da dediğim gibi, bizim Ermeni ve Kürt olmayan ne hainlerimiz var... Ne işbirlikçilerimiz var... Ayrıca ben olayı tartışmaktan ziyade ABD'de bu konunun neden gündem olduğunu somut gerçeklikler ile izah etmeyi amaçlamıştım, daha çok...

24 Nisan 2014 Perşembe

SA650/AS54: Aşağılık Kompleksi - Flaş Haber: Obama ‘Soykırım’ Demedi

24 Nisan 2014/Son Dakika: Obama'dan 24 Nisan Açıklaması:


"ABD Başkanı Barack Obama, Ermenilerin 1915'teki olayların yıl dönümü olarak kabul ettikleri 24 Nisan günü ile ilgili açıklamasında, büyük felaket anlamına gelen "Meds Yeghern" ifadesini kullandı.  Açıklamasında,"Bugün Meds Yeghern'i anıyor ve 20. yüzyılın en kötü mezalimlerinden birinde can verenleri onurlandırıyoruz. 99 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerinde 1,5 milyon Ermeni katledildi ya da ölüm yürüyüşüne zorlandı; bu insanların ölümlerinin ve acılarının yasını tutuyoruz."

Aşağılık kompleksinde 5 yıl geçmesine rağmen bir şey değişmemiş; 24 Nisan 2009'da yaptığım eleştiriyi aynen aktarıyorum: 

24 Nisan 2009 gece yarısı tüm haber kanalları ekranların sol alt satırlarını ve sol ya da sağ sütunlarını iri puntolar ve kalın bantlarla kırmızı ve sarı renklerle doldurdular: Flaş Haber: “Obama ‘Soykırım’ Demedi. ABD Başkanı Barack Obama, 24 Nisan yazılı başkanlık açıklamasında, 1915 Ermeni olayları için "soykırım" nitelemesini kullanmadı. Türkçe'ye "büyük felaket" olarak çevrilen Ermenice "Meds Yeghern" sözüne yer verdi. Barack Obama, "Ermeni halkı bizim kalplerimizde yaşadığı gibi, 'büyük felaket' de, bizim anılarımızda yaşamalı" diye konuştu.”

SA649/SD121: "yayılmacı sinsilerin iç yüzü" /01.11.2006/ 569. patika

...sinsi olanın hiçbir şeyi yoktur...
...dürüst ve açık olanın ise örtü olarak kullanacak hiçbir şeyi...
...geliştirilmiş/geliştirilmeye devam edilen kişiliği ile ayan beyân ortada olan insan için bu meyanda söylenecek laf yoktur...
...kişiliğinin her bir özelliği yarım yamalak ve çürük/çürümüş hâlde olan insan ise kendisi için söylenecek olan lafların ortaya çıkmamaması için, sürekli örtü arar ve bulduğu her şeyi kendisini saklaması için kullanır...
...insanların fikirleri diğer insanların davranışları üzerinde muhakkak etkilidir; insanların çoğu da kendi iç ve dış kalıplarını çevrelerindeki insanlara göre düzenlerler...
...dolayısıyla, genel bir kabul görmek ve dışlanmamak koşullanması üzerine kurulan insan sosyalitesi, her bir fert üzerinde insan özgünlüğüne aykırı bir baskı düzeneği meydana getirir...
...işte ikiyüzlülükten daha tehlikeli olan 'sinsi' nitelikler bu baskı dolayısıyla ortaya çıkar...

23 Nisan 2014 Çarşamba

SA648/ Sonsuz Ark-YD2: Başbakan Erdoğan’ın 1915 Olaylarına İlişkin Tarihî Mesajı

“20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.”


“Ermeni vatandaşlarımız ve dünyadaki tüm Ermeniler için özel bir anlam taşıyan 24 Nisan, tarihi bir meseleye ilişkin düşüncelerin özgürce paylaşılması için değerli bir fırsat sunmaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarının hangi din ve etnik kökenden olursa olsun, Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve diğer milyonlarca Osmanlı vatandaşı için acılarla dolu zor bir dönem olduğu yadsınamaz.

Adil bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar.

Tabiatıyla ne bir acılar hiyerarşisi kurulması ne de acıların birbiriyle mukayese edilmesi ve yarıştırılması acının öznesi için bir anlam ifade eder.

22 Nisan 2014 Salı

SA647/SD120: Kürtaj; Bebeği Rahimden Kazımak (*)

“İnsan kendi yavrusunu neden öldürür?”
Katliam Devam Ediyor...

(Arama motorlarına 'Kürtaj' yazınca görsellerden bulabileceğiniz kürtaj sonrası bebek parçalarının ve 'Kürtaj haktır' pankartlarıyla yürüyen kadınların foroğraflarını kullanamadık, özür dileriz )
Sonsuz Ark

Erzurumlu İbrahim Hakkı ile Charles Darwin’in insanın atası olarak allayıp pulladığı bir maymunun, modern insana dönüşmemiş hallerinin herhangi birinde, kendi rahmindeki bir yavru maymunu özel aletlerle parçalayıp öldürerek rahminden kazıyıp tahliye etmesini, maymundan evrilerek insana dönüşmüş olduğuna inanan modern insan bile tasavvur edemez. Hiç bir felsefî diyalektik bu tasavvuru imkânlı hale getiremez. Çünkü; Australopithecus - Homo habilis-Homo erectus-Homo sapiens neandertalensis tür zincirindeki herhangi bir maymun bu vahşeti sergileyecek niteliklere, bilgiye ve irâdî özgürlüğe sahip değildir. Ancak tür zincirindeki son halka olan Homo sapiens sapiens (modern insan) bu vahşeti sıradan bir işlem olarak algılamakta ve kolaylıkla yapmakta; modern nüfus planlaması adı altında kendi çocuklarını doğmadan öldürmektedir.

Kürtaj(*) sonrası, rahimden tahliye edilen insan yavrusunun- bebeğin- parçalanmış organlarının sergilendiği video sunumları insanın insana yaşattığı ve onun yaşama hakkını elinden aldığı vahşeti sergilemesi açısından önemli kanıtlardır(1). Bu sunumlarda bir metal paranın boyutları kadar olmayan öldürülmüş insan yavrusunun organlarını izleyebilirsiniz; vücutlardan koparılmış, gözleri kapalı minik başlar, parçalanmış kollar, kimi zaman atmaya devam eden bir kalp, minik bağırsaklar ve diğer organların tümü.

SA646/SD119: Seçkin Deniz Twitter Günlükleri 23 (06-10 Eylül 2011)

“Tarih, yazanların değil yorumlayanların toprağıdır.”

 (Lütfen Twitter tweet akış grafiğine göre, aşağıdan yukarıya doğru okuyunuz)

06-10 Eylül 2011 (469 Tweet)

10 Eylül 2011
8916. @DERINAE mecburiyetten daha çok olağan bir sonuçtur; ama geniş akıl ve derin duygular bunu aşmayı da öğretmelidir

10 Eylül 2011
8915. @IsinElicin klasik davranışları değil mi?

Mynet Haber @HaberMynet
10 Eylül 2011
8914. Hüseyin Çelik 'ten mezhep açıklaması haber.mynet.com/ak-partili-cel…

10 Eylül 2011
8913. Dostluk bir gemi gibidir; binen için yüzer binmeyen için değil.

SA645/KY9-NK13: Kanser Psikolojisinin Evreleri -2-

 “Kanserle mücadele bedenin ve beynin ortak mücadelesidir.”

Audrey Hepburn

Kanser psikolojisi ile ilgili derli toplu bilgileri paylaşmaya devam ediyorum. Belki kanser olan bir insanın işine yarayabilir. Zaten bu yazdıklarımla tek bir insana bile yardımcı olabilirsem bu blog- Tiffany'de Kahvaltı- amacına ulaşmış demektir.

Kanser ve Psikoloji

“Kanserle mücadele bedenin ve beynin ortak mücadelesidir.”

Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi (Psikiyatrik Tıp, Psikosomatik Tıp) fiziksel hastalıkların psikiyatrisini temsil eden bir psikiyatri üst disiplinidir. Liyezon psikiyatrisi fiziksel hastalığı olan ya da cerrahi girişim uygulanan hastalarda görülen ruhsal kriz ve rahatsızlıkların araştırılması, tanısı, tedavisi, izlenmesi ve önlenmesine dönük psikolojik hizmet sunan özelleşmiş bir psikiyatri disiplinidir. Tıbbi tedavi ve bakım ile psikiyatrik - psikososyal bakımı bütünleştirir.

21 Nisan 2014 Pazartesi

SA644/FT10: Kurtlar Vadisi Gladio - Tetikçi

"Kurtlar Vadisi Gladio, bize Gladio ile ilgili hiçbir şey anlatmamış, aksine Gladio’nun hâla aramızda olduğunu düşünmemizi sağlamıştı."


Film sona erdiğinde, bir süre oturduğum yerden kalkmadım. Işıklar yanmış, insanlar salonu boşaltmaya başlamışlardı. Düşüncelerim, filmde bulduğum veya bulamadığım şeyler üzerine yoğunlaşmıştı. Bir film mi izlemiştim, psikolojik harp tekniğine uygun bir brifing mi almıştım? Karar veremedim, ancak film izlemediğimden emindim.

Film’in kurgusu yoktu. Bir tetikçi’nin hayatı anlatılıyordu. Tetikçi, dışarıdan yönetilenler tarafından kullanılmış ve bir kenara atılmıştı. Aldığı talimatları sorgulamayan sıradan, fakat yetenekli tetikçi, sadece bir tetikçinin sınırlı onurundan kaynaklanan aldatılmışlık duygusuyla kontrolsüz tepkiler veriyordu. Zeki idi, ama zekâsı bir Cumhurbaşkanı’nın öldürülmesi ile ortaya çıkabilecek sonuçları hesaplayamıyordu.

20 Nisan 2014 Pazar

SA643/AS53: Paralı Alıcısı Olmayan Bir Keyif

"Sürünen bir “Kapitalizm” Yoksulu Keyiflendiriyor."


Mahalle'nin cimri ve hırsız zengini iflâs ettiğinde, yoksulun gözleri parıldar. Kendi cebine giren hiçbir şey olmayacağı halde, yoksul, zenginin müflis hâlinden keyif alır. Psikanaliz yahut sosyoloji bu keyfe nasıl bir teori üretmiştir, keyfin süresi ne kadardır; yoksul buna da aldırmaz. Müflis zengin bir daha zengin olsun ya da olmasın; bununla da ilgilenmez. Yoksulun gözlerindeki parıltı, zenginin kendisi gibi 'algılıyor' hâle gelmesinden üremiştir ve hayatında bir an buna şahit olmak bile yoksulun gözlerinin parıldamasına ve keyif almasına yeter, hatta artar. Başkaca kez olmasa da, zaten yoksulluğa alışkın olan için vak’a’nın tekrarına hâcet yoktur.
***
Papa XVI. Benedictus, son küresel-kapitalist-ekonomik krizi, İlâhî bir uyarı olarak nitelendirirken mürteci olarak adlandırılmadı. USA Başkanı G.W.Bush, yıkık, çökmüş görüntüsüyle 'ulusun sisteme olan inancının sürmesi isteğini'  yalvarırcasına televizyonlarda canlı yayında dile getirirken de, kimse çıkıp onu küçümsemedi, onun gaflarıyla alay etmedi. Avrupa'nın dev ülkeleri yana yakıla çâre ararken, merkez bankası başkanları, zengin G7’ ler sık sık bir araya gelerek piyasalara para pompalarken de kimse onların bu hâlini karikatürize etmedi. Dünya'nın bütün yoksulları yüzlerce yıllık büyük bir olgunlukla ve sessizce, keyif alarak, gözleri parıldayarak bu kan emicileri izliyorlardı.

SA642/ KY11-TG16: Suriye Özel: Hersh'in Kimyasal Kaynakları/ Çeviri

"Hersh'ün Türkiye-isyancılar komplosu ile ilgili iddiaları, iki -sadece iki- adı belirsiz kaynağa dayanmaktadır."
Scott Lucas


Syria Special: Identifying the Sources for Hersh’s “Insurgents’ Chemical Weapons Attacks”

 Geçen hafta sonu* Seymour Hersh, Ağustos ayında gerçekleşen kimyasal saldırıyı Esed rejimi yerine direnişçilerin üzerine yıkma teşebbüsünün ikincisini gerçekleştirdi.

Hersh’ün, “Rus istihbaratı” tarafından ifade edilen; saldırıda kullanılan kimyasal toksinlerin Esed rejiminden gelemeyeceğine ve gazetecilerin “ev yapımı roketler” gibi zayıf sunumlarına dayanan “kanıtlarını” dikkatle inceledik. Diğer tarafta da Hersh’ün teori ve iddialarına katılmayan Eliot Higgins, Dan Kaszeta ve Aaron Stein bulunuyor. (Hersh’ün iddialarına çeşitli itirazlar yükselmiş olmasına rağmen) deneyimli muhabir ısrarla hikâyesinin arkasında duruyor.

Peki, Hersh iddialarını hangi kaynaklara dayandırıyordu?

18 Nisan 2014 Cuma

SA641/ÇY3-BŞ4: Sürüleşme Eğilimine Karşı Direniş Bilinci

“Allah'ın insana bahşettiği, insanı hayvandan ayıran akletme yetisi sürü psikolojisiyle ters orantılıdır.”


Hayat öykülerimizde izleri olan her "elin" olağanüstü gelişmesi sonrası biraz da toplumdan aforoz edilmenin getireceği yalnızlık endişesiyle oluşmuş olgulardır peşine takıldığımız, peşimize taktığımız ya da peşimize takılan sürüler...

Kitle psikolojisi insanlık tarihiyle başlamış ve insanların yaşadığı her yerde olagelmiştir aslında... Tanımı gibi adlandırılması da farkında olarak veya olmayarak üyesi olduğumuz sürüye göre farklılık gösterir. Sürüye tabi olmak birey duruşu ivedilikle içinde eriten ve sindiren, sonradan edinilmiş bir aldatmacadır...

Dünyaya sürgünü sadece bir imtihan olan insan, bu sürgünün sebebini unutmuş olsa gerek ki kul olmanın getireceği her türden külfeti hafifletmek için yine nefsine kolay olana uymuş, yüzyıllardır kendisinin yerine irade gösterebilecek bir "çoban" arayışında olmuştur...

SA640/SD118: "gençlerin gözleri" /03.11.2006/ 570. patika

...gençleri gördünüz mü?...
...bağıran, çağıran, itişen ve sonra kahkahalarla gülen gençleri...
...hiç onların ansızın susup, mutsuz/karamsar bir çehre ile ruhlarının derinliklerinden bakmaya başladıklarını...
...fark ettiniz mi?...
...veya onlar gibi olmayanları...
...bazıları bağırmaz, çağırmaz, itişmez ve kahkalarla gülmezler...
...diğerleri kadar şanslı değildirler; aileleri tarafından 'büyük bir bebek' gibi gözetilip korunmadıkları ve hayatın en çıplak hâliyle farkında oldukları için, ciddi çizgileriyle bir 'yüz' olarak dururlar, karşınızda...
...onlar da mutsuz ve karamsar olan içlerini, kendi gözleriyle anlatırlar size...
...diğerleri ile müşterek tek özellikleri budur...
...birinci gurup gençler, hazır bulduklarını tüketir; kendilerinin iyiliği adına yapılan her şeyin sürmesi için gerekli olan tüm aymazlıkları yapmaya devam ederler...

17 Nisan 2014 Perşembe

SA639/Sonsuz Ark-YD1: Gabriel Garcia Marquez’in Vedası(*): “Artık Ölebilir miyim?”

Gabriel Garcia Marquez'e ait olduğu iddia edilen Veda Mektubu(*)

LA MARİONETA-KUKLA 


“Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm.

İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır. Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.

Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım.

SA638/AS52: 'One Minute' Fenomeni - Recep Tayyip Erdoğan

Sonsuz Ark'ın Notu: 
Sami Selçuk'un 5 yıl sonra özellikle Cemaate ait kanalda yaptığı açıklamalara tarihi şahit tutuyoruz:
"Erdoğan'ın o konuşmayı niçin yaptığını anlıyorum. Karşısındaki adam çok dolu bir adam. Onunla başa çıkamadığı için "One minute" deyip hırçınlaştı. Şimon Peres çok deneyimli, kültürlü bir adam. Usta, kibar bir adam. Başbakan ona karşı direnemediği için böyle bir hamle yaptı."
 Sami Selçuk, Emekli Yargıtay Başkanı, 17.04.2014, Samanyoluhaber Canlı Yayını

 David Ignatius, Moderatör,Washington , 29.01.2009, Davos

Yerel seçimler yapılacak Mart’ta. İktidar partisi dışında diğer partilerin neden seçime girdiklerini ısrarla anlamaya çalışsam da anlamıyorum; kim bilir belki de bu bendeki bir zaaftır. Anladıklarını düşünenler lütfen beri gelsinler ve anlatsınlar; ciddî ciddî dinleyeceğim. Anlamama yardımcı olurlarsa teşekkür edeceğim. 

***

Prensip olarak; kategorize edilmekten hoşlanmam ve konu kategorizasyon olunca, Müslüman olarak tasnif edilmek dışında, fersah fersah uzağa kaçarım. Partili değilim, olmadım, olmam da. İktidar Partisi’nin ortalığı kasıp kavuracağını, hemen birçok yerde seçimi rahatlıkla kazanacağını düşünmeme sebep olan şeyler ‘partizanlık’ yaftasıyla etiketlense buna şiddetle ve samimiyetle karşı çıkarım. Ve içtenlikle soruyorum, diğer partilerin seçime neden girdiklerini anlayan var mı?

SA637/SD117: Ahlakî Deformasyon ve Hukukun Üstünlüğü

"Ahlakî deformasyona uğramış bir hukukçunun sosyal dokuyu bozma riski, diğer etkenlerden daha yüksektir."

Hukukun Üstünlüğüne Hâlel Getiren Gayr-î Meşru İlişkiler 

Bir ülkede kamu görevlileri olan hukukçuların (savcı, hakim) kanunların uygulanışında; özellikle suçun tesbitinde, delillerin değerlendirilmesinde ve nihâyetinde kararın verilmesinde mümkün olan en âdil tavrı göstermesi/göstermemesi hukuk sisteminin işlerliğini ve ülkedeki "haklar çatışması"nın sağlığını doğrudan etkiler. Kamu hukukçuları âdil ve tarafsız davranmadıkları zaman, sadece tâciz ettikleri tarafların değil, buna bağlı olarak o ülkede yaşayan insanların tümünün adalete güven duyma hassasiyetlerini de yıpratırlar. Güçlü olan haklı olur, haklı olan güçsüz mağdur olur.

Türkiye, gelişimini maksimum düzeylere taşımış sistemlere göre "hukukun üstünlüğü" kriterlerine maalesef yeterince uyuyor sayılamaz. Türkiye'de adalet hukukçuların özlük haklarından, kanunlardaki sistematik entegrasyon bozukluğuna ve bina/ödenek gibi maddi sebeplerin yetersizliğine kadar bir çok "ağır" sorunla boğuşmaktadır. 

16 Nisan 2014 Çarşamba

SA636/AŞ44: Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Anlamsız Tartışmalar

“Tartışmalar son sözü kimin söyleyeceğinden değil, son söze yön verecek olan ilk sözün kim tarafından söyleneceğinden kaynaklanıyor."



12 Eylül 2010’daki referandumla yapılan anayasa değişikliği Cumhurbaşkanı seçimini kaotik bir unsur olmaktan çıkarmıştı. Yani; artık son sözü halk söyleyecekti; Cumhurbaşkanı her türlü gizli-açık pazarlığın yapıldığı, anlaşmaların sağlandığı bir organizma olmaktan çıkarılacaktı. Kimse bu tür pazarlıklar sonucunda seçilen 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e dendiği gibi ‘Nankör’ diyemeyecekti. Şimdi tartışılan ne? Cumhurbaşkanı kim olacak?

Yapılan tartışmaların saçmalığına baktığımda, zihinlerin 2010 referandumundan önceki alışkanlıklarla çalıştığını görüyorum. Eski Türkiye yok artık; bunu herkesin iyice, akıllı nedenlerle anlaması gerekiyor. Halktan hiç kimse küçük, dar çıkar gruplarının ürettiği ve yönettiği bir Devlet Başkanı istemiyor; halk kendi seçme yetkisini kliklere devretmek niyetinde değil.

15 Nisan 2014 Salı

SA635/KY13-AO1: Cumhurbaşkanı Adayı Kim Olacak?

"Sürekli aynı hedefe koşmuş olan her iki ismin gelecekle ilgili yol haritasında anlaşacağını iddia etmek, doğruya en yakın olan öngörüdür."


Ak Parti’nin zor kararı; Cumhurbaşkanı adayı kim olmalı?

Ak Parti, tüzüğündeki 3 dönem sınırlamasının kıskacı altında. Başbakan Erdoğan dahil, partideki birçok ağır top bu madde kaldırılmadığı sürece milletvekilliğine elveda diyecek, önümüzdeki genel seçimde bu partiden yeniden aday olamayacak.

Başbakan Erdoğan'ın önünde iki yol var; ya ( aralarında 3 dönem yasağına takılanlar da dahil) Ak Parti milletvekillerinin talebiyle kendisi için bir istisna çıkartıp genel kuruldan geçirecek veya cumhurbaşkanlığına aday olacak.

Erdoğan, kendisi için 3 dönem yasağının kaldırılmasına sıcak bakar mı? Elbette bunu tek şart gerekli kılabilir; Cumhurbaşkanı adayı olmamak…

14 Nisan 2014 Pazartesi

SA634/ KY6-SK12: Vatansızlık ve 'Tarihsel Gerçekler'

“Peki, Türkiye'nin tezi ne? Reddi miras bu konuda çözüm mü? Tarihçiler bu işi çözsün diyoruz. Bu mümkün mü?”

1915'te Ermenilerin göçe zorlanmasının bu sene 99. yıldönümü... Yüzüncü yıldönümü yaklaşmışken ABD'de Paskalya tatili öncesi dış ilişkiler komisyonundan geçen Ermeni tasarısı, Senato gündemine alınmadı...  ABD Dışişleri sözcüsü ile Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun açıklamalarındaki vurgu aynı. Tarihsel gerçeklerin açıklığa kavuşması için Ermenistan ve Türkiye arasındaki protokol süreci sürüyor denildi...

'ABD, Türkiye'ye bu konuyu sopa olarak kullanıyor' yorumu durumu açıklamaz. Baskı unsuru olabilir. Doğrudur. Ancak Türkiye de dahil devletler, dış ilişkilerinde çıkarları için tüm baskı unsurlarını kullanırlar. Bu doğal...

Birkaç gündür Los Angeles'tayım. California, Ermeni kökenli Amerikalıların yaşadığı bir eyalet. Cumartesi LA'de Ermenilerin muhiti olarak anılan Glendale'e gittim... Ofislerden tutun bakkala kadar pek çok yerde Ermeni kökenli Amerikalı ile karşılaştım.

SA633/SD116: "hiç kimse" /07.11.2006/ 571. patika

...doğumdan önce başlayan bir öykü var ya?...
...onu bilir misiniz?...
...doğumdan sonra da büyüyerek devam eden ve asla sona ermeyecek olan o öykü, hayat öyküsüdür...
...hayat öyküsü ise ellerin eseridir, ellerin izlerinin...
...öyledir; bir insan, bir sürü elin izinden müteşekkildir...
...anne rahmine düşmeden evvel, adem'e kadar, her bir zincirin halkasında bir sürü elden...
...doğumdan sonra cisme bürünen hâlinde de, onu görünür hâle getiren diğer bir sürü elden gelen izden...
...her el bıraktığı izlerle ruhuna yapışır, insanın...
...insan büyürken, o elleri hissetse bile, ayırdedemez...
...onların izinden müteşekkil olduğunu anlamaz; o ellerin bıraktıklarıyla sımsıkı sarılı olduğunu fark etmez...

13 Nisan 2014 Pazar

SA632/SD115: Seçkin Deniz Twitter Günlükleri 22 (01-05 Eylül 2011)

“Tarih, yazanların değil yorumlayanların toprağıdır.”

  (Lütfen Twitter tweet akış grafiğine göre, aşağıdan yukarıya doğru okuyunuz)

01-05 Eylül 2011 (267 Tweet)

5 Eylül 2011
8447. @senaidemirci Tşk ederim.. Evet aklın etkin olduğu sonuçlar ana ekranda görülüyorsa bu akleden kalp tamlamasını açıklayabilir.

5 Eylül 2011
8446. @senaidemirci ve bu sistemin sonuçlarının gördüğü saha/ana ekran ise Kalp...

5 Eylül 2011
8445. @senaidemirci Zihinsel işletim sistemi yaptığım çalışmalara göre; Akıl, Zeka, Hafıza, Nefs ve İrade'den müteşekkil bir sistem...

12 Nisan 2014 Cumartesi

SA631/ KY5-PT16: Kiziroğlu Mustafa Bey/ Roman- 2/6: Ecinnili Rıfat Bey

Kiziroğlu Mustafa Bey


-6-
Rıfat Bey, Kiziroğlu ve avanelerinin Ermiş Köyü’ne su getirdiğini iki gün sonra duymuştu. Eşkıyanın elini kolunu sallayarak düze inip bir de köylüyle elbirliği yapıp günlerce çalışması onu çileden çıkarmıştı. Çopur’u çağırıp “Bire namert.. bire it soyu.. seni Subaşı niye yaptık? Ha niye yaptık?” diye haşlamıştı. Çopur ne diyeceğini şaşırmıştı; kabahati büyüktü büyük olmasına, ama bütün suç kendisinde değildi ki. Oğlunun peşinden bir an bile ayrılmamasını Bey’in kendisi söylemişti. Her yerde olamazdı ya! “Beyim Şeref beyimizi demiştiniz!” diyebilmişti güçlükle.

Rıfat Bey daha bir celallenmişti Çopur’un karşılık vermeye yeltenişine. Ağız dolusu küfürler ederek yürümüştü üzerine. Misliyle karşılık veriyordu içinden Çopur da. Rıfat Bey subaşının dudaklarının kıpır kıpır olduğunu fark edince suratına okkalı bir tokat atmıştı. Bu hali biliyordu. Babası ile durumları belirmişti gözünde. Babası da tıpkı kendisi gibi birden parlar ağzına geleni söylerdi Rıfat’a. Rıfat ta karşılık verirdi içinden. Fakat içinden verdiği karşılıkları dudakları tekrar ederdi.

11 Nisan 2014 Cuma

SA630/ KY11-TG15: Hedonist Dorian Gray ya da Seymour Hersh /Çeviri

Seymour Hersh as Dorian Gray*


Seymour Hers, Dorian Gray* gibi ahlakî veya ahlak dışı bütün zevklere açık bir portre mi?
Sonsuz Ark

London Review of Books (LRB) için yazmış olduğu makalede de görüldüğü gibi Seymour Hersh’in son yaptığı analizler onun artık keskin ve gerçekçi bir muhabir olmadığını gösteriyor.  Tıpkı Dorian Gray’de olduğu gibi bu özelliklerin yerine çürüyen, yarım yamalak bir propagandacı portresi şekilleniyor. Gray gördüğünden dehşete düşerken, Hersh’ün taraftarları Suriye muhaliflerini şeytanlaştırırken ve “iyilerin ekseni” Suriye, İran ve Rusya etrafında birleşirken, Hersh bildiği yolda devam edeceğe benziyor. Bu 77 yaşındaki muhabirin ifadeleri vahim bir şekilde düzeltilmesi gerekirken kimse bunu yapacağa benzemiyor.

Başlangıç olarak Hersh, sanki “kırmızı çizgi” retoriği ciddiye alınmış gibi Obama’yı George W.Bush’a benzetiyor. Hersh’e göre, Obama “savaşa girmenin haksız ve potansiyel bir felaket olacağını düşünen askeri liderler tarafından engellendi.” Sık sık Hersh gibi insanların zahmet edip NY Times’ı okuyup okumadığını veya daha kötüsü okuyup görmezden gelip gelmediklerini merak ediyorum.

10 Nisan 2014 Perşembe

SA629/KY9-NK12: Kanser Psikolojisinin Evreleri -1-

“Tanı ilk konulduğunda kişi bazı duygusal evrelerden geçer. Bunlar temelde içinde bulunulan durumla ilgili başa çıkma mekanizmalarıdır.”

Audrey Hepburn
Bu aşamada size internetten edindiğim kanser psikolojisinin evrelerini yazmak istiyorum, bu evrelerin hangisinden geçmişim onu da sanırım geriye dönük hatıraları yazarken anlayacağım.

Tanı Evresi:

Tanı ilk konulduğunda kişi bazı duygusal evrelerden geçer. Bunlar temelde içinde bulunulan durumla ilgili başa çıkma mekanizmalarıdır. Genelde yaşanan evreler aşağı yukarı aynı olsa da; hastalığın ciddiyeti, hastanın kişilik özellikleri, hastalıkla ilgili geçmiş deneyimler, hastanın yaşı ve cinsiyeti, sahip olduğu psiko-sosyal destek ve gördüğü tedavinin kalitesi gibi etkenler geçirilen evrelerin süresini ve şiddetini etkiler.

9 Nisan 2014 Çarşamba

SA628/KY7-NY11: Bi Sus Artık Pınar Kür!

 “Bir başörtülünün ne amaçla örtündüğü veya soyunan kadının soyunma niyeti seni ne diye geriyor ki?”


Çekin nefeslerinizi hastalıklı beyinlerinizin suçluluk psikolojisiyle ürettiği paranoyaların kararttığı hayatlardan artık…

Size ne bizim örtümüzden, şeklinden; bilmem neyimizden?...

Size ne?...

Söylesenize siz kimsiniz?

Hayata ‘vur patlasın-çal oynasın, ye-iç, tepin-dur’ mantığının ötesinden bakamayan, fikir sancılarıyla damıtılmamış iki basit kelimeyle cümle kurmayı aydınlık ve ilericilik sayan sizler, keyfinizce hor gördüğünüz başka başka hayatları hedefleyerek, sırf sadist duygularınız tatmin olsun diye her türlü aşağılamayı yapabildiğiniz insanların neyi niye yaptığının derdi size mi kaldı?

SA627/AH17: Herkül Efsanesi -The Legend of Hercules-

“Filmlerdeki gibi mutlu sonla bitmiyor çoğu hikâyeler. Tanrısal gücün suflörleri genellikle yalancı çıkıyor…”


İmbik Teorisini işletmeye devam ediyorum. Mutlu sonla biten filmin, mutluluk gösterisi pek de sempatik. Antik çağların mümkün olmayan bembeyaz cibinliğinin mümkün olan rüzgârlarla hafif hafif sallanan aralıklarından görünen Herkül, karısı ve mutlu yüzlerle sevdikleri bebekleri.

Filmin dokumaları arasında kalan ve mutlu karelerle örtülen gerçek ise dehşet verici. Herkül babasını öldürmüştür, karısı da kocası Herkül’ün erkek kardeşini. Herkül kral babasını öldürmüştür ve kral olmuştur, karısı da kendisiyle evlenmek için kardeşi Herkül’le ölümüne mücadele veren kayınbiraderini öldürerek Herkül’le evlenmiştir.

8 Nisan 2014 Salı

SA626/SD114: "ahde vefâ" /10.11.2006/ 572. patika

...ahde vefâ...
...yeniler pek bilmezler bu deyimi...
...eskilerin de, bilseler bile, pek itibâr ettikleri söylenemez...
...itibâr etselerdi, onu yenilere nakletmekte, onların ahlâk damarlarına zerketmekte ihmalkâr olmazlardı...
...şimdilerde ahde vefâ, tanzim edilen kanunların zoruyla tahakkuk ettirilmeye çalışılıyor...
...sulh mahkemeleri de bu meyandaki davaların çözümü için kurulmuş...
...hâl, bu minvâl üzere...
...verdiğin sözü tutmalısın, diye öğütlemeli ebeveyn...
...önce kendisi fiilleriyle âyine olacak tabi...
...sonra ısrar ile ahde vefâsızlığın kötülüğüne dair bir sürü laf terkibi yapmalı...
...verilmiş sözlerin tutulmasıyla husule gelecek sosyolojik, psikolojik yararları deruhte etmeli...

7 Nisan 2014 Pazartesi

SA625/ÇY3-BŞ3: Neocon Seymour Hersh’ün, Bir Tetikçinin Türkiye Harekâtı

“Esad Sadece 1600 kişinin değil, 160 bin kişinin katilidir.”
[Çarpıtılan gerçeğin en parlak ucu]


Ne yazık ki bu günlerde Türkiye'nin 'savaş suçlusu' ilan edilmesi için her türlü alçakça kumpasın oluşturulmaya çalışıldığına şahit olmaktayız. Halk 17 Aralık Darbe Teşebbüsü’nden bu yana üzerine her türlü siyasi ve menfi iftiranın tereddütsüzce atıldığı hükümete yapılan seçimlerde sahip çıkmıştır. Bu kez seçim öncesi başlatılan uluslararası karalama kampanyasının zamanlaması itibariyle manidar bir şekilde sürdürülüyor olduğunu görmek, milli irademize sahip çıkarak aslında ne kadar doğru bir yerde durduğumuzun net bir göstergesidir.

Feraset sahibi milletimiz yaşanan bu kirli sürecin sorumlularının, sadece devletimiz içinde oluşmuş paralel yapı olmadığını, bunun küresel destekli bir savaş olduğunu zaten idrak etmişti. Bugün gelinen nokta bu süreçte gerçekten bir bağımsızlık savaşı verdiğimizi bize gösteriyor.

SA624/ KY11-TG14: Seymour M. Hersh ve Sarin Gazı Yalanları

Paranoya mı, bir neocon operasyon mu?

Exercise
 Kırmızı Hat ve Sıçan Hattı'nın Doğurduğu Büyük Yalancı

6 Nisan 2014 tarihinde London Review of Books,  Seymour M. Hersh (Pulitzer ödüllü Amerikalı gazeteci) imzalı bir makale yayınladı (1). “The Red Line and The Rat Line” (Kırmızı Hat ve Sıçan Hattı) ismini taşıyan makalede Hersh, Suriye Guta’da 21 Ağustos 2013 tarihinde gerçekleşen insanlık dışı saldırının, Erdoğan’ın bilgisi dâhilinde Türkiye tarafından gerçekleştirildiğini iddia ediyordu. 

Söz konusu makaleye geçmeden bu saldırı hakkında Brown Moses’un blogunda (2) yayınlanan, kimyasal silah uzmanı Dan Kaszeta tarafından yapılmış, sarin gazı ile ilgili analize bir göz atmakta fayda var.

Kaszeta, Nigel Farage tarafından daha önce ortaya sürülen kimyasal silah kullanımını muhaliflerin işi olarak gösteren iddia ile ilgili olarak, bu iddianın saçma bir komplo teorisi olduğunu ifade ediyor ve olayın teknik açıdan ayrıntılarını sunuyor.

SA623/KY7-NY10: Aldanmak

 ''Ey insan, seni kerem sahibi Rabbine karşı aldatan nedir? ''  
İnfitar/6


 Nefeslerin anlık alınıp verilişleri ile sınırlı dünya hayatında yaşıyoruz.

Ecel kelimesinde anlamını bulan dünya hayatımızın sonunun, nefes alış verişlerimizin kaçıncı durağında bizi yakalayacağı yine aynı bizlerce meçhul.

Lakin  "ÖLÜM"  biz onu unutsak, yok saysak ve  hiç beklemesek de  zaman içindeki salınımında keskin gerçekliğiyle en umulmadık anda gelip bizi bulacak. Tıpkı hiç ummadığımız anlarda yakınlarımızı bulduğu gibi..

Ne yazık ki ölümün yakınımız veya uzağımızdaki hayatları apansızın sona erdirmesi, hayatı alıp götürmesi bile onun yakın bilgisi için yetmiyor biz insanoğluna.

6 Nisan 2014 Pazar

SA622/SD113: Başkent Ruhu

“Tanrısal gücünü kaybetmek istemeyenler susmayı seçiyorlar, herkes hep birlikte kirlenene ve kapkaranlık olana kadar.”


Ankara, başka bir ruha sahip. ‘Başkent Ruhu’ diyorum ben buna. O ruha İstanbul’un derinliklerinde de rastlayabilirsiniz. Berlin, Roma, Londra,Washington ve Paris’te de bu ruh var; ancak Moskova kadar benzemez Ankara’ya. Atina’dan alır köklerini. Tanrılara yakın olmakla ilişkili bir şey bu. Pagan kültürlerin panteonlara yakın hizmetkârlarının ruhudur bu ruhu şekillendiren ruh. -Sinsidir; hissettirmeden bütün dinî referansları içten içe çökertebilir, sırf bu yüzden iyi incelenmelidir.-

Ankara’ya İstanbul’dan bütün ihtişamıyla transfer edilen ve gökten inmeyen ilkelerle desteklenerek daha da güçlenen bu tanrısal ruh, Ankara’nın bütün ara sokaklarına kadar incelerek, katmanlaşarak yayılmış durumda. Bir ara sokakta, büyükelçilerin makam araçlarına rastlayabilirsiniz mesela. Bir strateji enstitüsündeki beyin fırtınasına katılmak için gelmişlerdir ve bu şehrin sokaklarında bu sıradan bir olaydır, kimse umursamaz.

5 Nisan 2014 Cumartesi

SA621/AŞ43: Pennsylvania'daki Beyefendi'yi Unutalım mı?

“Arınmak için kirlenmek mi lazım? Meydan Savaşı ilan edip yenilmek mi lazım? Var bu işte bir terslik ama…”  


 "Siyaset Pazarında Can Çekişen Cemaat Kan Davası’nın Kapısını Açık mı Bırakacak?"


Ankara ve Türkiye şu anda en çok savaş sonrası savaş meydanına benziyor. Galipler ve mağluplar yaralılarını topluyor, ölülerini gömüyor. Bu bir seçim değildi, bu bir ölüm kalım savaşıydı. Başbakan’ın tabiriyle ‘İstiklâl Savaşı’. Kazanan da bu memlekete istikbal duygusunu aşılayan Başbakan Erdoğan’dı. Erdoğan’ı Türkiye’ye eşitleyen oy verenlerdi. Peki ya kaybedenler?

30 Mart akşamı bütün dünyanın merakla beklediği sonuçlar, Türkiye adına kaygılanan samimi insanları rahatlattı önce, sonra da Başbakan’ın balkon konuşması düştü ekranlara. O gece muhtemelen CHP ve MHP genel merkezlerinde büyük bir yas vardı; Fethullah Gülen’in Pennsylvania’daki çiftliğinde de bütün ışıklar hüzünlüydü. Cemaat medyasının haber ve sinir merkezleri sessizdi; zihinler öfke dolu klavye tıkırtılarıyla acaba bu mağlubiyeti nasıl galibiyet olarak algılatırız endişesiyle kirli bir karanlığa gömülmüştü.

Seçkin Deniz Twitter Akışı