31 Mart 2014 Pazartesi

SA617/SD111: Seçkin Deniz Twitter Günlükleri 21 (26-31 Ağustos 2011)

“Tarih, yazanların değil yorumlayanların toprağıdır.” 

(Lütfen Twitter tweet akış grafiğine göre, aşağıdan yukarıya doğru okuyunuz)

26-31 Ağustos 2011 ( 362 Tweet)

31 Ağustos 2011
8180. @farukmercan Bana tuhaf geliyor bu söylemler...herhangi biri hakkında ön ya da son yargı oluşturmak zorunda mıyız?
31 Ağustos 2011
8179. @hey_uyan ona et bayramı diyorlar:)
31 Ağustos 2011
8178. @nevsinmengu Tamam... sizi anladık:)))
31 Ağustos 2011
8177. @akif_emre Bizimkiler de oynuyor ABD de...

SA616/ÇY2- HK3: Yeni Türkiye’de Yanlışa Yer Yok

“Yeni Türkiye asla ve kat'a meşru irade dışında kimseye teslim olmayacağını gösterdi.”


Kazasız, belasız bir seçim atlattık şükürler olsun. Seçimden önceki gergin atmosfer hepimizi bir hayli tedirgin etti. Tehditvârî eleştiriler hâlâ devam etse de, gayet rahat bir haftaya başladık.

Bu seçim sonrası da 'Oynayamadım, eteğim dardı' masalını dinliyoruz, iktidar partisinin başarısı algı yönetimine bağlandı.

Siyasi kanat algı yönetimi uyguladı ya da uygulamadı, bu konuya girmeyeceğim. Evvela sivil kanata söyleyeceklerim var. Diyelim ki, biz algı operasyonu kurbanı olduk, ya siz neden ipin diğer ucunu gerdiniz?

Önümüze tekrar tekrar sürdüğünüz, gayrı meşru tapelerle  algı operasyonunun bizzat içinde olduğunuzu hiç düşünmediniz mi? Yıllardır bizlere koyun derken algı yönetiminin dik alasını uyguladığınızın ne vakit farkına varacaksınız?

29 Mart 2014 Cumartesi

SA615/KY9-NK11: Ameliyat Hazırlıkları

“Dualara ne kadar da ihtiyacım var bir bilseniz...”

Audrey Hepburn

Ameliyattan önce hızla bazı hazırlıklar yapmam gerekiyordu, ev temizlenecek, yemekler hazırlanacak, yatağım hazırlanacak, ütü yapılacak çok ama çok koşturmam gerekiyordu. Hepsini halledebileceğimi hissediyordum.

Önce komşum Nuran’ı ve Rabia ablayı aradım. Yapmalarını istediğim birkaç şey vardı. Hastanede bir veya iki gece kalmam gerektiği için yatağımı şimdiden hazırlayamazdım. Bozulurdu. Onları çağırıp yastık, çarşaf, havlular ve battaniyemi gösterdim. Hepsinin nasıl hazırlanacağını söyledim.

Çarşafım yatacağım koltuk minderlerinden çok az sarkacaktı, mavi çiçekli yastık kılıfı takılacaktı. Tozpembe ve toz mavi havlularım katlanarak görebileceğim şekilde yatağımın yanındaki sehpaya konacaktı. Bu hazırlıklar bana kendimi iyi hissettirecekti.

SA614/PZ21: Rey Vakti Haysiyet Vaktidir

“Kimse kusursuz değil, Tayyip de değil, lakin onun eline su dökecek başka bir kimse daha bu memlekette rey alacak kıratta değil.”

Senelerce rey attık. Ölçtük, biçtik, hesabettik, bize yakın gelen partiye rey verdik. Hanım sorardı, kime vereceğiz? Kadın kısmı alakadar olmazdı seçimlerle, parti bilmezlerdi. Biz ne dersek, hangi şekle mührü bas dersek, onlar da mührü oraya basarlardı. Tabi, kavga varsa evlerde, kadınlar kocalarının işaret ettiği yere mührü basmazlardı. Yahut kadın kocasına küsse gider kocasının kızdığı partiye basardı mührünü.

Biraz mahalle tantanası, biraz karı koca hırgürü arasında seçimler yapılırdı. Konu komşudan başka yakın akraba gelir giderdi, rey isterdi bir kısım adamlar için. Söz vermezdik kimseye, reyimizi de dillendirmezdik. Günü gelir giderdik sandığa. Rey bizimdi, hesabı da biz verecektik. Rey verdiğimiz parti hakka riayet etmezse biz de mesul olacaktık. Ağır bir vebaldi, niye bu vebalin yükünü başkasının aklıyla hareket edip rey veren taşısın ki? Madem taşıyacak kendi aklının çizdiği yola baş kor.

28 Mart 2014 Cuma

SA613/ KY11-TG13: Hizbullah Lideri Nasrallah İsrail’e Gizli Teminat Mesajı Gönderdi/ Çeviri Haber

İsrail’le savaşarak Müslümanlar arasında itibar kazanan şiî Nasrallah, katil Esed’e destek olarak savaşçılarını gönderdiği Suriye’de, sırf sünnî oldukları için Özgür Suriye Ordusu ile savaşmakta ve Müslümanların kanını dökmeye devam etmektedir. Suriye’de çocuk, kadın, genç,ihtiyar demeden Müslümanları öldüren ve açlıktan ölmelerini sağlayan Nasrallah, ezelî düşman olarak tanımladığı İsrail’e gizli teminat mesajı göndererek Lübnan sınırlarında  İsrail’in arzuladığı bir güvenlik alanı tahsis etmiştir.
Sonsuz Ark

Londra merkezli Asharq Al-Awsat  web sitesinin sızan bir Suriye belgesinden elde ettiği bilgiye dayanarak Çarşamba günü bildirdiğine göre, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah  geçen sene, İsrail’e Lübnan’ın güneyinin “dünyanın en güvenilir bölgesi” olduğu güvencesini verdi.

Web sitesine göre, Suriye Dışişleri bakan yardımcısı Faisal Mekdad ve Rus mevkidaşı Mikhail Bogdanov arasında Mayıs 2013’te geçen buluşmadaki kayıtlara göre Suriye tarafının İsrail’e yönelik güvencelerini iletti.

Bogdanov’un ifadelerine göre Nasrallah, “Şu anda bütün dikkatimiz Suriye’de olan bitene odaklandığı için İsraillilere Lübnan’ın onlar için dünyanın en güvenilir yeri olduğunu söyleyebilirsin” dedi ve Hizbullah’ın “İsrail’e karşı herhangi bir eylemde bulunma niyetinin bulunmadığını” teyit etti.

SA612/SD110: "derin teselli" /02.12.2006/ 574. patika


...var olan, yerküredeki varlığından gittiğinde...
...o varlığa bağlı her ne varsa, yakıcı, sersemletici bir kasırgayla donanır, tüm hücrelerinde...
...durmuş zamanın, geriye döndürülmek istenmesi kadar hiçbir şey arzu edilir olmaz...
...keşkeler dolanır gönüllerde...
...yapılmış olanlar tek tek defalarca hatırlanır, didiklenir...
...yetersiz görülür her şey; daha fazlası yapılacakken daha azı yapılmış gibi gelir, geride kalanlara...
...acının sarsık bıraktığı akıl kıvranır, durur...
...her bir ses teselli fısıldar: "herşey gerektiği kadar yapılmıştır, takdir-î İlahî"...
...tesellilerle geçici olarak durulan o varlığın bağlıları, en küçük sessizlikte acının artık dinmeyecek olan sızılarıyla yeniden kıvranırlar...
...kesin olan gerçekleşmiştir ve hâlâ yerinde durmaktadır...

27 Mart 2014 Perşembe

SA611/ÇY3-BŞ1: Kaybolmuş Bir Vadideki Yankılar

“Küçük bir kızın saçlarında çırpınan ışıklı yağmurlardan damlalar getirdim.”


'Ben geldim'

Bu hiç ummadığınız anlarda karşınıza çıkan, hatta çoğu kez dengelerinizi altüst eden kişinin söylemeyi unuttuğu bir cümle mi?... Aslı yok, aslı belli değil...

Merhaba... Geldim işte...

Çekimser, kâğıda dökülmeye kararsız kelimelerin arkasına sığınarak geldim. Halbuki nasıl da sıralanmışlardı aklımda birbiri ardınca... Mazur görün cümlelerimin mahçup hallerini bugün; yeni tanışıyoruz....

SA610/KY4-FM9: Bir CV’im Bile YOK

“Hatip “ananın a..” diyor, kültür seviyesi yüksek bu yığın bir coşuyor, bir galeyana geliyor ki sorma. “Siz anladınız!” diyor. Tümcenin tamamını zikretmiyor. Kültür seviyesi yüksek şahıslar hep birden gülüp anladıklarını izhar ediyorlar.”


İnsanlığı kendinden menkul, küpesini çıkarıp cv’si olmayanların mitingine gittiği iddiasındaki birinin hezeyanlarını okurken eseflendim doğrusu. Abi bir cv’im bile yok, hakketten, (emice bu cv ne ya?) eseflenişim cv’imin olmayışı değil. Savladığı “verilen para”. Abi ben boşuna mı saat 17’deki mitinge saat on birde gittim? Madem para vardı beni niye es geçtiler ki? Ben de küpesizdim. Yoksa para sadece İstanbul mitinginde mi dağıtıldı. Söyleseler de rahatlasam. Hani her mitingde verilip de Antalya es geçildiyse gücenirim valla. Hele burada da verildiyse işte o zaman hepten gücenirim.

Valla gücenirim emice.. Hem geçen seçim verilen makarna ve kömürden de payıma düşeni alamadım. Beni niye hep es geçiyorlar ki emice? Bu işte bir terslik var valla bak. Benim de bir oyum var, benim de cv’im yok. Benim de simit görünce ağzım sulanıyor olmalı, sulanmış olmalı, saat 17’deki mitinge saat 11’de gidip güneşin altında Pazar kuranların tezgâhlarındaki sulara nasıl da içli içli bakmışımdır, kim bile. Küpesini çıkarıp tebdili kıyafet yapan biri buraya katılmış olsaydı da şahitlik etseydi diye iç geçiriyorum şimdi. Ne makarna alabildim, ne mitinglerde dağıtılan paralardan payıma bir şey düşmüyor, bu ne ya?

26 Mart 2014 Çarşamba

SA609/AŞ42: Bugün 31 Mart; Hava Mükemmel

“Kirli beyazlar kahır içinde; içki kadehleri bir doluyor, bir boşalıyor.”

 Saatlerimizi ileri almayı unutmadık.

Tahtakale Kaset Tüccarları’nın ‘Turp’un Büyüğü’, ‘Heybedeki Turp’, diyerek taksim taksim yaptıkları algısal bombardımanda zihnimize psikolojik harekât bombaları boca etmelerine alıştık, maksadın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın devrilmesi olduğuna da artık kâni olduk.

Her bombardımanda mitingler daha da kalabalıklaştılar; tekerlekli sandalyede ameliyat ertelemiş yaşlı başlı insanlar gördük. Yani; artık fark etmeyen de fark etti, Başbakan Erdoğan’ın niçin devrilmek istendiğini. Dünya Erdoğan deyice Türkiye’yi hatırlıyor, Halk Erdoğan deyince Türkiye’yi. Yani hedeflerinde Türkiye var, Erdoğan değil.

SA608/ KY5-PT15: Kiziroğlu Mustafa Bey/ Roman- 2/5: Zavallı Kiziroğlu

Kiziroğlu Mustafa Bey


-5-
Şehrinaz bir biçimde Doğan’a ulaşmış, cuma “Huzur”a çıkıldığında hanımı Aysema ile birlikte Kiziroğlu’na kaçmayı düşündüklerini, bu kaçışa Kiziroğlu’nun rızası olur mu olmaz mı? diye cumaya kadar haber beklediğini anlatmıştı. Doğan kendisine ulaştırılan bilgiyi Kiziroğluna iletmiş fakat olumlu-olumsuz bir cevap alamamıştı. Gerçi cumaya daha iki gün vardı var olmasına ama hanımların ona göre de hazırlığı olacaktı.

Kiziroğlu Aysema’nın teklifini alınca hem sevinmiş hem de şaşırmıştı. birdenbire hem de böyle bir zamanda. Başına gelenlerden habersiz olmasına imkân yoktu.

“Sen ne dersin Hüsam Dayı?” diye sordu Kiziroğlu. Hüsam Dayı başını iki yana sallayıp düşünceli düşünceli konuştu:

24 Mart 2014 Pazartesi

SA607/KY12-MNA1: Hoşgörü’den Kaçan Ölçü’ye Uzun İnce Bir Yol

[Tanrı’yla Girilen Yarış]
“Tanrı’yı hayatın dışına atmaya çalışmanın altında yatan gerçek, Tanrı’yla girilen yarış değil midir?”


“İnancına, değerlerine küfreden birini hoş görebilir mi insan? Hayır; sadece tahammül edebilir.”

Batının hümanizminden sonra İslam dinine yamanmaya çalışılan hoşgörü de çöktü. Her şeye bir ölçü koyan Allah, insanın denge halinde olmasını ister. Fıtratımıza kodladığı şifrelerle oynandığında ortaya çıkacak sapmaları bilen yaratıcı, Kur’an’da sürekli uyarır insanı: Ölçüyü kaçırma!

Ölçü kaçarsa ne olur? Allahın koyduğu sınırlara kanaat etmeyen türedi insanlar size merhamet adı altında merhametsizliği servis ederler. Bunun bariz örneklerinden biri kurban bayramlarında ‘Hayvan katliamı yapılıyor’ diye yaygara koparanlardır. Hayvanların katledildiğini düşünenlerin hiçbir canlıyı yememesi gerekir. Onlara “Bitkileri niçin katlediyorsunuz?”, diye sormaya hakkım var.

23 Mart 2014 Pazar

SA606/AŞ41: Ricciardone’nin Pandomim Gösterisi ve CHP’ye Destek İsteyen İdris Naim Şahin

“Erdoğan’dan başka hangi Türkiye lideri bir ABD Büyükelçisi’ne korkudan pandomim yaptırabilmişti ki?”


Gündemin gına getiren tekrarlarından sıkılmış bir halde, bir an önce 30 Mart gelsin de herkes eteğindekinin, aklındakinin, serptiğinin karşılığını alsın da kurtulalım derken tıkanıklıkların tümü birdenbire dağıldı, güneş görmüş kar gibi eridi. Artık gönlüm rahat; teknik hiç bir boşluk kalmadı. Mengeneye maruz bırakılmış zihnim kendi doğal akışında çalışmaya başladı.

Ne mi oldu? Çok basit; Fethullah Gülen, kendi resmî yayın organı olarak kullandığı Zaman Gazetesi’nde, genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı’ya verdiği röportajda ne var ne yok anlattı.

Optimizmin bütün versiyonlarıyla düşünen ben, Gülen’in haklarını helal etmesine odaklanmış olmakla çok iyi bir şey yaptığımı anladım. Evet; uzlaşma mesajları veriyordu Gülen, Başbakan Erdoğan daha ne istiyordu ki? İşin Gülen kısmını halledince, Erdoğan’a yüklenmek daha haklı imiş gibi geliyor herkese, bana da öyle geldi, ki; bugün okuduğum iki haberle berrak bir zihin açıklığı yaşadığımı hissettim. 

SA605/KY4-FM8: Müşteki ve İntizar/ İnsanların Göğüslerine Zehir Fısıldayanlar

“Allah’ım, bu azgınları Sana şikâyet ediyorum!”

Allahım! Sana şikâyet ediyorum!

İnsanların mahremine sinsice sokulup, mahremini faş edenleri sana şikâyet ediyorum. Bunu Senin verdiğin “Müslüman” adını alarak yapıyor oluşlarından ötürü daha şedittir şikâyetim! Gönlümü burkan Sen’in verdiğin adı kullanmalarıdır. Pisliklerini, çirkefliklerini örtmek için Senin verdiğin adı kullanan bu sefilleri Sana şikâyet ediyorum!

Allahım! Sana şikâyet ediyorum müfterilikte sınır tanımayan ve kendilerine “müslüman” diyen bu azıp sapmışları.

Sana şikâyet ediyorum!

21 Mart 2014 Cuma

SA604/SD109: "sırlar ve kaçışlar sona erdiğinde..."/ 20.12.2006/ 575. patika


...yangını, yangının alevleriyle canı yanandan başkası anlayamaz, anlatamaz...

...ki; anlatma vakti de, yangının cayır cayır yaktığı vakit değildir...
...ölümün uzak ve puslu varlığı, ölünün size yakınlığına göre yakın, berrak ve net oluveriyor...
...birdenbire düştüğünüz gerçeklik çukuru, kendi ayrıntılarıyla sizi sarsıyor; ağırlığınızı, yaslanarak paylaşmaya çalıştığınız kenarlardan, çukurun orta yerine itiveriyor...
...ölümü her bir farkediş nöbeti, sizin için evrenin en derin gerçeğini kesinlikle kavrama/anlama nöbetine dönüşüveriyor...
...yapışkan bir sessizlik, artık yerinde olmayan bir anne'nin yokluğunu bağırıyor, kulaklarınıza...
...mevcudiyetine temas edemediğiniz bir anne, sizce bilinmeyen bir şekle dönüşüyor...
...o gülen, ağlayan, üzülen, sevinen canlı anne, artık bu özelliklerle yaşamıyordur, karşınızda...
...toprağın kucağına dönen bedeni ve bilinmeze uçuveren ruhuyla ikiye ayrılmış bir hâlde...

SA603/KY4-FM7: O Abiler-Ablalar 1973-1977 Seçimlerinde de Sırat-ı Kezzâb Üzre İdiler

“Artık tapelerle geziyorlar. Tek farkları teknolojik nimetler. İlkesizlikleri devamda. Şirretlikleri devamda…”


Bakmayın siyasete hep uzak durduklarını söylemelerine. Partilerle martilerle işleri olmadığı savı bir martavaldan öte değildir.  İlk kez 30 Mart 2014 seçimleri için de düşmüş değillerdir yola. 1973 ve 1977 yıllarında da sahadaydılar. Yolsuzluk masalları yoktu dillerinde. Muta nikâhı da söz konusu değildi. 

Dillerine pelesenk ettikleri “MSP dinî felaket değilse de millî felakettir. Oylarınızı kırattan başkasına verirseniz vebal altına girersiniz.” diyorlardı Erzurum esnaf dolaşmalarında. O günkü MHP yöneticileri için de “Kıratı destekleyin!” talimatı vermiş güya seçmenine. Böyle diyorlardı o günün kıratı için oy isteyen ve siyasetten hep beri durdukları martavalıyla insanların karşısına dikilen abiler, ablalar.

20 Mart 2014 Perşembe

SA602/KY10-MrÖz7: Ameliyatını Erteleyen ‘70’lik Ekmekçi Memet’ Erdoğan’ın Mitingi’ne Neden Gitmek İster?

“Meydandaki insanların her birinin o kadar çok haklı sebebi var ki...”

“Anlamıyorum nasıl yapar bunu, neden ya neden; değer mi? Canından kıymetli mi?” diye bağırarak odaya girdi. Telefonunu masama fırlattı. “Babam yarın ameliyat olacaktı ya; bu sabah hastaneye gidip ameliyatını nisan ayının ilk haftasına erteletmiş. Neymiş efendim hafta sonu çok önemli misafiri gelecekmiş. Kim o önemli misafir biliyor musun? 'Erdoğan'... Sanki bizim eve geliyor; aklım almıyor, delireceğim! ''

En yakın mesai arkadaşımdı bunları söyleyen. Gün boyu hiç susmadı, sürekli 'anlayamıyorum' la başlayan cümleler kurdu. Anlamaya çalışmıyordu aslında, Haklıydı da. Canından kıymetli miydi?...

Erdoğan'ın pazar günü Kocaeli mitingi var. Mehmet Amca 70’li yaşlarda, o meydanda olsa ne olur, olmasa ne olur? Bu konuda iddialıyım; bu güne dek yapılan en kalabalık miting olacak. Hasta ve yaşlı bir adamın orada olduğunu kimse fark etmeyecek. Peki, Mehmet Amca neden bu kadar önemsiyor?

SA601/ KY11-TG12: Siyonist Bir İslam; Ürdünlü Şeyh Ahmed al-Adwan’la Söyleşi/ Çeviri

“Yahudiler bizim kuzenlerimizdir, bu yüzden onlar için dua etmeli ve onları ziyaret etmeliyiz, onlarla beraber yaşamalı, onlara saygı göstermeli ve onlara en üst seviyede takdir ve şükranlarımızı sunmalıyız.”
Ürdünlü Şeyh Ahmed al-Adwan

(Aralık 2012 yılında, İsrail'i ziyaret eden ve Dinler arası Barış ve Uzlaşma (Diyalog ve Hoşgörü) konseptinde görüşmek üzere Haham Shmuel Eliyahu gibi Yahudi Hahamlar ile bir araya gelen Ürdünlü Şeyh.)

Sonsuz Ark'ın Notu:

Aşağıdaki röportaj petrol ve nüfus zengini Arap ülkelerinin hemen yanı başında ırkdaşları ve dindaşları olan Filistinlilerin Siyonist İsrail Devleti’nce kendi topraklarında öldürülmelerini, aşağılanmalarını, esir tutulmalarını anlayamayanlar için çok açıklayıcı bir niteliğe sahiptir. 

Adı geçen şeyh, İsraillilerle diyalog ve hoşgörü merkezli ilişki kurmak adına, Filistin topraklarının Allah tarafından İsrail’e vaat edilmiş topraklar olduğunu, Kur’an’dan delillendirmek gibi büyük Siyonist sapkınlığın somut bir örneği olarak, Filistinlilerin devlet kurma hakkı olmadığını iddia etmektedir.

19 Mart 2014 Çarşamba

SA600/KY4-FM6: Sen ve Öğretilerin İnsanlığı Zehirliyor, Twitşör!

“Filistin işgalindeki sizin duruşunuza sahip olmayanların duruşlarının dininizi zehirlediğini söylüyorsun ya, el hak senin dinini zehirliyordur. Çünkü ben senin inandığın dine inanmıyorum.”


Kadiyaniliğin ülkemizdeki temsilcisi twitşörlerden (Salih Tuna’nın bu kavramlaştırmasını kendisinden izinsiz kullansam da miri malıdır, diyorum) bir zat-ı muhterem, “Filistin davası siyasi davadır, dinimizi zehirliyor!” diye buyurmuş. Neresinden bakarsanız bakın, neresinden tutarsanız tutun bunun pespaye bir yargı, bir çıkarsama olduğunda hemfikir olmamak için Kadiyani’lerden biri olmanız gerekir.

Malum Kadiyaniler de ülkesini işgal edenlere karşı direnenleri terörist olarak görürlerdi. Mirza Gulam, Hindular ve İngilizler eliyle katledilen müslümanların bu katliama karşı duruşunda, “Cihad ederek düşmana karşı koymak,  yurt ve din savunuculuğu yapmak, boşuna kan dökmektir, terördür, kadere razı olun!” diyordu.

18 Mart 2014 Salı

SA599/KY9-NK10: Dr. Bilgin Sait ve Medikal Onkolog Prof.Dr. M. Kadri Altundağ ile Tanışma

“Allah’ım ben hakikaten kanserim ve burada tedavi olacağım…”

Audrey Hepburn

Atila verdiğimiz kararın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anladığını söyledi. Sonra sevgili Şerife’yi aradım. Çünkü Şerife durmadan Bilgin Sait adındaki doktor arkadaşları ile görüştüklerinden ve onun hemen Hacettepe Hastanesine gelmemi istediğinden bahsediyordu.

Benim için Hacettepe’ye gitmek o kadar zor bir şeydi ki; daha önce o hastanenin Onkoloji servisinde bulunmuştum. Atila’nın kuzeni orada kemoterapi almıştı. Tekrar o günler gözümde canlanıyordu; kalabalık salonlarda saatlerce beklemek, doktorun ağzından bir kelime alabilmek için peşi sıra koşar adım yürümek ve hiçbir şey öğrenememek vs. ameliyat olup bu dertten kurtulmalı başka da hiçbir hastaneye gitmemeliydim.

Tam olarak bunu düşünüyordum işte.

17 Mart 2014 Pazartesi

SA598/ KY11-TG11: Türk Konseyi: “Türkler Sonunda Birleşecek mi?”/ Çeviri

Çağdaş ulaşım araçlarının teknoloji ve konfor donanımının artması, enerji iletim hatlarının kazandırdığı derinlik ve ekonomik hareketliliklerin akış trafiğindeki yoğunluk kaymaları İpek Yolu’nun işlevsel niteliklerinin yeniden canlandırılmasını gerekli kılıyor. Türkiye akrabalıklarını ve tarihî bağlarını temel alarak dünyanın gelecek yüzyıllarını yönetebilecek bir güç koordinasyonu sağlayabilir. Bu fırsat kaçırılmamalıdır.
Sonsuz Ark, 17.03.2014


“Türk entegrasyonu, entelektüel altyapı, etkin yapılar ve uygun şekilde eğitilmiş ve motive edilmiş yerli ve uluslar arası bürokrasi tarafından desteklenmelidir.”

Türkiye önümüzdeki Haziran ayının (2014) başında, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye’nin içinde bulunduğu hükümetler arası bir organizasyon olan Türk Konseyi Zirvesinin dördüncüsüne ev sahipliği yapacak. Devlet başkanları İlham Aliyev, Nursultan Nazarbayev, Almazbek Atambayev ve Abdullah Gül, ülkeler arası meselelere yönelik çok yönlü işbirliği ve daha geniş ölçekte bölgesel kapsamla ilgili meseleler üzerinde görüşecekler.

Konseyin 2009’da kurulmasından bu yana kurumsallaşma anlamında hatırı sayılır bir ilerleme sağlanmasına rağmen güçlü, enerjik ve sürdürülebilir bir politik ittifak için daha yoğun bir çaba ve zaman gerekiyor. 

SA597/KY4-FM5: 30 Mart’ta Kaos; Komplo (Teori ya da Gerçek)

Dedim-Dedi-Dedim

Tarih şöyleydi:  25 ŞUBAT 2014

Dedi: 12-15 Mart arasına iyi bak.

Dedim: Komplo teorilerine pek değil, hiç itibar etmem.

Dedi: Bu söylediğim komplo teorisine giriyor mu? Bir şeyler olup bittikten sonra her hangi bir yorumda bulunmuş değilim ki. Şuanda 25 Şubat'tayız ve neredeyse 20 gün var dediğim tarihlere. Söylediğime dense dense kehanet denebilir.

Dedim: Hele kehanete hepten tıkalıdır hem kulaklarım hem yüreğim hem aklım. Ki, “bütün müneccimler yalancıdır” ölçütüne sıkı sıkıya bağlıyımdır. Hani, kırk katır mı, kırk satır mı türünden bir seçenekle karşı karşıya kalsam, komplo teorisi mi kehanet mi dense teoriyi seçer kehanete sırtımı hiç tereddüt etmeden dönerdim. Dönerim.

SA596/YB18: Sırtınızdaki Yükler / Sınanmış Renkler 18

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

“Gelişinizi gözlediğim zamanlarda, aklımda hep sırtımdaki yüklerden tanıdığım sırtınızdaki yükler vardır.”

İnsan, yükü ağır olan bir varlık. Aklı var, nefsi var; bunlar yetmiyor, apaçık bir düşman olarak iblis var. Yükünü gün gün sırtlanarak büyür insan, muhakkak doğmadan evvel, o yükün bütün konakları hazırlanır, ama doğduktan sonra geçen her gün, insanı yüküyle tanışana kadar büyütür. Bir çekirdeğin filize, filizden fidana, fidandan ağaca dönüşmesi gibi.

Yerden yükseldikçe görüş alanı artar insanın… Boyu gibi büyür insanın içi… Boyu uzadıkça daha çok şey yüklenir bedenine, bedenine kilitlenmiş ruhuna. Çocukluk, ergenlik, gençlik derken, herkesin omuz hizasından yukarısını görmeye başlar o doğmuş varlık. Doğmuş ve büyümeye mahkûm olmuş canlı varlık.

16 Mart 2014 Pazar

SA595/SD108: Türk Tabipler Birliği Provokasyonları /Sağlık Bazlı Reformlar ve Ürken Fincancı Katırları

"TTB'nin derdi ne sizce? Gayet açık değil mi? Siyâsî iktidarın sizin için yaptıklarına Atatürkçülük ve vatanseverlik maskesiyle mâni olmak istiyor. Reformlara işine gelmediği için karşı çıkıyor. Şimdi kime kızacaksınız? Rantını kaybetmek istemeyenlere mi, sizin için bunlarla kavga eden İktidara mı? Karar sizin."


Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi 15 Mart 2014 günü internet sitesinden bir basın açıklaması yaptı.

“Gezi olaylarını faiz lobisi çıkardı.”,“Dolmabahçe Camii’nde içki içtiler.” “Benim başörtülü bacılarıma saldırdılar.” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi Direnişi’nden bu yana kullandığı ayrıştırıcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı dili hekimler olarak kaygıyla izliyoruz. Dün Gaziantep Mitingi’nde Berkin Elvan’la ilgili söylediklerini dinlediğimizde ise dehşete kapıldık. Normal/de hiç kimse çocuklarını kaybetmiş iki aileyi karşı karşıya getirmeye çalışmaz. Normal/de hiç kimse ekmek almaya giderken polis tarafından başından vurulan, 269 gün ölümle pençeleştikten sonra hayatını kaybeden 15 yaşındaki bir çocuğu terörist ilan etmez. Normal/de hiç kimse oyun çağında öldürülen bir çocuğun mezarına konan oyuncak misketleri “demir bilye” olarak çarpıtmaz. Normal/de hiç kimse daha iki gün önce evlâdını toprağa vermiş bir anneyi miting meydanında yuhalatmaz. Bizler hekimiz. İnsanın bin bir ruh halini, bin bir duygu durumunu biliriz. Başbakan Erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz. Fevkâlâde endişe duyuyoruz. Kendisi, çevresi, ülkemiz adına endişe duyuyoruz. Endişemizi kamuoyuyla paylaşıyoruz"

SA594/SD107: "hiç gitmemişsin gibi" /09.01.2007/ 576. patika

...yakınından çekip gidenin sende bıraktığı ne var?...
...ölümün alıp götürdüğü ile kendi iradesiyle çekip gidenin, sende bıraktıkları ne kadar farklı?...
...hüznün en derin sarsıntılarını içine sardığı zamanların haddi hesabı yok artık...
...birilerinin ölümden uzak tutageldiği hayat yolları, sana uçurum kıyıları olarak yansıyorlar...
...ölüm var; ölüm her an gelecek kadar yakın...
...sen, ölüme her an gidecek kadar yakınsın...
...hiç olmamışsın gibi geliyorsan insanlara, senin kendinden bıraktığın kanıtlar duruyor anne...

14 Mart 2014 Cuma

SA593/KY4-FM4: Sen Hep Cellatların Yanında Durdun

“Sana iliklerime kadar  öfkelenmiştim, Joan Baez’i vatan haini ilan ettiğinde…” 


Ben seni bugün değil dün sevmemiştim. Sana hiç ama hiç ısınmamıştı yüreğim. Hiç ısınmamıştı, hiç ısınmayacaktı. Isınmadı da. Ne dün ne bugün.

Şaha karşı tekbirlerle yürüyenlerin yanında değil, şahın yanında durmuştun dün. Dün kolu kırılanların değil, kol kıranların yanında olduğunu sezdirmiştin. Ben kolu kırılanların acısını iliklerime kadar duyarken sen “taş atarsan olacağı budur!” diyecek kadar pervasızdın.

Ehl-i dalalet deyip yerden yere vurduklarına karşı, müslümanların başına bomba yağdıranlara “ehl-i kitaptır.. buğzetmeyin” diyecek kadar pervasız ve pişkindin. Dün Bağdat’ta milyonlar ölürken sen Saddam’ın israile attığı kıytırık füze ile ölen yetmişlik kadının vebalinden söz edebiliyordun.

SA592/SD106: Seçkin Deniz Twitter Günlükleri 20 (21-25 Ağustos 2011)

“Tarih, yazanların değil yorumlayanların toprağıdır.” 

 (Lütfen Twitter tweet akış grafiğine göre, aşağıdan yukarıya doğru okuyunuz)

21-25 Ağustos 2011 (732 Tweet)

 25 Ağustos 2011
7818. Beni Kur'an'la yargıla... Beni kırmızı kitapların ve anlaşılmaz dergilerin kriterleriyle yargılama

25 Ağustos 2011
7817. Judging from the Koran with me. God will judge me with it

25 Ağustos 2011
7816. Beni Kur'anla yargıla! Allah beni onunla yargılayacak

25 Ağustos 2011
7815. The spirit, body, mind, soul needed a design that keeps all the existence of an honorable Quran

SA591/ KY6-SK11: ABD Oyları Merak Ediyor

ABD Oyları Merak Ediyor, Birinci Parti Olamayacağını Bilmek, Sarıgül ve Üçüncü Havalimanı, Cemaat'in Beklentisi, 'Gerilla'nın Meşru Savunma Hakkı' ve 'İşgalci T.C', KCK Tutukluları

ABD Oyları Merak Ediyor

Hükümetin Fethullah Gülen için ABD ile yaptığı görüşme ve iadesini talep edeceği iddiaları gündemde... ABD başkanı Obama'nın Başbakan Erdoğan'a 'mesaj alındı' deyip demediği son Beyaz Saray açıklaması ile iyice irdelendi.

2004 senesinde Gülen ABD'deydi ve ikametinin uzun statüye geçebilmesi için müracaatı mevcuttu. O dönem Türk Dışişleri Bakanlığı'nın bu müracaata destek olarak, Gülen'in Türkiye'deki davalardan beraat ettiğine dair belgeleri bir ön yazı ile ABD Dışişlerine ilettiği belirtiliyor.

 Dönemin büyükelçisi Faruk Loğoğlu bu belgeleri Abdullah Gül'ün talebi üzerine ilettiğini açıkladı. Ancak dosyaları gayr-ı resmi şekilde Marc Grossman'a ilettiğini ekledi. Buna gerekçe olarak, ABD Dışişleri'nden bir bilgi talebi gelmemiş olmasını gösterdi...

13 Mart 2014 Perşembe

SA590/AŞ40: Başbakan Tarihi Eksik Okuyor

“Abdulhamid’e ilk darbe indirildiğinde Said Nursi neredeydi?”


Nasıl yazmalı? Düş kırıklıklarının mor renginde hüzün kavuran Başbakan Erdoğan’ın ‘kandırıldık’ dediği andaki sesi, koyu bir hançer ağrısının iniltilerini taşıyor. Gök mavi, su berrak. Gün geçtikçe serpilen büyüyen bir örnek var ortada. Tüm soruların açıkça cevaplanmaya başladığı, Başbakan’ın devletin düzgün işleyişinden emin olmayı beklediği kahredici bir sessizlik. Devletin derinliklerine sinmiş ‘paralel devlet unsurları’ndan arınmadan hamle yapamayan bir başbakan olmak, dünyanın en zor işlerinden biri olmalı.


II. Abdulhamid, Resne’de ve daha sonra da Ohri’de, iki yüzbaşının, Niyazi ile Eyüp Sabri’nin üstlendiği rolün sembolik olduğunu elbette biliyordu. Firzovik’teki Arnavut hoşnutsuzluğunu bahane eden, bu hoşnutsuzluğu manipüle ederek padişaha karşı bir ayaklanmaya dönüştüren akıl, Selanik ve Manastır’daki mason mahfillerinde, İtalyan localarında, Alman, İngiliz, Fransız, Rus ve Avusturya saraylarında, Mürzsteg’de, Reval’de, Kahire’de pişirildi.

12 Mart 2014 Çarşamba

SA589/AS50: Dücane Cündioğlu’nun 'Çocukça Düşünceler'inin Çelişkilerine Dair Bir Analiz

"Herkes 'biz' diyebilseydi, karşıtlıklar ve çelişkiler aldanmaları gerektirmeyecekti. Herkes 'ben' dediği için karşıtlıklar doğuyor, çelişkiler oluşuyor ve aldanmalar peydahlanıyor."


Dücane Cündioğlu imzalı “Çocukça Düşünceler” başlıklı  hem içerik hem de teknik olarak sorunlu Fıkra'nın Sektörel Analizi'ni yapalım...

“Halkın çoğu çocukça ve çocuksu düşünür ve bu nedenle insanlar hayat içerisinde sıklıkla karşılaştıkları çelişkilerden —zannedildiğinin tam aksine— pek de rahatsız olmazlar.”

Halkın çoğu çocukça ve çocuksu düşünebilse keşke; tam tersine halkın çoğu öğrenilmiş korkular ve çâresizliklerle düşünür, sorular sorar ve verilen cevapları alır. Eğer çocukça düşünselerdi sıklıkla karşılaştıkları çelişkilerden aşırı rahatsız olurlardı ve onlara verdikleri tepkiler dolayısıyla “yaramaz çocuklar“ derdik. Lakin halk, çocukça düşünemese bile eski bir çocuk olan herkesten oluştuğu için, çelişkilerden özellikle yönetsel aklî çelişkilerden en çok rahatsızlık duyan unsurdur. Rahatsızlığını eline geçen her fırsatta belli eder, sadece bu biraz uzun sürer. Siyasetçiyi aldatan da bu sürenin uzunluğudur.

SA588/KY9-NK9: Bitkisel Tedaviden Vazgeçiyorum

“Doktor’a alanını sordum, “Alan derken?” diye soruma soru ile cevap verdi.”

Audrey Hepburn

Ama içimi içten içe kemiren bir şey vardı. “Kendimle yüzleştim” derler ya hani; evet, ben de kendimle yüzleşmeliydim. Ben ameliyattan niye kaçmıştım? Niye alternatif tedaviye yönelmiştim?

Bu soruların cevabını nihayet kendime verdiğimde ameliyat kararımı da tekrar vermiştim. Evet, ben ameliyattan sonra evde etkisiz eleman olacaktım. Hiçbir işe yaramayacaktım. Kolumu oynatamayacaktım ve hep başkalarına muhtaç olacaktım. Evimizin düzeni allak bullak olacaktı ve Atila ile Afak’ın iş yükü iki üç katına çıkacaktı. Ama bütün bunlar için ameliyat gibi sonuçları ölçülebilir ve bir o kadar garantili yöntemi bırakıp bana artık kapkaranlık gelen bitkisel tedavi yoluna girmeye nasıl cesaret edecektim.

Bunu yapamayacağımı anladığımda hemen Atila’yı aradım.

11 Mart 2014 Salı

SA587/SD105: "artık skolastik merkezin çok hesaplı hegemonyası yok" /11.01.2007/ 577. patika

İllüstrasyon, Scott Beale
...eski usûl kalem erbâblığının devri kapanıyor...
...kaleme hâkim olan ile kalemden tevellüt edene tâlip olanlar arasındaki fark, sürekli artan bir hızla yer değiştiriyor...
...yazan, okuyandan daha çok biliyor değil...
...artık skolastik merkezin çok hesaplı hegemonyası yok...
...bilgiye tamah eden, ettiği anda bilgiye râm olabiliyor...
...fersah fersah yol tepmiyor, talepkârın ayakları...
...kendine ait derin kalıpları olmayan kalem tutucular, artık varsıl birer yaşayan ölü olarak, miras tüketiyorlar...
...gençler eskileri okumuyor; eskilerin öykülerine alay ederek bakıyorlar...
...her bir yazısı, birer mistik gerçek kutsallığına bürünmüş gibi kasılı duran eski usul yazıcıların durduğu yer, sebat kıvrımlarından azalmaya başlıyor, eriyor; hatta o eski yazıcı, son demlerinde hüzün kemiriyor...
...son asrın okuyucuları, mevtâ merkep muhabbetinden sıkıldılar ve...

SA586/ KY6-SK10: Türkiye’nin Sıcak Gündemi

Bunlardan Kurtulalım, Cemaat CHP'yi Ele Geçiriyor, Cemaat, Ecevit, Kavakçı, Ahmet Taşgetiren ve Madalyonun Öbür Yüzü, İran, ABD, PKK, Kürtler ve Cemaat


'Bunlardan kurtulalım...'

'Hep birlikte bunlardan kurtulalım'

'Hep birlikte bunlardan kurtulalım... hiçbir ilkenin önemi yok'... Bunu yaparken çeşitli iç ve dış dinamikler, kesimler birlikte hareket etsin...

Başbakan'ı kimin nasıl dinlediğinin önemi yok... İster yakın zamanda Almanya Başbakan'ı Merkel'i dinlediği ortaya çıkan National Security Agency dinlesin... İster MİT'te çalışan paralel olduğu iddia edilen birileri, kafasına göre yasadışı dinlesin...

NSA kendi sistemi ile mi dinlemiştir? Yoksa MİT'te çalışan kişiler aynı zamanda başka yere mi çalışıyor? Böylece hiç zahmete girmemiş de olabilirler... Veya sadece iddia ettikleri 'yolsuzluklara' tahammülü kalmayan, temiz vatan evladı cemaate yakın birileri dinlemiş olsun...

10 Mart 2014 Pazartesi

SA585/KY11-TG10: İsrail’in Avrupalı Yeni Naziler ile Aşkı/ Çeviri

Siyonist İsrail Hükümeti, 2. Dünya Savaşı öncesinde Nazilerin Siyonist organizasyonlar tarafından finanse edildiği tezlerini güçlendirecek bir cesaretle Ukrayna’da ırkçı yapılarla işbirliği yapıyor görünmektedir.
Sonsuz Ark
Temsili bir hükümetin işbaşında olduğu Ukrayna’da,Channel 4 News Kiev’den son gelişmeleri bildirdi. Haberlerde Sağ Sektör (Right Sector) lideri Dmyiro Yaros ile yapılan bir mülakat yer alıyordu. 

Sağ Sektör, Ukrayna’daki ayaklanma sırasında sokakta ön cephede savaşan, silahlı faşist-bazılarına göre neo-nazi- bir çetedir.

Matt Frei tarafından yöneltilen sorular zayıf olmasına rağmen bu aşikâr olanı sormasına engel olmadı:

“Sizi neo-nazi ve anti-semit olmakla suçlayan Rus Hükümeti ve benzerlerine yanıtınız nedir?”

Yarosh bu soruya; “Hayır kesinlikle doğru değil. Geçtiğimiz günlerde İsrail Büyükelçisi ile tanıştım ve aramızda dostane bir ilişki başladı.” şeklinde yanıt verdi.

9 Mart 2014 Pazar

SA584/DT25: Yalanın Tuzlu Serüveni

“Doğru sözlü olmayı doğuştan getirmiştik biz. Allah bizi öyle yaratmıştı. Bunu koruduğumuzda yalancıları yeniyorduk…”


Büyüklere güvenimi ilk ne zaman kaybettiğimi hatırlamıyorum. Galiba bu tedrici bir şekilde olmuştu. Önce dedikodulardaki ikiyüzlülüğü görmüştüm, sonra bile bile yanlışı sessizce kabullenmelerini. Yalan söylemeyi sevmezdim, ki çocuk aklımla birkaç kez denesem de başaramamıştım yalan söylemeyi; daha doğrusu söylediğim yalan değildi, sadece gerçeğin söylemek istemediğim yerlerini söylememiştim; ama doğrusunu eksiksiz anlatmadığımı biliyordum. Hep herkes yalan söylediğimi biliyormuş hissine kapıldığım için epeyce stres yaşamıştım o dönemlerde.


Büyüdükçe, yalanın boyutlarını, renklerini gördükçe insanlardan iğrenmeye başladım. Direndim. Ben direndikçe yalnız kalmaya başladım. Evet; çocuklar yalan söylemeyi büyüklerinden öğreniyor. Artık buna eminim. Korkudan yalan söylemekle başlıyor bu iğrenç hikâye. Sonrası da çıkar meselesi işte, herkesin bildiği.

SA583/ KY5-PT14: Kiziroğlu Mustafa Bey/ Roman- 2/4: Bozuk Düzen

Kiziroğlu Mustafa Bey


-4-
Kadı Cemalettin Taş Han’da esnaf gezmelerini sürdürüyordu. Küçük esnaf dertliydi dertli olmasına ama çekiniyorlardı. Kendi gölgelerinden bile korkuyorlardı. Ekmeğe konulan narha karşı çıktıkları yoktu. Hatta selden ötürü kendileri birçok malı maliyetinin altında satıyorlar, kimi zaman perişan olmuş ailelere ihtiyaçlarını hibe ediyorlardı. Ve ekmeğe konulan narhın bir göz boyamadan ibaret olduğunun da farkındaydılar.

Dertleri büyüktü küçük esnafın. Hem büyük tüccarların fahiş faizleri karşısında belleri bükülüyordu, hem alınan vergilerden canları çıkıyordu. Kadı öyle anlamıştı ki, küçük esnafın verdiği vergi büyük tüccarın verdiği verginin iki katıydı neredeyse. Hoş bu durum yalnız bu Sancağa özgü değildi. Daha önce görev yaptığı yerlerde de aynı durumla karşı karşıya kalmış fakat çaresizlik boynunu bükmüştü.

8 Mart 2014 Cumartesi

SA582/KY11-TG9: Amerika’da Aileler ve Çocuklar Arasında 18 Yaş Krizi/ Çeviri

"Amerika özgürlük ve sorumsuzluk cehennemi olmaya devam ediyor. Ailelerin ve çocukların kanunların soğuk ve keskin sırtında aradıkları ancak bulamadıkları şey sadece sevgi. Türkiye’nin asla anlayamayacağı, algılayamayacağı bir gerçek var aşağıda. Kaybetmediğimiz tüm değerler için Anne-babalarımıza teşekkür ediyoruz."
 Sonsuz Ark

“Rachel Canning Okul Taksitleri İçin Ailesine Açtığı Davayı Kaybediyor”

New Jersey aile mahkemesi, Rachel Canning’in ailesine karşı eğitim ve yaşam masraflarını ödemedikleri gerekçesiyle açtığı davada, ailenin lise masraflarını karşılamak zorunda olmadığı kararına vardı.

Hâkim, genç kızın üniversite masraflarının karşılanması talebi hakkında vereceği kararı ise davanın “ev kurallarını uygulama zorluğu çeken aileler için emsal oluşturup oluşturmayacağının araştırılması” için daha sonraya erteledi.

Hâkim ayrıca 18 yaşındaki Canning’in ailesinden haftalık harçlık ve avukat masraflarını karşılanması isteğini de reddetti.  Bir sonraki oturum 22 Nisanda gerçekleştirilecek.

New Jerseyli aile 18 yaşında olmasına rağmen okul ve günlük yaşam masrafları için kendilerine savaş açan genç kızları ile bugün mahkemede yüzleşti.

SA581/ÇY2- HK2: 30 Mart; Düşman Ambarından Tahıl Çekmek

“Oyumu takip etme işi sanırım yine bana kaldı.”

                                      AK PARTİ: 49.4  CHP: 21.8   MHP: 15.8   BDP: 8.3   Diğer: 8.53

Büyüdükçe bayramların eski tadının olmadığından yakınırız. Neydi farkı bayramların eskilerden?

Sanırım tek farkı çocuk oluşumuz, tek yapmamız gereken yeni giysilerle ziyarete gitmekti çoğumuzun... Sorumluluk sahibi oldukça, işin rengi değişti bizim için.

Bayram değil, seyran değil ben bunları neden yazdım?

Seçim günü ve bayram günleri aynı coşku yaşanırdı evimizde.

Küçük bir mahallede, geniş akraba çevresine sahip, uzun dönem muhtarlık yapmış bir babanın kızıyım.

Seçim sabahı hummalı bir çalışma başlar, annemin eliyle açtığı börekleri ikram etmek için sofralar kurardık. Gece geç saatlere kadar kapımız kapanmazdı. Kardeşlerim ve benim için t.v 'den sonuçları izlemek çok zevkliydi. O kalabalıkta, hengamede takip etmeyi becerirdik bir şekilde. Çocuk aklıyla tuttuğumuz partiyi, futbol takımı gibi yarıştırırdık…

7 Mart 2014 Cuma

SA580/ KY6-SK9: Mit Kanunu ve Gündem

Hangisi Paralel? Ya Tuz Kokarsa? Kabataş ve Dinde Kadının Şahitliği, Son Notlar


MİT Düzenlemesi

MİT yasasındaki değişiklik teklifinin, kuruma istediği yerde dinleme merkezi kurma, bu verileri uzun vadede saklayabilmeyi mümkün kılan kısmı eleştirilen ilk konu. Bugüne kadar Başbakan'dan Cumhurbaşkanı'na herkesin dinlendiği bir ülkede, dinlemeler artacak diye hayıflanmak bir hayli politik duruyor. 'Artacak' diye eleştirirseniz, şu anda ki durumun farklı olması gerekmez mi? Bunun hükümeti eleştirmemek için dile getirildiğini söyleyenler, kendilerinin de şu anki gerçekliğe rağmen sırf hükümeti eleştirmek adına konuştuklarını, içlerinden biliyorlar elbette...

MİT'e yurt dışında operasyon yapma ve teçhizat edinme yetkisi verilmesi bir diğer konu. Bugün bunu eleştirenler, malum tır olayı olduğunda yasanın değişmesi gerektiğini söylüyorlardı. Dolayısı ile bu gerçekleşmiş oldu. Uygulamaya yasal dayanak sağlandı.

Seçkin Deniz Twitter Akışı